Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 Mayıs 2012, 11:53   Mesaj No:18

Mevlüt HÖNÜL

Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:48
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İslam Dininde Ekoller (Mutezile-Şia-Ehli Sünnet-Vahhabi)

5)mutezilenin büyük ölçüde kabul ettigi aşagıda yazacagım cebriyye görüşü sizce islamla bagdaşır mı

-allahın ilmi ezeli degildir: Allah'ın ilmi ezelidir Ezel ve Ebed sahibi Olan Allah herşeyden münezzehtir.

-cennet ve cehennem geçicidir:

Geleneksel anlayışın sunumları ile günümüze kadar ulaşmış olan rivayet ve kültürlerin etkisi insanların hayal kırıklığına uğramamaları veya umutlarının kırılmaması adına yığınlar ya şefaate ya da cezasını çektikten sonra cennete girecekleri hayali ve ümidi ile Allah’ın dinine değil kendi zanni anlayışlarına göre yaşamaktadırlar… Görev ve sorumluluk bilincini bir köşeye koyarak zanni ve nefsanî anlayışlara inanarak.

Ve onlar: "Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz" derler. De ki (onlara): "Allah'tan bir söz mü aldınız -çünkü Allah hiçbir zaman sözünden caymaz- yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allah'a isnat ediyorsunuz?"
(Bakara-80)

Evet! İşte (böylesine) büyük bir kötülük işleyen ve (bunun) günahıyla çepeçevre kuşatılan kimseler var ya, işte böyleleridir içinde kalmak üzere ateşe mahkûm olanlar!
(Bakara-81)

İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, sürekli içinde kalmak üzere cenneti hak edenler de işte bunlardır.(Bakara-82)

Geçmişten günümüze kadar, İslam dünyasının hemen her tarafında kutsallaştırılan, ölü ve diri kişiler, mezarlar, türbeler, mabetler, ağaçlar, taşlar, duaların kabulü dertlerin dermanı için birer başvuru kaynağı haline dönüşmüştür. Saymış olduklarım hakkında sayısız bidat hurafe ve efsane dillendirilerek, hemen her şey şefaatçi şifa veren ve cehennemden koruyan birer ****a haline dönüşmüştür.
Allah’ın Kur’ani kerim’de açıkça belirtmiş olduğu kulluk vazifesini yerine getiremeyen kimseler, kısa yoldan mükâfat alarak cezadan kurtulmanın yollarını aramış ve Allah’ın ‘’El Adl’’ ismine aykırı sözler ve anlayışlar sunmaya başlamışlardır… Bu anlayışlarını ise dinin özü gibi yansıtarak insanları başıboşluğa itmişlerdir.

Bu söz ve anlayışlarını Allah Resulüne dayandırmak için ‘’La ilahe illallah diyen kişiye Allah ateşi haram kılmıştır’’ veya ‘’Kalbinde hardal tanesi kadar iman Bulunan’’veya ‘’La ilahe illallah diyen kişi’’ gibi rivayetleri sunmuşlardır. Bu anlayışlara Kur’ani pencereden baktığımızda Allah’ın açıkça ‘’ İman edip Salih Amel ’’ işleyen kişilerin kurtuluşa erenler olduğunu bunun dışında istisnai bir durum olarak Rahmeti ile isterse affedebileceğini belirtmektedir.

Bu istisnai durumun Allah’ın vaadine aykırı bir biçimde işleyeceğini düşünmek ise Allah’ın adaletine aykırıdır. İman olmadan yapılan amellerin Salih amel kapsamında olmayacağını bir seraba ya da kül yığınına benzetildiğini Kuran açıklamaktadır.

İman; Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla ameldir.

Allah bunu Kuran’da şöyle açıklıyor:

İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allahtan söz edilse kalpleri korkuyla titrer ve kendilerine her ne zaman Onun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir ve Rablerine güven beslerler. Onlar ki, namazlarında devamlı ve kararlıdırlar; kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkalarının yararına harcarlar: İşte böyleleridir, gerçekten inanmış olanlar! Rablerinin katında büyük onur, bağışlanma ve çok değerli bir rızık olacaktır onların payı.
(Enfal 2-3-4)

Cennet ya da Cehenneme girdikten sonra oradan çıkışın Kur’anda yer almamasına ve azabının kâfirler, müşrikler, münafıklar, müstekbirler (büyüklenenler),imtihanı kaybeden günahkârlar, fasıklar, Allah’ın ayetlerini gizleyenler, ayetlerle alay edenler, zalimler, günahı hayat biçimi haline getirenler, Faiz (Tefecilik) Yapıp Allah ve Resulüne karşı savaş açanlar için olduğunu bizlere bildirmektedir. Bu ayetlerin varlığına rağmen İsmi sadece Müslüman olanların kendi elleri ile yapıp ettiklerini şimdiden göz önünde bulundurmaları gereklidir.

Çünkü Kur’an açıkça cennete veya cehenneme götürecek amelleri açıkça belirtmiştir.

Ve ateşin içinde olanlar cehennemin bekçilerine, "Ne olur Rabbinize yalvarın da bir gün (bile olsa) bu azabımızı hafifletsin!"diyecekler.

(Cehennemin bekçileri): "Elçileriniz size hakikatin bütün kanıtlarını getirmiş değiller miydi?" diye soracaklar. O (ateşdeki)ler, "Evet, öyleydi!" diyecekler. (Ve cehennemin bekçileri,) "Madem öyle yalvarıp durun!" diye cevap verecekler; çünkü inkâr edenlerin yalvarması, avunmadan başka bir anlam taşımaz.
(Mü’min-49-50)

Ama tartıda hafif çekenlere gelince; işte, cehennemde yerleşip kalmak üzere kendi kendilerine yazık edenler de böyleleridir;
(Mü’minun-103)

Fakat her kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, cehennemde kalmak olacaktır. Allah onu mahkûm edecek, lanetleyecek ve onun için korkunç bir azap hazırlayacaktır.
(Nisa-93)

Gerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitmeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır-hayır, doğru yolu kavramakta onlardan da aşağı: Körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir.
(A’raf-179)

Benim görevim, sadece Allah'tan gelen direktifleri, O'nun mesajını duyurmaktır. Allah'a ve Peygamber'e başkaldıranları, içinde sürekli kalacakları cehennem ateşi bekliyor.
(Cin-23)

Hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince; onları bir cehennem ateşi beklemektedir; (orada) ne hayatlarına son verilip öldürülürler, ne de içine atıldıkları o (ateşin) azabı hafifletilir. İşte biz şükürden uzak duranları böyle cezalandırırız.
(Fatır-36)

Kim ki, bu geçici hayatın (hazları) peşinde koşmak isterse, bu istediğinden dilediğimiz kadar, gerekli gördüğümüz kimseye hemen veririz; ama sonra onun payını cehennem kılarız ki oraya kınanmış ve kovulmuş olarak katlanmak zorunda kalacaktır!
(İsra-18)

Dünyada kötülük işleyenlere gelince, her kötülüklerine karşılığı kadar ceza verilir. Yüzlerini horlanmışlık kaplar. Onları Allah'dan kurtaracak hiç kimseleri yoktur. Yüzleri sanki gecenin kesitleri ile kaplıdır. Onlar cehennemliklerdir, orada ebedi olarak kalacaklardır.
(Yunus-27)

(Ama) dikkat edin, günaha batmış olanlar cehennem azabı içinde kalacaklar:
(Zuhruf-74)

Faiz yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi davranırlar; çünkü onlar "Alışveriş de bir tür faizdir!" derler. Hâlbuki Allah alışverişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bu nedenle, kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen (faizden) vazgeçerse, evvelki kazançlarını koruyabilir ve onun hakkında karar vermek artık Allah'a kalır; ona, (faize) geri dönenlere gelince; içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkûm olanlar işte böyleleridir.
(Bakara-275)

Kâfirler(hakikati inkâr edenler) için hazırlanmış olan cehennem ateşinden sakınınız.
(A’li İmran-131)

… Kim Allahtan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa, Allah onu cennetten mahrum edecek ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır: ve böylece zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır.
(Maide-72)

Hem erkek ve kadın münafıklara, hem de hakkı açıktan açığa inkâr edenlere Allah, içinde yerleşip kalacakları cehennem ateşi vaad etmiştir…
(Tevbe-68)

Kim ki (Hesap Günü) Rabbinin huzuruna günahkârca davranışlar üzere çıkarsa, bilsin ki, onu cehennem beklemektedir: orada ne ölür, ne de hayata kavuşur.
(Taha-74)

Bu (söylenenler) doğru ile eğrinin ne olduğuna dair Rabbinin sana ulaştırdığı bilginin bir parçasıdır. Öyleyse, artık (ey insanoğlu,) Allah'la beraber sakın bir başka tanrı edinme: yoksa (kendince) kınanmış ve (O'nun tarafından) kovulmuş olarak cehenneme atılırsın!
(İsra-39)

Ama Rabbiniz buyurur ki: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim! Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, mutlaka aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!"
(Mü’min-60)

Ve ölçme-tartma işi o Gün dosdoğru gerçekleşecek ve tartıda (doğru ve yararlı davranışlarının) yükü ağır gelenler; işte böyleleridir mutluluğa erişecek olanlar;
Oysa tartıda yükü hafif çekenler; işte, mesajlarımıza inatla karşı çıkmaları yüzünden kendilerini bedbahtlığa sürükleyecek olanlar da bunlardır.
(A’raf-8-9)

(ve) cimrilik yapan, başkalarına da cimriliği tavsiye eden ve Allahın kendilerine bağışladığı nimetleri gizleyenleri de... Böylece hakikati inkâr eden herkes için utanç verici bir azap hazırladık.
(Nisa-37)

Ayetlerimizi yalanlayanlar ise fasıklıklarından, yoldan çıkmalarından ötürü azaba çarpılırlar.
(Enam-49)

…Suç işleyenler, Allah katında aşağılanmaya ve entrikacı eğilimlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğratılacaklardır.
(Enam-124)

Allah'ın indirdiği vahiyden bazı kısımları gizleyenler ve bunu az bir kazanç karşılığı değiştirenlere gelince: onlar karınlarını ateşle doldurur. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de (günahlarından) onları arındıracaktır; şiddetli azap onları beklemektedir.
(Bakara-174)

(Ve Allah, günahkârlara şöyle seslenecek: ( "O halde, bu (Hesap) Günü'nün gelip çatacağını umursamamanın (cezasını) çekin bakalım şimdi! (Artık) Biz de sizi bıraktık: öyleyse, yapmış olduğunuz (her türlü kötülük)ten dolayı (bu) ebedi azabı tadın!"
(Secde-14)

Buna karşılık kim Allah'a ve Peygamber'e karşı gelir, O'nun çizdiği sınırları aşarsa Allah onu, içinde ebedi olarak kalmak üzere Cehennem'e atar. Onun için onur kırıcı bir azap vardır.
(Nisa-14)

İmana eriştiğimizi iddia ediyor isek! İnançlarımızı sağlam temellere oturtmak zorundayız. Zan’a (tereddüde-şüpheye) dair ihtimallere inancımızda yer vermemeliyiz. İtikadi inançlarımızı Kur’an ile belirlemek zorunda olduğumuzu idrak ederek. İnsan duyularının tasavvuru dışında kalan hallere Allah’ın bizlere açıkladığı kadarı ile inanarak iman etmeliyiz.

Cehennem Ehlinin azabının ebedi olmadığını savunanların delil olarak gösterdikleri ayetleri inceleyelim öncelikle:

‘’O Gün gelince, O'nun izni olmadıkça kimse konuşamayacak ve (bir araya getirilenlerden) kimileri bedbaht, kimileri de bahtiyar olacak.

Bedbaht olanlar (dünyadayken yaptıklarından ötürü) ateşte (yaşayacak) ve orada ah çekip inleyecekler
(Ve) Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece orada kalacaklar: çünkü dilediğini yapan (Allah')tır, senin Rabbin.

Bahtiyar olanlara gelince, onlar (da dünyada yaptıklarından ötürü) cennette (yaşayacak) ve Rabbin bunun aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece -bitmeyen bir lütfun sonucu olarak- orada kalacaklar.
(Hud-105-106-107-108)

Ayeti kerimelerde hem cehennem hem cennet için ‘’Gökler ve yer yerinde durduğu sürece’’ ifadesi kullanılmakta bu ayeti cehennem ehlinin azabının geçici olduğuna delil alanlar o zaman cennet nimetlerinin de geçici olduğunu kabul etmeleri gerekecektir. Cennet nimetlerinin ebedi olduğunu kabul etmelerine rağmen aynı ifade geçen cehennem azabının ebedi olmadığına nasıl varmaktadırlar…

Ayeti kerimenin son kısmında geçen ‘’bitmeyen bir lütfun sonucu olarak orada kalacaklar’’ ifadesine rağmen ‘’Gökler ve yer yerinde durduğu sürece’’ ifadesi ile çelişki arz eder. Çünkü hem kesintisiz lütuftan bahset sonrada gökler ve yer yerinde durdukça biteceğini söylemek büyük bir çelişki olur. Bu ayeti kerimede geçen ifade oradan çıkışın imkânsız olduğunu ifade etmek için kullanılan bir deyimdir…

‘’(Ve) Rabbin aksini dilemedikçe’’ ifadesi ise Kur’an bütünlüğü esas alındığında şu anlamı verir: Her şeyin yegâne kararını vermek Allah’a aittir. İstediğini yapmaya muktedirdir ve yaptıklarından ötürü hiç kimseye hesap vermez izin almaz. Ve Vaadinden asla dönmez. Allah’ın dilemesi ile ister sonlandırır ister devam ettirir ama El Adl ismi ile vaadini yerine getirir.

Örneğin: Vereceğim ayetteki ifade konuyu daha anlaşılır kılacaktır.

De ki: "Öyleyse (bilin ki) yalnız Allah katındadır (her hakikatin) kesin delili; O dileseydi tümünüzü doğru yola yöneltirdi".
(En’am-149)

Ayette geçen ‘’O dileseydi tümünüzü doğru yola yöneltirdi". Allah’ın dilemesi ancak ve ancak onun bileceği bir hükümdür dilemesine hiçbir güç engel olamaz. Bu gibi ifadeler özellikle Allah’ın kudretinin azametine delalet etmektedir. Ahiret âleminin ebedi olduğu vurgusu birçok ayette geçmektedir. Cehennem ehlinin ebedi azap ile cezalandırılacağı cennet ehlinin ise ebedi nimetler ile mükâfatlandırılacağı.

Kur’anın birçok yerinde ‘’Halidine fiha’’ beyanından sonra ‘’Ebeden’’ ifadesinin gelmesi iddia sahiplerinin belirtmiş olduğu belli bir süre anlayışının tutarsızlığına delalet etmektedir. Cennet veya Cehennemin ebedi olduğu genel itibari ile İslam âlimlerince ittifak edilerek kabul görmüştür.

‘’Yani, Allah durdurmadıkça ya da ertelemedikçe “Gökler ve yer yerinde durdukça” ifadesine gelince; bu söz, Kıyamet Günü'yle aynı anlama gelen Son Gün gelip çatınca bildiğimiz dünyanın da sona ereceğini işaret eden pek çok Kur’ânî ifadenin varlığı sebebiyle, klasik müfessirlerden çoğunu yorum zorluğuna sürüklemiştir. Ne var ki, Taberî'nin bu ayet hakkındaki yorumunda belirttiği gibi, eski Arapçada “gökler ve yer yerinde durdukça” tabirinin ya da “gece ile gündüz peş peşe geldikçe” tabirinin “sonu gelmeyen süre” ya da “sonsuz” (ebed) anlamına mecaz olarak kullanıldığını hatırlarsak bu ifade problem olmaktan çıkacaktır.’’ (Muhammed Esed)

Yada halk dilinde var olan ‘’Babam dahi mezardan çıksa yinede vazgeçmem’’ yada ‘’Bütün dünyadakiler bir araya gelse’’ gibi ebedilik ve kesinlik bildirmek bazında kullanılan mecazi söylemler gibi çünkü babasının mezardan çıkmasının imkanı olmadığını vurgulamak için kullanılan söz bir ebediliği kesinliği vurgulamak için kullanılır.

قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

De ki: "Göklerde ve yerde olan hiç kimse, (yani) Allah'tan başka (hiç kimse,) yaratılmışların duyu ve tasavvur alanı dışında kalan gerçekleri bilemez"…
(Neml-65)

Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde Sana yöneldik!”[Allah] şöyle karşılık verdi: “Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatır, bunun içindir ki onu Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için verilmesi gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak ayıracağım.(A’raf-156)

Allah’ın rahmetinin sınırsızlığı, sorumluluk bilincini kavrayıp zekâtı (arınmak için verilmesi gerekeni) veren ve İlahi mesajlara inananlar içindir.

Hakikati inkâra şartlanmış olanlara gelince, [o Gün] bir ses onlara şöyle diyecektir: “İmana çağrıldığınız halde hakikati inkâra devam ettiğiniz [zaman] Allah'ın size karşı öfkesi, sizin kendinize karşı duyduğunuz [şu anki] öfkenizden daha büyüktür!” [Bunun üzerine] “Ey Rabbimiz!” diye feryad edecekler: “Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin! Peki, günahlarımızı itiraf ettiğimiz şu anda [bu ikinci ölümden] bir kurtuluş yolu yok mudur?”[Ve onlara şöyle denilecektir:] “Bu [başınıza geldi], çünkü Tek Allah'a her çağrıldığınızda bu hakikati inkâr ettiniz; ama O'na ortak koşulunca [hemen] inandınız! Artık hüküm, Büyük ve Yüce Allah'ındır!
(Mü’min-Suresi10-11-12)

(O Gün,) cehennem, (hakikati inkâr edenleri) kuşatmak için bekleyecek;
Hak ve adalet sınırlarını ihlal etmiş olanların durağı! Orada sonsuza dek kalacaklardır.
Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de (susuzluk giderici) bir içecek; yalnız yakıcı bir ümitsizlik ve buz gibi bir karanlık: (günahlarına) uygun bir karşılık! Doğrusu onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı, mesajlarımızı tümüyle yalanladıkları halde; ama Biz, (yaptıkları) her şeyi bir kayda almışızdır. (Ve onlara şöyle diyeceğiz: ( "O halde, (yaptığınız kötülüklerin meyvelerini) tadın, artık size şiddetli azaptan başka bir şey vermeyeceğiz!"
(Nebe-21-22-23-24-25-26-27-28-29-30)

اَحْقَابًا ahkaba

Cehennemin ebediliğini kabul etmeyenlerin delil olarak aldıkları ‘’ ahkaba ‘’ kelimesinin sayılı-uzun süre- veya çağlar boyunca devam edeceğine delalet ettiğini ileri sürerek iddialarına destek olarak görmüşlerdir.

Kelime köken olarak حُقُبًا ‘’Hukb’’ tan gelir ve Kur’anda iki yerde geçer:
Hani Musa, genç arkadaşına «Hiçbir güç beni durduramaz, ya iki denizin birleştiği yere varırım, ya da yıllarca yol yürürüm» demişti.
(Kehf-60)

Musa (a.s) gideceği yere varabilmek için gerekir ise ‘’yıllarca yol yürürüm’’ belirsiz bir müddet anlamı taşımaktadır. Müfred/tekil bir kelime olan ‘’Hukb’’ un sonlu bir süreyi ifade etmesi, çoğulu olan ‘’ahkab’’ın sonlu olmasını gerektirmez.

Allah, gökten yere kadar olan bütün işleri düzenleyip yönetir. Sonra işler, sizin hesabınızla bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na çıkar.
(Secde-5)

Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O'na yükselir.
(Mearic-4)

‘’Ardı ardına gelme’’ manası bulunan Allah katında bizim saydıklarımızla bin yıla ya da elli bin yıla denk geldiğini ifade eden ayetler ile bakıldığında ‘’Ahkaba’’ çağlar boyu sonsuza kadar demek olur. İnsanoğlunun idraki-sınırlı bilgisini en iyi bilen Allah zihinlerimizdeki ebediyeti canlandırmamız için çağlar/devirler boyu ifadesi ile tahayyül etmemizi sağlamıştır.

Nebe suresi 23 ayeti kerime’de geçen kelime Arap lisanında genel itibari ile ‘’belirsiz bir zaman süresini ifade eder’’ Belirsiz olan bir zaman süreci esas alınarak, bir şeylere çıkış aramak, Kuranın açıkça ifadesi ile zanna uymaktır. Uhrevi zamanın çağlar boyu bir süreklilik içerisinde yaratılması izafi bir ebediliğin imkânından söz edebilmektedir. Sürekli bir yaratma ile meydana gelecek olan ebedilik Allah’ın mutlak ebediliği ile hiçbir şekilde tezat teşkil etmemektedir. Çünkü mahlûkatın ebediliği bizzat bir ebedilik olmayıp, Allah’ın yaratması ile mukayyettir.

‘’Orada çağlar/devirler ya da belirsiz bir süre’’ kalacaklar ayetide bu mahiyette bir ebediliğe işaret eder. Yani devamlı bir yaratma ile elde edilecek olan bir ebediliği anlatmak için çoğul olarak ‘’Ahkaba’’ kullanılması hikmet boyutunu gözler önüne sererek yaratmanın yalnızca Allah’a ait olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır…

Yaradılan her şeyin kıyametin kopması ile yok olacağını, bu yokluktan sonra tekrar dirilmemizin iman esaslarından olduğunu hepimiz bilmekte ve inanmaktayız. Kıyametten sonraki dirilişin safhaları nasıl bir âlem olduğu tekrar diriltildiğimizde nasıl bir zaman ve mekân içerisinde olacağımızı tam olarak idrak edemediğimiz için (Ba’s) yeniden diriltmenin Allah için çok kolay olduğunu ilahi kelamın bize bildirdikleri kadarı ile öğrenerek iman etmekteyiz…

(Bütün hayatı) yoktan var eden, sonra onu yeniden vücuda getiren O'dur: Bu O'nun için pek kolaydır; çünkü O, göklerde ve yerde mevcut olan bütün yüceliklerin özü ve esasıdır ve yalnız O kudret ve hikmet sahibidir.
(Rum-27)

Özellikle cehennem ehlinin ebediliğini kabul etmeyenlerin savunduğu ‘’İnsanın yaşamı boyunca sınırlı inkâr ve isyanlarına mukabil sonsuz bir azaba maruz kalması’’ düşüncesi Allah’ın adaleti ile bağdaştırmaları Allah’ın adaletini telif edemez. Çünkü Cennet ve Cehennem ehlinin içlerinde ebedi olarak kalmasındaki sebep, her iki kesiminde kendi elleri ile yapıp ettiklerinin amellerinin karşılığıdır. Allah zerre kadar hiçbir kimseyi haksızlığa uğratmayacağını ilahi kelamda açıkça belirtmiştir.

Ve Kıyamet Günü (öyle) doğru, (öyle hassas) teraziler kurarız ki, kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz; bir hardal tanesi kadar bile olsa, (iyi ya da kötü) her şeyi tartıya sokarız; hesap görücü olarak kimse Bizden ileri geçemez!
(Enbiya-47)

Her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Ve her kim ki yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Ayrıca, Biz, (kendilerine) bir elçi göndermeden (yaptığı haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma) azap etmeyiz.
(İsra-15)

Ayeti kerimelerde gayet açık olan cehennemden çıkışın imkansızlığına rağmen,tarihi arka planını incelediğimizde,Kur’andan değilde siyasi ve İtikadi fırkalaşma olduğuna şahid olmaktayız.Mürcie anlayışının etkileri ile bir grup günahkar/asi Müslüman ismi taşıyan kesimi kurtarma adına Kur’an dışı bir inanış ile çok ucuz ve meşakkatsiz bir cennet mantığı ortaya çıkmıştır.

Acaba sizden öncekilerin başlarına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeksizin, kolayca Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine ağır sıkıntılara ve zorluklara uğradılar, öylesine sarsıldılar ki, peygamberleri ile çevresindeki inanmışlar; Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?» dediler. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır.
(Bakara-214)

Ucuz bir yolla cenneti elde etme anlayışına göre:

‘’Nasıl olsa eninde sonunda cezamı çekip cennete gideceğim, kalbinde zerre kadar imanı olan cehennemde ebediyen kalmayacakmış, şimdilik istediğim gibi günah işleyeyim, heva ve hevesimi ilahlaştırayım, günahları hayat biçimi haline getireyim ‘’ sonra cezamı çeker cennette keyfime bakarım mantığına sebep olmuştur. Başıboşluğu/vurdumduymazlığı beraberinde getirmiştir…

Bu mantığa sebep olan görüşlerin doğrultusunda hareketlerin oluşmasına sebep olan Âlimlerin görüşleri doğrultusunda inanmaya başlayanlara Kur’an bütünlüğü içerisinde şüphesiz, yanılmaz, değişmez temel kaynak Kur’an en doğru bilgiyi vermektedir Kur’anın vermiş olduğu doğru bilgi üzerine yanlışa sevk eden tüm anlayışlar reddedilmelidir.

Bizden evvel Âlimlerin sunmuş oldukları görüşlerinde isabet ettikleri olduğu gibi yanıldıklarıda olmuştur. İsabet ettikleri ve yanıldıkları kimilerine göre içtihad olarak kabul edilegelmiştir. İçtihatlarındaki doğruları hepimizi bağlar ana yanılgıları onları bağlar. Çünkü Allah bizleri hangi müçtehidin fikrine göre değil İlahi vahye göre hesaba çekecektir.

Şimdi birileri hemen savunma adına ‘’Sen Âlimler kadarmı biliyon’’ gibi tutucu sözler sarf edebilirler. Onlara cevabım ise Allah Kur’anı yalnızca Âlimlere indirmemiştir Akıl sahiplerine hitap ederek düşünmemizi ve ona göre yaşamamızı, emrederek imtihanımızın ona göre olacağını beyan etmiştir. Bu beyanının canlı örneği Allah resulü Muhammed (s.a.a) Kur’ana göre yaşayarak onun emirlerini bizlere iletmiştir.

Bütün insanlık bir zamanlar tek bir topluluktu; (sonra ihtilafa düşmeye başladılar), bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki, bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar verebilsin. Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu (vahy)in tevdi edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, insanları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah, (ulaşmak) isteyeni doğru yola ulaştırır.
(Bakara-213)

Allah resulü Muhammed (s.a.a) efendimiz kesinlikle Kur’ana göre yaşamış ve anlatmıştır. Kur’anın açık beyanlarına rağmen,(hâşâ) helalini haram, haramını helal yapmamıştır. Kur’anın emrettiği dini yaşamış ve bizlere de açıkça tebliğ etmiştir.

Allah resulünün tebliğine rağmen farklı anlayışları sunanlara. Cehennemden çıkışın olmadığını, çıkışa dair var olan inancın Kur’an inancından değil, siyasi ve İtikadi olarak Mürcie mezhebinin görüşü olduğunu ve bundan Mutezile haricinde tüm ekollerin etkilendiğini lakin Kur’an ve Sünnete aykırı olduğunu belirtmek isterim.
Her şeyi, her zaman en doğru bilen Allah (c.c)’tır.
MEVLÜT HÖNÜL
__________________
“...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız”
İmam HÜSEYİN (a.s)
Alıntı ile Cevapla