Konu Başlıkları: Mevlanadan Sözler-Medineweb
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Mart 2012, 16:04   Mesaj No:149

bilinmez

Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Cevap: Mevlanadan Sözler

Mesnevi'deki Birçok Küfür Ve Sapıklıklar:


Celaleddin Rumi, tasavvufi görüşlerini “Tanrısal Aşkı” kendisinde bulduğunu söylediği Şemsi Tebrizi’den almış.
“Celaleddin Rubi, aşkla, müzikle, raksla ve şiirle beslenip gelişen ve dinler üstü yolda kadına da büyük bir önem vermiş onu da hayata almaya çalışmış ve insanlığın, kadınla bir bütün olduğunu duymuştu. O herşeyden önce kadının kapanmasının, örtünmesinin aleyhindeydi. Mesnesvisin’de kadını yaratılmış değil, yaratan (!) bir kudret olarak öven, sert ve kaba ruhlu erkeklerin kadına zulmedebildiklerini söyleyen, asil insanların ince ruhlu olgun kişilerinse kadına bağlı olacaklarını, hatta onun reyine uyacaklarını ona hürmet edeceklerini bildiren Celaleddin Rumi “Fihi ma fih”inde, bir fasılda, kadını ekmeğe benzetmektedir. Herkesin, hatta yoksulun bile bulduğu, yiyip geçindiği ekmeğe ve kadını örten, kimseye göstermeyen, kapatan adamı da, koltuğuna bir somun alıp onu göstermemekte ısrar eden kişiye... Somunu göstermeyen kişi, karşıdakilerin görme duygusunu kamçılar, çünkü insanlar menedildikleri şeye haris olurlar. Halbuki kadın eğer iyiyse kötülükte bulunamaz zaten. Onu örtmek, iki taraftan da rağbeti, hırsı artırmaktır ve bu, bir düzen meydana getirmez, kötülüğü artırır ancak.
Celaleddin Rumi bu fikri, hayatında tatbik etmişti de. Onun kadınlardan da birçok müridleri vardı. Celaleddin Rumi’yi davet ederlerdi. O da gider ve kadınlar meclisinde şiir söyler, onlarla sema ederdi ve Celaleddin Rumi’yi seven kadınlar, onun başına güller serperlerdi.” (Fihi Ma Fih, Çeviren: M. Ülker Anbarcıoğlu MEB Devlet Kitabları s: 138)

Aslında Celaleddin Rumi’yi en iyi anlatan kendi eseri, Mesnevi’dir. Pek çok kimse “Ermiş ve Evliya” zatın elinden çıktığına inandığı Mesnevi’yi incelediğinde, Hint Kamasutrasına benzeyen yönleriyle tasavvufun her zaman ki eğilimlerine sahip kitablardan biri olarak göirecektir.
Mevlevi ekolde, Kur’an gibi görülüp, okunan ve hatta hafızlığı yapılan Mesnevi’nin menkibe ve hikayeleri ilginç içeriklere sahiptir. İçinde Doğu ve Hint masallarından örnekler olduğu gibi, felsefe, erotizm ve pornografi de yer alır. Öyle ki, Celaleddin Rubi bu şeylerin kendisine gelen Vahiy olduğunu iddia ederek resmen Mesnevi’yi Kur’an’la yarıştırmaktadır.

Dilerseniz Mesnevi’nin girişi ile yavaş yavaş konuyu detaylantıralım:
“Bu kitap Mesnevi kitabıdır. Mesnevi hakikate ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı (!) Tanrı’nın en aydın yolu! Tanrı’nın en açık burhanıdır... Kur’an’ı apaçık bir hale koyar, rızıkların bolluğuna sebeb olur, huyları güzelleştirir. Şanları yüce özleri hayırlı katiblerin elleriyle yazılmıştır. Temiz kişilerden başkalarının dokunmasına müsade etmezler. Mesnevi, Alemlerin Rabbinden inmedir! Batıl ne önünden gelebilir, ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir!....” (Mesnevi-Celaleddin Rumi MEB Yayınları c: 1 s: 11)

Bu paragrafta görüldüğü gibi Celaleddin Rubi, yazdığı kitabın Vahiy olduğunu iddia etmektedir! Tasavvufta bu çok görülmez. Zira tasavvuf ehli, velilerin tasavvufta vahiy aldıklarına inanırlar....

Kitabının bir başka yerinde Celaleddin Rumi şöyle diyor:
“Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya. Tanrı, doğrusunu daha iyi bilir ya, Tanrı vahyidir! Sofiler, bunu halktan gizlemek için Gönül Vahyi demişlerdir!”....” (Mesnevi-Celaleddin Rubi MEB Yayınları, c: 4 s: 151)

Görüldüğü gibi, Celaleddin Rumi’ye göre şeyhin, Pir’in, ermişin her ne isim verilirse verilsin tasavvufun ulu zatlarının söyledikleri ve yazdıkları şeyler aynıyla Vahiy’dir. Tıpkı kendisinin de itiraf ettiği Mesnevi kitabında olduğu gibi!...

Maalesef Celaleddin Rumi, kitabına Hindistan’dan sadece Kelile ve Dimne masallarını almamış, Erotik Hint kültürünün ürünü olan Kamasutra’dan da alıntılar yaparak bunları “Alemlerin Rabbin’den inmedir” diyerek sunmuştur.

Celaleddin Rumi, Kur’an’ın Lokman Suresinin 27. ayetini kendi kitabı için nasıl alet ediyor:
“....Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma...” (Mesnevi-Celaleddin Rumi c: 6 s: 178)

Oysa Allah (c.c) Lokman suresinde kendi kitabı Kur’an için şu açıklamayı yapmaktadır:
“Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek (mürekkep) olsa yine Allah’ın kelimeleri tükenmez.” (Lokman: 31/27)
Celaleddin Rumi, Mesnevi’ye niçin bu özellikleri veriyor acaba? Bunu Vahdeti Vücud’dan dolayı yapıyor.... Tasavvuftaki bu temeya göre ilahlaşan insan haliyle yazdıklarına da Vahiy ve Sentetik Kur’an gözüyle bakıp, öyle değerlendirecektir...
Mesnevi’nin özellikleri nasıl Kur’an’dan alınarak ona adapta edilmiştir, aşağıda görünüz:

“Lafzı az, manası çok olan bu mazum Mesnevi...” (Mesnevi-Celaleddin Rumi c: 1 s: 12)
diyerek girişi yapılan kitap, aynen Kur’an’ı Kerim için geçerli olan az lafızla çok mana verme özelliğini kendine hasretmektedir.
Mesnevi’nin Kur’an olduğuna Mevlevi takipçileri de inanmaktadırlar.
Mesnevi’nin Kur’an olduğu yolundaki anlayışa aşağıdaki menkıbe çok güzel örneklik teşkil etmektedir:
“....Bir gün Sultan Veled buyurdu ki:
“Dostlardan biri babama şikayette bulunduğu ve alimler Mesnevi’ye neden Kur’an diyorlar diye benimle bahse girişti. Ben de Kur’an’ın tefsiridir, dedim, deyince babam bir lahza susup sonra:
“A sersem, dedi niçin olmasın? A eşek, niçin olmasın? A orospu kardeşi niçin olmasın? Peygamberlerle velilerin harfi zarflarda Tanrı sırlarının nurlarından başka birşey yoktur ki. Tanrı sözü, onların temiz gönüllerinden biter, ırmağa benzeyen dillerinden akar. İster Süryani dilince olsun, ister Seb’al Mesani dilince, ister İbrani dilince olsun, ister Arapça!...” Bu kitabta buna benzer birçok hikayeler vardır ki Mesnevi’nin yazıldığı tarihten itibaren Tanri Vahyi (!) olarak tanındığını gösterir.” (Mesnevi-Celaleddin Rumi c: 4 s: 326)

Celaleddin Rumi’den şiirler...

TUT ELİMİ


SENİN YÜZÜN PUTSA ELBET DAHA DOĞRU TAPMAK PUTA
SARHOŞ OLMAK DAHA HOŞ KADEHİNLE SUNULMUŞSA
BEDELDİR BU YOK OLUŞ BİNLERCE KEZ VAR OLMAYA
ÖYLESİNE YOK OLDUM Kİ AŞKINDA



TUT ELİMİ
SENİN YÜZÜNDEN PERİŞANIM
SENİN DELİNİM BEN
TUT NE OLUR
DÖNÜYOR BAŞIM
ŞAŞKININ- HAYRANINIM
EY YAR
VARIM YOĞUM TÜKENDİ
HER ELSİZ AYAKSIZIN ELİNDEN BİR TUTAN VAR

DÜN GECE BENİMLEYDİ
CANLARA CAN KATAN YAR
O TEPEDEN TIRNAĞA NAZDAN
BEN TEPEDEN TIRNAĞA FERYAT
TEPEDEN TIRNAĞA FİGAN
GECE NASIL DA TÜKENDİ
GELMEDİ MUHABBETİN SONU
BUNDA GECENİN NE KUSURU VAR
Kİ BİZİM SÖZÜMÜZ UZUNDU

NE AKARSU BIKAR BALIKLARDAN
NE BALIK AKARSUDAN
NE AŞIK CİHANIN CANINA DOYAR
NE DE CİHANIN CANI SIKILIR AŞIKLARDAN

ŞUNU İYİ BİLESİN Kİ MÜSLÜMAN DEĞİLDİR AŞIK
AŞK MEZHEBİNDE NE KÜFÜR -NE İMAN
NE TEN VAR-NE AKIL VAR
NE GÖNÜL- NE DE CAN
AŞIKTAN SAYILAMAZ BÖYLE OLMAYAN..


O GÜLÜ O LALEYİ GÖREN GÖZ
DOLDURUR GÖK KUBBEYİ AĞLAYIP İNLEMEYLE
BİR YILLIK BİR AŞKIN DELİLİĞİNİ
VEREMEZ BİN YILLIK ŞARAPLAR BİLE

AŞIKLAR Kİ OYNARLAR DA İKİ CİHANI
BİR ANDA KAYBEDERLER HEPSİNİ
BİR TEK AN İÇİN YÜZ YILLIK ÖMÜRDEN VAZGEÇERLER
BİR TEK ANI BULMAK İÇİN
BİN KONAKLIK YOL KOŞARLAR-AŞARLAR
BİN CAN FEDA EDERLER BİR GÖNÜL ALMAK İÇİN

KAPIMDAN GİRDİ ANSIZIN O ESRİK SEVGİLİ
OTURDU-LA’L RENKLİ ŞARABI BAŞINA DİKTİ
GÜZELİM SAÇLARINI GÖRÜP OKŞAMADAN
YÜZÜM TÜMÜYLE GÖZ OLDU-GÖZLERİM EL KESİLDİ

VURULMUŞ DUDAKLARININ DENİZİNE BÜTÜN SEDEFLER
BÜTÜN İNCİLER SAÇILMIŞ DUDAKLARININ AYAKLARINA
CANIM DİL YOLUNDAN DUDAĞIMA GELDİ DAYANDI
EĞER Kİ YOL VERİRSEN-VAY BANA-VAY DUDAKLARINA

DİLSİZ DUDAKSIZ SÖZLER SÖYLEYECEĞİM SANA
BİR ŞEYLER ANLATACAĞIM-BÜTÜN KULAKLARDAN GİZLİ
HERKESİN ORTA YERİNDE KONUŞACAĞIM AMA
SENDEN BAŞKA DUYAN OLMAYACAK SÖYLEDİKLERİMİ

NEREDE ŞARAP KEBAP
VE REBAP ORADA İŞİ YOK NE DERDİN-NE KEDERİN
İÇİN SONSUZ YAŞAM ŞARABINI EY DOSTLAR
SİZ DE YEŞİLLİKLER VE GÜLLER GİBİ
SUYUN DUDAKLARINA DUDAĞINIZI VERİN

BEN ZERREYİM VARLIĞIMI AYDINLATAN GÜNEŞ SEN
BEN KEDER HASTASIYIM SENSE İLACIM
KOLSUZ KANATSIZ SAMAN ÇÖPÜ SAVRULUR YA RÜZGARDA
SAVRULUR SÜRÜKLENİR GİDERİM PEŞİNDEN
SEN Kİ BENİ ÇEKEN KEHRİBARIM...

GECEMİZ KAVUŞMA ŞARABIYLA AYDINLIK
AŞKLA SÜRDÜK ATIMIZI YOKLUK YURDUNDAN
YOKLUK ŞAFAĞI SÖKENE KADAR
DUDAĞIMIZ KURUMAYACAK
MEZHEBİMİZİN HARAM KILMADIĞI ŞARAPTAN

HEP UZAKTAN BAKACAKSIN BİZE
NE ZAMANA DEK YABANCI GİBİ
OYSA HER DERDİN DERMANI BİZDE
AŞK BİLE BİÇAREMİZDİR
TOPRAK BİR ACİZ ÇOCUKTUR BEŞİĞİMİZDE
ŞU GÖNÜL DEDİKLERİ
BİR GARİP AVAREMİZDİR

SEN EY
HER AĞACIN
HER BAHÇENİN
HER BİTKİNİN YEŞİLLİĞİ
EY DEVLETİM
BAHTIMIN AYDINLIĞI-GELECEĞİM
EY YÜCELİĞİM
EY YAPAYALNIZLIĞA ÇEKİLİŞİM
SEMAIM
İHLASIM
RİYAM...
Kİ SENSİZ BÜTÜN BUNLAR BOŞ BİRER KURU SEVDA
GEL..


NE BEN BENİM
NE SEN SENSİN
NE SEN BENSİN
HEM BEN BENİM
HEM SEN SENSİN
HEM SEN BENSİN
ÖYLE BİR HALDEYİM Kİ EY GÜZELLER GÜZELİ
ŞAŞIRDIM SENİNLEYKEN
SEN Mİ BENSİN
BEN Mİ SEN


SEVGİLİNİN İZİ VAR HER YERİMDE
SEVGİLİNİN DİLİDİR HER PARÇAM
ÇALGI GİBİ YASLANMIŞIM KUCAĞINA
HER ÇIĞLIĞIM ONUN PARMAKLARINDAN
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla