Konu Başlıkları: BİR AYET BİR YORUM
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11 Ocak 2012, 22:29   Mesaj No:93

talibetün

Medineweb Sadık Üyesi
talibetün - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:talibetün isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15138
Üyelik T.: 08 Aralık 2011
Arkadaşları:10
Cinsiyet:
Memleket:Adana
Mesaj: 461
Konular: 76
Beğenildi:8
Beğendi:1
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: BİR AYET BİR YORUM

(Gıybet hakkındadır)

بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

Yirmibeşinci Söz'ün Birinci Şu'lesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının makam-ı zemm ve zecrin misallerinden olan birtek âyetin, mu'cizane altı tarzda gıybetten tenfir etmesi;(nefret ettirmesi) Kur'an'ın nazarında gıybet ne kadar şeni' (kötü)bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet Kur'anın beyanından sonra beyan olamaz, ihtiyaç da yoktur.


İşte اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا âyetinde altı derece zemmi, zemmeder(kötülüğü kötüler). Gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder(meneder). Şu âyet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, (yöneldiği vakit) manası gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki:


Malûmdur: Âyetin başındaki hemze, sormak (âyâ)(acaba) manasındadır. O sormak manası, su gibi âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî(gizli bir hüküm) var.


İşte birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevab mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şey'i anlamıyor?


İkincisi, يُحِبُّ lafzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur(nefret edilen) bir işi sever?


(Mektubat - 275)

Üçüncüsü, اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?


Dördüncüsü, اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?

Beşincisi, اَخِيهِ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz,(kendi cinsinize olan şefkatiniz) hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?

Altıncısı, مَيْتًا kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh (çirkin) bir işi yapıyorsunuz?


Demek şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle: Zemm ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte bak nasıl şu âyet, îcazkârane(mucizeli bir şekilde) altı mertebe zemmi zemmetmekle(kötülüğü kötülemekle), i'cazkârane(işaret edercesine) altı derece o cürümden zecreder.(meneder)


Gıybet, ehl-i adavet ve hased (inat ve düşmanlık ehlinin)ve inadın en çok istimal ettikleri (kullandıkları)alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş:

اُكَبِّرُ نَفْسِى عَنْ جَزَاءٍ بِغِيْبَةٍ * فَكُلُّ اِغْتِيَابٍ جَهْدُ مَنْ لاَ لَهُ جَهْدٌ


Yani: "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır."


Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip(üzülüp) darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır.
(Mektubat - 276)

Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:

Birisi: Şekva (şikayet)suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri(inkarcıyı), o kabahati ondan izale etsin(gidersin) ve hakkını ondan alsın.


Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesaî (ortak çalışmak)etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız(kasıtsız,kinsiz) olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: "Onun ile teşrik-i mesaî etme. Çünki zarar göreceksin."


Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil; belki maksadı, tarif ve tanıttırmak için dese: "O topal ve serseri adam filan yere gitti."


Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir(açıktan günah işleyen biridir). Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla(günahlarla) iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor,(lezzet alıyor) sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor.


İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mal-i sâlihayı yer bitirir.


Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit اَللَّهُمَّ اغْفِرْلَنَا وَ لِمَنِ اغْتَبْنَاهُ demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî

* * *
(Mektubat - 277)




kardeşler ben her bu konuyu okuduğumde ayrı bir feyiz alıyorum .evet bu konunun sık sık okunması gerektiğini düşünüyorum (tabi kendi açımdan) gıybetin ne derece zelil bir şey olduğunu ve nerelerde caiz olduğunu bize gayet açık ve net bir şekilde izah etmiş artık bize de istifade etmek düşer
saygılarımla

not:osmanlıca kelimelerin parantez içindeki anlamaları kendim yazdım kusurum varsa af buyurun
__________________
@@@EY NEFSİM SEN DE BİR GÜN ÖLECEKSİN@@@
Alıntı ile Cevapla