Cvp: Mekke geceleri Beyazdır
[B]Kâbe; Gözümün Nurlu Siyahi Kâbenin tek ve bir oluşu, hiçbir ifadenin eteğine erişemeyeceği kesin ve net bir tevhid dersi veriyor. Gözle görünür ve elle dokunulur kesinlik ve netlikteki bu derse akil ve kalp yetişmekte zorlaniyor; ilk dersi göz aliyor. Hatta göz bile gördüğü görüntüyü hazmetmekte zorlaniyor. Kâbe, sadece o anda hacda olanlarin değil, bütün dünya üzerindeki inananlarin, daha da ötesi geçmiş ve gelecek bütün zamanlardaki mü'minlerin alnini koyduğu nokta. Yeryüzünde güzellik ve anlamdan yana ne varsa, bu kara noktanin eteklerine süzülüp toplanmiş. Birden tevihidin alternatifsizliği biçağin kemiğe dayanmasi gibi, sicak ve dokunakli, hissedilir hale geliyor Kâbede. Sonra, burada olmayan, buraya yönelmeyen her halin çirkinliği ve anlamsizliği çok uzaklarda uğultu halinde yitip gidiyor. İnsan yokluk ve varlik arasindaki siniri adimladiğini hissediyor, irkiliyor. ‚ocukluğumda sik sik başima gelen bir halle tasvir etmeye çalişiyorum Kâbede olmayi. Devasâ bir kiraz ağacinin aşaği dallarinda neşeyle kiraz koparirken, insan farkinda olmadan yükselir. Dallarin sarmaş dolaşliğina kanip, aşaği bakmadan ağacin tepelerine varir. Ama, hâlâ ağacin alt dallarindaymiş gibi, dallarla şakalaşir, gevşekçe tutunur, ayaği kaysa birşey olmayacakmiş sanir. Ama ne zaman ki, arkasina bakip, gözler karartan yüksekliği gördükten sonra, tutunduğu ve ayağini koyduğu dalin hayat ve ölüm arasindaki çizgiyi belirlediğini görür; dehşetle daha bir sikica sarilir dallara. Kâbeyi görene kadar, insan tevhid ağacinin aşaği dallarinda meyveler topladiğini düşünüyor. Sokaklarda ve kaldirimlarda, tevhid ve şirk, iman ve küfür arasindaki mesafe kapaniyor gibi gelir bize. ‚ünkü hem iman ehlinden, hem dünya ehlinden birbirine yakin davranişlar ve sözler çikiyor. İmanin güzelliği ve küfrün çirkinliği, gafletin alacakaranliğinda yumak ipleri gibi birbirine karişiyor, bulaşiyor. Lâkin Kâbenin eteğinde iman ve küfür, tevhid ve şirk birbirinden siyriliyor; çirkinlik güzellikten ayriliyor; şirkin anlamsizliği uzaklarda tortulaşiyor, insani kalbi duru ve berrak bir iman lezzetiyle yikaniyor. Kâbenin bir ve tek oluşunu, dünya gözüyle tasdik edinceye kadar, Kâbeye yönelmenin, kibleye durmanin ebed” visalle ve ebed” firak arasindaki çizgiyi belirlediğini yeterince anlayamiyor insan. İman ve küfrün arasi sonsuzcasina açiliyor Kâbede. Tevhid, bizi mutlak yokluk çukurlarindan düşmekten alikoyan bir ağaç oluveriyor. Tutunduğumuz hakikatlere daha bir siki sariliyoruz; ayağimizi ve kalbimizi kildan ince, kiliçtan keskin siratlara sürüyoruz. Kâinatlar dolusu firaklardan siyrilmiş olmanin hazzi ve bu firaklara yeniden düşebilme ürpertisi, insanin gözünü ve kalbini o kara noktaya, Kâbeye, kilitliyor. Kâbe gözbebeğime ayrilmaz bir kara leke gibi oturuyor. Öylece gözümün kara gözbebeği, kalbimin kara sevdasi oluveriyor... *** |