Konu Başlıkları: günün sohbeti
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Kasım 2012, 23:30   Mesaj No:9

aslıı

Medineweb Sadık Üyesi
aslıı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:aslıı isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15266
Üyelik T.: 14 Aralık 2011
Arkadaşları:17
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 751
Konular: 119
Beğenildi:62
Beğendi:29
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: günün sohbeti

Mahmud Efendi Hz. k.s. yapmış olduğu sohbetinden alıntıdır. mükemmel bir sohbet mutlaka okumalısınız..
İmtihan hakkında Kur’an-ı Azimüşşan’da çok ayetler vardır. Onlardan birkaçını verelim:
“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle, sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz”(Muhammed suresi:31)
Nasıl bir kimse olduğunuz meydana çıksın. Ben imtihan etmeden de sizi biliyorum ama imtihan ettikten sonra herkes tarafından da doğrudan doğru... ya görülüp bilinmesini istiyorum.
“Ey iman edenler! Allah(u- Teala) sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlama ile (onu yasak ederek) imtihan eder ki gizlice (kimsenin görmediği yerde), gerçekten kendisinden kimin korktuğunu bilsin (yani onları meydana çıkarsın) artık bundan sonra, kim sınırı aşarsa onun için elim bir azab vardır.”(Maide:94)
Giyimlerimiz imtihandır, evlerimizin şekilleri imtihandır, düğünlerimiz imtihandır, cenazelerimiz imtihandır. Bütün islamiyetin her şeyi tepeden kılana kadar hepsi imtihandır. Eğer Allah’dan korkarsanız anlaşılıyor ki siz Allah’a iman ediyorsunuz. Eğer iman ediyorsanız Allah’ı bilmişsiniz demektir. Allah’ı bilende anlaşılır ki okumuş ve okutulmuştur yoksa o kişi meşe ağacı gibidir.
“Biz insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini imtihan edelim diye yeryüzündeki her şeyi kendisine mahsus bir zinet yaptık.”(Kehf suresi:7)
“O öyle yüce bir Allah’dır ki hanginizin daha güzel amel edeceğini imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O Mevla ziyade izzet sahibi ve çok bağışlayandır.”(Mülk suresi:2)
Yanından bir araba geçerken imtihandasın, hem almak için hırsa kapılıyor musun? Bir mağazanın yanından geçerken de imtihandasın? Vitrindeki küfür kıyafetlerine heves ediyor musun? Bir bahçeli evin yanından geçerken de imtihandasın. Hemen öyle her evinin olmasını istiyor musun? Ruhumuz bedenimizden ayrıldığı vakit cesedimizi nereye yatıracaklar? Bunu unutmayalım.
Bir korkulu durum mu oldu? İmtihandasın.
Paran mı gitti? İmtihandasın.
Bir dostumuz, bir akrabamız, bir yakınımız, bir komşumuz mu öldü? İmtihandayız.
Mallarımızı sel mi kapladı? İmtihandayız.
Bir kıtlık veya bir afetle meyvelerimiz mı vermedi? İmtihandayız.

Hemen o zaman Musa Aleyhisselam ile Hızır Aleyhisselamın kıssasını hatırlayalım:
Rivayete göre Firavun ve kabilesinin helakından sonra Cenab-ı Hak Musa (aleyhisselam)’a ben-i İsrail’in üzerlerine inen Allah’ın (celle Celaluhu) nimetlerinden anlatmasını emretti.

Musa(aleyhisselam)’da beliğ yani açık bir vaaz etti. O zaman ben-i israilden birisi sordu: “Ya Musa yeryüzünde en iyi bilen kimdir?” Hazreti Musa (aleyhisselam)’da “Benim” diye cevap verdi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak Musa (aleyhisselam)’a vahyetti ki: “Ya Musa! Mecmaal Bahreyn (iki denizin toplandığı) denilen yerde bir kulum vardır ki senden daha âlimdir”

Mevla Teala Hızır (aleyhisselam)’ ın daha âlim olduğunu bildirince Musa (aleyhisselam) onu nasıl bulacağını sorar. Cenab-ı Hak’ta zenbiline tuzlu bir balık koymasını onu nerede kaybederse Hızır (aleyhisselam)’ı orada bulacağını beyan eder.

Musa (aleyhisselam) buyurulduğu üzere tuzlu bir balık aldı zenbiline koydu. Biraz da yiyecek koydu. Talebesi Yuşa (aleyhisselam)ile yola çıktı. Ve O’na dedi ki:“Balığı nerede kaybedersek bana haber ver”
Ne zaman ki Mecmaal Bahreyn denilen yere ulaştılar istirahat için orada biraz oturdular. Musa (aleyhisselam) bir taşı yastık ederek yattı. Orada ab-ı hayat vardı.Ondan balığa isabet edince balık canlandı zembilin içinden çıkıp denize atladı.
Bu hadiseyi Musa (Aleyhisselam) ın talebesi gördü fakat Musa (Aleyhisselam) a söylemeyi unuttu. Hazreti Musa kalkınca yola devam ettiler. Ertesi gün kuşluk vaktine kadar yürüdüler. Musa (Aleyhisselam) talebesine dedi ki:”Kuşluk yiyeceğimizi getir. Biz bu yolculuğumuz da muhakkak ki yorgunluğa uğradık.”
O zaman talebesi:”Gördün mü? O mecmaal bahreyn denilen yerde kayaya çıktığımız vakit balığa garip bir hadise oldu. Ben bunu sana söylemeyi unuttum. Balık orada canlandı, denize atladı. Acayip bir şekilde geçti gitti.”
Musa (Aleyhisselam) bunu duyunca ”İşte bizim aradığımız yer orasıdır” dedi. Hemen izleri üzerine uyarak geri döndüler.

Orada Hızır (Aleyhisselam) ı buldular. Musa (Aleyhisselam) selam verdi ve :”Sana öğretilen ilimden bana öğretmen için geldim.” dedi.
Bunun üzerine Hızır (Aleyhisselam): ”Sen benimle beraber sabra kadir olamazsın. Benden zuhurunu göreceğin şeylerin zahirine bakarak itiraz edersin. Hikmetinden haberdar olmadığın bir hadiseye nasıl sabredebilirsin” dedi.
Hazreti Musa da:”İnşallah beni sabredicilerden bulacaksın, sana karşı hiçbir itirazda bulunmayacağım, hiçbir emirde asi olmayacağım.” diye cevap verdi.
Hızır (Aleyhisselam) da buyurdu ki:”Eğer bana tabi olacaksan ben sana haber verinceye kadar bana birşey sorma”

Beraberce yürümeye başladılar. Deniz kenarında bir gemi gidiyordu. Geminin sahibi bunları ücretsiz olarak gemiye aldı. Biraz gittikten sonra Hızır (Aleyhisselam) gemiyi deldi. Musa (Aleyhisselam) buna dayanamadı: ”Ücretsiz olarak bizi gemilerine alan bir kavim, boğulsunlar için mi gemiyi deldin? Doğrusu sen kötü bir iş yaptın” dedi.
Hızır (Aleyhisselam) bu itiraza karşı: ”Ben sana demedim mi ki sen, benimle beraber sabra takat getiremezsin.”
Musa (Aleyhisselam) hemen vermiş olduğu sözü hatırladı:”Unuttuğum şeyle beni muaheze etme, gafletimden dolayı beni mazur gör de işimde bana güçlük çıkarma (yani şu ilim tahsilinden geri kalmayayım).” diyerek özür diledi.
Sonra yine yürüdüler. Bir takım çocuklara rastladılar. Hızır (Aleyhisselam) bu çocuklardan birisini öldürdü. Bu hadiseyi gören Hazreti Musa, Hızır (Aleyhisselam) a hitaben:”Kimseyi öldürmediği halde sen tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Muhakkak ki pek kötü bir iş yapmış oldun.”dedi.
Hızır (Aleyhisselam) gene:”Ben sana demedim mi ki sen, benimle beraber sabredemezsin.” diye ihtarda bulundu.
Bu ihtar üzerine Musa (Aleyhisselam):”Bundan sonra eğer birşeyden daha sorarsam benimle arkadaşlık etme. Zira benim tarafımdan özre ulaşmış oldun” dedi.
Sonra tekrar yürüdüler. Bir belde ahalisine varınca onlardan yemek istediler. O memleket halkı ise onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmaya meyilli bir duvara rastladılar. Hızır (Aleyhisselam) onu hemen doğrultuverdi. Hızır (Aleyhisselam) ın bu yaptığı da Hazreti Musa’nın garibine gitti de ”Onlar bize yemek vermediler, misafir etmediler, isteseydin onlardan bu iş için ücret alabilirdin. Niye bunu bedava yaptın.” diye üçüncü kez itirazda bulundu.
Hızır (Aleyhisselam):”İşte bu, benim ile senin aramızın ayrılışıdır. Şimdi sana, sabretmeye kadir olamadığı şeylerin manasını haber vereyim”

Gemi denizde çalışan bir takım fakirlere ait idi. Ben onu kusurlu yapmak istedim. Zira onların ötesinde her sağlam gemiyi sahiplerinin elinden alan zorba bir melik vardı. Ben onu delmekle kusurlu yaptım, böyle zalim hükümdarın onu ellerinden almasına mani oldum.
Oğlana gelince: Babası ile annesi iki mümin idiler. Biz o çocuğun, anne ve babasını azgınlığa sürüklemesinden ve küfre düşürmesinden korktuk. Eğer o çocuk buluğa erseydi, kâfir olacak ve ebediyyen yanacaktı. O hale gelmeden onu öldürdük. İstedik ki Rableri, onlara o öldürülen çocuktan daha temizini ve hayırlısını ve merhametçe daha yakınını versin.
Duvara gelince: O, şehirdeki iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları da salih bir kimse idi. Rabbin diledi ki onlar büyüsünler, büluğa ulaşsınlar definelerini kendi elleriyle çıkarsınlar.
Eğer o duvar yıkılsaydı onun altındaki hazineyi bu beldenin insanları yağma edeceklerdi. Onun için o duvarı düzelttim. Bu işleri ben kendi reyimle yapmadım. Rabbim bana emretti bende yaptım. İşte bu beyan olunanlar sabrına takat getiremediğin işlerin tevili (açıklaması) dır.

Bu kıssada çok büyük ibretler vardır. Müslümanın başına ne bela gelirse o, müslümanın büyük zararlardan kurtulmasına vesile oluyor. Geminin tahtasını koparmak sebebiyle gemiyi ayıplaması, koca geminin kurtulmasına vesile olduğu gibi. Yani Allah Teala Hazretleri kullarına zarar vermez fakat zarar suretinde bir muamele eder o kadar.

Geminin tahtasının koparılması görünüşte yüzde yüz zarar fakat hakikatte ise kardır. Çocuğun öldürülmesi görünüşte zarar, hakikatte kardır. Size kötülük eden bir kimseye kızdığınız da biraz akıllı olun. Musa (Aleyhisselam) bizi misafir etmeyenlerin duvarını niçin tamir ediyorsun diye kızmıştı. Neticeyi kıssada gördünüz.
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler
Hiç bir cüz’i şer yoktur ki külli bir hayrı koltuğuna almasın.İşte evi yandı buna benzer, çocuğu öldü buna benzer, sana ne olsa buna benzer.Ama sende iman varsa eğer.İman yoksa bu işler cazadır.İman varsa mükafattır.

(Ders Ayeti)
”(Habibim! O sabredicilere müjdele) ki onlar, kendilerine bir musibet (bela) geldiğinde:’Muhakkak biz (dünyada) Allah’ın (teslim olmuş kullarıy)ız. Ve biz (ahirette de) ancak ona dönücüleriz’ derler.”

Her mümin dünyada bazı belalara giriftar olabilir. Ancak bunda nice hikmetler bulunduğunu, verilen nimetin alınanda kat kat fazla olduğunu düşünmek lazımdır ve demelidir ki:”Verende O’dur, alan O’dur, Ben de nihayet O’nun huzuruna varacağım”

Ümmü Seleme (Radıyallahu Anha) annemizden şöyle bir rivayet vardır:Diyor ki:”Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in şöyle buyurduğunu işittim:
”Şüphesiz biz Allah içiniz ve biz ancak O’na döneceğiz. Allah’ım! Bu musibetim de mükâfatlandır. Ve O’nun yerine bana daha hayırlısını nasib et.” derse mutlaka Allah Teala, musibetinden dolayı onu mükâfatlandırır. Ve yerine daha hayırlısını nasib eder.
Ümmü Seleme validemiz devamla:”Kocam vefat edince Rasulullah’ın bana emrettiği gibi dedim. Allah-u Teala Hazretleri de kocamın yerine bana daha hayırlı olan Rasulullah’ı nasib etti de beni ona aile etti.” buyurdu.

Cenab-ı Hak dersimizin son ayeti kerimesinde musibetlere sabredenlerin mükâfatını beyan ediyor:
”İşte onlar (teslimiyet gösterip, istirca edenler yok mu?) Rableri tarafından salât (mağfiret, tazim ve medh-ü sena) lar ve büyük bir rahmet (lütuf ve ihsan hep) onların üzerinedir. Ve işte onlar hidayete (her doğru gerçeğe) erenlerin ta kendileridir.

Muazzam bir ders. Cenab-ı Hak cümlemize tesirlerini nasib etsin… Âmin
__________________
‎''onlar sanıyorlar ki,
biz sussak mesele kalmayacak.
halbuki,biz sussak, tarih susmayacak..
tarih sussa, hakikat susmayacak........''
Alıntı ile Cevapla