Esadullah Üyemizden Alıntı
İmam-ı Rabbani bu konuda sarfettiği kelamlarının hepsini yaşamamış olsaydı acaba sarf edermiydi ? Yaşanılan halleri nalayamamak o haller yok demek değildir diye düşünüyorum. Tasavvuf terimi de dahil şu an İslami ilimlerin hiç birisi zaten isimlendirildikleri gibi Efendimiz s.a.v zamanında mevcut değildi, Daha sonra neşredilmiş ve kişilerin daha iyi anlayabilmeleri için Fıkıh , Akait, Tevsir ,Hadis ilimleri olarak zuhur etmiştir.Nasılki Fıkıh hükmi yani ahkam konularını inceler Tasavvufta Kuran ve Sünneti Muhammedi s.a.v Ahlak ile süslemez mi ? Allahın c.c. gönderdiği hiçbir Peygamber bu şekilde kavramları kullanmamıştır, bu doğrudur. Lakin Allahın c.c. Peygamberlerinin zaten muhatap oldukları Zat için bu şekilde bir tasvir kullanma ihtiyaçları varmıydı? Teşbihte hata olmaz niyeti ile “ Kişi tanıdığı ve muhatap olduğu bir zatı arayış içerisinde olurmu? Olsa bile bu zat kendisinden üstün ise Onun saltanatı karşısında Onu övmezmi ve saltanat sahibin tek o olduğunu söylemezmi? Şimdi gelelim Vahdet-i Vücuda , İmam- ı Rabbani bu konuda hatamı etmiş derken aslında şuydu amacım ; Vahdaniyet, Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir. “Kul huvallâhu ehad”, Allah c.c. Kuranda zaten Vahid olduğunu belirtimişmidir? El cevap: Elbette Allah Vahdeniyetini yani Tekliğini ,Zatı ve Sıfatları ile bir olduğunu ve Evvel ve Ahir esmaları ilede kendisinin yegane olduğunu bildirmiştir. Gelelim Vücut sıfatına ; Bu sıfat, Allah Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı olan adem (yok olma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i yaratan ve vâr eden O'dur. Şimdi hal böyle iken İmam-ı Rabbani nasıl yanlış söylemiş olabilir? Allahın c.c. sıfatlarını söyleyen bir kişi nasıl şirk işlemiş olanilir?Allah c.c. Vahid ve Vücut Sahibi değimlidir? Burada tıkanılan nokta aslında şudur diye düşünmekteyim acizane , Evvela şu aşamada kısaca anlatmak istiyorum fazla girmeden , Tasavvuf Kuran ve Sünnet ile zahiri yaşarken aynı zamanda Batında da insanın ruhuna Kuran ve Sünnetle hitap ettiği için Zahire bakan ve Zahire hükmeden Şeriat dışı gibi görünen bazı hallerde eleştirilmekte , Hallacı Mansur’un “Enel hakk’ı”, Muhyiddin-i İbn Arabinin “sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır’ı” , Ve daha bir çok Tasavvuf alimin naatlarında , dörtlüklerinde bu tip kavramları kullanmaları elbette Zahir boyutta Şer’ en küfür gibi görülmektedir. Nitekim Hallacı o zaman benim bulunduğum ortamda “Enel Hak” deseydi bende vurun kellesini derdim belki , Ama ne zamanki kişi Nefsi ile mücadele ve müşahede ye başlıyor işte o zaman o eşsiz ummandan yol açılıyor.Hakikatta yolun sonunun nereye vardığını kavrıyor.Nitekim bir hadis te buyrulurki “Efendimiz s.a.v mescitte sahabeye Allah c.c. Evvelde var idi hiçbir şey yok idi ve Allah Ahirde var idi hiçbirşey yok idi derken Hz Ali ra ayağa kalkmış ve “halanda öyle” demiştir.” Tasavvufun bu manevi ahlakı anlaşılmadığı ve bir çok kişiye bu şirktir, küfürdür dedirten halleri o kişiler tarafından anlaşılmadığından yaşanan bu kargaşalar ne acıdır. Tasavvufi aynalar olup bu hallerini bir şekilde yansıtan İmam-ı Rabbani gibi mücedditler maalesef hep bu tarz çıkışları ile ele alınmış ve ilimleri ne değinilmemiş arka planda kalmıştır. Çünki anlaşılamayan bu halleri onların lehine olmuşta mıhlanmışlardır. Allah c.c. Kuranda daima nefsin hasetlerinden , nefsin kula yaptırabileceği kötülüklerden ve nefsin hilelerinden bahsetmiştir. Buna karşılık kendisininde bizden tertemiz , tevbe etmiş, arınmış ve Onu tanıyan bir nefse sahip olmamızı istemiştir.Ve yine O Rahmeti biz acizlerin dile getiremeyeceği kadar fazla olan Allah c.c. nefsi nasıl alt edeceğimizi de bize bildirmiştir. İşte nefisle, Allahın c.c. ve Resulünün s.a.v. ve Onlara tabi olanların verdiği metodlar ile mücadele eden Tasavvuf Nefsin terbiyesi için insanları en güzel şekilde yönlendirmeye çalışmıştır ve hala da buna devam etmektedir. Yoksa Tasavvuf Haşa Şirk batağına sürüklemek ile alakası olmayan bir yoldur, kula benliğini ve nefsini tanıtan , kulu amaca ulaştırmaya çalışan ve kulluğu anlatan ,bunu yaparkende Kuran ve Sünnet çizgisinden çıkmayan bir yol elbetteki ne güzel yoldur.Diğer güzel yollar gibi… Şimdi sormak lazım önemli olan gidilen yolmudur?Yoksa yolun sonunda varılması gereken yermidir? Hangi yoldan gidersen git amaç Allah c.c. olduktan sonra bunun ehemmiyeti varmı ? Bu aciz kul acizliği ve cehaleti ile fikirlerini Hakkın ona nasip ettiği kadar aktarmaya çalıştı , Tasavvuf un güzel yanlarını ve anlamsız gibi gelen gerçeklerini umarım Hak Teala bizlere daha çok açarda Onun eşsiz ırmaklarından akan suları sizlerinde bardaklarına doldururuz.Tasavvuf insanı şirk e değil aksine Hakka ulaştıran yegane yollardan birisidir. Kulu Kuran ve Sünnet ışığında Hakka çağıran tüm gönül dostlarına selam olsun … Vesselam veddua |