Cevap: İslam’da Anarşi: Tekfircilik Yedinci olarak tekfirciler ‘küfrü kat’i olan kâfiri tekfir etmeyen kâfirdir’ kuralını çok kötü işletiyorlar. Şeyh Makdisi anlatıyor: “Pakistan’da iken tekfircilerden bir grup bu kuralla amel ediyorlardı. Bin Bazı tekfir ediyorlardı. Bin Bazı tekfir etmeyenleri tekfir ediyorlardı. Aynı şekilde silsileye devam ediyorlardı. Bana, Bin Bazın durumunu sordular dedim ki: “Bu gibi muayyenlerin kâfir olup olmama konusunu bırakıyorum. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: insanlar Muhammed, ashabını öldürüyor demesinler”(Buhari) Bugün insanlara tağutları, ordularını, askerlerini tekfir etmek ağır geliyor ve hazmedemiyorlar… Dolayısıyla bu aşamada onlarla meşgul olmamızın gerekli olduğunu düşünmüyorum… Bu sözümü beğenmeyip beni tekfir ettiler. Ben muvahhid bir gruba cuma namazı kıldırdım. Onları da beni tekfir etmiyorlar diye arkamda namaz kılan herkesi tekfir ettiler. Arkamda namaz kılanları tekfir etmeyenleri de tekfir ettiler…” Teymiye şöyle diyor: “ bunlar gele gele ana babalarını da tekfir ederler ve en sonunda müslüman olarak kendilerinden başka kimse kalmaz” Teymiye üçüncü şahıslar nedeniyle tekfiri kabul etmez. Delili şudur: “Ömer(r.), biri için bu adam münafıktır deyince, efendimiz(s.) “hayır o münafık değildir” demiştir. Bu durum gösteriyor ki üçüncü bir şahıs hakkında iki kişi farklı görüşlerde olabilir” Malesef bu kural -Makdisinin de belirttiği üzere- o kadar kötü işletildi ki tekfircilik neredeyse haricilik oldu. Çünkü bu kuralın bu şekilde işletilmesi, -İbn Teymiyenin belirttiği gibi- kendinden başka kimsenin islamlığını kabul etmemeye varır. Tıpkı haricilerin kendilerinden başka kimsenin islamlığını kabul etmemeleri gibi.
Son olarak tekfir, işlenen bir fiil veya sözden ziyade sahip olunan akideyle ilgilidir. Esas olan işlenen fiil ve sözdeki kasıttır. Mesela resulullah(s.) açık emir ve davetine rağmen gazveye katılmayan Ka’b bin Malik’le konuşulmasını yasaklamış ama onu küfür yahut nifakla nitelememiştir. Yahut Mekke fethini haber vermek isteyen sahabenin yaptığına karşılık onun küfrüne veya nifağına hükmetmemiş ve ona bunun nedenini sormuş, o sahabe bu hareketinin akidesiyle ilgili olmadığını, ancak belki Mekke’deki akrabalarını korumak kasdıyla böyle yaptığını söyleyince ona itibar etmiştir. Teymiye göre küfrü gerektiren bir iş yapan kimseye neden böyle yaptığı ve dediği yani kastı sorulur. Keza kişi sahih akide üzere olduğu halde cehalet, tevil veya akideye taalluk etmeyen başka bir saikle söylemiş olabilir. Bediüzzaman Said(r.) şöyle diyor: “İman yakindendir. Küfür ise bazen şüpheden olabilir ve şüphe yakini izale etmez.” işte tekfircilik niyet sorgulayıcılığıdır. İnsanın zahiri halleri farklı farklı olduğu için tekfirci kendi kardeşleri hakkında devamlı şüphededir ve bu nedenle güvensizdir. Kendi kardeşleri de onun bu tavrı yüzünden ona karşı mütereddit ve mesafelidir. Böylece tekfir islam toplumunda güvensizliğin ithamın, şüphenin ve birçok manevi sıkıntı ve endişenin, bunalımın belki işkencenin nedenidir. Sonuç olarak -elbette tekfir meselesi oldukça geniştir ve bunu her yönüyle ele almak beni aşan bir durumdur- tekfircilik, müslümanların kan ve mallarını helal saymak, onların ebedi cehennemine hükmetmektir. Bu ise anarşiyi doğurur. Şeyh Makdisi şöyle diyor: “ Bu boş laflar ancak cahillere geçer. Bunlardan dolayı kanlar dökülür namuslar helal kılınır. Mallar yağmalanır ve bütün ümmet cihadi hareketten nefret eder. Böyle bir durum ancak Allah düşmanlarını sevindirir…. hakkın ortaya çıkması konusunda bir şey veremezleri susamış kişinin su sandığı, ama yanına geldiğinde su değil, zehir olduğu hamasi sözlere ve genellemelere ihtiyacımız yoktur.” Topluma, insanlara kanları dökülmesi, malları alınması gereken kimseler olarak bakmak çok acı sonuçlar doğuracaktır. Böyle çetrefilli bir meselede, yetersiz bir ilimle vakit harcamak hem manevi ve dış dünyamızı kaosa ve sonu gelmez düşmanlıklara teslim etmek hem de ahiretimizi ucuza vermektir. Efendimiz(s.) şöyle buyuruyor: “bir müslümanı tekfir etmek onu öldürmek gibidir” Bu hadise masadak olan haricilik -çağdaş karşılığı tekfircilik- ve benzeri anlayışların pratizesinin ne olduğuna tarih şahittir. Gazalinin tespitiyle : “ haksız yere bir müslümanın kanını dökmektense hataen bir kafiri sağ bırakmak daha ehvendir” ve Bediüzzaman Saidin tespitiyle: “Bir masumu haksız yere öldürmek on caniyi affetmekten daha büyük bir şuçtur.”
En iyisini bilen Allahtır…
Wesselam…
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim)
|