Durumu: Medine No : 18779 Üyelik T.:
20 Mayıs 2012 Arkadaşları:6 Cinsiyet: Memleket:Malazgirt Yaş:48 Mesaj:
151 Konular:
93 Beğenildi:17 Beğendi:0 Takdirleri:32 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Kur'an'da (Görünmeyen Varlıklar) Cin'ler Yaratılıştan günümüze kadar farklı din ve inaçlarda ‘’Cinn’’ kavramı: Asur Babil ve Sümerlerde: Kötü ruh ve cin inacı, Sami ırkların hemen hepsinde var olan cinlerin insanlara musallat olabileceği bir kısmının cinsiyetsiz bir kısmının erkek ve dişi olup kötü karakterli olanları, yarı insan olanlar, canavar gibi görünenleri ve her grubun adının olduğu bunlardan korunmak için efsunlu tabletleri muska olarak taktıkları… Eski Mısırlılarda: genellikle yabani hayvan, yılan ve kertenkele gibi sürüngen şeklinde veya siyah vücutlu insan şeklinde varlıklar olarak görülür ve ‘’Ra’’ nın düşmanı oldukları. Sara delilik gibi hastalıkların müsebbibi oldukları büyücülerin cinleri emirleri altına aldıkları ve bu şekilde insanların rüyalarında gösterebildikleri insan ve havyalara zarar verdiğine inanılırdı. Slavlarda: Bu varlıklar rüya, hastalık ev ve tabiatla ilgili varlıklardır. Keltlerde: mağaralarda, çukur yerlerde, ormanların derinliklerinde yaşayan iyi veya kötü tabiatlı cinlere inanılırdı. Evi koruyan; ırmaklarda, çaylarda, kuyularda, dağ başlarında ve içlerinde yaşayan; yağmur, şimşek ve gök gürültüsüne sebep olan ruhlar olarak inanılırdı. Çinliler: Ölüp görünmeyen aleme gitmiş insan ve hayvan ruhları olduklarına, insanlara ve havyalara zara vermek için şekilden şekle gireceklerine, dağlarda, ovalarda, kırlarda var olan tabiatüstü varlıklar olduğuna, ölüleri dirilttiklerine cehennemde ölüleri cezalandırdıklarına inanarak din adamlarının tılsımlar, efsunlar ve muskalar ile onların kötülüklerini engellediklerine inanmakta idiler. Japonlar: görünmeyen varlıklar, hayvan ve insan ruhları, hortlak, hayalet ve cinlerle ilgili inançlara sahiptirler. Onlar, insan üzerinde cinlerin ve kötü ruhların tesirine inanırlar ve bunları tedavi için birtakım usuller uygularlar. İnançlarında Çinlilerin tesiri görülür. En eski Hint kutsal metinleri olan Vedalar'da görünmeyen Cinni varlıklar ikiye ayrılır: İnsanlara iyi davranan birinci gruptakiler gökte bulunur; düşman olanlar ise, yeryüzünün mağaralarında ve derinliklerinde bulunurlar, insanlara ve hayvanlara çeşitli zararlar verirler; hatta ölülerin ruhlarını bile taciz ederler. Bu sınıflandırmada da görüldüğü gibi, Hintlilerin inancında melekler ile cinler birbirine karışmıştır. Mesela sularda ve ağaçlarda yaşadığına inanılan ve apsara denilen su perileri, melek kavramına daha yakındır ve müşrik Arapların inandığı gibi bunlar, güzel bakire kızlar şeklinde düşünülürler. Gandharva ismi verilenler de iyiler sınıfındandır ve bunların kocalarıdır. İkinci grupta olan kötü ve karanlık tabiatlı varlıklara gelince, bunlar, tanrıların ve özellikle İndra'nın ve bütün yaratıkların düşmanı olup, karanlık ve ölümle bütünleşmişlerdir. Ölülerin yakıldığı yerlerde de kırmızı gözlü, duman gibi vücutlu, kanlı keskin dişli ve korkunç pençeli, insan yiyen bir çeşit kötü karakterli cin'ler bulunur. Budist kutsal metinlerinde geçen mara, yakhata ve pisakalar, ıssız yerlerde yaşayan, kuş veya vahşi hayvan şeklinde görünüp, rahip ve rahibeleri korkutan kötü cinlerdir. Zerdüşt: "deva" denilen tanrılarını cin saymıştır. Zerdüştlükte, iyilik ile kötülük arasında bitmez bir mücadele vardır. İşte cinler kötülükten, hile ve yalandan ortaya çıkmıştır. Eski metinlerde cinlerin ve zararlı hayvanların, Ehrimen'in yani kötü güç olan Şeytan'ın yaratıkları olduğu söylenir. Buna göre baş cin olan Aesma, şiddet, soygunculuk ve şehvet işlerini yürütür. Zerdüştlükte cinler, erkektir; ancak dişi cinler de vardır. Cinler, karanlık ve kirli yerleri ve de ölü kulelerini sık-sık ziyaret ederler. Mecusiler: şöyle inanırlar: Bu âlemdeki her türlü hayır, Yezdan'dandır; bütün serler ise Ehrimen'dendir. Ehrimen, bizim şeriatımızda "İblis" diye adlandırılır. Mecusiler kendi arala*rında değişik inançlara sahiptirler. Onların çoğu Ehrimen'in muhdes, yani yaratılmış bir varlık olduğu inancındadırlar. Onun nasıl yaratılmış olduğu hususunda, onların çok acayip görüşleri vardır. Bir kısım Mecusiler ise, Ehrimen'in kadim ve ezelî olduğunu söylerler. Her iki görüşe göre de bunlar, bu âlemi idare etmede Ehrimen'in, Allah'ın, yani onlara göre Yezdan'ın ortağı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir... Mecusiler Allah'a tek bir ortak koşmuşlardır, o da İblis'dir. Öyle ise Cenabı Hak niçin onların Allah'a birçok şerik (ortak) koştuklarını söylemiştir?" denilir ise buna şöyle cevap verilir: Onlar, "Allah'ın askerleri melekler; İblis'in askerleri ise şeytanlar (cinler)dir. Melekler, insanlar arasında çok kalabalıktırlar. Melekler, temiz ve Kutsi olan ruhani varlıklardır. Bunlar insanların ruhlarına her türlü hayrı ve taatı ilham ederler. Şeytanlar da yine insanlar arasında büyük bir yekûn teşkil ederler. Bunlar da insan ruhlarına her türlü kötü vesveseleri verirler. Allah (Yezdan), meleklerden olan ordusu ile iblis ve onun şeytanlardan meydana gelen ordusuna karşı devamlı savaşır." derler, işte bundan dolayı Allah Teâlâ Mecusilerin, Allah'ın birçok ortağı olduğunu söylediklerini bildirmiştir" (Razi, 10/69-70 Şehristani, 1/233-239.) Türklerin İslam öncesi inançlarına göre bütün dünya ruhlarla doludur ve dağlar, göller, ırmaklar hep canlıdır. Tabiatın her tarafına yayılmış olan bu ruhlar, iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Tanrı Ülgen'in emrindeki iyi ruhlar, hem onun hizmetini görmekte, hem de insanlara yardımcı olmaktadır. Bu ruhlardan Yayık, tanrı ile insanlar arasında aracılık, yani elçilik yapmakta, su ile insanları korumakta ve ileride olacak şeyleri onlara haber vermektedir. Bir diğer ruh Ayısıt ise refah ve bereket sağlamaktadır. Bunlar İslam inancındaki meleklere, Cebrail ve Mikail'e çok benziyorlar. Bu inançta yeraltı dünyasının prensi olan Erlik'in emrinde de, Uygurcada şeytan manasına gelen kara "neme"ler veya "yek"ler denilen kötü ruhlar bulunmakta ve bunlar, insanlara her türlü kötülüğü yapıp, hem insanlara, hem hayvanlara hastalıklar göndermektedirler. Cinlere inananlar/inanmayanlar her asırda var olmuştur. Gaybi bir mevzu olan cine inanma itikadi bir mevzu gibi görülmemelidir. Kur’anda tam anlamı ile ‘’mecaz’’ mı gerçekmi kullanıldığı hususunda tam bir ittifak yoktur. Alimlerden kabul etmeyenler içerisinde Cahız, Kadı Abdülcebbar, mecaz olarak kabul ederken. Farabi, İbni Sina şüphe ile yaklaşır iken Elmalılı Hamdi Yazır alimlerin tanımını ele aldığında inkar çıkarmanın doğru olmadığını beyan etmektedir. Cinlerin varlığını kabul edenler ise kendi aralarında iki görüşe sahiptirler birinci kesim cinlerin cisim ve cismaniyetten uzak soyut varlıklar olduğunu söylerken mümin ve kafir olanlarının iyilerinin melekler kötülerinin ise şeytanlar olduğuna inanmaktadırlar. İkinci kesim ise cinlerin cismani varlıklar olduğunu farklı görünmelerinin cisim olmalarına engel olmadığını savunmuşlardır. Bu anlayışın başını çeken Eşari hayatın varlığı için bünye olmadanda tecelli edebileceğini, bunları gözün görebileceğini söylemiştir. Bir kesim ise cinlerin kendilerine has bünyelerinin var olduğunu gözümüzün görmediği sayısız bünye sahibi varlıkları inkar etmenin doğru olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Bütün isimler fiziki kuvvetler ile keşfedilmesi imkanının olmadığına dayanarak. Muhammed Abduh: cinler hakkında mikropların cinler olduğunu söylemektedir. Bu söylemini Rahman suresi 15 ayeti kerime’de geçen şu anlama dayandırmaktadır: şaşırtıcı/şaşkınlık verici bir ateşten ‘’maricin min nar” yani maddi olmayan (ya da fizik ötesi) unsurlardan. “görünmeyen yaratıklar” şeklinde aktarılan cann ismi, aslında tekil bir isim olup bütün “insanlığı” bir tür, bir cins olarak ifade etmekte kullanılan “insan” tekil ismi gibi, söz konusu görünmeyen yaratıkları ya da güçleri tür/cins olarak ifade eden bir cins ismi durumundadır. (Muhammed Esed) Kur’ani Kerim’de Allah tarafından seçilmiş Peygamberlerin İnsanlar ile birlikte görünmeyen varlıklara da tebliğ ettikleri ve uyardıklarını şu ayet bize haber vermektedir. (Ve Allah şöyle devam edecek "Ey görünmez (şeytani) varlıklar ve (benzer zihniyetteki) insanlar ile yakınlık içinde bulunan sizler! İçinizden mesajlarımı size ileten ve bu (Hesap) Gününün geleceği konusunda sizi uyaran bir peygamber gelmedi mi?" Onlar: "Biz kendi aleyhimize şahitlik yaparız!" diyecekler. Zira bu dünya hayatı onları ayartmıştır: ve böylece onlar, hakikati inkâr ettiklerine dair kendi aleyhlerine şahitlik yapacaklardır. (En’am-130) Kur’ani Kerim’de Görünmeyen Varlıkların, Hz Musayı ve Vahyi (Tevrat)’ı kabul edip iman ettiklerini öğrenmekteyiz. Hani (ey Muhammed!) Biz bir grup tanınmayan/bilinmeyen varlığı, Kuran'ı dinleyebilsinler diye sana doğru yöneltmiştik ve o(nun mesajları)nı fark eder etmez de (birbirlerine) "Sessizce dinleyin!" demişler ve (okuma) bittiğinde kendi toplumlarına uyarıcı olarak dönmüşlerdi. Onlar, "Ey halkımız!" diye seslendiler, "(Tevrat'tan) geriye hakikat adına ne kalmışsa hepsini teyid (ve tasdik) eden, Musa(nınkin)den sonra indirilmiş olan bir vahyi dinleyip geldik. (Ve anladık ki) bu (vahiy) hakikate ve dosdoğru yola götürmektedir". (Ahkaf-29-30) Ayeti kerimelerde Peygamberlerin Tevhid dini olan İslam’ı tebliği ettikleri inanan ve inanmayanların çıktığı, İsrailoğullarına ve diğer kavimlere gönderilmiş olan Peygamberlerin cinler hakkında yanlış anlayışlara karşı kendilerinden asla korkulmaması onlarında Allah’ın kulu oldukları, doğaüstü güçler vehmederek onlara tapılma hususunun Allah’a isyan ve şirk olduğunu belirtmişlerdir. Biz rüzgârı Süleyman(ın emrin)e verdik: sabahki hareketi bir aylık yolculuk (mesafesinde), akşamki hareketi de bir aylık (mesafede tamamlanan) rüzgârı. Ve erimiş bakır membaını o'nun buyruğu altında akıttık; görünmeyen varlıklardan bir kısmı (da) Rablerinin izniyle o'nun için çalış(maya mecbur kılın)dılar ve hangisi emrimizden çıktıysa ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık: O’nun için isteğine göre mabedler, heykeller, büyük tekneler kadar (geniş) havuzlar ve sağlamca tesbit edilmiş kazanlar yaptılar. (Ve dedik ki "Ey Davud kavmi, (Bana karşı) şükür (duygusu) içinde çalışın ve (unutmayın ki) kullarım arasında (bile) hakkıyla şükredenler çok azdır!" (Süleyman da ölümü elbet tadacaktı; fakat) Biz o'nun ölümüne hükmettiğimiz zaman, asasını kemiren kurttan başka öldüğünü gösteren bir işaret yoktu. Ve Süleyman devrilince açıkça ortaya çıktı ki, (o'nun emrindeki) görünmeyen varlıklar, kavrayışlarının ötesindeki gerçekliği bilmiş olsalardı o aşağılayıcı (hizmetçilik) azabı içinde (sıkıntıyla) yaşamaya devam etmezlerdi. (Sebe-12-13-14) Ayeti kerimelerde Süleyman (a.s)’a Allah’ın izni ile görünmeyen varlıkların onun emrine verildiği bu emir ile mecburi kılındıkları bu mecburiyete karşı gelenlerin yakıcı bir azab ile cezalandırıldığı Süleyman (a.s)’ın her istediğini yaptıkları. Ölüm vaktinin geldiğinde ancak değneğini yiyen kurt’un onun ölümünü görünmeyen varlıklara fark ettirdiği, şayet gaybı bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azab içinde kalmayı tercih etmeyecekleri açıkça belirtilmektedir. (Olayların gidişi içinde Süleyman Sebe Melikesi'nin kendisine geleceğini öğrenince, çevresindekilere "Siz ey seçkin görevliler!" dedi, "Hanginiz bana (Sebe Melikesi'nin) tahtını, daha o ve ona bağlı olanlar Allah'a yürekten boyun eğmiş kimseler olarak bana çıkıp gelmeden önce buraya getirebilir?" (Süleyman'a bağlı) görünmeyen varlıklar içinden gözü pek biri: "Daha oturduğun yerden kalkmadan onu sana getirebilirim, çünkü ben bu konuda gerçekten güvenilir bir güce sahibim!" dedi. (Buna karşılık) vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi: "Bana kalırsa" dedi, "ben onu, göz açıp kapayıncaya kadar sana getireceğim!" Ve onu gerçekten önünde görünce, "Benim şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü göstereceğim konusunda beni denemek üzere Rabbimin bahşettiği lütf(un bir belirtisi,) bu! Bununla birlikte (Allah'a) şükreden kişi, yalnızca kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük yapan kişi ise, (bilsin ki,) Rabbim hem sınırsız cömert hem de mutlak manada kendine yeterlidir!" (Neml-38-39-40) Süleyman (a.s)’ın emrine verilmiş olan Görünmeyen varlıklara, Sebe Melikesinin kendisine gelmeden evvel, tahtını kimin getirebileceği emrine, Görünmeyen Varlıklardan (İfrit) gözü pek birinin "Daha oturduğun yerden kalkmadan onu sana getirebilirim, çünkü ben bu konuda gerçekten güvenilir bir güce sahibim!" Söylemine Karşın (Buna karşılık) vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi: "Bana kalırsa" dedi, "ben onu, göz açıp kapayıncaya kadar sana getireceğim!" Söylemini hemen gerçekleştirmesi Süleyman (a.s)’ın Peygamberliğinin delillerinden olan mucizevi bir ispattır. Tahtın bir anda getirilmesi, Kur’anda anlatılan gerçek bir vakıadır. Mucize olarak da inanmak gerektiği kanısındayım. Bu ayet hususunda rivayetleri incelediğimde Vahiyle bilgilendirilmiş kişi hakkında gaybı taşlayacak kadar ileri gidilecek yorumlar yapıldığı, Gerçeklik payının olmadığı, Vezirinin olduğu, Kendisinin olduğu, Melek Olduğu vb Yorumlar Gaybi bilinmeyen bir olayı sadece taşlamaktır. Yalnız bu vakıada günümüze aks eden yönleri bulunmaktadır, bu olay eşyayı aynen veya sureten göstermenin ya da naklinin mümkün olabileceğine işaret ettiği, Nasıl ki Tv vb Yayın araçları nasıl sureten nakli yapabiliyor ama naklen Gerçekleşirimi, şu an mümkün gözükmese dahi buna dair bir işaretin var olduğu.(Allah’u A’lem)
‘’Vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi’’ Bu ifade çok dikkat çekicidir. O Kitap bilgisine biz sahip olabilirmiyiz, olabilir isek aynı şeyi gerçekleştirebilirmiyiz. Bu ayet bize İlmin gücünü gösterir iken Kitabı da bilmeye teşvik etmektedir. Ayette geçen ‘’ kitabi ’’ الْكِتَابِ maksadın ‘’İsmi Azam’’ olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bu duanın Kur’an’da ‘’gizli’’ olduğu ifade edilir. Kur’anı derin düşünerek okuyup, kavrayanlar neden bu imkanı elde edemesinler? Tv’de, Yıldırımda, Elektirikte, Telefonda, görülen bu sürat bir kütlede de görülür. Dünyanın kütlesine rağmen hareket etmesi ve dönmesi yer değiştirmesi maddenin maddeten naklinin olabileceğine delil değilmidir? Çekim gücü ile yıldızların fezada uçuştuğu bir irade ile organın bedende oynadığı gibi sabit olan ilimler bu gerçekleşen olayın delili olabilir? Süleyman (a.s)’a Görünmeyen varlıkların boyun eğmesi, bir mucize ise bu sadece ona has kılınmış ise, günümüzde cinleri tahakkümleri altına aldıklarını iddia eden kimseleri, bu iddiaları. Allah tarafından bir Peygambere verilmiş olan Mucizeye ortaklık anlamına geldiği, ciddi bir şekilde düşünülmesi gerektiği kanısındayım.
Müseylemeler Allah adına İnsanları çarpanlar! Allah’ın güç ve kuvvetini beşere yarattığı görünmeyen varlıklara ve Sahtekar cin çıkarıcılara, Şeyhlere, Bilmem ne üçkağıtçılara verenler, Nasıl ve Ne şekil Allah’a ortaklık koştuklarını inceden inceye düşünmeleri gereklidir. www.medineweb.net |