Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Mart 2012, 12:41   Mesaj No:7

Esadullah

Medineweb Sadık Üyesi
Esadullah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esadullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15316
Üyelik T.: 18 Aralık 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayıp bir Kentten
Yaş:44
Mesaj: 745
Konular: 145
Beğenildi:313
Beğendi:100
Takdirleri:3844
Takdir Et:
Standart Cevap: “İbn-i Teymiyye/ve/vahdeti-vücut “

Güzel abim siz ibni Arabiye kafayı taktınız gerçekleri başka tarafa çekiyorsunuz..Burada konu ibni Arabi değil ki....İbn-i Teymiye kendisi bunu izah ediyor...Açtığım “Allah’ın dostları kimlerdir..Başlıklı yazımda İbni Teymiyye diyorki ben her ne kadar bu zatların ismini zikir ediyorsamda asıl amacım bu sapkın düşünce sahiplerinin Allah dostları olmadıkları müşrik kafir olduklarını vurgulamaktır...

Kamer bey cevaplarınızı okuyunca tebessüm ediyorum … O kadar yazıdan sadece bir kere bahsi geçen İbni Arabiyi çekip aldınız şaştım doğrusu, biryerde sizin bütün konularınızda kafir ilan ettiğiniz en çok ismini zikrettiğiniz şahsı örnek verdik buda size bu yorumu yaptırdı demek …

İkincisi unutmayın Şeyhül İslam Bu Dinin tek açıklayıcısı değil binler Alim mevcuttur.Söyledikleride kendi fikirleridir.Evet İslama hizmetleri tartışalamaz lakin kendisininde uç görüşleri vardır.Bu görüşlerinden dolayı biz kalkıp asla ona KAFİR demedik diyemeyiz de …Bir kere yargıladığın kişiden üstün olman lazım bu bizim haddimiz değil zaten...Ama onun yazdıklarınıda kendi cephesinden bakarak anlayabiliriz…


Biz İbni Arabi yada Şeyhül İslamın şahsiyetlerine ve düşüncelerine Kuran ve Sünnet çizgisinde katılırız ama bunun dışındaki görüşlerini almayız bundan dolayıda ne Şeyhül İslamın gittiği yolu karalarız nede İbni Arabi yada diğerlerinin gittiği yolu ….Aslolan da budur…


Hala Tasavvufu tekfir ettiği bir delil sunamadanız bakın Cüneydi Bağdadi ksa hakkında ne güzel demiş ama okumamışsınız sanırım demek Şeyhül İslam sadece kişilerin yanlışlarını ele alıyor ve bunun nedenlerinide bildiriyor…zaten bu ERDEMDİR …


O konuyu şimdi güncelleyeceğim inşallah bir bakın...Yani Tasavvufta hani zikir adı altında ”hu”hu” diyorsunuz ya işte ondan tutundan fena halleri,vahdeti-vücud görüşlerine kadar hepsini izah ediyor...

Şimdi birinci melse;

Tasavvufta hu hu diye bir zikir tarzı yoktur.Bu sizin her zamanki gibi kendi yakıltırmanızdır.Tasavvufta zikir çeşitleri bellidir açın okuyun ki yanlış bilgi vermeyin iftiraya mahal olmasın …


Hem Allah azze ve cel bile;
«İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur.» buyururuyorsa bu konuda kime söz hakkı düşer…? Ama değilmi her zamanki gibi ayeti yanlış yerde kullandık , yanlış anladık ….


İkinci Mesele ;


Bize tasavvufta Vahdeti Vücut görüşünü benimseyen, kişileri, grupları yada bunu uygulayan ve idda eden Tarikleri sunarmısınız…? Yani Şu Şahıs bunu idda etmiştir yada şu grup bunu yaşadığını idda eder veya şu Tarik bunu yaşatır gibi …
Sunacağınız belli bir kaç örnektir zaten

Bu Tasavvufun değil , Amcanızın da belirttiği halleri yaşayan ve bir sarhoşluk anında söyleyen kişilerin iddasıdır….Sanırım bu paragrafta sizin çıkış noktanız olacak …


ibni teymiye'nin şöyle dediği rivayet edilir;"Ben Abdulkadir Geylani'nin mukaddes hırkasını giydim, benle onun arasında iki (sufi şeyhi) vardı." Kaynak: Cemaleddin et-Talyani'nin Terğib el-Mutahabbin f'i-l lubs hırka el-mutumaiyizin.

Alıntı

Bak asıl meselemiz burası...Ben kendi adıma söyleyeyim ki tasavvuf büyüklerinin ama hiç birinin hakkında şöyle rivayet ediliyor demedim....Çünkü böyle demiş olsaydım onlara iftira atmış olurdum...Bu zatların kendi kitaplarındaki yazılarını aldım ve sayfa numarasına kadarda dipnotlarını düştüm...Böyle iftiralara benim şahsen karnım tok...

Şimdi delil size göre eğer o şahsın yazdıkları ise bir kere risalede ikinci fena halini okuduktan sonra sükut etmeniz lazım gelirdi, daha önemlisi ise bu sunduğunuz sadece bir tercüme dir ki şahıs içine neler kattı bilemeyiz o zaman bize orjinalini sunmanız gerekir…

Siz delillere bakamıyorsanız bu bizim zafımız değildir yada sunduklarımızın aksini göstermeniz gerekir yada doğru olmadığını, Bir çok İslam Alimi kabul etmiştirki Şeyhül İslam tasavvufa değil bu yoldaki bazı kişilerin uç noktalardaki sarf ettikleri Şeriata aykırı kelamlara karşıdır buda en doğrusudur…Siz delil istiyor ama delilleri dahi kabul etmiyorsunuz Şeyhül İslamıda bulamayacağımıza göre size sizin sunduklarınızla yaklaşıyoruz onuda kabul etmiyorsunuz….


Siz Kuran da şöyle bir raiveyet vardır dediğinizde size sormazlar mı ayet numarasını....?

Kuran ile yazılan eserleri bir tutmanızda çok manidar açıkçası ama bazen Kuran ayetlerini bile kendisinin anladığı gibi kabul edenler var, kimseye bırakmıyorlar Allah KelamınıEğer deseydi Allah Azze ve Cel Teymiyyenin kitabınıda biz koruyacaz o zaman lafımız olmazdı …


Bu kimseler bu sarhoşluk ve kendini kaybetme zamanlarında bir takım sözler söylediler, fakat bu halden ayılıp kendilerine geldikleri zaman sarhoşken söyledikleri sözlerden ötürü tevbe ve istiğfar ettiler.
Alıntı

Renklendirdiğiniz satırların sonundaki şu cümlelere bakarmısınız...İbn-i Teymiyye bazı kendende geçip fena haline eren(mest olan) gelen bazı şahıslarında ismini verir ve bunlar bu ruh halinde iken asla hadlerini aşacak cümleler kullanmamışlardır diyor...Buna rağmen sizinde alıntı yaptığınız bu cümlelerinde tevbe ve istiğfar ettiler. diyor...


Evet Bu zatlar Tasavvuf erbabımıdır değilmidir …?


Fakat konumuz olan bazı zatlar tevbe ettiklerine dair elimizde bir bilgi yoktur...Siz ibni Arabinin tevbe ettiğini söylüyorsunuz...Bunun kanıtını vermiş olsaydınız daha makbul olurdu..Hangi kitabında tevbe ettiğini söylüyor merak ettim...



Şimdi dedimya okumakta bir sorun yaşıyorsunuz yada kendinizi haklı çıkarmak ve kişiye olan öfkenizden yanlış ithamlarda bulunuyorsunuz bakalım biz ne demişiz siz demişsiniz yada nasıl çarpık anlamışsınız ;

Bakın biz ne demişiz ;


Şimdi daha evvelde dedim eğer
İbni Arabide bu şekilde tevbe etmiş ve Tevvab olan Allah onun tevbesini kabul etmişse siz onu küfür ehli ilan ediyorsunuz bunun yükü ne olur ?

Burada biz nerde demişiz tevbe etti diye...? hamd olsun yalancı şahitlerden değiliz ….Ama siz delil istemek uğruna çabalarınız için maalesef yanlış aktarıyorsunuz …


Bu cümlelerin neresi islama aykırı ve neresi sizin ve tasavvuf din büyüklerinin anlayışını tasdiklemektedir...Kanımca siz kendisini tamamen takva ve zühd üzere yetiştirmiş bazı müslümanlar hakkında söylenmiş sözler ile Tasavvuftaki düşüncelere dayanak olarak görüyorsunuz...

Bu kişiler Tasavvuf ehlidir sayın kamer hala ısrar etmeyin lütfen diyorumya okumuyorsunuz , bakın gine yazalım Allah için ;

Aynen böyle, sûfiyenin şeyhlerinde de(burası aşağıda adı geçen Şeyhleri kasıttır ), kendisine fena hali, onunla iyiyi kötüden ayırd etme gücünün zayıfladığı sarhoşluklara müptelâ insanlar vardır.
Bu kimseler bu sarhoşluk ve kendini kaybetme zamanlarında bir takım sözler söylediler, fakat bu halden ayılıp kendilerine geldikleri zaman sarhoşken söyledikleri sözlerden ötürü tevbe ve istiğfar ettiler.

Mesela:Ebu Yezid'i Bestami, Ebu Hasan en-Nuri, Ebu Bekri Şibligibiler hep böyledir.
Ebu Süleyman-ed-Darani, Ma'ruf-u Kerhi, Fudayl bin Iyaz ve Cüneyd-i Bağdadive daha bir çokları böyle değildir. Bunlar seyri sülük halinde iken (Tasavvuf yolunun en bilinen özelliğidir yani Tasavvufu övüyor burada yoksa seyride inkar ederdi)akılları başlarında iyiyle kötüyü birbirinden ayıracak şuurda idiler ve onun için asla şeriata aykırı sözler söylemediler. Aklı şaşırtan bu çeşit bir fena haline hiç duçar olmadılar. Hayır, bin kere hayır. Onlar, sarhoşluk içinde saçmalamadılar.

Bunlar kitap ve sünnetin hidayeti ile hidayetlenen (doğru yolu ile beslenen), kalplerinde Allah sevgisinden, Allah'ı istemekten, O'na kulluk etmekten başka bir şey bulunmayan, (düşünmeyen ve yapmayan) büyük kâmil mü'minlerdir.

İşte sizinde yapmanız gereken bu Tasavvufu değil içindeki Şeriat dışı görüşü olan kişileri eleştirmek bunu yaparsanız kimse size sen hatalısın demez yada eğer cevap gerekse cevap verir sayın kamer, siz kişilere bakarak geneli tekfir ediyorsunuz yanlış olan bu ….



Bakın sayın abim inşAllah birbirimizin kalbini kırmadan biribirimizi anlamaya çalışarak gidersek konuyu daha çok netliğe kavuştururuz...

Kalp niye kıralım güzelce yazışıyoruz inşallah…


Kuran’da ehli kitap alimlerinden söz ederken onların yanında Allah’ın ayetleri okunduğunda göz yaşlarını tutamadıklarını görürsün...Şimid bazı insanlarda Allah sevgisi bazı insanlardan çok daha üst düzeydedir...Ben öylesine samimi müslümanlar bilirimki inanın secde ayetini okuduğumda gayri ihtiyarı Allah’ı zikir ederek secdeye kapandığına şahit oldum...Şimdi bu çok farklı birşey ve farklı bir duygu...Bu durum her müslümana nasip olmaz...İbni Teymiyye bu tarz müslümanlardan söz ediyor...Sonra tasavvuftaki vahdeti-vücud ve fena hallerini anlatmaya başlayınca adeta “barut” oluyor...

Allah razı olsun....!!!, niye göremiyorsunuz, o vahdeti vücudu idda edene ve bu tarz uç çıkışları olanlara itiraz ediyor Tasavvufa değil, Tasavvuf ki Kuran ve Sünnet dışı her şeyi reddeder bu kişi bunu demişse kendi iddasıdır, ama Tasavvuf yolundadır.Şimdi Kuranı savunan bir kişi ayeti kendi kafasına göre çevirse yada ayeti reddetse bu kişinin küfrü bütün Müslümanlarımı küfür ehli eder ? Bu kadar basit , yani siz illa TASAVVUF EHLİ ŞİRK EHLİDİR düşüncenizi empoze deceksiniz bunun içinde hep konuyu buraya getiriyorsunuz böyle olurmu …

Elbette Allahın c.c. ayetleri okununca Onun adı geçince kalbi titreyendir Müslüman , Onun sevgisinden kendini kaybeden mest olandır Müslüman, biz sizi Allah için seviyoruz amacı Kuran ve Sünnet olan herkesi de seviyoruz ama ayrımı yapmak çok önemlidir kamer kardeş Allah Azze ve Cel bizi duygusu ile değil aklı ile konuşanlardan eylesin….



Esadullah bey var sayalımki ben yanlış anlamışım..adım adım gidelim....

Siz İbni Arab’inin, imam Rabbanin, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, ibni Sebi’nin, Hallacı Mansurun, Gazalli’nin, tevhidini benimsiyor musunuz....? Bunların vahdeti-vücud itikadini İslam olarak görüyormusunuz...?

Bakın sevgili kardeşim Şeriat zahire hükmeder değilmi? Kim olursa olsun Kurana ve Sünnete muhalif bir kelam ederse ve bunuda hale yorarsa bu kendi düşüncesidir.Bunun mesuliyeti kendinedir.

Şimdi bu sözleri söyleyen zaten belli başlı şeyhlerdir ama kalıp bunlardan dolayı biz Tasavvufu yeremeyiz bu Tasavvufun öğretisi değildir, amacı Kuran ve Sünnettir…İkincisi bu kişilerin son hallerini biz bilemeyiz bunun içinde Kafir ilan etmek vebaldir.Denilebilir ki bu sözlerinden dolayı Küfür işlemişlerdir.Ama sonrasını bilemeyiz …


Şimdi gelelim bunların bu düşüncesine, en güzel cevabı gine erbabından bakalım;


İmam-ı Rabbani ksa


(Tevhîd-i şühûdî) bir olarak görmekdir. Yanî sâlik [yolcu], herşeyi yapanı bir görür. Ayrı ayrı şeyler görülmez. Tevhîd-i vücûdî, var olanı, bir bilmekdir. Ondan başka herşeyi yok bilmekdir. Yok olmakla berâber, O bir mevcûdun aynaları sanmakdır. Tevhîd-i vücûdî, ilm-ül-yakîn kısmından oluyor [yanî kalb ile bilmekdir]. Tevhîd-i şühûdî ise, ayn-ül-yakîn kısmından oluyor [yanî, görmekdir]. Tevhîd-i şühûdî, bu yolda, elbette vardır. [Her sâlik, buna yakalanacakdır.] Çünki, bu tevhîd olmadıkça, Fenâya kavuşulamaz, ayn-ül-yakîn nasîb olamaz. Çünki, birşey görülür ve görünmesi kuvvet bulursa, başka hiçbirşey görülemez. Tevhîd-i vücûdî ise, böyle değildir. Yanî, lâzım değildir. Çünki böyle marifet [bilgi] olmadan da, ilm-ül-yakîn hâsıl olur. Mevcûdun bir olduğunu, ilm-ül-yakîn ile bilmek, Ondan başka şeyleri yok bilmeği îcâb etmez. Yanî, Allahü teâlâyı var bilmek ve bu bilginin, insanı kaplaması, Ondan başka şeyleri bilmemeği îcâb etdirmez. Meselâ, bir kimsede, güneşin var olduğuna yakîn hâsıl olunca, bu yakîn, bu kimseyi kapladığı zemân, yıldızları yok bilmesi lâzım gelmez. Fekat, güneşi gördüğü zemân, yıldızları elbette görmez. Güneşden başka birşey görmez. Yıldızları görmediği için, yıldızları yok bilmez. Hattâ, var olduklarını, fekat görünmediklerini bilir. Bu kimse, bu zemân, yıldızlar yokdur diyenlere inanmaz. Sözlerinin doğru olmadığını bilir. İşte tevhîd-i vücûdî, bir mevcûddan başka, her şeyi yok bilmek olup, akla ve islâmiyyete uygun değildir.

…………………………………..

İşte Sôfiyye-i aliyyenin büyüklerinden bazısının, islâmiyyete uymıyor görünen sözlerini, bazı kimseler tevhîd-i vücûdî sanmışdır. Meselâ, Ebû Mensûr-i Hallâcın (Enelhak) sözü ve Ebû Yezîd-i Bistâmînin rahmetullahi aleyh (Sübhânî) sözü ve bunlar gibi sözler, böyledir. Böyle sözleri, tevhîd-i şühûdî bilmemiz lâzımdır. Bu sûretle, islâmiyyete uygun olurlar. Bu büyükler, o hâl içinde, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşey göremeyince, bu sözleri söylemiş, Allahü teâlâdan başka birşey yokdur, demek istemişlerdir. (Enelhak) demek, ben yokum, Allahü teâlâ vardır, demekdir. Kendini görmeyince, var olduğunu bilmemişdir. Yoksa, kendini görüp, Hak teâlâyım dememişdir. Böyle söylemek küfrdür.

Süâl: Kendinin var olduğunu bilmemek, yok bilmek değil midir Bu da, tevhîd-i vücûdî olmaz mı

Cevâb: Var olduğunu bilmemek, yok olduğunu bilmek değildir. O zemân, şaşkınlık hâlidir. Akl işlemez. Hiçbir şeye hükm, karâr verecek hâlde değildir.

İbni Teymiyye de aynen bunu dile getirmiştir.

(Sübhânî) sözü de, Hak teâlâyı tenzîhdir. Kendini tenzîh değildir. Çünki, kendi varlığını bilmemekdedir. Birşeye hükm edemez.

[Hindistândaki islâm âlimi Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri, (Merec-ül-bahreyn)de diyor ki, (Tesavvuf büyükleri, islâmiyyete uymıyan sözleri söylerken çok kızan ve çok sevinen insan gibidirler. Kızmak ve sevinmek, insanın aklını örter. İhtiyârını giderir. Tesavvuf serhoşları da, böyle şuûrsuz konuşmuşlardır. Bu hâllerinde mazûr iseler de, böyle sözlerine uymak câiz değildir).].

(Ayn-ül-yakîn) makâmı, hayret, şaşkınlık makâmıdır. Bu makâmda, bazıları, böyle şeyler söylemişdir. Bu makâmdan kurtarıp da, hakk-ul-yakîn makâmına çıkarırlarsa, böyle şeyler söyliyemez ve haddi aşmazlar.

Gine şeyhül İslamın görüşünün aynısıdır.

Zemânımızda, tarîkata girmiş birçok kimse, kendilerine tesavvufcu süsü vererek, tevhîd-i vücûdîyi dillerine almış, bundan yüksek mertebe olmaz sanıyor. İlm-ül-yakîne saplanıp, ayn-ül-yakînden mahrûm kalmışlardır. Tesavvuf büyüklerinin sözlerine kendi hayâlleri ile manâ vererek, böyle sözleri, övünerek, her yerde söylemekdedirler.

Tesavvuf büyüklerinin kitâblarında, tevhîd-i vücûdîyi gösteren, böyle sözler görülürse, ilk zemânlarında, ilm-ül-yakîn mertebesinde söylemiş olduklarını, sonra bu makâmdan ilerleyip, ayn-ül-yakîn makâmına götürüldüklerini düşünmelidir.


……………………………..

Bu ince bilgileri yazmakdan maksadım, zemânımızda bazıları özenerek, bir kısmı da, yalnız işiterek, bir kısmı ise, hem işiterek, hem de zevk alarak ve bazıları da sapıklık ile ve zındıklık ile, tevhîd-i vücûdî yolunu tutmuş, sevâbı, iyiliği, kötülüğü, herşeyi, Allah yapıyor diyor. Hattâ, herşeyi Hak teâlâ biliyorlar. Bu kurnazlıkla islâmiyyete uymuyor, emrleri yapmıyorlar. Böylece, işin kolay tarafını bulmuşlar. İbâdet etmek lâzımdır deseler bile, bunlar ikinci derecededir, asl maksad, islâmiyyetin üstünde, başka şeydir diyorlar. Hâşâ ve kellâ! Öyle değildir. Hiç de, dedikleri gibi değildir. Bunların kötü düşüncelerinden, Allahü teâlâya sığınırız!

Tarîkat ve islâmiyyet, birbirinden başka, ayrı iki şey değildir. Aralarında kıl ucu kadar fark yokdur. Ayrılıkları, yalnız, topluluk ve genişlik, ilm ile ve keşf ile olmakdır. İslâmiyyete uymıyan herşey bozukdur. Atılması lâzımdır. İslâmiyyetin istemediği bir müslimânlık, zındıklıkdır. İslâmiyyete yapışarak hakîkati aramak, tesavvufdur.

Allahü teâlâ, bizi ve sizi ve bütün milletimizi, insanların efendisinin aleyhisselâm yoluna, hem zâhirde, hem bâtında, tâm uymakla şereflendirsin! Âmîn.


Mektubat 43.Mektup

Nihâyet, Cenâb-ı Hakkın sonsuz lutf ve inâyeti, ânsızın, imdâdıma yetişip, bîçûn, bî keyf olan [yanî anlaşılmaz olan] cemâlden perdeler, birdenbire kaldırıldı. [Sanki seller, felâketler yapan fırtınalı kara bulutlar, bir ânda sıyrılıp, mâvi semâ açıldı. Güneş heryeri aydınlatdı.] Önceden olan, vahdet-i vücûd, ittihâd, Allahü teâlânın herşeyle birleşmiş, berâber görünmesi gayb oldu. İhâta, sereyân, kurb ve maıyyet, yanî Allahü teâlânın heryeri kaplaması, doldurması, yakın olması gibi bilgiler, örtüldü, gitdi. İyice anladım ki, yaratanın, yaratdıkları ile hiçbir benzerliği, hiçbir bağlılığı yokdur. İhâta, kurb gibi şeyler, Ehl-i sünnet âlimlerinin Allahü teâlâ o büyük âlimlerin çalışmalarına çok mükâfât versin bildirdiği gibi, hep Allahü teâlânın, ilmi içindir. Kendisi için değildir. Allahü teâlâ hiçbirşeyle birleşmiş değildir. O, Odur, mahlûklar, mahlûkdur. O, bîçûndur, erişilmez, anlaşılmaz, anlaşılamaz. Bütün âlem ise, his olunan, anlaşılabilen şeylerdir. Anlaşılamıyan anlaşılan gibi olamaz. Vâcib, mümkin gibidir denemez. Kadîm olan, hâdis olana benzemez. Yokluğu mümkin olmıyan, yok olabilen gibi değildir. Hakîkatler değişemez. Birisi için olan, öteki için söylenemez. Ne kadar şaşılacak şeydir ki, şeyh Muhyiddîn-i Arabî kuddise sirruh ve onun yolunda giden büyükler [onların sözlerinden ezberleyip, ötede beride söyleyen, yazan, câhiller değil], (Allahü teâlâ, hiçbir sûretle anlaşılmaz. Hiçbir şeye benzemez) dedikleri hâlde, Zât-i ilâhî, herşeyi ihâta etmiş, kaplamışdır, herşeye yakîndir, herşeyle berâberdir diyorlar. Bunun doğrusu, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğidir. Yakîn olan, ihâta eden, Allahü teâlânın kendisi değil, ilmidir.

………………………..

Tevhîd-i vücûdî bilgileri yok olup da, başka ilmler, ma rifetler hâsıl olduğu zemân, çok üzülmüşdüm. Çünki, vahdet-i vücûd ma rifetlerinden dahâ üstün şeyler bulunacağını bilmiyordum. Bu ma rifetlerin yok olmaması için yalvarıyor, çok düâ ediyordum. Fekat, perdeler, temâmen kalkıp, hakîkat bütün açıklığı ile bildirilince, anladım ki, âlemler, mahlûklar, Sıfât-ı ilâhiyyenin aynaları ve Esmâ-i ilâhiyyenin görünüşleri ise de, (Tevhîd-i vücûdî) var diyenlerin sandığı gibi, görünenler, gösterenin kendi değildir. Bir şeyin gölgesi, o şeyin kendisi değildir.


………………………………………..
Mektubat 31.mektup

Umarız yeterlidir ...

Eğer buna cevap verirseniz İbni Teymiyye’ninde ne demek istediğini anlamış oluruz...Gerçi söylediği şeyler zaten açık orta da ...ama olsun...


Evet gayet açık ama siz bir türlü anlayamıyorsunuz yada anlıyorsunuz ama iddalarınız için bu hali sergiliyorsunuz, İbni Teymiyye yi bari kötü aksettirmeyin bizlere hoş biz onu biliyoruz ama bilmeyenlere düşman etmeyin, Bu irşad değil uzaklaştırmadır ….

Alıntı ile Cevapla