Cvp: Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz
Cesareti
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), yumuşak huylu olduğu kadar cesurdu, yiğit ve kahramandı. Peygamberlik vazi*fesini ifa ederken karşılaştığı hâdiseler önündeki tavırla*rında bu niteliği görmek mümkündür. Mekke döneminde İslâm’ı tebliğden alıkoymak için, O’na akla gelmedik engeller çıkarılmıştır. Fakat O, bunların hiçbirinden yıl*mamış, Allah’ına güvenerek çıktığı tebliğ yolunda kahramanca yürümüştür. O’nun sabrını, tahammülünü, cesaret ve kahramanlığını beşerî tehditler ve vaatler kay*bettirememiştir. O, yoluna dikenler, sırtına deve işkembesi atıldığı zaman da, kendisine hükümdarlık zenginlik ve başkaca maddî imkânlar teklif olunduğu zaman da yolun*dan asla dönmemiş, azminde zerre kadar bir sarsılma meydana gelmemiştir. Allah için, İslâm için girdiği kavgalarda tam bir yiğit olarak görünmüştür.
Nitekim Hz. Ali (r.a) diyor ki: “Savaşlarda Hz. Peygamber (s.a.s.) kadar düşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı. Birçok defalar savaş kızışıp başımız sıkıntıya gelince Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)’e sığınırdık.” Hz. Enes (r.a) de: “Başımız dara düşünce Allah’ın Rasûlü ile korunurduk.” diyor. Yine Hz. Enes b. Mâlik (r.a) nakleder:
Rasûlullâh (s.a.s.) insanların en güzeli idi, insanların en cömerdi idi, insanların en cesuru idi. Bir gece Medine halkı duydukları bir sesten fena hâlde korkmuşlar ve sesin geldiği yöne gitmişlerdi. Peygamber (s.a.s.) ise ashabını korkutan bu sesi işitince eline kılıcını alarak Ebu Talha’nın eğersiz atına binmiş ve Medine’yi dolaşıp hâdiseyi incelemiş, bu esnada Medineliler geride kalmıştı. Nihayet Rasûlullâh (s.a.s.), Ebu Talha’nın atı üzerinde ve kılıcı boynunda olarak geri döndü. Yolda Medine halkıyla karşılaştı. Onlara şöyle dedi: “Endişe edecek bir şey yok, neden korkuyorsunuz?”
Uhud Savaşı’nda, İslâm ordusu birinci safhada Pey*gamberimiz (s.a.s.)’in harp taktiklerine uyarak üstünlük sağlamıştı fakat daha sonra kesin sonucu almadan ganimet toplamaya girişince ve yerlerini terk etmemeleri gereken okçular da ganimet toplama işine koşunca düşman süvari birliği arkadan kuşatmış, böylece Müslümanlar iki ateş al*tında kalmışlardı. Bu safhada Müslümanlar 70 şehid ver*dikleri hâlde; Peygamberimiz (s.a.s.) emir komutayı elinde bulundurdu ve büyük bir soğukkanlılıkla İslâm ordusunu çevresine topladı. Başarılı bir savunma ile düşmanı dur*durdu. Peşinden de inkârcıları Mekke istikametinde gün*lerce takip etti. Peygamberimiz (s.a.s.) öyle bir kahramanlık ve cesaret ortaya koydu ki, müşrik ordusu geri dönerek yeniden savaşmayı göze alamadı.
Hevazin muharebesinde, İslâm ordusu Huneyn geçi*dine geldiğinde düşman okçularının hücumuna uğramıştı. İslâm askerlerinin bu anî saldırıdan korunmak üzere siper aradıkları bir sırada, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) sarsılmaz bir kaya gibi metanet göstermiş, savaş alanından bir adım bile gerilememiştir. Katırını düşmana doğru sürerek İslâm askerlerine “Nereye kaçıyorsunuz, ben Allah’ın Rasûlu’yum, Abdülmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed’im” diyerek ordu*sunu toparlamış ve zafere ulaşmayı başarmıştır. Nitekim bir görgü tanığı şöyle diyor: “Şehadet ederim ki Hz. Peygamber (s.a.s.) bir adım bile gerilemedi. Savaş vahşî bir yangın gibi yayıldığı zaman, hepimiz Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)’in çevresine sığındık. O’nun yanında durmak en büyük cesaret sayılıyordu.”
Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL
|