06 Ocak 2012, 19:02
|
Mesaj No:15 |
Durumu: Medine No : 15625 Üyelik T.:
05 Ocak 2012 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
31 Konular:
3 Beğenildi:0 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Meşru olan tevasül.. Alıntı: la diyebilmek Üyemizden Alıntı
Konuyu açmamın sebebi karşılıklı münazara ettiğimiz arkadaşlarca sanki ,bizim tevasülün islamda olmadığının izlenimi doğmuş olmasıdır.Münazara ettiğimiz bütün arkadaşların ortak bi savunmasu vardır oda her kes şunu diyor,Kuran ve kuranın pıratiği olan rasulullah[sünnet]..Bende tam olarak rasulullahın pıratiği olan kurandan yola çıkarak bu konuya kanımca açıklık getirme ihtiyacı duydum faydalı olur inşaallah ,başarı Allah tan dır. Gelelim tevasü olayının beyanına.. 1.Allahın isimleri ile tevasül. ARAF SÜRESİ. 180- İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkara) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır. 2.Kulun kendi salih[meşru] ameliyle tevasül. BAKARA SÜRESİ. 45- Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır. 3.Müslümanların hayattayken birbirlerine karşılıklı yaptıkları dua. Rasulullah hayattayken peygambere gelip kendileri için meşru dua etme talebinde bulunan müslümanlara rasulullah dua eddiği gibi müslümanlarda hayttayken birbirlerine dua etmeleri meşrudur.Bunun dışında ölmüş olan velevki peygamber olsun onları aracı kılarak tevesül etmek caiz değildir.Bunuda rasulullahın vefatından sonra hz ömerin döneminde yağmur duası için peygamberin yaşlı amcası ABBAS ra gelip dua etmeleri talebinde bulunulmuştur.Yani hz ömer peygamberin kabrine niye gitmemiştir ,eğer vefat edenlerdende tevasül edilseydi hz abbasın yerine peygamberin kabrine gidilirdi,bundanda anlaşılıyor ki kişi salih biride olsa vefat edenlerden böyle talablerin yapılması caiz değildir.Kuranın bir çok ayetindedede ölülerin dirileri işitemediğini[fatır.22]sadece Allahın işite bileceğinin beyanlarıda vardır. AHKAF SÜRESİ..5- Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek şeylere tapandan daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler. Bu gün tasavvuf erbabı olan arkadaşların savunduğu idda şudur ,benim mürşidimde Allahın velisidir ve bende onunla tevasül ediyorum yalnız hem ölü hem diri tevasül edmenin bu yönüde caizdir diyor.Bu tür savunma yapan arkadaşlara şunu demek istiyorum sizin veli olarak kabul eddiğiniz sadece sizi bağlar ,islam ise GENELE HİTAP eden bi dindir.Onun için dir ki veli dediklerimiz sadece bizim veli kabul etmamizle olmaz,veli dediklerimizde ilk başta kuranın VELİ KAVRAMINDA GEÇEN HASLETLER OLMALIKİ bütün müslümanlarca kabul görsün,. | birincisi kardeşim ölülerin dirileri işitmeyeceğinin beyanı vardır diyorsun kuranda peki “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rablerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar.” (Al-i İmran, 3/169)
bu ayetle verdiğin ayetin arası uzlaştırırmısın yoksa kuranda çelişki var gözükecek.değil mi? Selefîcî kardeşlerimizin bir yanılgısı da ölü ile diri olanları ayırmalarıdır. Onlara göre, hayatta iken birinin vesile kılınması caizdir, fakat öldükten sonra vesile kılınması ise şirktir. Oysa, diri olanlarda zahiren görülen bir güç olduğu için onların vesile kılınması şirke daha müsait zannedilebilir.ayette ifade edildiği gibi, şehitler diridir. Peygamberler de diridir, çünkü, onlar şehitlerden çok üstündür. Şehitlik bir nevi velayettir. Şehitlerden daha üstün mertebede olan veliler de vardır. Kur’an’da şehitlerin özelikle söz konusu edilmesi, onların kendilerini ölü bilmeyecek derecede Berzah aleminde bir hayata mazhar olmalarındadır. Yoksa, bütün ölüler diridir, çünkü asıl olan ruhtur ve o da zaten -Allah’ın izin ve inayetiyle- bâkidir.
Bir Müslümanın “Allah’ım! Peygamberinin hakkı için / onun yüzsuyu hürmetine şu işimi yap...” şeklinde bir duada bulunmasında bir sakınca yoktur. Bu konuda önemli olan “vesilelik” konusudur. Eğer kendi salih ameli veya başkasının salih ameli bir şefaatçi olarak bir vesile kılınıyorsa, bunda bir sakıncanın olduğunu düşünmüyoruz. Yok, eğer iş “vesilelik” ten çıkarılıp bizzat yaratıcılık konumuna taşınırsa; bunun tehlikeli bir yaklaşım olduğu ortadadır.
Bu konuda karşıt görüşlere yer veren Alusî, vefatından sonra da Resulullah (asv)’ı vesile kılmak ve “Allah’ım! Peygamberinin yüz suyu hürmetine şu işimi yap.” demekte bir sakıncanın olmadığını söylemiştir. Alusi’ye göre, peygamberlerin dışındaki salih insanların vesile kılınmasında da bir sakınca yoktur.(bk. Alusî, Maide, 5/35. ayetin tefsiri). |
| |