Konu Başlıkları: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Temmuz 2012, 13:25   Mesaj No:15

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:8
Cinsiyet:Erkek
Yaş:50
Mesaj: 3.036
Konular: 340
Beğenildi:1437
Beğendi:478
Takdirleri:10498
Takdir Et:
Standart Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)

Hayız ve nifas halindeki kadınların oruç tutmaları haramdır. Hz. Âişe (r.anha) validemiz, "Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (s.a.s) zamanında, hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazı ise kaza etmezdi" (Fethül-Kadir, I,114) buyurduğu sabittir. Dolayısıyle hayız ve nifas halindeki kadınlar, o hal içerisinde iken oruç tutamazlar. Daha sonra geçirdikleri günleri (temizlendikten sonra) kaza ederler.

Hayızlı kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz. Kuranın Bakara Suresi 222.ayetinin tefsirini, tebyinini, tavdihini Rasulullah (s.a.v.) aşağıdaki şu sahih hadislerle yapmıştır. Kadın ramazan ayında kılamadığı namazları, ramazan sonrası kaza etmez, fakat tutamadığı oruçlarını ise kaza eder. Bu konuda icma bulunur.

Ömer Nasuhi Bilmen merhum Büyük İslam İlmihalinde yazıyor:

" Bir orucun edasının sahih olması için niyet etmek, hayız ve nifas hallerinden temizlenmiş olmak şarttır. Bunun için niyet edilmeksizin tutulan bir oruç, müctehidlerin tümüne göre din yönünden geçerli değildir. Hayız ve nifaz halinde oruç tutan bir kadının da orucu sahih değildir. Bunların, Ramazan orucunu sonradan kaza etmeleri gerekir."

Peygamber (s.a.v.), namaz kılma, oruç tutma, hac yapma ve mescide girme gibi konularda hayızlı kadınlara bazı kısıtlamalar getirmiştir. Şüphesiz ki bunlar, kadının hor görülmesinden kaynaklanmamaktadır. Bunların ardında, kadının fiziksel ve psikolojik açıdan zorlandığı bir dönem olan hayız zamanında ona kolaylık sağlamak gibi nedenler olduğu açıktır. Yasaklanan uygulamaları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Asr-ı saâdette kadınlar, hayızken oruç tutmazlardı. Bunu ifade bir hadis şöyledir:

Muâze, Âişe (r.a.)’ya;

“Aybaşı halindeki kadın, neden orucu kaza ediyor da, namazı kaza etmiyor?” diye sordu. Âişe (r.a.) ona;

“Sen, Hâricî misin?” dedi. Kadının;

“Ben Hâricî değilim, sadece soruyorum!” demesi üzerine şöyle dedi:

“Biz, Rasûlullâh (s.a.v.) ile birlikteyken aybaşı olduğumuzda orucu kaza etmekle emrolunurduk, namazı kaza etmemiz ise emredilmezdi.”

Namazın kaza edilmesinin emredilmemesi, çok olması nedeniyle sıkıntı verebilecek olmasındandır, şeklinde izah edilmiştir. Burada bizim açımızdan asıl önemli olan Peygamber (s.a.v.) zamanındaki uygulamanın kadınların hayızken oruç tutmamaları şeklinde olmasıdır. Durum böyleyken çıkıp da, hayızlı kadın oruç tutar mı, tutmaz mı? tartışmasını yapmanın anlamı yoktur.

İmam Nevevi, İbn Hazm, İbn Rüşd, Halebî İbrahim hayızlı kadının oruç tutmasının haram olduğunu ve bu konuda ümmetten farklı görüş bildiren bir müçtehidin çıkmadığını haber vermişlerdir. İmam Nevevi geleceğe matuf şöyle bir göndermede de bulunur ve der ki: Bu rivayet orucun haramlığına delil değildir, onda sadece orucu açmaya cevaz vardır. Adetliye oruç, yolcuya olduğu gibi caizdir farz değildir gibi bir yorum yapılacak olsa şöyle cevap verilir: Sahabe kadınlarının ibadet konusundaki içtihatları sabit olduğu gibi ibadete olan düşkünlükleri de bilinir. Eğer oruç caiz olsaydı onlardan bazıları bunu muhakkak yerine getirirdi.

Aişe (radiyallahu anha) bu rivayete göre:

Peygamber döneminde bu hal bize isabet ederdi. Biz orucu kaza etmekle emrolunur, namazı kaza etmekle emrolunmazdık, demiştir.

Bu hadisi Kütübü Sitte müellifleri ve İmam Ahmed ve daha başkaları kitablarında tahric etmişlerdir. Hadisin beyanı ortadadır. Buna göre hanımlar hem namazı ve hem de orucu terketmektedirler. Buna başka bir mana yüklemenin ise bir alemi yoktur.

İmam Müslim, İbni Ömer (radiyallahu anhuma)’dan naklediyor: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bu geceleri namaz kılmaksızın geçirir, ramazan ayında da orucunu açar; işte bu onun dinindeki noksanlığıdır.”

Hadis merfudur ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) açıkça hanımların orucu terkettiklerini beyan etmektedir.

Ebu Said el-Hudri (radiyallahu anh) anlatıyor: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı gibi değil midir? İşte bu onun aklının noksanlığıdır. Peki ay başı olduğu zaman namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi? İşte sizin bu haliniz de kadının dinindeki noksanlığıdır.

Hadisi Buhari rivayet etmiştir. Eğer İslamoğlu’nun dediği gibi kadın hastalığı sebebiyle isterse orucu bırakabilir hadisesi muteber bir sebeb olsaydı. Yani bu orucu bırakma tercihi bir durum olsaydı kadınlar için bir noksanlık şeklinde vasfolunmazdı. Hadisin kendilerine irad olunduğu hanımlardan bir veya bir kaçı kalkar ben hep tam tutuyorum ya rasulallah, diyebilirlerdi.

Hadislerin sıhhat durumlarına gelince zikrettiğim zayıf olan rivayet dışında hepsi de sahih hadisler cümlesindendir.

Hayızlının orucu terki hususunun ahad haberle sübutuna gelince bu iddia doğru değildir. Nitekim zikrettiğimiz hadislerin ravileri meydandadır. Zayıf rivayeti saymazsak Aişe (radiyallahu anha), Hamne bt. Cahş, İbni Ömer ve Ebu Said el-Hudri bu hususta rivayetleri sabittir. Zanni delile gelince bu nisbi bir durumdur.

Sayın İslamoğlu’nun bu hadis merfu değildir demesi de yerinde bir söz değildir. Evvela Aişe (radiyallahu anha)’nın asr-ı saadetten yana verdiği haber ve fetvası hükmen merfu kapsamındadır. Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri İbni Ömer ve Ebu Said hadisleri ise merfudur. Ayrıca Hamne (radiyallahu anha)’ya verilen cevab da merfu bir hadistir.

Evvela Aişe (radiyallahu anha)’nın fetvası hükmen merfudur. Hadis ilmiyle iştigal edenler bilirler. Lafı uzatmanın alemi yoktur. Sonra Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ihbari şekilde gelen naklettiğimiz Ebu Said ve İbni Ömer hadisleri mevzuya delaleti açısından açıktır. Ve Peygamberin ağzından kadının hayız halinde oruç tutamayacağına delildir.

Burada mevcut hadislere rağmen muhtelif mukayeselere girmenin alemi yoktur. Namaz bir ibadettir ve oruç da bir ibadettir. Şartları ve rükünleri muhteliftir. Bunların arasındaki ayrılık sabittir. Hayız halinin doğrudan oruçla alakası olmaması meselede sabit olan hükmün taabbüdi kapsamına dahil eder. Şu halde taabbüdi hususlarda aslolanı yani kıyası terketmeyi gerektirir. Nitekim Ali (radiyallahu anh) mestler meselesinde “iş bana kalsaydı ben mestin üstünü meshederdim” demiştir. Ancak var olan nakiller bunu dedirtmemektedir. Evet, iş bize kalsa cünüblü gibi oruçla alakası yoktur derdik. Ancak Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den sabit olan hadisler bu sözümüze mani olmaktadır. Zira mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur.

Ben bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da bu meselede ümmetin icmasıdır. Bu mesele İslamoğlu’nun şaz görüşleri listesinden sayılır. Ümmetin icması dururken farklı bir görüşü tercih caiz değildir ve duruma göre müminlerin yolunu terk kabilinden değerlendirilir.

Eza kelimesini hastalık şeklinde tevil ile bir hükme illet olarak kabul etmek kendi içinde tutarlı olsa da yerinde değildir. Zira hasta dilerse namaz kılar ve oruç tutar burada ibaha söz konusudur. Dilerse yapar dilerse yapmaz. Ancak ümmeti icma etmiştir ki hayızlı hanım istese de istemese de namazı kılamaz. İbaha söz konusu değildir. Şu halde bu illetlendirme yerinde bir şekilde gerçekleşmemiştir.

1- Kadının hayızlıyken oruç tutmaması hadisle sabittir. Haber merfu ve mevkufen sabittir. Rivayetlerin sıhhat derecesinde sıkıntı yoktur.

2- Kadının hayızlıyken oruç tutması haramdır. Bunda icma vardır. İcmayı terk müslümanların yolunu terketmek olacağından ehl-i sünnet tanımının dışında bir tutum olarak değerlendirilebilir, ameller ancak niyetlere göredir.

3- Hayızlıyken oruç tutulur fetvası şazz bir görüştür, şaz görüş ise kendisiyle amel edilmeye layık görüşler cümlesinden değildir.

4- Mevrid-i nass’da ictihada mesağ yoktur. Mesele hadis ve eserle sabit olduğundan kıyas metoduyla meseleyi halle çalışmak usul açısından makbül bir tavır değildir. Bu kıyasın merdud kısmındandır.

İslam'ın temel kaynaklarını inceleyenler açık bir şekilde göreceklerdir ki, ne Allah Rasulü'nün (sa) asrında, ne de ondan sonra günümüze kadar gelen on dört asırlık sürede bu konu bu şekilde hiçbir zaman tartışılmamış ve kadının adetli iken namaz kılamayacağı, oruç tutamayacağı, mescide giremeyeceği, Kuranı Kerime el süremeyeceği ittifakla / icma ile kabul edilegelmiştir.

Hanefîlerin temel kaynaklarından Kâsânî, Bedayi'de: Adetli kadının orucunu ve namazını terk etmesi gerektiğinin dayanağının şu hadisi şerif olduğunu söyler:
"Bir kadın gelip Hz. Aişe'ye sordu: Neden adetli kadın tutmadığı orucu kaza eder de kılmadığı namazı kaza etmez? Hz. Aişe (kızarak): Yoksa sen Harurî misin? Diye çıkıştı. (Harurî, Haricîlerin aşırılarından olanlardır. Dini konulardaki katılıklarıyla tanınırlar..)

"Bu sözüyle Hz. Aişe, soru soranın kanaatinin sünnete ve cemaate aykırı olduğunu anlatmak istemiştir. (Bkz. İbnü'l Esîr, en-Nihaye. H-r-r md.)

Kasânî devam eder: "Bu cevap, sorulan meselenin salt bir ibadet (taabbudî) olduğunu gösterir. (Yani mesele, üzerinde akılla hüküm verilecek bir mesele değildir) Anlaşılan o ki, Hz. Aişe'nin fetvası sahabeye ulaşmış ve hiç birisi de buna itiraz etmemiştir. O halde bu görüş, sahabenin icmaıdır." (Bedayi, IV, 191)

Eğer başka deliller olmasaydı, bu hadisi şerife dayanarak denebilirdi ki, burada adetli iken kadının sadece namazını kaza etmeyeceği, orucunu kaza edeceği söyleniyor. Oruç tutamayacağı söylenmiyor. Söylenmiyor, çünkü o mesele zaten müsellemdir ve onlar tarafından hiç tartışılmamaktadır.

Şafiîlerin temel kaynaklarından olan el-Mecmu'da Nevevî şunları söylerken aslında bu soruya da cevap vermektedir:

"Hz. Aişe'den gelen Müslim hadisine istinaden adetli kadının oruç tutması haramdır. Çünkü orada o şöyle söylemektedir: "Biz tutmadığımız oruçlarımızı kaza etmekle emrolunurduk ama kılmadığımız namazlarımızı kaza etmekle emrolunmazdık". Eğer denirse ki, hadiste orucun haram olduğuna değil, sadece tutmamanın caiz olduğuna delil vardır. Seferde olduğu gibi, oruç tutmak caiz olabilir ama vacip olmayabilir. Buna cevabımız (Nevevî) şudur: Sahabî kadınların ibadetler konusundaki titizlikleri ve yapılabilecek olanı yapmaktaki hırsları bilinmektedir. Bu durumda oruç caiz olsaydı, en azından bazıları bu halde iken de oruçlarını tutarlardı. Kaldı ki, Buharî ve Müslim hadisindeki şu cümle de adetliye orucun ve namazın haram olduğunu gösterir: "Siz kadınlar günlerce oruç tutmadan ve namaz kılmadan oturuyorsunuz, bu da sizin dininizdeki farklılığı göstermez mi?".

Bütün bunlara binaen bu ümmet, kadının adetli ve loğusa olduğu zamanlarında oruç tutmasının haram olduğu, tutarsa sahih olmayacağı konusunda icma ve ittifak etmiştir. Bu icmaı İbn Cerir et-Taberî ve başkaları da nakletmektedir. İmamu'l-Harameyn, bu durumda tutulan orucun sahih olmaması meselesi aklın (içtihadın) alanı değildir, der". (İmam Nevevî, el-Mecmû')

İmamiyye'den Zeyneddin b. Ali, er-Ravda el-behiyye adlı serinde şöyle diyor:
Adetli kadının hangi türlü olursa olsun namaz kılması ve oruç tutması haramdır. Sonradan kılmadığı namazlarını kaza etmez ama tutmadığı oruçlarını kaza eder. Bu farkın sebebi, nassın bunu farklı bildirmesidir (bu bir içtihat konusu değildir) (Adı geçen kitap, Gusül bahsi)

Ezher'in yayımlanan 100 yıllık fetvalarında:

"Adet ve loğusalık, namazın ve orucun sahih olmayacağı şerî özürlerdendir" denir.
Suudda Fetva Dairesi Başkanlığının Yayımlamakta olduğu "Fetâva el-Lecne ed-Dâime adlı fetva külliyatı aynı hükümleri tekrarlıyor ve adetli kadının namaz kılmasının caiz olmadığını söylüyor.. (Fetva No: 1545, 3684)

İbn Hazm Muhalla'da adetin orucu bozduğunu (Mesele 764), adetli iken oruç tutan kadının Allaha ası olduğunu söylüyor. (Mesele 785), İşte klasiğiyle moderniyle İslam fıkhının konu hakkındaki görüşleri bunlardır.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla