Heyelan I
-havada bulut var-
geceleri gündüzlere örten
yılanlar gibi
örttük üstümüze muttasıl uykuları
yorgan yerine
Eshab-ı Kehf’in paylaşılan mirasından
yalnız uykusu kaldı bizde
atımızın terkisinde kızılelma çıkını
ayışığında koyulduk yola
kanımız damarlarımıza tıkıştırılmış delilerdi
hayaller denizine açıldığımız sallarla
heyamola çekiyorduk harikalar diyarına
onyedibin alemi bir pula sattık
çiğnediğimiz her yasakla onurumuz yükseldi
gün oldu
bir pula onyedibin takla attık
kıyametin konuk olduğu diyarda
kartalları vurduk
bizi geçmesinler diye
ahir zamanda
rüyamızı kanla bölen ayetlere kızarak
uyandık
kendinde ve agâh her şeye lanetler yağdırarak
tüm işe yarar organlarını kaybeden ben
bir kasap çengelinde bulduğum kalbime
müşteri oldum yeniden
kellemi rehin bırakarak
uykunun bilmem kaçıncı haline ulaşmak için
onlara karşı yürüyerek onların yolunda
gecenin müntehasına dayandık
haykırmanın kutsal büyüsü
işledi iliklerimize
bağırdık anlamadığımız sözleri
bağırdık sözlerimiz anlaşılmasın diye
karaya yüklediğimiz anlamı gözümüze alarak
daldık boyumuzu aşan suların körfezine
1987
Heyelan II
-gök gürültüsü-
dolu dizgin sevdalarımızla
pimi çekilmiş bomba gibiydik
kaç heyecan istif ettik meydanlara
kaldırımlar rapraplarımızla uyandı kaç kez
asfaltları kanattık körkütük hıncımızla
sloganlar tilavet ettik ezberden
göndere pankartlar çektik mealler eşliğinde
otağ-ı humayuna ayarlı bileklerimiz
yerinden fırlayabilirdi bir emirle
eklem yerlerinden gelen
civata seslerini gizleyemedik
zihninin ve kalbinin olanca yoğunluğunu
adalelerine aktarmış atletler
yüreklerini molotof kokteyli diye attılar lağımlara
on soruda kellesiz savaşmanın yolları konulu
bilimsel dersler verdik
hem defterimiz hem kitabımızdı duvarlar
öğretmeni ve öğrencisi olduğumuz sınıfın
dost avına çıktığımız günler
bir çay içimi muhabbet
üçüncü hamur seviyesinde ülfet
tersine dönen çarkıfeleğin yüreğini aradık
kendimizi aradığımızı bilmeden
fecirle tehtid ettiklerimiz
üstümüzü örtüyorlardı gün doğarken
bülbüller gibi
1987
Dilli Şeytan
suç aleti
ağzın barut kokuyor
çevir namlunu bana
ordunu üstüme sal
ağzını öbür yana
bal şerbeti sundun dostun
kırk kâse hangisinde zehir
al yak yüreğimde sigaranı
seni dilinden tutuşturur
uzat ellerini tutunayım
diline söz geçir sen
ziyanı yok tek cevapsız kalayım
duyulmuyor sesiniz
yaramda dil izi var
kurşunlar
nerdesiniz
1986
Menfi
hayret bu ayak izleri neden aşınmaz ki
toprağa soğuk damga vurmuş gibi
Dersim, zarif boğazlarda yağlı ilmek
kılımın döğmelendiği sınıfta zor dersim
analar sürgününü sürgünlerde büyütsün
babalar at toplasın Ova’dan Zapsuyu’ndan
sürgünüm gülle gibi döğecek meyvelerim
Mekke’min putlarına erişecek dal oldum
ölmeye yatkın ağaç doğum yapsa canhıraş
ona da sürgün derler
sürgünü sürgün etmek ata kamçıdır desem
algın derler çılgın derler
ve bir koca çıkar Erciyes’i dolar başına
cevaplar tümü adına Seyrani’ce
bozmak mümkün ise aklım bikrini
boz da bakir iken dul gönder beni
hakkın mekanından özge bir mekan
bulmak mümkün ise bul gönder beni
1982
Bende Kalsın
al da git eğreti gülüşlerimi
isyanı kutsayan yüz bende kalsın
maviye boyama zor düşlerimi
gemimi yakacak köz bende kalsın
mermere saplanan bir deli su’ca
nefreti sevdama etmişim boca
karanlığa dönük bir çift namluca
tetikte bekleyen göz bende kalsın
neşeyi açmadan solanlara ver
gülüp eğlenmeyi yılanlara ver
baharı, bahçeyi çalanlara ver
Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın
bilirim yol uzun sürmek zor ama
çekmediğin kahrı koy matarama
azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama
çiledeki aziz giz bende kalsın
1986
Öfke ve Hakikat
hayata bir yerinden
iliştirilivermişim
eğreti bir kimliği kabullenmek zorunda oluşum
topuklarıma kadar çıkan yağmur
ne kadar dünyalı olduğumun belgesidir
ensekökümde çakılı bir dağ
hep birşeyler saklıyor benden
uzak ülkelerden pembe ezgiler dinleyen ben
yazık, yastığımın nabzını bile dinleyemiyorum
hayallerimde acılarım gibi naftalinli
putlar, hayatla aramdaki barikat
boğazıma kadar girdiğim öfke
tufanında boğacak beni hakikat
Sevda
beni benden alıp alıp götüren
saçını rüzgara katarsın sevda
şaşma ufuk gibi yandığıma sen
bende doğar bende batarsın sevda
âfet yakar diye duyulmuş gözün
bir çift namlu gibi oyulmuş gözün
beni çıldırtmaya koyulmuş gözün
mermini şurama atarsın sevda
ağlayışın yaman, gülüşün yaman
pençende yüreğim başımda duman
ciğer kebap olup, yandığım zaman
su değil, baldıran tutarsın sevda
ben gün doğusunda beklerken seni
neden hep lodosa açtın yelkeni
turnalar mı alıp gitti neşeni
şimdi hangi koyda yatarsın sevda
bırak sürükleme suyuna beni
hedef bendim, gerdin yayına beni
ne dehşet getirdin oyuna beni
betersin, betersin, betersin sevda
Viran Gazel
vermişim senden bir haber el var gün var utandırma
kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma
söz almış ahd eylemiştik belgeler var yüreğimde
sen sen ol da beni düşman dediğine inandırma
bu ne kovanımda yağma çiçekler sana intizar
zambağa benzetip beni dikenleri kıvandırma
vurulan her bir kuş ile yere düşen ben olurum
beni bir kurşunluk yârin kapısında dolandırma
iyi bildiğim tek şeydir yeter ki ağla de bana
uykuma çok usuldan gir düşlerimi bulandırma
vermişim senden bir haber el var gün var utandırma
kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma
1987