Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14 Mart 2008, 11:49   Mesaj No:39

Seher Yeli

Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seher Yeli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 778
Üyelik T.: 03 Şubat 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:54
Mesaj: 421
Konular: 138
Beğenildi:14
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: İbretlik yaşanmış bir hikaye daha -1-

GERÇEK SINAV


Tamda sınav arifesinde. Nasıl ki Yusuf gömleğini çıkarmadıysa, benim gömleğim de örtümdür. Tesettürümdür. Şimdi anladım. Ben bu kıssaya muhtaçmışım. Bu kıssa beni diriltti. İşimi kolaylaştırdı.

Sararıp dökülmeye başlayan yapraklara, gökyüzündeki kara kara yağmur bulutlara, âdeta insanın yüreğine ürperti veren, tüm güzelliklerin üzerine çökmüş olan sisli havaya camdan bakarken, sevinçle hüznü bir arada yaşıyordu Zeynep.
Onu tanıyan arkadaşları “Çağın Zeynep’i” lâkabını takmışlardı. Ortaokulu, liseyi dışarıdan vermiş, nihayet üniversite kapısına dayanmıştı. Bu arada lâkabına yakışır bir şekilde bir gazetenin köşesinde yazdığı Kur’an merkezli, vahyi esas alan, hikâyeyi araç olarak kullanıp kaleme aldığı yazılarından dolayı birçok kimse onu tanır, takdir ederdi. Çevresinde gördüğü aykırılıkları vahiy süzgecinden geçirip kaleme alır, insanların önüne, sıkılmayacakları bir tarzda koyardı. O insanları motive etmeye çalışırken, kendi hikâyesinin başlayacağından habersizdi. Ertesi gün sınavı vardı; ama o, sınavdan çok, sınava alınıp alınmayacağı endişesini taşıyordu. Devamlı dua ediyordu. Rabbine sığınıyor, O’ndan yardım bekliyordu. Tüm bu duygular benliğini kuşattığı bir anda acı acı çalan kapının zil sesiyle irkildi. Gelen en yakın arkadaşı, sırdaşı, aynı düşünceleri paylaştığı onun için canı–cananı Hatice’ydi.
–Selâmünaleyküm. Zeynep’im nasılsın?
–Aleykümselâm. Hamdolsun Hatice. Hoş geldin, buyur içeriye.
Beraberce içeri girip karşılıklı oturur oturmaz, Zeynep hararetle atıldı söze;
–Tam da ifadesi mümkün olmayan düşünceler içerisindeyken geldin, çok iyi oldu. Seni gördüğüme o kadar çok sevindim ki, anlatamam.
Hatice Zeynep’in heyecanını, telâşını sezmişti.
–Hayırdır. Sınav stresi erken başlamış olmalı.
–Keşke öyle olsa. Bu sınav benim ve benim gibi düşünenler için gerçekten bir dönüm noktası olacak gibi.
Hatice, arkadaşının endişesini anlamış, onu rahatlamak istercesine müşfik bir şekilde karşılık verdi:
–Zeynep, endişelenmene gerek yok. Biz duruşumuzu muhafaza edelim yeter ki. Sana uğramamdaki sebep, hem seni görmek, hem de akşam okuduğum âyetlerin düşünce dünyamda estirdiği fırtınalar…
Gece, okuduğum sûrenin etkisinden olacak bir türlü uyuyamadım. Belki de çoğu defa gözümüzün önünde olan, okuduğumuz bu âyetler zinciri beni âdeta tekrar diriltti.
–Hatice arkadaşım sen ne diyorsun? Seni dirilten bu âyetler nedir, hangi sûre bu?
–Zeynep’im, Yusuf sûresi. Yusuf Aleyhisselâm’ın kıssasını bilirsin. Yusuf Peygamber’le vezirin eşi Züleyha’nın arasında geçen söz ve eylem aşamalarını hatırlar mısın? Hani Yusuf oldukça yakışıklı bir gençti. Öyle ki, Züleyha’yı Yusuf’u beğenmesinden dolayı eleştiren ve bunun için de saraya davet edilerek karşılarına çıkan Yusuf’a bakan hanımlar, onu görünce parmaklarını kestiler. Bu, Yusuf’tan murad almak isteyen Züleyha. Niyetini Yusuf’a açtığında, neredeyse kaybedenlerden olacaktı, Rabbinin bürhanı sayesinde Yusuf teveccüh etmedi. Kaçmaya çalışan Yusuf’a, arkadan müdahale edip çekmeye çalışırken, Yusuf’un gömleğini arkadan yırtar Züleyha. Muradına eremeyen Züleyha, bu sefer de iftira atar Yusuf’a. Şahitler dinlenir ve karar çıkar:
–Şayet Yusuf’un gömleği önden yırtılmışsa, suçlu olan Yusuf’tur. Yok, eğer arkadan yırtılmışsa, suçlu olan Züleyha’dır.
Yusuf lehinde karar çıkar ve Züleyha suçlu bulunur. İşte Zeynep, kıssa kısaca bu şekilde gelişir.
–Evet, Hatice kıssayı bu hâliyle biliyorum ben de.
–Zeynep, bu âyetleri okuyunca bir an kendimi sahâbenin yerine koydum. Her ikimiz de aynı âyetlerle muhatabız. Onlar ve biz. Aynı menbaadan kana kana içmeye çalışan bizler. Neden aynı tavırları sergileyemiyoruz? Vahyin onlarda bıraktığı etki ile bizim üzerimizde bıraktığı etki neden aynı olmaz? Neden fark eder ki?
–Hatice haklısın. Bu bizim en önemli hastalığımız. Belki de bizler yaşantımızda vahyi konuşturacak iken, vahyin karşısında konuşmuşuz. Durumumuzu, konumumuzu, her şeyimizi ifade etmek için, meşrulaştırmak adına vahye gitmişiz. Her şeyimizi ona onaylattırmışız. Yürüyen Kur’an olan bir Peygamber gerçeği ortada iken vahyi hayata taşıyamamışız. Hep birtakım endişeler kuşatmış bizleri. Ben’lik duygularımızı aşıp da “Biz” diyememişiz ki hiç. “Biz” demenin hazzını tadamamışız.
–Evet, kardeşim katılıyorum tüm dediklerine. Ama bu Yusuf sûresi beni çok düşündürdü. Gömleğin yırtılmasındaki anlam nedir? Gömlek önden veya arkadan yırtılmış olsa, ne ifade eder ki? Derken sonra çözdüm. İşte o an sahâbîlerle aynı frekansı yakaladığımı hissettim. Her şey Yusuf ile Züleyha da saklı. Yusuf Züleyha’ya meyletmedi, yönelmedi. Yüzünü muvahhid olarak Rabbine çevirdi. Züleyha’dan kaçtı, ondan Rabbine hicret etti. Züleyha’nın muradından çok, Rabbinin muradına koştu. Acaba bugün vahyi yaşantıya hâkim kılma yönündeki engeller nelerdir? Bunlar bizim için birer Züleyha değil midir? Bize Allah ve Resûl’ünden daha sevgili gelen Züleyha’larımız nelerdir? İşte asıl gündem bu olmalı. Pratikteki Züleyha’larımızı tespit edip, bunlar karşısında Yusuf gibi bir duruş sergileyemediğimiz an kaybettiğimizin işaretidir. Bizler, bu kavgada, gömleği arkadan yırtılanlardan olmak durumundayız. Bu ise, devamlı önde olduğumuza işaret eder. Önde olan biziz, geride olanlar ise Züleyha’larımız. Arkaya dönmeden, bakmadan, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak kaydıyla yüzümüzü Rabbimize çevirmeliyiz.
–Hatice, gerçekten ben bu âyetleri hiç böyle düşünmemiştim. Aman ya Rabbi! Tüylerim ürperdi. Çoğu zaman kıssa der geçeriz. Ama öyle mi kardeşim. Sen bugün bana Rabbimin bir lütfu oldun. Hatice, şimşekler çaktırdın düşünce dünyamda. Tam da sınav arifesinde. Nasıl ki Yusuf gömleğini çıkarmadıysa, benim gömleğim de örtümdür. Tesettürümdür. Şimdi anladım. Ben bu kıssaya muhtaçmışım. Bu kıssa beni diriltti. İşimi kolaylaştırdı.
Tüm bunları ifade ederken Zeynep’in gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Kabına sığmaz bir hâle bürünüyordu. Sanki bayramdı o an onun için. “Rabbin verecek ve sen de hoşnut olacaksın.” emri tezahür ediyordu.
Hatice ile Zeynep’in sohbetleri ilerledikçe ilerledi. Nihayet ilerleyen saati dikkate alan Hatice;
–Kardeşim, Zeynep’im. Artık kalkmalıyım. Ama duam şudur: “Rabbimiz! Züleyhalarımız karşısında bizleri gömleği arkadan yırtılanlardan eyle. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Sensin bizim Mevlâ’mız. Bizim senden başka kimimiz, kimsemiz yok. Bizlere yardım eyle.” (Âmin) Rabbim yarınki imtihanında yâr ve yardımcın olsun. O sığınağın, O yaranın, O gören gözün, yazan kalemin olsun. Sen ve senin gibi çağın Zeynep’lerine…

ZEYNEP İÇİN ŞİMDİ
KIYAM ZAMANIDIR
Her iki arkadaş birbirlerine şimdiye kadar hiç yaşamadıkları bir duygu seli ile sarılıp, kucaklaştılar, selâmlaşıp ayrıldılar.
Zeynep, Hatice’nin sözlerini düşündü durdu. Derken hayli ilerleyen zamanı görünce namazını kılıp, derin düşünceler içerisindeyken uykuya dalıp gitti.
Sabah erkenden sınava gireceği okulun yolunu tuttu. Yol boyunca hemen hemen nereye baksa sınava girecek insanların telâşlı hâlini, koşuşturmalarına şahit oldu. Otobüslerde, özel araçlarda, kaldırımlarda sınav yarışı daha şimdiden başlamıştı sanki. Nihayet öğrenciler sınav numaralarının son rakamına göre grup grup sınava girecekleri sınıflara alınmaya başlanmıştı ki, Zeynep’i başörtülü olmasından dolayı endişe sardı bir an. Ama o hazırlıklıydı. Problemsiz bir şekilde diğer öğrencilerle beraber o da sınava gireceği anfi şeklindeki oldukça büyük salona girdi. Salondaki diğer arkadaşlarıyla da bekleme sürecinde oldukça güzel sohbetler, diyaloglar geliştirdi. Salondaki diğer öğrenciler de onun başörtülü bir şekilde sınava girebilmiş olmasından memnun gibiydiler. Hem neden olmasınlardı ki? Hemen hemen birçoğumuzun annelerinin, bacılarının başları örtülü değil miydi? Bir bez parçasından rahatsızlık duymak, asıl yobazlık değil de neydi? Derken soru kitapçıkları dağıtılmaya başlandı. İşte tam o sırada sınav komisyonu başkanı ve beraberinde âdeta bodyguard gibi gezen birkaç kişiyle sınav salonuna geldi. Gözler sanki bir şey arıyordu. Değerli bir şeyini kaybetmenin verdiği endişeyle aranan yüz ifadesi vardı sanki. Derken Zeynep ile göz göze geldi.
–Hanımefendi lütfen dışarı gelir misiniz? Bu şekilde sınava
girmeniz mümkün değil.
Bu ifade, Zeynep kadar sınava giren diğer arkadaşlarını da üzmüş, birkaç kişinin sözlü ifadeleri fayda vermemişti. “Çağın Zeynep’i” ismi ile müsemma olan bu genç kız, oturduğu sıradan ayağa/kıyama kalktı. Şimdi Züleyha’sını kurban etme zamanıydı.
–İmtihan için geldiğim bu ortamdan, imtihanı kazandığıma inanarak çıkıyorum. Benim için Rabbimin imtihanı daha çetin, daha zor. Ben onu kazanayım da varsın bu imtihana girmeyeyim. Yusuf’un ifadesiyle:
“…Rabbim zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden daha sevimlidir…” (Yusuf, 33) âyetini okudu.
Zeynep yavaş yavaş oturduğu masasından çıkıp, gösterildiği gibi dışarıya doğru ilerlerken geride bıraktığı koskoca anfideki yüzlerce kardeşi ayağa kalkmış çağın Zeynep’ini desteklercesine alkış tutuyordu. Zeynep koşar adımlarla dışarı çıkarken, bahçede en yakın arkadaşı âdeta onun önünü beklemekteydi. En sevdiği arkadaşı Hatice’ydi bu. Aralarında birkaç metre kadar bir mesafe kalmıştı ki, bir an durakladı Zeynep. Elleriyle gözyaşlarını silip, hıçkırıklarını içerisine gömdü âdeta. Kendini toparladı. Yüzlerce öğrenci yakınının bulunduğu okul bahçesindeki sessizliği Zeynep’in feryadı bozdu;
–Hatice, kardeşim! Haticem! Züleyha’ma arkamı döndüm. Gömleğim de arkamdan yırtıldı. Şahid ol kardeşim, şahid ol.
İki kader arkadaşı kalabalığın alkışları arasında çevirdikleri bir taksiye atlayarak yoğun trafiğin arasında kaybolup gittiler…



__________________
Şu an yaptığınız hiçbirrr iş,

Kılınmayı bekleyen vakit namazından

daha önemli değildir!!
Alıntı ile Cevapla