Durumu: Medine No : 90 Üyelik T.:
21 Ağustos 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Memleket:Ankara Mesaj:
513 Konular:
114 Beğenildi:31 Beğendi:0 Takdirleri:112 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Cami'nin Gelişimi ve Fonksiyonu
Huzura kabul edilen bu nezaketsiz insanlar, hemen övgülerine başlar ve: «Biz, Arapların en kuvvetlisi, en zekileriyiz. Bizler, krallar yetiştirdik, falan falan kralı ortaya çıkaran biziz» vs. gibi imtiyazlarından, özellikle söz ederler. Sonra da, «En büyük hatipler bizden çıkmıştır. Bizim hatiplerimiz birisini lanetlediler mi, herkes onu lanetler, bunun aksine, hatiplerimiz birisini tezkiye ettiler mi, herkes ona saygı duyar, onu tanır» derler. Daha sonra bu hatiplerden birisi ayağa kalkar, bir nutuk çeker ve oturur. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.v.) Ensar'dan birisine, bu hatibe cevap vermesini emreder. Daha önce, Temim kabilesinin Hz. Peygamber (s.a.v. )'le münakaşa etmeye geldiklerini belirtmiştik. Bunun için de onların hatibi daha önceden hazırlıklı gelmişti. Halbuki, Hz. Peygamber (s.a.v.) herhangi bir müslümana, cevap vermesi için emir veriyor ve bu müslüman, hiçbir hazırlığı olmadan kalkıyor ve cevap veriyor, işte aradaki fark. Müslümanlardan konuşan Ensari'nin çok yüksek bir sesi vardı ve Temimli hatibin sesi, birkaç safa varıyorsa, Ensarî'nin sesi bütün dinleyicilere varıyordu. Bu Ensarî yüksek sesiyle meşhurdu. Böylece Ensarî'nin bu yüksek sesi, Temimliler üzerinde kötü bir tesir yaptı ve kendi kendilerine şöyle söylediler: «Nasıl olur? Bunun sesi nasıl bizim sesimizden yüksek olur?».
Temimli hatip, konuşmasında, «biz krallar yetiştirdik» demişti. Ensari buna cevaben, «Bizim aramızdan bir Peygamber çıktı, bir Peygamber'e kim eşit olabilir?» dedi ve devam etti; «Peygamberimiz bize ahlakı ve güzel adetleri öğretti, halbuki krallar sadece yağma ederler, öldürürler, kötülük yaparlar vs.» Daha sonra bu Ensarî müslüman devam etti:
«Siz putperestsiniz, halbuki Peygamberimiz bize, yaratıcımız olan Allah'a iman etmeyi öğretti ki bunu, krallar değil, Peygamberler yapabilir ve bu Peygamber, sizin aranızdan değil, bizim aramızdan çıktı» dedi. «Filhakika siz, aranızdaki bir başka yaratığa tapıyorsunuz, çünkü putları yaratanlar yani yapanlar sizlersiniz. Böylece siz, yaratıcınızın yaratıcısı oluyorsunuz ki, bu gülünç bir şeydir» diyerek sözlerini tamamladı.
Bunu müteakip, Temimli bir şair ayağa kalktı ve hatip arkadaşının dediklerini şiir olarak tekrar etti. Yani «Biz kralız, kuvvetliyiz, zenginiz, vs.» diye konuştu. Şüphesiz bu şiir de daha evvel hazırlanmış idi. Hz. Peygamber (s.a.v.), cevap vermesi için Hasan b. Sabit'e emir verdi. Hasan ayağa kalktı ve hiçbir hazırlığı olmaksınız bir şiir tertip ederek, Temimli'ye cevap verdi.
Bundan sonra heyet, kendi aralarında istişare etmek için izin aldı ve caminin bir köşesine çekilerek, aralarında istişare ettiler. Değerlendirmeleri şöyle oldu: «Hiçbir şeyin kıymeti yok ama, müslüman hatibin sesi, bizimkinden daha yüksekti; şu halde o, bizim hatib'i mağlup etti. Onların şairi, hazırlıksız olarak bize cevap verdi; demek ki, bizden daha kabiliyetlidirler». Netice olarak dediler ki: «Müslümanlardan bize cevap verenler, bizden daha kabiliyetli insanlardır; bunların yolu doğrudur ve biz de İslamiyet’i kabul ediyoruz». Hadisenin teferruatı, şimdilik bizi ilgilendirmiyor. Bu olayda bizi ilgilendiren durum, gayr-ı müslimler'in camiye kabul edilmeleri ve bunların şairlerinin, cami'de batıl şiirler dahi okumasıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bütün bunlara hoşgörüyle muamele etmiştir.
İkinci bir heyet de, Necran heyetiydi. Necran, bugün için Güney Arabistan'da Yemen hududundadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında, burada hristiyanlar yaşıyordu. Bu hristiyanlar da, muhtemelen korktuklarından,Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bir heyet göndermişlerdi. Kendi kendilerine diyorlardı ki, «Medine Kralı yaniHz. Peygamber (s.a.v.) kuvvetlidir; bize saldırmaması için iyisi mi onlarla antlaşma yapmak için görüşelim». Gelen heyetin başkanı bir papazdı. Bu heyette, çeşitli rütbelerde, başka din adamları olduğu gibi, hiç inanmayanlar da vardı. Şüphesiz ki, heyetin başı papaz olunca dinden bahsedilir. Bunun için bu heyetin başkanı olan papaz da, barıştan bahsedeceği yerde, önce dinden yani İslamiyet ve Hıristiyanlıktan söz ettiveböylece bir münakaşa oldu.
Bu mevzudaki kaynağımız İbn Hişam bütün teferruatı vermektedir. Hangi noktalarda münakaşa oldu; Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sorulara nasıl cevap verdi; bunların hepsi İbn Hişam'da mevcuttur. Neticede, Hz. Peygamber (s.a.v.) cevapta Onları ikna edemeyince bir teklifte bulundu; «Mubahale». Mubahale, yalancıya karşı Allah'ın lanetini, istemektir. Hz. Muhammed, Necranlı heyete diyor ki: «Siz, dediklerinizin doğruluğunu iddia ediyorsunuz; ben ise, dinimin doğruluğuna inanıyorum. Şu halde, hep beraber Allah'a dua edelim ve aramızdan hangimiz yalancıysa, Allah O'na lanetini ve gazabını yollasın». Bu olay, Kur'an-ı Kerîm'de de zikredilmiştir: «Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimiz ve kendinizi çağıralım, sonra (hepimiz bir arada olarak) dua ve niyaz edelim de Allah'ın lanetini yalancıların üstüne okuyalım» (Al-i îmran süresi, 61). Bunun üzerine konuşma sona erdi ve Hz. Peygamber (s.a.v.) Onlar'a: «Yarına kadar düşünün ve buraya gelip bunu yapalım» dedi.
Ertesi gün Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin gibi en yakın akrabalarını alarak camiye geldi. Necranlı heyet Onlar'ın bu şekilde gelişini seyrediyordu. Heyetin başkanının çok akıllı olduğu görülüyordu. Yanındakilere diyordu ki, «Peygamberin ve yanındakilerin gözünde o kadar kuvvetli bir nur görüyorum ki, bunlar göğün yere inmesini isteseler, gök yere iner. İyisi mi, bu insanlarla daha fazla münakaşa etmeyelim. Çünkü Allah'ın lanetini isteyecek olursak, hepimiz helak oluruz. En iyisi biz Onlar'la barış yapalım ve doğru olmayan bir dine dayanarak Allah'ın lanetini istemeyelim». Ondan sonra da barış maddelerini görüşmeye başladılar. Yani senede ne kadar vergi vereceklerini vs., vs.
Kaynağımız İbn Hişam'ı takip ediyoruz: Oturum esnasında, Hristiyan heyetin başkanı, oturuma ara verilmesini istedi. Bunun üzerine O'na «Nereye gidiyorsun; Ne yapmak istiyorsun?» denildiğinde cevaben, «Şimdi ibadet saatimizdir; camiden çıkıp ibadetimizi yaptıktan sonra geri döneceğiz» dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara «Şayet sadece ibadet için çıkıyorsanız, gitmeyin, ibadetinizi camide yapın» dedi Onlar da ibadetlerini camide yaptılar. İbn Hişam ilave ediyor ve diyor ki, o gün orada bulunan müslümanlar, hristiyanların kıble olarak doğuya yöneldiklerini gördüler. Kıble tabiri kullanılıyor: «Onların kıblesi doğuya doğru idi». Muhtemelen, bu rivayeti nakleden müslüman ravi hristiyanların niçin doğuya döndüklerini bilmiyordu. Her hal-ü kârda, oradaki müslümanlar, hristiyanların ibadet için doğuya yöneldiklerini gördüler; bunu yazdılar; bu doğrudur.
devam ediyor...
__________________ Bismillah diyerek... |