“Mutsuz muyuz? Başlarından savaşan büyüklerinin kurşunlar sekerken apartmanların arasında saklambaç oynayan çocuklar gördüm. Çok mu üzülüyoruz? Hastane koridorlarında kan kanserine yakında yenilebileceğini bilen mütebessim gençler tanıdım. Çoğu zaman çocuklar gibi, incik boncuk yüzünden sevinip, incik boncuklar yüzünden üzülerek ömür tüketiyoruz. Büyük insan duygu hazinesini anlamsız işlerde tük...etmek için gelmedi yeryüzüne…
Mutluluk para mı? Altın mı? Ev mi? Araba mı? Ten mi? Tüy mü? Süs mü? Bıkarcasına yemek mi, aşındırırcasına dokunmak mı? Mutluluğu avuçlayabilir misiniz? Mutluluğu alabilir veya satabilir misiniz?
Basiretimiz açılırsa görürüz ki mutluluk gizlice bu toprağın üzerinde esiyor; ama o bu topraktan türeyen bir koku değildir. Derin mutluluk dururken de yürürken de yüce Yaradan’la birlikte bulunmaktan gelir. Öyleyse mutluluğun Sahibine şöyle yönelelim:
‘Ey gizli gaybından gönderdiği nuruyla kalbimizi titreten sevginin şefkatli Sahibi. Yüreğimize yardımını yetiştir. Bakışımızı, tarlacığında topladığına sevinip rüzgârın elinden aldığına üzülen küçük kelebeğin minik ufkundan uzaklara ulaştır. Görüşümüzü güneş gibi genişlet de şefkatli şanının süslediği uzak ufuklara bakalım.
İzin ver, içimizde mala makama değil de, Sen’in şefkatli şanına hayranlık biriksin. İmdadımıza lütuf buyur. Kalbimizi ilimle, irfanla, iyilikle, zikrinle ve şükrünle sevindir.” M. Bozdağ