bilinmez Üyemizden Alıntı
Allâh'ın Kitabına göre yönetilmeyen düzenler, Allâh'ın Kitabını dışlayarak/yok sayarak, hatta düşman olarak değerlendirerek seküler, din dışı bir anlayışla toplumu yönetmektedirler. Bir insan ise ancak, Allâh'ın Kitabına göre yönetilen bir toplumda insanca yaşayabilir. Bu neden bir kişinin en temel görevi, Allâh'ın Kitabının hakim olduğu bir toplumu oluşturmaya çalışmaktır. Bu amaçla, Allâh'ın emirlerini yaymak, yasaklarından sakındırmak için olanca gücüyle mucadele etmelidir. (Âli İmrân, 104. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. 110. Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır Enfâl, 8/39) Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.
Allâh'ın yasakladığı şeylerin, haramın, zulmün, kufrun, şirkin hakim olduğu bir toplumda adalet olmaz; adaletin olmadığı yerde huzur ve mutluluk olmaz. Bu nedenle her insan, Allâh'ın Kitabının hakim olduğu adalet toplumunu oluşturmakla mukellefdir.
Dolayısıyla hiçbir kişi gücüm yetmiyor, ben mustazafım (zayıf bırakılmış, zaafa düşürülmüş) diyerek içinde yaşamak zorunda bırakıldığı zulme, harama, kufre, şirke dayalı toplumu kabullenemez. İnsan tek başına da kalsa, içinde yaşadığı şirk sistemine karşı mucadele etmeyi vazgeçilmez bir görev olarak bilmelidir çünkü kişi böyle bir sistem içerisinde düzgün yaşamanın mümkün olmadığını bilir.
Eğer insan bütün gücünü kullanmasına rağmen toplumu dönüştüremiyorsa, onun yapacağı şey, var olan şirk sistemini kabullenmek değil, oradan inancını daha rahat yaşayabileceği bir başka yere göç etmektir
(Nisâ, 4/97-100) 97. Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işde idiniz!" dediler. Bunlar: "Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir. 98. Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) âciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiç bir yol bulamayanlar müstesnadır. 99. İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır. 100. Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Resûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Bu konuda bizler için en iyi örnek ise Peygamberlerin verdikleri mücadelelerdir. (Ahzâb, 33/21; Mumtehine, 60/4)
Konuyla ilgili sadece İbrâhîm Peygamberin örnekliği bile, ders çıkarılması için bizlere yeterli bir örnektir.
(Mumtehine, 60/4). İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Şu kadar var ki, İbrahim babasına: "Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" demişti. (O müminler şöyle dediler.Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır |