Konu Başlıkları: Müslümanın Tatili Olur mu ?
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Mayıs 2012, 19:28   Mesaj No:3

FECR

Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.134
Konular: 555
Beğenildi:1089
Beğendi:252
Takdirleri:10770
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Müslümanın Tatili Olur mu ?

Ümit Şimşek: “Asıl eğlenme ve dinlenme mekânı dünyadan sonradır”

Batının bize sunduğu hayat tarzı, çok tüketmek, az çalışmak, çok eğlenmek. Hatta mümkünse hiç çalışmamak… Hayatta çalışma konusu bir dengeye oturtulmalıdır. Mesela Bediüzzaman “beşte bir” gibi bir oran koyar. İnsan ruhunun da keyifli hevesâta ihtiyacı vardır ama bu beşte dört olmamalıdır, beşte bir olmalıdır der.

Hz. Ömer’in de bu konuda bir sözü var: “Haftada bir gün tatil vermezseniz, tüm haftayı tatil yaptırırsınız” der. Yani bir nefes alma fırsatı verilmelidir. Ama gaye değil, amaç değil, araç olacaktır. Hayatından beklenen gayeyi gerçekleştirmek için lazım olan enerjiyi sağlayacak, tazelenmeyi sağlayacak bir araç olacaktır. Asıl eğlenme ve dinlenme mekânı dünyadan sonradır. Yani burası çalışma, orası meyve toplama mekânıdır. Necm Suresi’nde; “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyuruluyor. Dolayısıyla işin temelinde çalışmak vardır.

Ramazan Işık: “Yazın birkaç hafta tatil için bir yerlere gitmenin ne mahsuru var?

Müslümanın tatili tabi ki olur. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz; “Men la tatile lehu la tahsile leh…” yani; “Tatili olmayanın tahsili de yoktur” buyurmaktadır. Burada, kafasını, zihnini, bedenini dinlendirmeyenin, tatil yapmayanın tahsil durumu olmayacağı ifade ediliyor. Tatil, burada yan gelip yatmak demek değildir. Çalışmalarımıza biraz daha hız verebilmemiz için, dinlenmek, deşarj olmak anlamındadır. Tatil yapacağız ki daha verimli bir çalışma temposuna girebilelim.

“Tatil” kelimesi zaten Arapça bir kelimedir. Mesela Araplar “taattalatil medarisu” derler. Yani “okular kapandı, yani son verildi” demektir bu... Bir işi geçici olarak bırakmak, ara vermek söz konusudur bu kelimenin anlamında... Okullar kapanınca derslere ara verilmiş olduğu için bu kelime kullanılır. İnsanlar yıl boyu çalışıyor, zihnen ve bedenen yoruluyor, yıpranıyorlar. Yazın birkaç hafta ağaçlar olan, ırmaklar olan bir yerlere gidiyorlar. Bunda ne mahsur olacak? Hatta dinimiz bunu tavsiye de ediyor. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de “essayihun” buyurarak “seyahat edenler”i övüyor. Önemli olan bu seyahatin Allah’ın sınırları içinde olmasıdır. Yani “tatil yapıyorum” diye farzları terk ederse, ibadetlerinden, namazından, Kur’an’ından ve diğer dinî vecibelerinden uzak kalırsa o tatil, tatil olmaz.

Hekimoğlu İsmail: “Müslümanın tatili ölümdür

Risale-i Nur'da "Mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır." Demek ki Müslümanın tatili ölümdür. Dünya ise cennetin bekleme salonudur.

Efendim okullar kapandı, tatile gideceğiz diyorsanız, tatilde kâinat kitabını açın okuyun. Ağaçları, kuşları, çiçekleri, meyveleri yaratanı tefekkür edin. Çocuğunuza camileri gezdirin, mezarlıkları, türbeleri gezdirin. Tatilde boş vakit geçirmeyin. İslam’a nasıl hizmet ederim diye düşünün. Cehenneme gitmek isteyenlere bakıp, onların cehenneme gitmek için ne kadar gayretli olduklarını görüp, siz de cennete gitmekte daha gayretli olun. Biz cehenneme gitmek isteyenlerin gayreti ve fedakârlığı kadar cennete gitmek için gayret ve fedakârlık etmezsek yazık olur bize…

Ahmet Kalkan: “Cami kubbelerinin altındaki tatlı serinliklerde tatil yapılmalıdır”

Müslümanın tatili de, eğlencesi de olur fakat bu ancak Müslümanca olabilir. Nefsimizin de bizim üzerimizde hakkı vardır. O hakkı fıtrî özellikler çerçevesinde yerine getirmek gerekir. Mesele tatil yapıp yapmamak meselesi değil, tatili nasıl yapacağımız meselesidir.

Biz ve çocuklarımız tatili nasıl değerlendirmeliyiz? Mesela tatilde, müfredatı önceden tespit edilmiş, planlı, programlı dersler yapılabilir, kitap okuma saatleri düzenlenebilir. Bu derslerde inanç ve ahlâk eğitimleri öncelikli olmalıdır. Tatilde eğer aile bu eğitimi veremiyorsa, çocuklarına İslâm'ı, tevhidi, cahiliye kurumlarındaki şirk ve küfrü güncel boyutlarıyla anlatacak hayırlı insanlara müracaat etmelidirler. Yaz sıcağında sahillerde tatil değil; koruyucu ve kuşatıcı şemsiyeler şeklindeki cami kubbelerinin altındaki tatlı serinliklerde tatil yapılmalıdır.

Müslümanlar açısından “boş kalmak, işlevsiz olmak” anlamında “tatil”, sığınak değil; ancak şeytânî bir tuzaktır. “Boş zaman” kavramı, “tatil” kavramı gibi, modern çağın zihnimize ve oradan da tüm organlarımıza bulaştırdığı bir virüstür. İslâm’da “boş vakit” kavramına yer yoktur. Çünkü dinimiz, her anımızdan hesaba çekileceğimiz bilinciyle zamanımızı hep dolu dolu geçirmemizi ister.

Prof. Dr. Bedri Gencer: “Dinlenme, kalbin itminanı, bu da ancak Allah’ın zikri ile mümkün”

Burada soruyu Müslim/gayr-i Müslim değil de geleneksel insan/modern insan ikiliği açısından ele alarak “(geleneksel) insanın tatili olur mu?” diye sormak gerek.

Türkçe tatil karşılığında kullanılan “holiday” kelimesi, aslında “kutsal gün, bayram” anlamına gelmektedir. Malum, bayram, dinlenme veya tatil değil, sabır gerektiren bir çalışmanın ardından verilen mükâfat sevincini Yaradan ve Yaratılanlarla paylaşma anlamına gelir. Bu anlamda İbrahimî dinlerde haftalık ve yıllık bayramlar vardır. Max Weber ve Walter Benjamin gibi Alman Protestan ve Yahudi yazarların tespit ettiği üzere Püriten kapitalistler, sermaye birikimi aşamasında dur-durak bilmeyen bir çalışma anlayışıyla Katolik bayramların çoğunu abes diye bertaraf etti. Onlara göre arkasından bayram gelecek sıradan bir gün yoktu, her çalışma günü kutsaldı.

Ancak insan, bir makine olmadığı için bu gayr-i insanî çalışma temposunun sürdürülmesi imkânsızdı. Zamanla kapitalizm haddizatında bir din haline gelince Türkçe’de “bayram” anlamına gelen İngilizce “holiday” kelimesi, seküler bir bayram olarak tatil anlamı kazandı. Bu, kapitalizmin kısırdöngüsünü yansıtan bir kavramdı. Kapitalist, ekonomik insan, nasıl üretmek için tüketmek zorundaysa, çalışmak için de enerji toplamak üzere tatil yapmak zorundaydı. Aynı zamanda önemli bir hizmet sektörü kılınabilmesi için tatilin modern bir ihtiyaç olarak kutsanması gerekiyordu; İngilizce “kutsal gün, bayram” anlamına gelen “holiday” kelimesine “tatil” anlamı verilmesi bunun içindi.

Günümüz toplumunda tatil, seküler bir bayram haline getirildi

Doğrudan “Müslüman açısından tatilin anlamı” sorusuna geldiğimizde dört şıklı bir cevap verebiliriz. Birincisi, Arapça “âtıl” kelimesinden gelen tatil, “çalışmayı kesme, atıl kılma” anlamına gelmektedir. Hâlbuki haftalık veya yıllık çalışma süresinin ardından gelen bayram, bu anlamda tatil değil, sabır gerektiren bir çalışmanın ardından verilen mükâfat sevincini Yaradan ve Yaratılanlarla paylaşma anlamına gelir. Bu şekilde insana maddî ve manevî enerji veren asıl dinlenme vesilesi bayramlardır. Ancak trajedimiz şudur ki Türkiye gibi seküler bir toplumda asıl dinî bayram günü olan Cuma, sıradan bir çalışma gününe çevrilirken bizim için çalışma günü olan Pazar tatil kılınmıştır. Bu şekilde haftalık bayramlarımız iptal edilirken Allah’tan Ramazan ve Kurban olarak yıllık iki bayramımız tanınmıştır.

Ancak maalesef onlardan özellikle Kurban Bayramı da giderek anlamını kaybetmiştir. Günümüz toplumunda tatil, seküler bir bayram haline getirilip, modern bir ihtiyaç olarak kutsanırken son yıllarda Türkiye’de dinî bayramlar da içi boş tatil vesilelerine çevrilmiştir. Akrabalarıyla bayramlaşmak, sıla-i rahim yerine tatil beldelerinden yorgun-argın dönen insanların arasında yer alan Müslümanların oranı da maalesef giderek artmıştır.

Hakiki dinlenme, Nakşibendîlikte “Hûş der dem” denen zikir terbiyesi ile mümkündür

İkincisi, Müslüman dâhil geleneksel insanın dinlenme ihtiyacını ifade eden kavramlar olan “istirahat” ile “teneffüs”, aslında mistik=tasavvufî kavramlardır. İstirahat’ın türediği “ruh” ile teneffüs’ün türediği “nefes” kelimeleri, dünyanın belli başlı bütün dillerinde anlamdaştır ki bu en somut Arapça iştikakta görülür. ”Onu şekillendirdiğim ve ruhumdan üflediğimde” (Hicr,29) ayet-i celilesinde beyan edildiği üzere, Cenab-ı Hakkın üflediği ruhu, insan solumaktadır. Burada üfleme=nefh ile soluma=nefes kelimeleri arasındaki irtibat, ilk iki harflerinin (n+f) ortaklığında açıkça görülür. Bu itibarla “dinlenme” anlamında “istirahat” ile “soluklanma” anlamında “teneffüs” anlamdaştır.

İnsan zaten sürekli gayr-i ihtiyarî teneffüste bulunduğuna göre burada kast edilen dinlenmek, “istirahat için bilinçli ve nitelikli teneffüs”tür. Bugün okullarda verilen ders aralarına teneffüs denmesinde böyle derin bir anlam yattığını keşfetmek, insanları şaşırtacaktır.

İnsan, “he” sesi ile nefes alıp verir ki burada “he” sesi, Cenab-ı Hakkı ifade eden hüviyetin “he”sine işarettir. Ancak bu, zikre yönelik iradî değil, gayr-i iradî bir teneffüs olduğu için dinlenme sayılmaz. Dinlenme, kalbin itminanı, bu da ancak Allah’ın zikri ile olduğu için hakiki dinlenme, Nakşibendîlikte “Hûş der dem” denen zikir terbiyesi ile mümkündür. “Hûş der dem”, Allah’tan gâfil olarak tek bir nefes bile almamak demektir. Bunun Budizm’deki karşılığı olan Yoga, bazı Türk sosyetiklerinin bile itibar ettiği seküler bir teneffüs tekniği haline gelmiştir.

“Kalplerinizi dinlendirin, onları (nükteli) hikmetli sözler yoluyla dinlendirmeye bakın”

Üçüncüsü, Müslüman için dünyevî anlamda çalışma, bir amaç değil, araçtır. İnsan, kapitalizmin gördüğü gibi bir çalışma makinesi, modern dünyanın resmen hür olan fiilî paryası olmadığına göre kapitalist hizmet endüstrisinin karşılayacağı bir tatil ihtiyacı da olamaz. Her şeyin bir değişim, alışveriş konusu olduğu kapitalizmin kısırdöngüsü, tatil örneğinde somut olarak görülür. İnsanların tatil bedelini karşılamak için çalışmaya mecbur oldukları kısır bir kölelik sisteminin geleneksel dünyada karşılığı yoktur; “üretim için tüketim, tüketim için üretim” kısırdöngüsünde olduğu gibi, “çalışma için tatil, tatil için çalışma”.

Geleneksel dünyada bedenden ziyade kalp, ruh kökünden gelen “tervih/istirahat = dinlendirme/dinlenme”ye ihtiyaç duyar ki bu parayla değil, namazda somutlaşan dua ve zikirle, sohbetle olur. Nitekim nebevî, tasavvufî dilde kalp, ruh demektir. Kâinat’ın Efendisi ‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın “Ravvihû'l-kulûbe sâ’aten ve sâ’aten” yani “Zaman zaman kalplerinizi dinlendiriniz” (Sehâvî, el-Makâsıdu’l-Hasene, 511) buyurduğu gibi. Benzer bir hadisinde de ilim beldesinin kapısı Hazret-i Ali radıyallahu ‘anh şöyle buyuruyor: “Kalplerinizi dinlendirin, onları (nükteli) hikmetli sözler yoluyla dinlendirmeye bakın, Çünkü bedenlerin bıktığı gibi kalpler de bıkar” (Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmi’ li-Ahlâkı'r-Râvî ve Âdâbi’s-Sâmi’, Muhammed Accâc el-Hatîb (yay.), Beyrut: Müessesetu’r-Risâle, 1994, II/129).

Fahr-ı Kâinat ‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm, dünya gailelerinden biraz bunaldığında Bilâl-i Habeşî Hazretleri'ne dönerek “Erihnâ yâ Bilâl=Bizi dinlendir ey Bilâl” derdi. Bunun üzerine Bilâl kalkar bir ezan okur, arkasından namaz kılarlardı. Nitekim “terâvîh namazı", lâfzen “dinlendirmeler namazı” demektir. Bu itibarla farzlara ilave olarak kılınan nafile namazlar, “mürevvihu’l-kulûb”, kalpleri dinlendiren namazlardır.

Dördüncüsü, Müslüman için tatil veya dinlenme, asla mutlak atıl, boş kalmak değil, alan değiştirmektir; yazmaktan yorulan bir hocanın ders anlatmaya geçmesi, ondan yorulunca Kur’ân tilavetine, ondan da yorulunca vakti gelen namaza kalkması gibi. “Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve Rabbine yönel” (İnşirâh/7-8) ayetinde buyurulduğu gibi.



Aydın Başar sordu

Dünya Bizim
__________________
Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir
(Müslim)
Alıntı ile Cevapla