Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T
İLK YAZILI HADİSLER
Ashap Hz. Peygamber den duymuş oldukları herhangi bir sözü veya görmüş oldukları herhangi bir fiili kendi aralarında daima müzakere etmişler ve günlük hayatlarını bu söz ve fiilin ifade ettiği manaya uydurmaya çalışmışlardır.
Onların sünnet ve hadise karşı gösterdikleri bu yakın ilgi Kuranın yanında İslam’ın en önemli kaynağı ile ilgili geniş bir külliyatın vücut bulmasında en büyük etken olmuştur.
Sahabede Hz. Peygamberden hadis dinlemek ve öğrenmek için bir nevi hırs ve derin bir iştiyak belirmiştir. Buhari tarafından da nakledilen bir Ebu Hureyre hadisinde, hadise karşı duyulan bu iştiyakı çok rahat görebiliriz. Ebu Hureyre Kıyamet günü Hz. Peygamberin şefaatine nail olacak kimseler hakkında ona bir sual sorduğu zaman Hz. Peygamber: diğerlerine nispetle hadise karşı daha fazla hırdın olduğunu bildiğim için bu konuda bana ilk sual soracak olan kimsenin sen olacağını tahmin ediyordum cevabını almıştır.( Buhari1.31 ahmed Müsned 2.373)
Peygamber (s.a.v)’in de hadiste ifade ettiği bu hırs ve iştiyak belki bütün sahabeler de vardı: Nitekim Ebu Hureyrenin Abdullah İbn Amr hakkında ki söyledikleri bizim sözümüzü doğrular niteliktedir. Abdullah İbn Amr’in kendisinden daha fazla hadis bildiğini zira onun hadislerini yazdığını kendisinin de yazmadığını açıklamıştır.(Buhari Sahih 1.36)
Hz. Peygamber henüz hayatta iken hadislerin düzenli bir şekil de yazılmadığı bir gerçektir. Ama buna rağmen bazı sahabelerin yukarıda da ismi geçen Abdullah İbn Amr gibi yazı bilen ve Hz. Peygamberin vefatından sonra yazı yazmasını öğrenmiş olanlarda hadisleri yazmışlar ve sahifelerde toplamışlardır. Şunu da belirtelim ki İslam’ın ilk dönemlerinde yazı yazmayı ve okumayı bilen sahabe çok azdı ama daha sonraları Peygamberimizin de girişimiyle bu sayı çoğalmıştır.
Bedir savaşı esirlerinin okuma yazma öğretme karşılığı serbest bırakılmaları buna güzel bir örnektir. Bunun yanı sıra yazmayı değil de okumayı bilenlerde vardı Hz. Aişe ve Ümmü Seleme annelerimiz buna güzel misaldir. Hz. Peygamber hayatta iken düzenli bir şekilde hadislerinin de yazılmamasının en büyük sebeplerin den biri de gelen Vahiy ile hadislerin bir birine karışmasını engellemek içindir. Bunun yanın da yazı yazmayı iyi bilen sahabelere Peygamberimizin izin verdiği kaynaklar da bildirilir. Hz. Alinin de elinde bir hadis sahifesinin bulunduğunu gelen haberler de görmekteyiz. Hz. Ali bir gün minbere çıkıp şöyleder: “Hiç kimse zannetmesin ki biz kurandan ve şu Sahifeden başka şeylerde okuyoruz.” Buyurarak elinde ki sahifeyi göstermiştir. (Müslim 5.115-Davut sünen 2.275- Ahmed Müsned1.81,102,118,119)
Sahifede “esirlerin Salı verilmesi ve bir Müslüman’ın bir kafirden dolayı öldürülemeyeceği” yazılı olduğu da gelen rivayetler arasındadır.(Buhari ilim 39- Tirmizi Diyat 16)
Yukarıda da Ebu Hureyrenin benden daha fazla Hadis biliyor dediği Abdullah İbn Amr’ın da hadisleri yazdığını Ebu Hureyre belirtiyor.
Enes bin Malik’inde kendisine çok fazla hadis rivayet ediyorsun diyenlere yanın da bulundurduğu sahifeyi çıkarıp “bu Hz. Peygamberden işiterek yazdığım ve sonrada ona okuyup tahsis ettiğim hadislerdir” dediği gelen kaynaklar içinde yer alır. (Hatıb el-Bağdadi Takyidul-ilim s.95-96)
Kaynaklarda bunlara benzer başka örnekler de bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi onların iddia ettiği gibi değil
Hz. Peygamber döneminde ve sonrasın da hadisleri yazan sahabeler bulunmaktadır. Ama bu bir Kuranın yazılışı gibi elbette düzenli değildir.
Neyse oryantalistlerle alakalı bilgilere kaldığımız yerden devam edelim.
Müsteşriklerin Alois Sprenger (1893) ile başlayıp J.Schacht’la (1969) devam eden saldırı süreci sünneti gündemden kaldırma çalışmalarından başka bir şey değildir. Ancak bazı kişiler hala bunları görmezlikten gelmekte sebebi bilinmeyen bir ısrarla bu zararlı fikirleri tekrar etmekte ve kendi orijinal fikirleriymiş gibi sunmaktadırlar. Hal bu ki bu görüşler müsteşriklerin eski fikirlerinden başkası değildir.
Mesela bunlardan biri de Fazlurrahmandır. Görüşleri orijinal olmayıp hocası J.Schacht’ın görüşlerinin tekrarıdır. Fazlurrahmanın da eserlerinde hadis inkarcılığı yaptığı ve batılı müsteşriklerin sözlerine katıldığını açıkça gösteren bölümler hayli çoktur. Mesela “Mucizelere gelince Kuranı Kerim bu mucizelerin gerçekliğini daha önceki peygamberler nezdinde kabul etmiş olmakla birlikte Hz. Muhammedin bizzat kendisinin hiçbir mucizesi olmamıştır. Dolayısıyla Allah her ne kadar mucizeler yaratmaya kadir ise de artık modası geçmiş olması sebebiyle mucize olmayacaktır.” Gibi. (İslam geleneğinde Sağlık ve Tıp 51-2)
Ayrıca bu Mucizelere inanların da şirk üzere olduklarını Modernitenin İslam Üzerin de Tesiri adlı makalesinde de dile getirmiştir.
Görüldüğü gibi açıkça Rasulullahın mucizelerini inkar ediyor bu metinlerin de. Üstelik bu Mucizelere inanları da şirk işliyorlar diye itham ediyor. Nedendir bilinmez buna rağmen hala Fazlurrahman hayranlığı bazı İlahiyatçılar nazarın da geçerliliğini koruyor. Sıradan bir müslümanın bile kabullenemeyeceği bu ve buna benzer sözlerini Fazlurrahman Dini Moderinleştirme adına yapıyor, ve bu söz de Alimler de onun inkarcılığını görmemezlikten geliyor. Saf, cahil Müslümanlar da sırf Fazlurrahmanın adını duymuş belki hiç kitaplarını okumamış olmalarına rağmen bu kervana katılmış gidiyorlar. Eğer kitaplarını okuyup da bunu yapıyorlarsa zaten onlar da bir hadis münkiridir. Öbür türlü Fazlurrahmanın bu görüşlerini Kamil bir mümin kabul edemez.
Bu batıl silsileden biride Nazzamdır (835) bunun Ebu Hureyreye saldırıları Hz. Ömeri teravihle ilgili tutumu, Hudeybiye gününde ki tavrı ve benzeri şeylerden dolayı tenkit etmesi, asırlar sonra oryantalistler ve sünnet karşıtları için eşsiz birer malzeme oluşturmuştur.
Nazzam’ın kinaye lafızlarla talak vaki olamaz, karısının karnını veya cinsel organını annesininkine benzeterek zıhar yapanın zıharı meydana gelmez, uyku abdesti bozmaz, farz namazları terk eden kılmayan sonra onları kaza edemez tarzında ki bütün görüşleri sonraki yıllarda birçok batıl düşünceye mesned teşkil etmiştir.
Kuran bize yeter diyen insanların da zaten başka bir fikir sergilemeyeceği aşikardır. Gördüğünüz gibi Nazzamın atmış olduğu bu sapık fikirler günümüzde bile yandaş bulmakta, özellikle namazların kazasıyla alakalı sözleri fazla rağbet bulmuştur.( Bu mevzu ile alakalı Aliyül Karinin Mevzuatına Abrurrahim fetvası ve Mevizei Haseneye bakaka bilirsiniz.)
Unutmamak lazım ki tek başına Kurana amel edilemez Rasulullahın beyanı ve ilave hükümlerini reddetmek akıl karı değildir. Hem Allah (c.c) Rasulün beyanı ve getirdiği emirleri kabul etmemizi istiyorken Kuran bize yeter diyen insanların bu ayetleri okumamış olmamaları mümkün değildir. O halde geriye bir tek seçenek kalıyor Şianın yaptığı gibi Rasulün getirdiği hükümlerden işlerine geleni alıp işlerine gelmeyeni de bu hadis tevatür değil, zayıf veya ahad haber ahad haberse zandır. Allah ise zannın hiçbir şey olduğunu ona uymamamız gerektiğini söylüyor diye iddiada bulunup direkt olarak değilse de dolaylı olarak hadisi inkara kalkışıyorlardır. Hatta bazıları da gelen hadisleri kurana arz edip ona göre davranmak gerektiğini kuran da yoksa bu haber hadis değildir diye kendilerine göre hadis tetkik ekolleri bile geliştirmişler. Bu tür iddialara da kısaca deyinmeden geçemeyeceğim.
İddia 1- Ahad Haber zandır ona uyulmaz ve Rasulün beyanını reddetmek.
|