Konu Başlıkları: istanbul niçin önemli?
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18 Mart 2008, 00:50   Mesaj No:4

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: istanbul niçin önemli?


[HIGHLIGHT=#ffff00]Aynen can bende bakıyordumda kaç kere fethe kalkışılmış ama pek başarılı olunamamıştır.[/HIGHLIGHT]
[HIGHLIGHT=#ffff00]Yazının devamını paylaşayım inşAllah[/HIGHLIGHT]



Fetih ateşleri geceyi aydınlatıyor

Artık pazartesiyi salıya bağlayan geceye gelinmişti. Tarihler 29 Mayıs’ı gösteriyordu. Osmanlı İslam ordusu, bu geceyi “Mum donanması” yaparak ateş ve ışık şenliğiyle geçirdi. İstanbul’u tamamen kuşatan deniz ve kara birliklerinde kandiller, fenerler, meş’aleler ve ateşler yakılarak Kostantiniyye bir ışık çemberi içine alınmıştı. Tekbirler ve tehliller İstanbul semalarını inletiyordu. Bizanslılar ise Ayasofya’ya sığınmış azizlerin yardımını bekliyordu. O gece iki tarafa da uyku yoktu.
Yarının “fatih”i olacak Sultan 2. Mehmet bir o yana, bir bu yana koşturuyor; askerlerini coşturmaya çalışıyordu. Fatih, bir aralık hocası Akşemseddin’in yanına gidip onun himmetini istemiş; bir zamanlar babasının kendi hocasına sorduğu gibi “Yoksa bize nasip olmayacak mı?” demişti. Akşemseddin de kendi hocası gibi murakabeye dalmış; ağlamış, ağlamış. Sonra da “Sultanım, Allah bizi mahcup eylemeyecektir. Biz hele O’na teveccüh edip zaferi O’ndan bekleyelim; O bizi eli-boş geri çevirmeyecektir.” cevabını vermişti.
***


Akşemseddin’in gözyaşları

Akşemseddin Hazretleri’nin oğlu der ki: “Sultan ayrılıp gidince ben babamın ne yaptığını merak edip onun çadırına gittim. Meğer kimseyi almamaları için muhafızlara talimat vermiş. Ben geri dönüyor gibi yapıp çadırın arkasına dolaştım ve perdeyi biraz açıp babamın haline baktım. Bir de ne göreyim... Babam sürekli “Allah’ım takatim kalmadı. Ya fethi nasib eyle, ya da canımı al.” diyor ve öyle ağlıyordu. Cübbesi bir tarafa, sarığı diğer tarafa düşmüş ağlarken birden doğruldu; müjde almış gibiydi. Tebessüm ediyor; ‘Bize zaferi nasip eden Allah’a hamdolsun.’ diyordu.”
Aynı şekilde Sultan Mehmet de secdelerde, Rabb’inden nusret diliyordu. Çünkü o da biliyordu ki, sebeplerle ancak bir yere kadar gelebilirdi. Çalışmak, gayret etmek onun vazifesiydi, ancak zaferi verecek olan tek güç Allah’tı (cc). Sultan, Rabb’ine yakarıyor, “Yâ Rabbi, bize fethi müyesser kıl!” diye dua ediyordu.
***

Nasrun minallahi ve fethun karîb!

29 Mayıs 1453 sabahı, şafak sökmeden önce başlayan top atışlarıyla surlar sarsılıyor, mehter takımı İstanbul semalarını inletiyordu. Bugün büyük bir gündü. Şahî adlı büyük top bugün Topkapı denilen yerdeydi. Fatih’in keşfi olan geliştirilmiş havan topları, Beyoğlu sırtları ve Galata surlarından aşırtma atışlarla Haliç’teki düşman gemilerini batırmaya başlamıştı.
Toplar gümdürdedikçe yaşlı surlar birer birer gedik vermeye başlıyor, Osmanlı askerlerinin biri düşse diğeri surlara doğru saldırıyordu. Ulubatlı Hasan da bu yiğitlerdendi. Surlardan atılan taş, ok ve kızgın yağlara (Rum ateşi/Grejuva) rağmen ilerliyorlardı. Ulubatlı’nın vücudu delik deşik olsa da surlara çıkmış; elindeki mukaddes bayrağı en yüksek burca taşımıştı.
***

Kavga, toprak kavgası değildi

Fetih hadisesi, bir toprak istilası ve yağma operasyonu değildir. İslam’ın özünü oluşturan cihad kavramı, insanları Allah’ı bilmeye ve O’nun rızasını aramaya götüren yollardaki engelleri kaldırma gayretidir. O güzel komutan ve güzel askerlerin asıl derdi şehri kuşatan kaleleri değil, insanlarla Allah’a iman arasındaki surları yıkma hedefiydi. Bundan dolayıdır ki, fetih ordusunun gayrimüslim halka tanıdığı güven, rahatlık, kazanç imkanlarını ve Müslümanların üstün ahlakını gören Bizanslılar’ın çoğu Osmanlı idaresini bir nimet ve kurtuluş olarak kabul etmişlerdi. Bu anlayışın bir sonucu olarak, Grandük Notaras, “Konstantinapolis’te kardinal şapkası (latin serpûşu) görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim.” diyordu.

Ahmet CaN
Ailem Dergisi
Sayı:233
Alıntı ile Cevapla