Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:44 Mesaj:
984 Konular:
245 Beğenildi:29 Beğendi:0 Takdirleri:146 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cvp: HİZMETTE EDEBİN ÖLÇÜSÜ.... 4. Şefkatli, Merhametli ve Affedici Olmak
Kâmil bir mü’min, gönül insanıdır. Merhamet ve diğergamlık, onun en belirgin vasfı ve tabiat-ı asliyesi olmalıdır. Merhamet, müminin kalbinde hiç sönmeyen bir ateş gibidir. İnsan rûhunun ulaşabileceği olgunluk semâsına çıkışın yolu, merhamet ve hizmet basamaklarından geçmektedir. Merhamet, îmânımızın bu âlemde şâhidi olan ve bizi kalben Rabbimize yaklaştıran ilâhî bir cevherdir.
Hizmet ehli, Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm esmâsını tefekkür ederek, hizmet verdiği mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti esas almalıdır. Zîra hizmet, merhamet işidir. Bütün güzellikler, merhamet, şefkat ve tevâzû ile yapılan hizmetin netîcesinde elde edilir. Merhametin en belirgin alâmeti infaktır. Bu bakımdan hizmet ehli aynı zamanda cömert olmalıdır. Zîrâ yüksek ahlâk ve vasıflar, birbirlerini tamamlar. Merhametli insan cömert, cömert insan mütevâzî, mütevâzî insan ise gerçek hizmet ehli olur. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“Allâh Teâlâ cömert ve ihsân sâhibidir, cömertliği ve yüksek ahlâkı sever ” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 60) buyurmuştur.
Buna mukâbil kötü ahlâk ve çirkin vasıflar da birbirine zincirlidir. Merhamet ve şefkat mahrumu bir insan cimri, cimri insan kibirli, kibirli insan da hizmetten uzaktır.
Dolayısıyla güzel ahlâkla kâbil-i te’lif olmayan kaba, kırıcı ve sert bir üslûb ile yapılan hizmetlerden bir hayır umulamaz. Özellikle insana hitâb eden eğitim, irşad ve tebliğ gibi hizmetlerde bu husus çok daha ehemmiyet arzetmektedir. Nitekim âyet-i kerîmede Fahr-i Kâinât Efendimiz’e ve onun şahsında bütün ümmete hitâben:
“(Ey Habîbim!) Allâh’tan (sana gelen) bir rahmet sebebiyle, onlara yumuşak davrandın! Şâyet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz onlar, etrafından dağılıp giderlerdi...” (Âl-i İmran, 159) buyurulmuştur.
Dinin zâhirî kısmı akılla; bâtınî ve derûnî kısmı, yâni özü ise gönülle telâkkî edilir ve öğretilir. İnsanları terbiye, sevk ve idârede merhamet ve muhabbet, netîcenin bereketini ziyâdeleştirir. Çünkü kaba kuvvetle hâkim olunamayan nice insan, muhabbet ve merhamete râm olur.
Hakikaten bir muallime duyulan muhabbet, ona olan bağlılığı ve öğrettiklerine alâkayı artırır. Zîrâ onun muhabbet ve merhametle yaklaşması, tesiri aklî bir mecrâdan ziyâde kalbî bir yoldan aktarmasını sağlar. Böylece telkin, muhâtabın ruhî temâyüllerine uygun bir muhtevâ kazanarak âzamî derecede şahsiyete
inkılâb eder. Bu sebeple özellikle talebeye şefkat ve muhabbetle yaklaşmak gerekir. Çünkü insan, muhabbet ve merhamete teslîm olur. Bu bakımdan yeryüzünün gerçek fâtihleri de, kalbleri fethedebilenlerdir.
Sevgi ve merhamet mahrûmu, benliğine düşkün idâreciler de, emri altındakilerin gönüllerine hükmedemedikleri için zoraki bir itaat temin ederler. Bundan dolayı da başarıları asgarîde kalır. Bu durum, idâreciler kadar ana-babaları da ilgilendiren nâzik bir husustur.
Hakîkaten bir hizmet insanında “benlik” ve “iddia”, yerini aşk ve muhabbete terk etmelidir. Merhamet ağacının zarif, ince ve nâzik çiçekleri ancak böylece filizlenebilir. Muhabbet ve merhametle davranış mükemmelliğine ulaşanlar, etraflarında dâimâ maddî veya mânevî yardıma muhtaç muzdarip varlıklar ararlar. Zîrâ onlar, sefâlete düşenlerin ızdırâbını gönüllerinde hissederler.
Allâh Teâlâ’nın sıfatlarından birisi de onun affediciliğini ifâde eden “el-Afüvv” ism-i şerîfidir. Bu itibarla hizmet ehli de affedici olmalıdır. Affetmek, Allâh’ı sevip O’nun ahlâkı ile ahlâklanmanın tabiî bir netîcesidir. Hâlık’ın nazarı ile mahlûkâta bakış, affın zemînini hazırlar. Affın fermânını yazan ise kalbdir. İlâhî neş’e ile dolmak isteyenler, gönül bahçesinden af râyihaları yayanlardır. Zîrâ affederek kendimizin affedilmesinin zeminini oluşturmalıyız. Affetmeyen insan, hakîkatte kendini helâk etmiş olur. Ayrıca hizmet ehli, insanların ayıplarını araştıran değil, ayıp ve kabahatleri setreden (örten) olmalıdır. Nitekim Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“Kim arkadaşının ayıbını örterse, Allâh da kıyâmet günü onun ayıbını örter. Kim müslüman kardeşinin ayıbını açığa vurursa, Allâh da onun ayıbını açığa vurur. Hattâ evinde bile olsa onu ayıbıyla rezil eder.” (İbn-i Mâce, Hudûd, 5)
“Kim mümin kardeşini bir kusurla ayıplarsa o kusuru işlemedikçe ölmez.” (Tirmizî, Kıyâme, 53) buyurmuştur. |