Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18 Mayıs 2008, 11:27   Mesaj No:2

sakin

Avatar Otomotik
Durumu:sakin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1838
Üyelik T.: 14 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 9
Konular: 7
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Şehid Hızır Ali Muratoğlu'nu (Rha.)ŞEHİDLİK YIL DÖNÜMÜ RAHMETLE**Anıyoruz

Hızır Ali Muradoğlu HocamTarih 17 Mayıs 1998… İstanbul’un semalarında, acı bir salâ dalgalanıyor bugün. Gökyüzü ağlamaya hazır bir çocuk kadar masumken birileri, alçakça, haince ve bayağı bir şekilde bu masumiyeti bozmaya çalışıyor. Kanlara bulanmış elini, vahşice ağzına götüren kalpleri kara, dilleri kara, vicdanları kara birileri, bir güzel insanın şehâdeti için komplo hazırlıyor.
Evet... Hızır Ali Muradoğlu Hocamız, Rabbine yürüdü bu tarihte… Muhterem Hocamız, sevenlerini gönülden yaralayıp, geride mahzun yürekler bırakarak, ömrünü ilme, irfana ve ibadete adamış bir gönül eri olarak, ak alınla, pak, tertemiz, saf bir yürekle Rabbi’nin çağrısına uyup, O’na uçuverdi bugün…
Hızır Hocamız “şehid” gibi yaşamıştı ve O’na şehâdet elbetteki nasip olacaktı. Çünkü o, zalimin önünde eğilmemiş, el-etek öpmemiş, soylu ve asil bir yaşam sürmüştü. Ölmeden önce ölmek sırrına ermişti.

MEDRESE MİSYONU

Hızır Hocamız İstanbul Üniversitesi’nden mezundu. Ancak o, köklü ve sistemli bir eğitimin, üniversitede değil, medresede alınabileceğini çok iyi biliyordu. Kendileri İslâm İlim Tarihi’nin en köklü ilmî müessesesi olan medrese ile tanıştığında hayatını ilme vakfetmişti. Çünkü medreseler, günümüzde en zayıf dönemini yaşıyor olsalar bile gerçek âlimlerin yetişebilecekleri en büyük fonksiyona hâiz olan ilim yuvalarıdır. Çünkü medresenin davası vardı, üniversitenin yok. Kökleri vardı, dalı, çiçeği, meyvası vardı, üniversitenin yok. Cevdet Paşa’ları, Ömer Nasuhi Bilmen’leri medreseler yetiştirdi, üniversitelerin ise merhum Üstad Necib Fazıl’ın deyimiyle; “şen sıpa” nesli dışında kimleri yetiştirip-yetiştiremediği ortada.

LİDERLİK MİSYONU

Hızır Ali Muradoğlu Hocamız gerçek bir liderdi. Etrafında halkalanan sevenlerinden karşılık ve menfaat beklemedi. İlmini maddî çıkar kapısı asla yapmadı. Yalan yanlış kitaplar yazarak sevenlerini rant kapısı olarak görmedi, görenlerden nefret etti. Gerçek önder, karşısındaki cemaatten menfaat beklemeyen, ışık sunduğu kitleden çıkarı olmayan kişidir. Ne yazık ki günümüz müslümanları bu lider ve önder fakirliğinin bunalımını yaşamaktadır.
Hızır Hocamız, insan ilişkilerine çok dikkat ederdi. Doyumu olmayan sohbetleri emsâlsizdi, şiirleri duygu dolu yönünü aksettirir, şakalarıyla insanları neşelendirirdi.

AHLÂKI

Şehid Hızır Hocamız, her haliyle örnek bir müslümandı. Sünnet-i Seniyye’ye harfiyyen riayet ederdi. Buna rağmen “her şeyi yapıyorum” iddiasından çok “hiçbir şeyi yapamıyorum” itirafına sarılırdı. Herkes tarafından çok sevilirdi, gıybetini yapana, aleyhinde konuşana şahid olunmamıştır. Kelebek kanadı kadar zarif ve temiz cübbe şalvarı, başında sütten daha beyaz sarığı ile, gülüşüyle, şakalarıyla hâsılı her haliyle örnek bir hocaefendiydi. İşte yeni yetişen ilim talebeleri din bezirganı hoca tipinin para ve et kokan nefesiyle değil; Hızır Hocamız gibi aşk, merhamet, hizmet ve tevâzu sembolü veli örneğindeki ilim ve fikir adamlarının nefesiyle mayalanmalı ve beslenmelidirler.
Şehid Hızır Hocamız, tevâzusu ve doğruluğu ile sembol olmuştu. Sözünü doğru söyler, yalandan iğrenir, ahdine vefa ederdi. Karıncayı bile incitmeyecek ince bir gönle sahipti. Kimsenin hakkını yemezdi. Yetimleri kollar, kimsesizlerin geçimini temine çalışırdı. Özetle bütün güzel sıfatları üzerinde toplamış olan bu ALLAH dostu, bütün kötü sıfatlardan da alabildiğine uzaktı.
O, kutlu bir askerdi, büyük bir veli idi. Hayatını ve ölümünü, Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’a adamış bir kahramandı. Sessizdi, fedakardı, ALLAH yolunda ıztırablıydı. İnsanların kurtuluşu için gecesi gündüzü belli değildi. Son cumartesi gecesi vaazında, camiyi dolduran tıklım tıklım cemaatına gece yarılarına kadar hitab ettikten sonra, dertlerini unutmuştu. Çırpınıyordu. Ve bu çırpınışlarının karşılığını “şehâdet” hediyesiyle alıyordu.


ŞEHÂDETİ VE SONRASI

Hızır Ali Muradoğlu Hocamız, Şeyhülislam İsmail Efendi Cami-i Şerifi’nde ders vermekte iken bir kahpe elin kurşunlarına hedef oldu. Kurşunların altısı Hocamız’a isabet etti. Ve Hocamız oracıkta yüzükoyun secdeye gider gibi düştü. Zaten hayatı secde etmekle geçmişti. Son nefesini de secde mahallinde verdi. Üç dişi kırılarak secde mahalline döküldü. Şehâdetinin ardından muhterem Üstad’ı Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri: “Hızır Hoca güldü, onu öldürenler ebediyen ağlayacaklar” buyurdu.
Şehâdetinin ardından basın-yayın organlarında ipe-sapa gelmez haberler çıktı. Olay fail-i meçhul bir cinayetmiş gibi geçiştirilmeye çalışıldı. Geçtiğimiz senelerde de Hocamız’ın katili diye birisini yakaladılar. Halbuki olay iyiyle kötünün, çirkinle güzelin, zalimle mazlumun kıyamete kadar devam edecek olan mücadelesinin bir parçası olarak, İslam düşmanlığından dolayı vuku bulmuştur. Çünkü bu cani ruhlu, karanlık vicdanlı katiller Hocamız’ı dinî hassasiyetinden dolayı şehid ettiler.
Mevlâmız Celle Celaluhu Hocamız’a rahmet eylesin! Bizlere ve tüm yetişen gençlerimize de Hocamız gibi bir yaşantı sürmeyi nasib eylesin!
Alıntı ile Cevapla