Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:44 Mesaj:
984 Konular:
245 Beğenildi:29 Beğendi:0 Takdirleri:146 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cvp: HİZMETTE EDEBİN ÖLÇÜSÜ.... 7. Îtidâli Muhâfaza Etmek
Her işte olduğu gibi hizmette de îtidâle riâyet etmek, son derece mühimdir. Hizmet ehlinin, hizmet adına çoluk-çocuğunu, anne-babasını ve rızkını kazandığı işini bir kenara bırakıp ihmâl etmesi nasıl doğru değilse, bunları bahâne ederek hizmetten geri durması da aynı şekilde mahzurludur.
Allâh Teâlâ, ümmet-i Muhammedi îtidâl üzere bulunmakla tavsif etmiş ve:
“Böylece sizi orta (îtidâl üzere, ifrat ve tefritten uzak, âdil) bir ümmet kıldık…” (el-Bakara, 143) buyurmuştur.
Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:
“İşlerin hayırlısı, (ifrat ve tefrite düşmeden) îtidâl üzere olandır.” (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, V, 261) buyurmak sûretiyle, ümmetine her hususta bir davranış ölçüsü sunmuştur.
Yine bir hadîs-i şerîflerinde:
“Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz, kendi başına namaz kıldığında ise dilediği kadar uzatsın.” (Buhârî, İlim, 28) buyurmuşlardır.
Bu âyet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere, dünyevî ve uhrevî her işte dengeyi muhâfaza etmek, Allâh ve Rasûlü’nün koyduğu müstesnâ bir ölçüdür. Bu ölçüye riâyet edildiği takdirde gerek ferdî ve gerekse ictimâî huzûr, sükûn, âhenk ve intizâmın gerçekleşeceği muhakkaktır. Bu bakımdan hizmet ehli, bir denge insanı olmalıdır. Meselâ bir vâiz efendi, ezan ile birlikte vaazını kesmelidir. Yâni, yolcuların, hastaların, yaşlıların ve zamanı sınırlı olanların durumlarını dikkate almalıdır. Cemaatin hissiyâtını gözeterek onların ibâdet huzuruna vesîle olmalıdır. Çünkü hizmet insanı, gönlü ve aklı basîret nûruyla parıldayan, engin görüşlü ve firâsetli kimsedir. Muhabbetinde, buğzunda, iltifatında, tenkidinde, methinde ve zemminde ölçüyü kaçırmamalı, orta bir yol üzere bulunmalıdır. Lâubâliliğe varmayan bir samimiyet ve kibre düşmeyen bir vakar sâhibi olmalı, mütevâzî olmakla berâber, zillet çukuruna da düşmemelidir.
Îtidâli bozan en mühim âmillerden biri de öfkedir. Öfke bir acizliktir. Aklî dengenin kısmen zaafa uğramasıdır. İnsanın zayıflık ve liyâkatsizliğinin bir ifâdesidir, âdetâ nefse pirim vermektir. Bu itibarla hizmet ehli, öfkesini yutabilmelidir. Sonu pişmanlık olan en yanlış kararlar, umûmiyetle öfke anında verilen kararlardır. Bu gerçeğe binâen Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“Hiç kimse öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin.” (Müslim, Akdıye, 16) buyurmuşlardır.
Toplum içindeki bir şahsı hoş olmayan bir şeyden men etmek lüzûmu hâsıl olduğunda, onun şahsiyetini rencide etmemek için kusûru, ortaya söylemeli veya kendine izâfe ederek ifâde etmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- de, muhâtabının hatâsını yüzüne vurmayıp, ince bir sitemle:
“Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum.” buyurarak bir gönül hassâsiyeti sergilerdi.
İşte böyle bir üstün ahlâk içerisinde yetişen âbide şahsiyetler, tarih boyunca halkın en aşağı tabakasından devlet başkanlarına kadar hemen herkese yön vermişlerdir. Bir misal olması bakımından Şeyh Edebali Hazretlerinin, Osmân Gâzî’ye ve onun şahsında bütün devlet adamlarına ve hattâ en alt kademeden en üst kademedeki her bir idareciye yaptığı şu tavsiyeleri, ne kadar derin ve mânâlıdır:
“Ey oğul! Beysin! Bundan sonra:
Öfke bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül almak sana...
Suçlamak bize; katlanmak sana...
Âcizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana...
Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...”
Ey oğul!
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana...
Tembellik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...”
İşte bütün bunlar, hizmet ehlinin uyması gereken birer îtidâl ölçüsüdür. |