31. Nasihat
Asıl gayenin ve hedefin ne olduğu âile yuvanızda bulunan her fert tarafından bilinmelidir.
Bu şuuru yuvanızda filizlendiriniz.
Rasûlullah(sav) Efendimiz in amcası Abbas(ra) Allah Rasûlü nden şu hadisi duyduğunu söylüyor:
"Allah ı rab, İslâmı din, Muhammed i rasul olarak tanıyıp razı olan imanın tadını tadan kimsedir." [1]
İman tadı duyulmadan gerçek manada hayat tadı duyulamaz. Bu yer çekimi olmadan boşluk içinde hedefsiz ve yönsüz dolaşmaktan daha manasızdır. İman da Allah ı, Rasûlü nü ve bize tebliğ edilen dini tanımak, gönülden kabullenmek ve gönül vermenin gereğini yapmaktır.
İslâmî bir ilim dalında kaleme alınan her kitap ilk satırlarında o ilmin kıymetini, ehemmiyetini ve gayesini de vurgulardı. Gaye ve hedefini dile getirirken bunu "rıza-i Bârî" (Allah rızası) ve "saadet-i dareyn" (iki cihan saadeti) olarak özetlerdi. Bir yuvanın kuruluş gayesi de budur. Rabbimizin rızasını elde ediş, bunun için güzel hasletlerle donanış, hayat basamaklarını çıkarken her merhalede gönül huzuru duyuş, bu yolda filizlenen yavruların yarınlarına ümit dolu gözlerle bakış.
Her ömür ecelin gelişiyle son bulur. Dünyada elde edilen bütün mallar gider, yapılan ameller kalır. İşler, vazifeler biter, kazanılan hayırlar ve veballer kalır. Azim, gayret, hırs, şevk, umutlar, emeller sona erer, iman, amel ve niyetler kalır.
Bir âyet-i kerîmede dünya hayatı ve kuldan istenen şuur şöyle özetleniyor:
“Yeryüzünü size boyun eğdiren, onu sizin emrinize âmâde kılan odur. Dağlarında, ovalarında, vadilerinde, sırtlarında gezin, dolaşın. Allah’ın bahşeylediği rızklardan yiyin ve bilin ki dönüş onadır.” (Mülk, 67/ 15)
Bârî -azze ve celle-; yeryüzünü bütün nimetleriyle size verdim. Onu hizmetinize, istifadenize hazır kıldım. Dağlarında, ovalarında, bağlarında, bahçelerinde, çarşılarında, pazarlarında, köyünde, kentinde gezin, dolaşın. Ekin, biçin, alın, satın, çalışın, gayret edin, kazanın, yiyin, yedirin, rızklarından istifâde edin buyuruyor.
Bütün bunları yaparken, dönüşün Allah’a âit olduğunu sakın unutmayın! Dünya hayatında bütün yapılanların muhasebeden geçeceğini sakın akıldan çıkarmayın. Dünya hayatını, hesâbını verecek şekilde yaşayın. Ona göre kazanın, ona göre harcayın, hayatınızın bütününe ona göre yön verin. Kendinize ona göre bir çerçeve çizin ikazını, iki kelimenin içine sığdırıveriyor.
Âile yuvaları dünya hayatında bize bahşedilen en güzel nimetlerden biridir. Onun da bu şuurla kurulması, iki cihan saadetini elde etmeye vesile olacak şekilde planlanması, maddî, manevî kirlerden, paslardan, hedefsizlik ve şuursuzluklardan korunması gerekir. O bir bataklığa dönüştürülmemeli, bataklık haline gelmesine fırsat verilmemeli, içinde huzur ve sükûn duyulan meyvelerle zenginleştirilmiş bir gül bahçesi haline getirilmeye çalışılmalıdır. Çekilen zahmetler ve yorgunluklar bu yolda tatlı duygulara dönüşmelidir.
Ebedî hayattaki saadet güzelliğinin tasvirine dikkat ediniz: "Onlar ve eşleri tahtlara, divanlara yaslanmışlardır." (Yâsîn 36/ 56)
Tahtlara, divanlara yaslanış varlık ve nimet içinde oluş, bundan zevk alış, saadet duyuş ifade eder. Saadetin eşlerle paylaşılıyor olması ayrı bir güzellik, saadete saadet katan bir nimet olarak vurgulanıyor.
Şimdi meleklerin mü minler için duâsına dikkat ediniz: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Sana tevbe eden, senin yoluna bağlanan ve senin yolunda yürüyenleri bağışla. Onları cehennem azabından koru.
Rabbimiz! Onları kendilerine vaad ettiğin Adn Cennetine koy. Atalarından, eşlerinden ve nesillerinden hayırlı, salih olanlar da onlarla birlikte olsun. Şüphesiz sen aziz ve hakîm olansın.
Onları her türlü kötülüklerden koru. O gün her kimi kötülüklerden korursan muhakkak onu rahmetine erdirirsin. İşte büyük mükafat, büyük başarı budur." (Ğâfir 40/ 7-9)
Ebedî hayatta bu güzelliği elde etmek, anne ve babalarıyla, eş ve çocuklarıyla, torunlarıyla saadetine saadet katmak isteyenler bunun için çalışmalı, âile olarak böyle bir hedefe ulaşmanın şuurunda olmalı, şuurunu amellere dökerek gerçek hayata aksettirmelidir.
Geçmiş atalarla, gelecek torunlarla cennette, ebedî saadet dünyasında buluşmanın ne büyük bir nimet olduğunu tefekkür ediniz.
__________________________________________________ ________
[1] Sahihi-i Müslim, İman (1/ 62)
32. Nasihat
Âile yuvanızda israftan uzak durunuz
Ebu Berze el-Eslemî(ra) rvâyet ediyor:
"Kıyamet gününde ömrünü nerede, ne yolda tükettiğinden, ilmiyle amel edip etmediği, ne ameller işlediğinden, malını nereden kazandığı ve nereye harcadığından, bedeninin başına neler getirdiği, onu nelerle karşı karşıya bıraktığından sorguya çekilmedikçe kulun ayakları kaymayacaktır:" [1]
Malın nereden nasıl kazanıldığı kadar nereye nasıl harcandığı da mühimdir. Dünya için mühimdir, âhiret için de mühimdir. Malın ihtiyaç duyulmayacak derecede hırsla biriktirilmesi bir şuursuzluk, lüzum eden yere sarfedilmemesi, dünya ve âhiret için sermaye edilmemesi bir düşüncesizliktir. Bir başka ifade ile cimliktir. Cimrilik ciddî bir kusur, kötü bir vasıftır.
İsraf ise, aşırılıktır. Bizim burada dile getirmek istediğimiz ise harcamada aşırılıktır. Lüzumsuz yere sarfiyat, eldeki mal ve imkanı teleftir. Değerlendirilecek bir şeyi değerlendirmeye çalışmak yerine onu heba etmek, onun heba olmasına göz yummaktır.
İsraf, Allah ın lütfettiği malı, Allah ın razı olmadığı, içinde hayrın bulunmadığı yerlere sarfetmektir.
İsraf hayatın hiçbir alanında güzel olmadığı gibi âile içinde de güzel değildir.
Rabbimizin bu konuda dillerde dolaşan, fakat amele dökülmesinde ihmaller gördüğümüz bir emr-i celîlini tekrar hatırlıyoruz:
"Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez." (Arâf 7/ 31)
Bu âyet-i kerîmenin emri hakkıyla yerine getirilse, dünyanın bir çok yerindeki yokluğu ve yoksulluğu karşılayacak bir tasarrufun ortaya çıkacağı her kes tarafından bilinen bir gerçektir.
Bir mü min nimet kadrini bilmek zorundadır. Onun müsrif biri olarak zihinlerde yer etmesi doğru değildir. İsraf ile şükür ve kanaat yan yana gelemez. Rabbimiz Rahmân ın kullarının vasıflarını zikrederken zikrettiği vasıfların arasında şu vasıf da yer alıyor:
“Onlar, harcadıklarında ne israfta bulunurlar, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında âdilâne bir yol tutarlar.” (Furkân Sûresi, 25/ 67)
Mü min, ne cimri, ne de müsrif olmalıdır. İkisi de aşırılıktır ve ikisi de çirkin hasletlerdendir.
Bir insan alışkanlıklarının çoğunu evinde, özellikle de çocukluk çağında elde eder. Bu çağlarda gördüklerinin, yaşadıklarının insanlar üzerinde derin tesiri vardır.
Evinizi israfın yaşanmadığı, nimetin kadr ve kıymetinin bilindiği bir yuva haline getiriniz. Rabbimizin; "Şükrederseniz, elbetteki size nimetimi artırırım," [2] müjde ve ikazını unutmayınız.
Rabbimiz; "Ey İman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz, helal ve nezih olanlarından yeyin, sadece Allah a inanıp, kulluk ediyorsanız ona şükredin," (Bakara, 2/ 172) buyururken bizlere nimetlerin güzelliği ve kul olarak nasıl bir şuur taşımamızın istendiği hatırlatılıyor.
Bu gün evlerde ne tür israfların sergilendiğini göz önüne getiriniz. Atılan ekmekler, dökülen yemekler, kullanılmayan elbiseler, zaten evde var iken veya kendisine ihtiyaç yok iken satın alınan yada sırf rengi hoşa gitmediği, daha çekici olanı görüldüğü için büyük masraflarla değiştirilen eşya, sofralarda yer alan aşırı yemek çeşitleri, renk renk ayakkabılar, lüks arabalar, yerli yersiz kremler, süsler ve daha neler neler… Diğer taraftan dünyada açlıktan kırılan insanlar, barınacak yeri olmayanlar ve soğuklarda titreyenler… İnsafsız harplerin zalim dişleri arasında kıvrananlar.
Nimetlerin kadrini biliniz, israftan uzak durunuz. İnsanı insan yapan değerlerin satın alınamadığını biliniz. İnsanların yanıltıcı davranışlarına aldanmayınız. Hayırda yarışınız, şerlerden ve şerlilerden uzak durunuz. Sonradan bolluğunu yaşadığınız nimetler başınızı döndürmesin, esen rüzgârlar sizi savurmasın.
__________________________________________________ _
[1] Sünen-i Tirmizî, Sıfatü l-Kıyâme (4/ 612). Tirmizî bu hadis için "hasen sahih" der.
[2] İbrahim Sûresi (14), Âyet: 7
33. Nasihat
Kanaatkâr olunuz.
Kanaat tükenmez bir hazinedir" denilir. O gerçekten tükenmez bir hazinedir. Bunun içindir ki Allah Rasûlü(sav); "Gerçek zenginlik mal çokluğundan kaynaklanan zenginlik değil, insanın gönül zenginliğidir," [1] buyurur
Abdullah İbn Amr İbn Âs ın(ra) naklettiği bir hadiste: Müslüman olan, yetecek derecede rızıklandırılan ve Allah ın kendisine bahşettiği nimetlere kanaatkâr kılınan kimse felaha ermiştir," [2] buyrulur.
Dünyalık ve makam hırsı insanı nice hatalara sürükler ve dostlarından eder. Âile yuvalarındaki kanaatsizlik yuvaları huzursuzluğa, âile fertlerini tedirginliğe sürükler, güneşli günleri bile karanlığa çevirir. Gönüllerde yeşeren birçok güzel duyguyu siler, hissedilemez hale getirir. Birçok yuvanın dağılma sebebidir.
Bunun içindir ki Allah Rasûlü(sav) ümmetini ikaz sadedinde şöyle buyurur: “Yazıklar olsun altına, gümüşe, kadifeye, ipekli kumaşlara kul olanlara! Onları elde edince hoşlanıp, elde edemeyince razı olmayanlara!” [3]
Bütün bunlara rağmen dünyalık ve makam hırsının günümüzde giderek arttığını, kanaatsizliğin gönülleri kapladığını, bir çok huzursuzluğun ve geçimsizliğin kaynağı haline geldiğini, insanları heves ve arzuları peşinde sürüklemeye başladığını görüyoruz.
Hırs kolay kolay aşılmaz bir çöldür. İçinde ilerledikçe susuzluk ve ihtiyaç artar, tedbir alınmamışsa iç yangınına dönüşür. Susuzluk ilerledikçe seraplar görülür ve peşinden koşulur, koşular susuzluğu artırır… Sinirler gerilir, zayıf iradeler çözülür.
Var olana rıza göstermek, alın teriyle kazanmak, helal lokma yemek, helal giyinmek, barınacak bir yeri olmak, elde edilen nimetlere şükretmek dünyanın daha güzel görünmesine, saadet duygusunun gönle yayılmasına vesiledir. Kanaatkâr olan ve ihtiyaçları kadar eşyası âile yuvalarına giren her yeni eşya sevinç kaynağı olur.
Bu gün odaları doldurup neredeyse ev içinde ev sakinlerine yer bırakmayan eşyanın çeşnisini düşününüz. Onlar için yapılan masrafları, edinilen borçları, çekilen sıkıntıları… Rahat ve konfor için duyulan sıkıntıyı, tedirginliğini ve sıhhat kayıplarını… Hiç de bir birine uygun olmayan duygu ve arzuların yan yana gelişi, iç içe geçişi.
Yeni kurulan yuvalar için artık gerekli kabul edilen, olmazsa olmazlardan sayılan eşyanın bir listesi yapılsa kaç kalem tutar dersiniz?! Oturma odası takımı, yatak odası takımı, koltuk takımı, mutfak eşyası, bardak, tabak, fincan, tencere takımları, çamaşır, bulaşık makinesi, buzdolabı, ocak, fırın, ütü, televizyon, dolaplar ve daha neler neler… Sonunda düğün borçları ve bu kadar eşyanın bedelini ödemek için çekilen sıkıntılar.Bu yüzden zorlaşan evlilikler… Eşya alınırken yapılan kavgalar, gönül kırgınlıkları ve küskünlükler.
Bunları tenkitten çok üzerinde biraz durup düşünmeye vesile olur arzusuyla dile getirmeyi tercih ettik. Ancak çok derinlere dalıp gitmeden bir şey hatırlatmak istiyoruz:
Yer yüzünde kurulan yuvaların en güzellerinden biri Hz. Ali ile Hz. Fatıma nın kurduğu yuvadır. Şimdi Hz. Ali yi dinliyoruz: “Rasûlullah’ın(sav), Fâtıma(ra)’ya hazırladığı çeyiz, bir elbise bohçası, bir su kırbası ve içi izhir otuyladoldurulmuş bir yastıktan ibaretti.” [4]
Bu çeyiz listesi elbette ki bağlayıcı değildir. Ancak bizlere çok şey anlatmalıdır. Biz onun ifade ettiği mânâ üzerine ayrıca söz söylemek istemiyoruz. Bilinmesini, üzerinde düşünülmesini ve içinde bulunduğumuz kanaatsizliğin, aşırı taleplerin bir muhasebeden geçirilmesini arzu ve ümit ediyoruz.
Bir insan dünyalık konusunda kendisinden daha zor durumda olan insanlara, amel ve takvâ konusunda daha iyi durumda olanlara bakmalıdır. Aşağıya bakıp şükretmeli, muhtaçlara yardım elini uzatarak sıkıntılarını azaltmaya çalışmalı, üste bakarak gıpta etmeli, manevî duygular, takvâ ve güzel hasletler konusunda kendisinden daha iyi olan insanlarla salih amellerde, Allah ın rızasını, af ve mağfiretini elde etmede tatlı bir yarışa girmelidir. Bu kendisini, kendisiyle beraber bu yarışa ortak olan âilesini de yüceltir, onlara da değer kazandırır. Bizim ise tersini yaptığımız bir gerçektir.
Zikr-i Hakîm in irşadına kulak veriniz:
"Rabbinizin mağfiretine ve takvâ sahipleri için hazırladığı genişliği gökler ve yer kadar olan Cennete koşun.
O takvâ ehli insanlar ki, bollukta da, darlıkta da infakta bulunurlar, öfkelerine hakim olurlar, insanları affedicidirler.
Allah güzel amel ve davranışlarda bulunanları sever." (Âl-i İmrân 3/ 133-134)
Dünya fânîdir. Her nefis ölümü tadacaktır. İnsan bu hayattan gelip geçen bir yolcu gibidir. Üstelik o geçtiği saatlerden, dakikalardan, aylardan, yıllardan bir daha geçmesi mümkün olmayan bir yolcudur.
Dünyaya ve dünyalığa tutulma, heva ve heveslere, hırslara ve iştahlara esir olma, bütün emel ve ümitleri dünyaya bağlama fanîlik açısından bakıldığında ne kadar mânâsızdır.
Ancak dünyada hayat yolculuğu yapan bir insan, bu yolculuğuyla aynı zamanda ebedî saadeti kazanan veya kaybeden bir yolcudur. Bu üzerinde derin derin düşünülmesi gereken bir bakış açısıdır. Hayat yolculuğuna bu açıdan bakıldığında o ne kadar kıymetli, ne kadar büyük bir fırsattır. Çünkü âhiret hayatı bu hayata bağlıdır. Her saati, her günü, her yılı ayrı bir kıymet taşır. Boşa harcanması gerçekten büyük bir kayıptır. Batıla harcanması ise gerçekten büyük bir aldanış, gaflet ve düşüncesizliktir.
Bütün insanlara yöneltilen şu ilahî ikazı tekrar tekrar okuyunuz ve tefekkür ufuklarında dolaşınız:
“Ey İnsanlar! Allah’ın vaadi haktır, mutlaka gerçekleşecektir. Dünya hayatı sizleri aldatmasın. Görevi aldatmak olan Şeytan da Allah yolunda sizleri kandırmasın.
O, sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman olarak bilin ve öyle tanıyın. O, kendi peşine düşenleri, onun safında yer alanları sonuçta çılgın alevlerle kaynayan Cehennem ehlinden olmaya çağırır.
İnkar eden ve küfür bataklığını tercih edenler için şüphesiz şiddetli bir azab, iman edip, salih ameller işleyenler için de Allah’ın mağfireti ve büyük bir mükafat vardır. (Fâtır – 35/ 5-7).
Dünyanın fanîliğini biliniz, kıymetini idrak ediniz. Zamanınızı boş şeyler uğruna harcamayınız. Hayatta ve âile yuvanızda kanaatkâr olunuz. Ömrünüzü, dostluğunuzu, âilenizi, akrabalık bağlarınızı dünya ve âhiret saadetinizi hırslar, nefis arzuları peşinde koşarak heba etmeyiniz. Sadeliğin, tabiîliğin, Rabbimize teslimiyetin, gönle yerleşen manevî duyguların ve yeşeren ümitlerin güzelliğini yaşayınız.
Dünyalık içinde yaşayanların çoğunun daha fazlasına ihtiyaç duyarak hayat sürdürdüklerini, muhtaçlık hissini kalplerinden silemediklerini, gerçek zenginliğin gönül zenginliği olduğunu, onların çoğunun bu olgunluğa ulaşamadığını unutmayınız.
Rabbimizin bahşettiği imkanlara şükrediniz ve onları Allah ın helal çizgileri içinde değerlendirerek daha kıymetli bir kazanç elde ediniz. Teslimiyetinizin huzur, şükrünüzün bereket, azminizin muvaffakiyet getireceğini unutmayınız.
__________________________________________________
[1] Sahih-i Buhârî, Rikak (19/ 11), Sahih-i Müslim, Zekat (2/ 726).
[2] Sahih-i Müslim, Zekât (2/ 730), Sünen-i Tirmizî, Zühd (4/ 576).
[3] Sahih-i Buhârî, Cihad (11/ 419-420).
[4] Sünen-i Nesâî, Nikah (6/ 135).
34. Nasihat
Evinizin, kendinizin ve çocuklarınızın maddî, manevî temizliğine dikkat edininiz.
Ebu Mâlik el-Eş arî nin(ra) rivâyet ettiği bir hadis-i şerife kulak veriyoruz:
"Temizlik imanın yarısıdır. El-Hamdü Lillah mizan doldurur. Sübhanellahi Vel-Hamdü Lillahi yerle gökler arasir kazandırır.
Namaz nurdur. Sadaka hesap gününde iyi niyete açık delildir. Sabır ve sebat ışık saçıcıdır. Kur an okuyup amel edenler için lehinde, ondan uzak duranlar veya yüz çevirenler için alehinde delildir.
Her insan belli bir istikamete doğru koşar. Canını bedel karşılığı satar; bu satışın sonunda ya onu azad edip hürriyetine kavuşturur yada helaka süsükler." [1]
Bu hadis, bir çok açıdan üzerinde durulması gereken bir hadistir. Diğerlerini merak ve gayretlerinize terk ederek temziliğin, nezahetin İslâmdaki dağerine vurgu yapan ve dillerde en fazla dolaşan "Temizlik imanın yarısıdır" veciz ifadesinin üzerinde duruyoruz. Her fıkıh kitabı tahâretle ilgili bilgilerle başladığını da unutmuyoruz..
Bu hassasiyeti paylaşmak için daha öncelere gidiyoruz. Rabbimizin, Rasûlü ne ilk emirlerinden olan şu emirleri ibret ve tefekkürle değerlendirilmelidir:
“Ey örtüsüne bürünen!
Kalk ve insanları hakka uyandır.
Sadece Rabb ını yüce tanı.
Temiz tut elbiselerini.
Yüz çevir, uzak dur, terket putları, bütün kötülükleri ve bâtıl zihniyetleri.
Çok görüp başa kakma yaptığın iyilikleri!
Ve Rabb in için sabret, göster sebatını .” (Müddesir 74/ 1-7)
Bu âyetlerde tebliğ emri var, tevhid vurgusu var, dış temizlik var, iç temizlik var, güzel ahlâka irşad var ve inanılıp gönül verilen davada sabr ve sebat var.
Hıra Dağı nda nazil olan âyet-i kerîmeler "Yaratan Rabbinin adıyla oku!"emriyle başlıyordu. Bunu "İslâm ın ilk emri Oku! emridir," diye biraz eksiğiyle sık sık tekrarlıyoruz.
Ancak bilmemiz gereken bir gerçek daha vardır. Hıra da nazil olan bu ilk âyet-i kerimelerden sonra bir süre vahyin gelişi durmuş, daha sonra yukarıda zikredilen Müddesir Sûresinin ilk âyetleri nazil olmuştur. Yeni emirler ve irşad gelmiştir. Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" emrinden sonra tebliğde bulunma emri, maddî ve manevî temizlik emirleri nazil olmuştur. Dolayısıyla iç ve dış temizlik İslam ın ilk emirlerindendir. Zikredilen hadis-i şerifte de bu vurgunun varlığına iyi dikkat ediniz.
Tevhid inancının safiyet ve berraklığında, ona zarar verecek kirlerden, bulanıklıklardan uzak durmanın son derece mühim olduğunda şüphe yoktur. İki cihan saadeti temelde buna bağlıdır. Onunla iç içe zikredilen dış temizliğin ehemmiyeti de gözlerden ve gönüllerden kaçmamalı, ihmale uğramamalıdır. Bedenimizin, elbiselerimizin, evimizin, eşyamızın temizliği de bu temizlik çerçevesindedir. Bu âile fertlerimizin sağlık ve sıhhati, huzur ve saadeti için de son derece lüzumludur.
Kısaca mü minin bedeni, elbisesi, evi, iş yeri, bulunduğu ortam temiz olmalıdır. Görenin gönlüne ferahlık verecek derecede temiz.
Elbise veya ev temizliği denilince de lüks ve pahalılık anlaşılmamalıdır. Sadeliğin kendine ait bir güzelliği ve olgunluğu vardır. Temizlik, pahalılık ve lüksten çok farklı bir şeydir. Temizlik mü minin şi ârı olmalıdır. İslâmın emri budur.
Rasûlullah(sav) Efendimizin çevresinde bulunan ashabına söylediği şu sözler bizleri dış görünüşe dikkatte, tertip, düzen ve temizlik konusunda irşad edicidir:
“Siz kardeşlerinizin yanına geliyorsunuz. Güzel elbiseler giyin. Binekleriniz, üzerlerindeki eğerleriniz, semerleriniz, yükleriniz de düzgün olsun. Kendinize öyle dikkat edin ki, diğer insanların içinde vücuttaki güzel ben gibi göze çarpıcı ve güzel olun. Şüphesiz Allah çirkinliği, kötülüğü sevmez; çirkinleşmeyi de sevmez.” [2]
Bir mü’min her zaman ve her yerde, giyiminin düzgünlüğü, endamının uyumluluğu ve davranışlarının olgunluğu takdir toplamalıdır.
Esasen mü’min her şeyiyle güzel olmalıdır. Davranışlarıyla, cana yakınlığıyla, kullandığı kelimelerle, ifade gücüyle, taşıdığı niyetle, güler yüzüyle, güzel giyimiyle… Sadelikte güzelliği yakalayışıyla, zevk anlayışıyla, fıtrata güzel gelen şeyleri seçiciliğiyle, yakalayışları ve vurgularıyla takdir edilir, dostluğu istenilir ve arkadaşlığı arzu edilir bir insan olmalıdır.
Aynı şey evi için de geçerlidir. Evler düzenli, temiz ve hijyenik olmalıdır. Elbette çocukların hali ve çocuklu evlerin durumu bilinir. Ancak bu ihmale sebep gösterilmemeli, evde sıhhatli bir ortamın daima varlığı korunmaya çalışılmalıdır. Bu, kendimiz ve çocuklarımız için son derece lüzumludur.
Bir şeyi daha düşününüz. Daha dün temizlik nedir bilmeyen, taharet nedir anlamayan, halen de asıl ruhunu yakalayamayan batılılardan temizlik ve düzenlilik dersi alır, onlara imrenir hale geldiğimizi. Daha doğrusu neler kaybettiğimizi ve ne hale düştüğümüzü.
Evlerimiz bizim ve çocuklarımızın en çok vakit geçirdiği, oturduğu, yattığı, kalktığı, gülüp oynadığı, yuvarlandığı, namaz kıldığı, yemek yediği yerdir. Yuva bizim yuvamızdır. O, bizlere yakışır şekilde olmalıdır. Bu eşyanın varlığıyla değil bizim duygu ve hassasiyetimizle ilgili bir konudur.
__________________________________________________ _
[1] Sahih-i Müslim, Tahâra (1/ 203).
[2] Bu hadisi Ebu Dâvud Sünen’inde, Libas (4/ 349-350), İmam Ahmet, Müsned’inde (4/ 180), Hâkim, Müstedrek’te, Libâs (4/ 183)’de rivâyet eder. Hâkim Ebu d-Derdâ dan(ra) rivayet ettiği bu hadis için; "İsnadı sahihtir" der. Zehebî de onu tasdik eder.
35. Nasihat
Çocuklarınızın iyi arkadaşlar edinmelerine dikkat ediniz.
Ebu Sa îd el-Hudrî (ra) rivâyet ediyor: "Ancak mü min birisiyle arkadaşlık et. Sofrana oturtup yemek yedirdiğin insan, ancak takvâ ehli bir insan olsun."[1]
Hadisteki hassasiyete dikkat ediniz. O mü min gönüllerle, takva ehli dostlarla kaynaşmamızı emrediyor. Bu, asla ihmal edilemeyecek bir irşaddır.
İyi arkadaş, hem büyükler hem de çocuklar için son derece önemlidir. İnsan yaratılıştan başka insanlarla bir araya gelmeye, onlarla kaynaşmaya meyillidir. İhtiyaçların temini, hayatın devamı için her insan başkalarıyla dayanışmak zorundadır. Böylece her insanın kendini daha fazla güvende hissedecek, hayatı mana kazanacak, karşılıklı bilgi, duygu ve tecrübe akışı insanlara medeniyet alanında durmadan yükselme imkanı sunacaktır.
Çocukların arkadaş ihtiyacı ise, ayrıca üzerinde durup değerlendirilmelidir.
Arkadaşlar daima birbirinin davranışlarından, duygu ve düşüncelerinden tesir alırlar. Bu tesir, her ne kadar arkadaşlık derecesine ve arkadaşlığın sürdüğü zaman dilimine göre değişse de zannedildiğinden çok daha büyük, çok daha derin bir tesirdir. Allah Rasûlü(sav) bu tesire dikkat çekmek için;
"Kişi, dostunun dini üzerindedir. Dolayısıyla sizden birisi kiminle dostluk edeceğine iyi dikkat etsin," [2] buyurur.
İnsanlara karşı gösterilecek sıcak davranış, güler yüz, kaynaşıcı ve içten tavır yerli yerinde olduğu zaman güzel hasletlerdendir. Arkadaş veya dost edinmek ise bundan daha farklıdır. Kendisi de tesiri de devamlılık ifade eder. Her insan hayatın iniş ve çıkışlarında dost olacağı ve arkadaşlık kuracağı insanları iyi seçmeli, bu konuda son derece dikkatli olmalıdır.
Aynı dikkat fazlasıyla çocuklar için gösterilmelidir. Çünkü onlar hayatın ilk basamaklarındadır ve arkadaş seçme konusundaki tecrübeleri oldukça azdır. Dolayısıyla anne ve baba çocuklarının edindiği arkadaşlara dikkat etmeli, güzel arkadaş seçme konusunda onlara yardımcı olmalı, yol göstermelidir.
Çocuğun arkadaş edinebilmesi, arkadaşlarıyla iyi geçinmesi, onlar tarafından sevilen ve aranılan birisi olması sevinilecek bir durumdur. Bu, çocuğunuzun kendisine güven duyduğunu, arkadaşlarıyla paylaşmayı bildiğini, kaynaşma duygusu taşıdığını, arkadaşlarını anladığını ve onlarla birlikte hayatı paylaşmak konusunda uyumlu olduğunu, ahlâkî değerlerinin bulunduğunu, karşılıklı hukuka uyduğunu gösterir. Bütün bunlar da sıradan meziyetler değildir. Çocuğunuzun ruhî sağlığının da yerinde olduğunu, hayat basamaklarında iyi ilerlediğini gösterir.
Unutmayınız ki arkadaş edinmenin en iyi yolu iyi bir arkadaş olmaktır. Dost olmanın en iyi yolu da iyi bir dost olmaktır. Çocuğunuz iyi arkadaş edinebiliyorsa, iyi arkadaş olabiliyor demektir.
Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Çocuğunuz güzel hasletleri, dostça tavırları, arkadaşlık hukukuna riâyeti ile dikkat çekmeli ve arkadaş edinmeli, edindiği arkadaşlarda da bu özellikler olmalıdır.
Daha kolay anlaşılır şekilde misallendirerek söylemek gerekirse, eline verdiğiniz para veya imkan ona arkadaş çekiyor olmamalıdır. Sineklerin bala, reçele üşüştüğü doğrudur, fakat bu üşüşme hiç de sevimli bir beraberliğin habercisi değildir. Çevresini saranların onu el üstünde tutması böyle bir sebebe dayalı olmamalıdır. Çünkü böyle bir sebebe dayalı arkadaşlık, gerçek bir arkadaşlık, gerçek bir dostluk değildir. Süresi de çok defa elde bulunan imkanların süresiyle sınırlıdır yada istenilen yöne kolay sürüklenir olduğu keşfedilmiştir. Bu da menfaatçi arkadaşlarının çocuğunuzdan ayrı bir menfaatlenme yoludur. Böyle bir arkadaşlığın da peşinden hayır getirmeyeceği bilinen bir gerçektir.
Bütün bu durumlar anne ve baba tarafından iyi değerlendirilmeli, çocuk ve arkadaş çevresi takip edilmeli, çocuğa yöneltilen yerli yerinde sorularla veya zaman zaman arkadaşlarını görme ve konuşma yoluyla hem arkadaşları, hem de yaptıkları ile ilgili bilgiler toplanmalı, arkadaşlık çerçevesi ve boyutları iyi tespit edilmelidir.
Anne ve baba çocuklarının arkadaşlarına değer vermeli, çocuklarıyla birlikte güzel ve doğru adımlar atmalarından memnun olduklarını dile getirmeli, ziyarete geldiklerinde güzel karşılanmalı, güvenildiği ve değer verildiği kendilerine hissettirilmelidir. Arkadaşına vereceğiniz değer, aynı zamanda çocuğunuza verdiğiniz değerdir. Sizin güzel tavırlarınız arkadaşından çok çocuğunuzu memnun edecektir, bunu unutmayınız.
Çocuğunuzu arkadaşlarına güzel örnek olma, onlara güzel hasletler aşılama, onları doğru şeyler yapmaya teşvik etme konusunda yüreklendirmelisiniz. Ona ön bilgiler vererek ufkunu açmalısınız. Bu hem çocuğunuzun arkadaşları arasındaki durumunu güçlendirecek, hem de arkadaşlarıyla birlikte güzel şeyler yapmasına vesile olacaktır.
Zikr-i Hakîm de yer ala şu duânın dile getirdiği ve bizi irşad ettiği mânâyı unutmayınız: “Rahmân ın kulları; Rabbimiz! Bizlere, yüzümüzü ağartacak, göz nûrumuz olacak eşler ve çocuklar, nesiller nasib eyle! Bizleri takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” (Furkân, 25/ 74)
Ayrıca mü min gönüller olarak birbirimizin çocuklarına da sahip çıkmak, onların hayrı ve salâhı için gayret göstermek zorunda olduğumuzu, yeryüzünde iyilik, doğruluk ve güzelliğin yayılması, hak dâvânın muzaffer olması için el ele vermemizin lüzumu asla akıldan çıkarılmamalıdır. Mü minler daha çok zaman kaybı yaşamadan bu şuura ermelidirler.
Kayıplar ve acılar yaşamak istemiyorsanız çocuklarınızı kötü arkadaşlardan uzak tutunuz. Bunu yaparken güzel üsluplar kullanınız.
________________________________________
[1] Sünen-i Ebu Davud, Edeb (5/ 167-168), Sünen-i Tirmizî, Zühd (4/ 600-601), Müstedrek, Hakim (4/ 128). Tirmizî hadisin "hasen", Hakim sahih olduğunu söyler, Zehebî de onu tasdik eder.
[2] Sünen-i Ebu Davud, Edeb (5/168), Sünen-i Tirmizî, Zühd (4/ 589). Tirmizî hadis için "hasen garip" der.