Allah’a iman edebilmek yani Tevhidi sağlamak için iki şart gerekir:
Birincisi:Tağutu reddetmek.
İkincisi:Allah-u teala’ya iman etmek.
İşte bu, “Lâ ilâhe illAllah” ın manasıdır.
“La ilahe” Allah-u teala’dan başka ibadet edilenleri ve tağutun her türünü reddetmektir.
“İllAllah” sadece Allah-u teala’ya ibadet etmektir.
Allah-u teala bu manayı şu ayette beyan buyurmaktadır:
“Kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur...”(Bakara: 256)
Bu ayette İslam’a göre iman iddiasında bulunanlar, tağutu inkar etmekle mükelleftirler.
Allah-u Teala’nın inzal ettiği nizama mukabil ve onun yerine geçmek üzere hukuk ve nizam vaad edenlere tağut dememek, kendilerini reddetmemek, tağutluktur. Dolayısıyla “Kafirleri küfürleriyle vasıflandırmaktan kaçınmak küfürdür” hükmü Kur’an’a muvafık olan bir hükümdür.
Allah’u Teala şöyle buyuruyor:
“Ey Muhammed! Sana indirilen kur’an-a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Onlar Tağutun (İslam’la çatışan ve çarpışan şahıs, il, anayasa ve rejimlerin ölçüleriyle) muhakeme olmak istiyorlar. Oysa tağutu (daha önce) reddetmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.”(Nisa: 60)
Kafirleri tekfir etmemek/küfür ile damgalamamak, şehadet davasını bozar. Yani imanı bozan durumlardandır.
Şehadet kelimesini reddedenleri kafir saymamak, şehadet davası ile çelişen bir durumdur. Bu konudaki genel kaide şudur:
KAFİRİ TEKFİR ETMEYEN/KAFİR SAYMAYAN ŞÜPHESİZ KENDİSİ KAFİR OLUR. HER KİM DE KAFİRİN KÜFRÜNDE ŞÜPHE EDERSE ŞÜPHESİZ O DA KAFİR OLUR.
Kafirin, kafirliğine şüphe ile bakmanın veya onun inanç sistemini doğru görmenin ya da bu inanç sistemini küfre götürücü saymanın küfre yol açması da, bu tutumun Allah’ı ve Peygamberimizi yalanlama anlamına gelmesinden, ötürüdür.
Evet, Allah-u Teala’yı ve Allah-u Teala’nın inzal ettiği sistemi açıktan red ve inkar edenlere kafir dememek başlı başına bir kafirliktir. Çünkü Allah’ı ve Allah’ın kanunlarını açıktan reddedenlere kafir demeyen kişi, bu işi yapanın küfrüne rıza göstermektedir. kafir olan bir kimseye müslüman ismini vermektedir. Bu da, müslümanı kafir yapacak bir cinayettir.
Küfürleri açık olmasına rağmen müşrikleri veya kitap ehlini tekfir etmeyen veya tekfirleri konusunda duraklayan kimse bu ameliyle; Allah-u teala’yı, kitabını, Rasulü sallAllahu aleyhi ve sellem’i inkar etmiş ve Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in bütün insanlara kıyamete kadar gönderilmiş bir rasül olduğunu yalanlamıştır.
Oysa müslüman olabilmek için müşriklerin ve kitap ehlinin kafir olduklarına kesinlikle inanmak gerekir.
Bu sebeble;
“kitap ehli olan yahudi ve hiristiyanlar semavi şeriate sahiptirler. Üzerinde bulundukları dinde içtihad yapıyorlar. Onlar hak üzerindedir”diyen kimselerin küfrü elbette yukarıdakilerden daha şiddetlidir.
Aynı şekilde;
“Dileyen istediği dine; ister yahudilik, ister hristiyanlık, ister İslam dini olsun, girmekte serbesttir. Çünkü bunların hepsi hak dindir” diyen kimse de bu görüşüyle Allah-u teala’yı inkar etmiş ve küfür işlemiştir.
Bu küfür olan görüş maalesef zamanımızda yaygın hale gelmiştir. Zira zamanımızdaki tâgutların, Allah-u teala’nın basiretlerini kör ettiği alimlerinin (!) ve sahte din adamlarının bu sapık fikri yaydıklarına şahit olmaktayız. Öyle ki onlar; güya din hürriyetini, dinde bütünleşme ve yakınlaşma fikrini yaymakta ve bütün dinlerin hak olduğunu söylemektedirler.
Yine onlar; İslam ehli ile diğer din mensuplarının aralarında hiçbir düşmanlık olmadığını dile getirmekte, İslam’da dost ve düşmanlık meselesinin üzerinde durmanın ise dinde aşırılık olduğunu ve ümmetler ile halklar arasında kin ve düşmanlığı ortaya çıkardığını söylemektedirler.
İşte onların bu görüşleri İslam’ı yıkmaya yönelik, kasıtlı olarak planlanmış bir harekettir. Oysa bu; küfürdür, İslam’dan irtidattır, tevhide zıttır ve bütün rasullerin davetine aykırıdır.
Zira bu görüş sahipleri gerek müşrikleri ve gerekse kitap ehlini tekfir etmemek için değişik ibareler kullanmakta, kavramlar geliştirmekte ya da müşriklerin ve kitap ehlinin küfrü konusunda değişik şüpheler ortaya atmaktadırlar.
İşte ortaya attıkları şüphelerden bazıları;
- Bütün insanlar tek bir sözde birleşmelidir.
- Bütün milletler, halklar birbirlerini sevmelidir.
- Bütün insanlar birbirlerine karşı buğz ve kini unutmalıdır.
- Bütün insanlar kardeş olmalıdır.
- Genel dünya barışı sağlanmalıdır...
Bu düşünce sahipleri bu düşünceleri ileri sürmekle Allah’a, rasulüne ve İslam dinine iftira atmayı göze alırcasına, cesur bir şekilde ve pervasızca tagutların istedikleri fetvaları vermişlerdir ve vermektedirler.
Gerçekten basiretleri körelmiş olan bu kimseler, kendilerini İslam’dan çıkartan bu çelişkili düşünceye sahip olmakla, hatadan münezzeh olan Allah-u teala’nın şeriatini; halkı ifsad eden, fitnelere sebep olan ve insanlar arasında buğzu yayan bir uygulama olarak itham etmiş ve bu şeriatin uygulanmasında müslümanın bir maslahatının olmadığını iddia etmişlerdir.
Allah-u teala’nın gazabı ve laneti üzerlerine hak olan bu gibi kimseler, bu iddia ve ithamlarını açık bir şekilde sözle söylemeseler bile, onların hal, davranış ve fikirleri kendilerini ele vermektedir.
Oysa Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Kim Lâ ilahe illAllah der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri reddederse kanı ve malı haram olur, hesabı Allah’a aittir.” (Müslim)
Bu hadise göre bir kimsenin kanının ve malının haram olabilmesi için “Lâ ilâhe illAllah”ı söylemesi yetmez. Bununla birlikte Allah-u teala’dan başka ibadet edilenleri ve onlara ibadet edenleri de reddetmesi gerekir. Eğer Allah-u teala’dan başka ibadet edilenleri reddetmezse kanı ve malı haram olmaz. Çünkü İbrahim aleyhisselam’ın milletinin aslından olan önemli bir esası yerine getirmemiş olur.
Oysa Allah-u teala İbrahim aleyhisselam’ın milletine tabi olmayı ve onun çizdiği yolda eksiltmeksizin ve gevşeklik göstermeksizin yürümeyi, Allah-u teala’nın düşmanlarının arzularına uymadan bu yola tabi olmayı emretti.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
“İyilik yaparak kendisini Allah’a teslim eden ve İbrahim’in hanif dinine tabi olandan din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim’i bir dost edinmişti.”(Nisa: 125)
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz sizden ve sizin Allah’tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.” (Mümtehine: 4)
İşte bu ayetlerde İbrahim aleyhisselam’ın milleti zikredilmektedir ve Allah o milleti örnek almamızı emretmektedir.
Bu nedenle her kim İbrahim aleyhisselam’ın milletini örnek almayıp kendisini bu milletten soyutlar, ondan yüz çevirirse ve onların takındığı tavrı takınmazsa aslında o kimse gerçekten kendisini aşağılıkların aşağılığı kılmıştır.
Ahkâm-ı şirk’in istilası altındaki İslam coğrafyasında kafirleri tekfir etmeme hastalığı, Şeriat düşmanı Laik (sözde) Müslüman(!) tiplerin çoğalmasına sebep olmuştur. Şu bir hakikattır ki hem laik, hem müslüman olmak mümkün değildir. Çünkü bir insan ya laiktir ya müslümandır. “Laik Müslüman(!)” iddiası, iki ayrı ilaha teslimiyetin bir ifadesidir. Bu da tamamen müşrikliktir. Bunun için diyoruz ki, ‘Devlet ayrı, din ayrı, Devlet dine hükmedecek fakat din devlete karışmayacaktır” diyen laiklerin müşrikliklerini gizleyip ikrar etmemek imanı bozar.
Yeryüzünde Allah-u Teala’nın gönderdiği şeriat nizamını çirkin görüp reddedenlere “müslüman” ismini verme konusunda hiçbir müslüman muhayyer değildir. Yine hiç bir müslüman şeriat nizamını çirkin görerek ona mukabil ve yerine geçmek üzere kanun, yasa, anayasa ihdas edenlerin küfründen şüphe etme konusunda muhayyer değildir. Şeriat nizamını reddettiğini ilan ve iddia edenleri kafirlikle isimlendirmekten kaçınmak kafirliktir. Kur’an-ı Kerim’de kafirlerin yollarının daha doğru olduğunu iddia eden gavur kayırıcıları tağut’a iman edenler olarak takdim edilmişlerdir. Nitekim Allah’u Teala şöyle buyuruyor:
“Kendilerine kitaptan nasib verilmiş olanların cibte ve tağut’a iman edip, küfredenlere: “Bunlar mü’minlerden daha doğru yoldadırlar” dediklerini görmedin mi?” (Nisa Suresi: 51)
Şunu unutmayalım ki;
Demokrasiyi şeriata tercih edenleri,
Hakimiyet kayıtsız şartsız halkındır ilsine sarılanları,
Laiklik ilsine iman edenleri,
Karısını kızını meydanlarda açık saçık dolaştıran deyyusları,
Faizi serbest eden vampirleri,
Parlamentolarda Allah’ın şeriatına muhalif anayasa metinlerini uyduran sahte ilahları,
Ahkamda Avrupa’ya dilencilik eden Avrupaperestleri,
Şeriatı Demokrasi’ye tercih edenden, hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır düsturuna iman edenden, laiklik ilsini red ve inkar edenden, karısını kızını İslami tesettüre büründürenden, faizi yasaklayan savaşçılardan, Parlamentolarda uydurulan anayasa metinlerine toptan La/hayır diyenden ve Avrupa Topluluğuyla bütünleşmeyi reddedenden daha doğru yolda görenler, cibt ve tağut’a iman etmiş gavur kayırıcılarıdırlar. Bunun böyle bilinmesi gerekir...
Devamı var