Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Nisan 2008, 12:28   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: insanlar uykudadır ölünce uyanırlar

İnsanlar uykudadır. Ölünce dirilirler
Bedensiz bir güzel gördüm Efendim. İlikten damardan kandan içerû

İlik damar nerede? Duvarda var mı? Yok.

Hayvanda düşünemeyiz. Hayvanda ruh yok ki. Hayvanda manevi diriliş yok.

Öyle ise

Bedensiz bir güzel gördüm Efendim ilikten damardan kandan içerû.

Neyi görmüş? Ruhunu görmüş canan illerinden sordum Efendim. Bir gizli can vardır. Candan içerû.

Gül bülbülü gördü çıktı kabından.

Bülbüller uyandı kalktı habından

Pervaneler geçti ateş babından

Azmeyledi bu gülşandan içreu

Burada da bir rumuz var.

Çünkü bülbül gülü bekliyor ki kabından çıksın da görsün. Halbuki bülbülün bütün ahu-feryadı. Gülün kabında ve onun başını bekliyor ki nasıl çıkıpta açacak diye. Hikmeti ilahi işte o gülün tam çıkacağı zaman bülbüle bir anlık bir gaflet geliyor. Sonra gözünü açıyor ki vay ben bunu niçin göremedim diye ağlıyor.

“Öyle ise gül bülbülü gördü

Çıktı kabından.”

Tam ters geliyor. Burada gülden mana evliyaullahın velayeti. Ruhu Bülbülden mana müridin ruhu. Evliyaullah ruhunu müridine gösteriyor. Gösterince, o zaman onun ruhu da gafletten uyanıyor.

“Mekan vardır lâ mekandan içerû”

“Geçmeyenler bilmez çarkı çemberi

İçmeyenler bilmez ab-ı Kevseri

Bir gece pirimden aldım haberi

Mekan vardır. Lâ mekandan içerû.”

Lâ: Yok. Olmayan, mekandan içerû bir mekan var. Ne olabilir o mekan? Bu mekanlar hep görünüyor. Ama hepsi yok olacak. Fakat oradan bir mekan görünecek.

Bütün bu mûkavvenat, eşya yok iken ALLAH var idi. Ama ALLAH'ın varlığı düşünülemez. Mekan da düşünülemez. Var yok olunca. O oluyor. Ama bilemiyen bildiremez. Bilende bildiremez.

Ya işte öyle. ALLAH hepimizden razı olsun. ALLAH hulusunuzun, barını, meyvasını yedirsin. ALLAH dünya ile aldatmasın. ALLAH nefse şeytana uydurmasını ALLAH gayemizi bildirsin Cenab-ı Hak gayemize ulaşmak için kolaylıklar ihsan etsin. Gayemiz kulluktur. Kulun birşeyi olmaz. Kulun hiçbir şeyi olmaz. Hepsini ALLAH'a teslim etmek lazım. Malımızı, canımızı.

Bir kimse ben çalıştım. Ben kazandım. Derse ALLAH'ın verdiğini inkâr eder.

Bu kadar insanlar gece gündüz çırpınıyorlar zengin olmak için Niye olamıyorlar. Eğer kendileri kazanıyorlarsa niye olamıyorlar. Kâr-Zarar ALLAH'tandır. Kâr ile mal artar. Zarar ile eksilir. Demek ki veren ALLAH alan ALLAH.

ALLAH vermeyince insan bir şey elde edemez.”

“İnsanlar uykudadır. Ölünce dirilirler.”

O kötü amelleri ölünce vahşi bir hayvan gibi kötü bir surette karşısına çıkar. Ne tarafa dönse o taraftan önüne geçer. Öyle ise şimdiden bunun çaresine bakmak lazım.

“Can bedende iken kıl buna çare.” Canın bedende iken bunun çaresine bak. O derdin ne senin? Sende olan noksanlık nedir? İsyan veyahutta noksanlık nedir? İsyan veyahutta gaflet. Günah işliyenler de noksanlık yapıyorlar. Onların ki büyük noksanlık büyük zarardalar. Onun için Peygamber Efendimiz:

“İki günü müsavi olan zarardadır.” buyuruyorlar. Farklı olacak ki zararda olmayalım. Meselâ!

Bugün kazandın yüzbin. Yarın yüzonbin kazanmalısın. Her günkü kârın bir öncekinden fazla olacak ki zarardan kurtulasın. Ama bu RUMUZLUDUR. Bunun rumuzunu ancak ehli çözer. Biz çözemeyiz şöyle:

Farz ameller eksilmez, artmaz, nafile ibadetle yaklaşılır. ALLAH'a nafile ibadetlerde bu artma vardır. Nafile ibadetler.

Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'ân okumak, zikir yapmak, ALLAH'ı zikretmek.

İnsan nafile ibadretleri artırdığı zaman bugün biraz artırır. Yarın biraz daha artırır. Günü doldurur. Günün süresinide uzatamayız. Böylece günün süresi müsavi olur. Müsavilikten kurtaramayız. Ancak ALLAH'a olan aşkın sonu yoktur. ALLAH'a olan korkunun nihayeti yoktur. Biz ne kadar korku duysak. Bir milyon insanın, bir milyar insanın korkusunu duyamayız. Bir velinin çektiği korku ile beraber olamayız. Eğer korku çekmek onları aşağı düşürseydi (FÎ HATA) olurdu. Mademki yukarı çekiyor (ELÂ HATA) oluyor. O halde korku çekmek onları yükseltir. Onların ulaşmış olduğu makamın havfidir. Onların üzerine verilen vazifenin havfidir.

Bakınız: Necmettin'i Kübra Hazretleri düşmüş aşağı makama. Ulaşmış olduğu makamı idare edememiş Mansur yine öyle. Nakşibendi Efendimiz o makamda kalmış. O makama ulaşan evliyaullahlardan sadece Nakşibendi Efendimiz kalmış.

Zahirdeki eksiklikleri:

Necmettini Kübra Hazretleri insanlara vereceği nazarı bir kediye, bir rivayete görede köpeğe vermiş, onun için makamını idare edememiş. Aşağıya inmiş. Kübreviye Tarikatı vardır. O'nun reisi kurucusu, silsilede geçiyor ya.

Nakşibendiyeti vel kadiriyeti, vessü-verdiyeti, velkübreviyyeti vel çeştiyye.

Nakşibendi Efendimiz bu beş tarikatın kurucularından da feyiz alırmış. Diğerleri Abdülkadir Geylani Hazretleri. Sühreverdiye Hazretleri. Necmettin Kübra Hazretleri. Ahmedi Çeştiye Hazretlerinin hepsinden muhabbet alırmış. Bu dört ervah'ta buna hizmet görmüş. Nakşibendi Efendimizin ölümünden sonra Enel-Hak davaları olmamış. Ondan önce olurmuş.

Pirî Sami Hazretleri, Pirî Tagi Hazretlerine hizmet gördüğü zaman. Mübareğin irşadı bir sene bile sürmemiş. Pirî Sami Hazretleri alimmiş de.

Darül Ünyan isminde o zamanın fakültesini bitirmiş. Hem rüştiye mekteplerine muallimlik yaparmış. Hem de medrese hocalarına hocalık yaparmış.

Erzincan'da o zaman Terzi Baba'nın kolundan ders almamış.

Kadiri kolundan Hacı Saffet Efendi var. Ondan da almamış, Alimmiş.

Fakat sohbetlerine gidermiş. Neyse Erzurum'a gitmiş. Erzurum Müftüsünün önüne iki diplomayı da koymuş. Bana görev verin demiş. Müftü.

- Hocam biraz gezin dolaşın aklımıza gelsin demiş.

O da çarşıyı gezerken. Türbeye rastlıyor. Habib Baba Türbesi var. Oraya bir Fatiha okumuş. Ziyaretini yapmış. Oradan bir ses gelmiş ona. NURŞİN! NURŞİN! Demiş.

Oradan geliyor müftünün yanına.

- Bu NURŞİN neresi diye soruyor?

Cevap:

- Nurşin Bitlis'in kasabası. Hocam arada boş yer var. Gel seni gönderelim oraya. Bir rivayet böyle.

Fakat Horasan müftüsünden dinlediğimde şu oldu.

Pirî Sami Hazretleri Erzurum'a gitmiş. Hacı Ahmet Efendi ile tanışmış. Piri Ti Hazretlerinin bir halifesi de o.

Orada çalışmak derse girmek istemiş. Vermemiş. Bakmış ki irşadı yakın. Almış götürmüş Pirî Tagi Hazretlerine, o da bir sene dolmadan icazetini verniş. O da dedikodu olmuş. Bakmış ki ihvanın sistemi bozuluyor. Molla Kasım isminde bir tanesi varmış, ona demiş ki:

- Hocayı al git Gavs'ın türbesine görürsen gel söyle.

Almış gitmiş, Türbeye Rabıta yapmışlar. Bakmışlar ki, orada divan kurulmuş.

Bütün ervah geldi oraya. Resulullah Efendimizin ervahıda geldi oraya. Bir tanesi tekmil verdi. Hocayı getirin demişler. Hocanın başına tacı koyun demiş, kürsünün üzerinde.

Tacı koymuşlar.

- Kılıcı beline bağlayın. Bağlamışlar.

- Asayı eline verin. Vermişler. Dönüp gelmişler, ve anlatmış.

- Paşam ben böyle gördüm.

O da dönüp demiş ki:

- Daha itiraz yapmayın. Hoca bize tam geldi. Fenerini almış. Gazını koymuş. Bize bir ateş çaktık.

Şimdi Hoca Halife olmuş gidiyor. Pirî Tafi Hazretleri Mübarek halifesini yolcu ediyor.

Ata bindirmiş. Atın yedeğini tutmuş. Bu da dikkatlerini çekmiş. Niye böyle yapıyor? Diye.

Pirî Sami Hazretleri de, mübarek, onun böyle yapmasından başındaki sarığını sarmış boynuna, başını eğerek tutmuş öyle.

İşte harfsiz, serfsiz konuşma bu.

Yolcu ettikten sonra sormuşlar.

- Seyda hiç görülmemiş bir şey. Bir meşayih bir müridini bu şekilde yolcu etsin? Demiş ki:

- Öyle yapmasam hiç nisbet koymuyordu. Hep götürüyordu.

Merak edenler hocaya sormuşlar?

- Hoca sen niye öyle yaptın? Cevap:

- Pirî Tagi Hazretleri bana öyle iltifatta bulundu ama. Ben utandım. Hicabımdan başka bir çare bulamadım. Başımdan sarığı çıkarıp, boynuma doladım. Dedim ki:

- Ben bu kapının köpeğiyim.

- Evet ALLAH bir kuluna verirse kimin oğlu, kimin kızı sorulmaz. Hepsi O'nun kulu ama alimden zalim. Zalimden alim. Ama azınlıktadır. Çünkü:

“Herşey aslına rücu eder.” fermanı vardır.
Alıntı ile Cevapla