Din Dilini Hayat Diline Çevirmek / Mevlüt Hönül
Din Dilini Hayat Diline Çevirmek
Bütün toplumlarda en önemli kültürel değerlerden birisi dildir. Dil insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli olgudur. Dil insan zihnindeki düşünce ve eylemleri dışa vurmanın yoludur. İnsan düşüncesini yazı dili ile ifade edebilse de sözlü anlatım iletişimde esas olarak kabul edilmektedir.
Rahman, Bu Kuran'ı (insana) öğretti. - O, insanı yarattı: ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti. ( Rahman 1.2.3.4)
Beyan: İzah, açıklama. maksud manayı açtığı için kelam(söz)a beyan da denir. Mücmel ve müphem bir kelam(söz)ı şerh edip açıklayan söze de beyan denilmektedir.
Asırlar boyunca Dil hususunda tartışmalar ve araştırmalar olmuştur. Ayeti kerimelere göre ‘’ Allemehul beyân ’’ Ona öğretti/ Beyan ifadesi Allah’ın yarattığı beşere berrak bir şekilde konuşma ve düşünme yetisini öğretmesidir.
Ve sizi analarınızın karnından, hiçbir şey bilmez bir halde çıkarıp size, şükredesiniz diye işitme duyusu, görme duyusu, duyma, düşünme yetisi bahşeden Allah'tır. ( Nahl-78)
Analarımızın karnından hiçbir şey bilmez bir halde dünya hayatı ile tanışan insanoğluna. Bahşedilen duyular ile şükredesiniz ifadesinde iletişim yatmaktadır. İnsanın özelliklerinden birisi olan etrafını/yaşamını kuşatan bu evreni ve içinde barındırdıklarını araştırarak/tanıyarak bilgi edinmesi Allah’ın lütfudur. İnsanlar ‘’ Fıtri ‘’ olarak buna uyumlu yaratılmıştır.
Allah, Âdem’e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve "Dedikleriniz doğruysa haydi bu (şeylerin) isimlerini Bana söyleyin bakalım! “dedi.(Bakara-31)
Allah: "Ey Âdem, bu (şeylerin) isimlerini onlara bildir!" buyurdu. (Âdem) isimleri onlara bildirince (Allah): "Size, 'göklerin ve yerin gizli gerçeğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim' dememiş miydim?" dedi.( Bakara-33)
Allah’ın Âdem’e izahı hususunda birçok fikir ve görüş mevcut olmasına rağmen. Bunlara saygı duyarak kendi anladığımızı ifade etmek ile mükellefiz. Allah’ın Âdem’e izah ettiği husus aslında konuşma, hitap edebilme ve iletişim sağlama lisanıdır. Çünkü yaratılan varlıklar içerisinde bu özellik İnsanlara bahşedilmiştir.
Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, (fıtri) bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır!
( Rum-22)
Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.
( Hucurat-13)
Ayeti Kerime’ler de var olan farklılıklar, kavrama yeteneğine sahip olan, insan olabilmeyi başarabilen, faşizan duygulardan arınanlar için birer ibret vesikası ve ders niteliğindedir. Asabiyetin atası iblis iken, bu duygu ve düşünceler ile hareket etme hususunda ataları/iblis’i aratmayan zihniyetler kavrama yeteneğinden yoksun sefih kişilerdirler. Üstünlüğü ırklara, renklere ve dillere göre belirlemek ve kendini üstün diğerlerini alt görmek sorumluluk bilincini kavrayamamaktan akılsızca hareket etmekten kaynaklanmaktadır. Allah akıllarını kullanmayanları pisliğe mahkûm edeceğini buyurmaktadır.
Günümüz dünyasında, bunun örnekleri kardeşi kardeşe kırdıran anlayışların hâkim olması ile tezahür etmiştir. Bu anlayışı savunanlar kendileri ile birlikte toplumların refah, mutluluk bir arada yaşama haklarını ellerinden almışlardır. Örnek olarak sunduğumuz Ayetleri kendi siyasi emellerine alet etmek isteyenler karakteri yapılarındaki asabiyeti yenemeyenlerdir.
İnsanın konuşma ve iletişim kurabilmesi için ‘’ Dudak ve Dil’e ’’ sahip olması aynı zamanda varoluşun bir gereğidir. Zariyat elli altıncı ayeti Kerime’de Allah’a kulluk/ibadet etme sorumluluğunun büyük bir kısmı dil, görme, duyma, akıl ile alakalıdır. Toplumsal bir varlık olma yolunda ilk adım iletişim ile sağlanır bunuda en iyi sağlayan duyu organı dildir. Bu hususta Üstad Mehmet Akif dilin önemine şu örnekler ile vurgu yapmaktadır.
Mehmet Akif Ersoy:
Kur an da geçen kanaati, tevekkülü, sabrı, hepsini yanlış anladık.
Sabır nedir? Bize göre sabır, ne olursa olsun katlanmak demektir. Neye katlanmak? Her şeye. Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere. Mesela aşağılanmaya, hakaret görmeye, döğülmeye, söğülmeye; özetle insanlık onurumuzu lekeleyecek kötülüklerin hepsine.
Aman yarabbi! Kur an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz! Sabır katlanmak değil, göğüs germektir. Neye göğüs germek? Sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ızdırabına mahkûm olmamak için, önceden her türlü zorbalıklara, her türlü sıkıntılara, mertçesine, insancasına göğüs germek.
Hele Kur’an’daki tevekkül hiç bizim anladığımız mahiyette mi? Tevekkül, Kur an ın gösterdiği, Hadis in gösterdiği tevekkül, tüm yolları denedikten sonra olan tevekküldür. Biz cehaletimiz yüzünden dini bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. İslam dini bir miskinlik dini oldu...
Üstad Mehmet Akif, bu sözleri ile Kur’an’i kavramların ne denli yanlış yorumlandığını toplumsal iletişim ve düşüncede etkilerini insanlar üzerindeki kalıcı izleri din kardeşliğine anlayışını verdiği zararı dile getirmektedir.
Fitne vizyonlarda yıllarca dil ile anlatılan/aktarılan yanlış bilgiler doğu/güneydoğu halklarını tanımayanlar için önyargılı bakış açısının oluşmasına sebep olmuştur. Bu halkı öldüren, döven, söven bir toplum olarak lanse eden fitne vizyonlar oldu Asabiyeti aşılayan en büyük etken görevi yaptılar.
Kur’an’ı, incelediğimizde ilk mesele Mülk. Âdem’in yaradılışında ise ilk mesele dil, iletişim ve isimlendirme gelmektedir. Allah’ın görünmeyen varlıklara Âdem’e secde etme emri karşısında onları secdeye/kabullenmeye sevk eden anlayış. Onların idrak sınırlarını aşan ve İnsana bahşedilen dil, isimlendirme ve iletişim ile alakalıdır.
Bir milleti yok sayma, asimile inkâr etme hususunda en temel propaganda aracı olarak kullanılan yöntemde dil ilk sırada yer alır. Allah’ın ayetlerinden biri olan dili inkâr etme hususunda bu yöntem ülkemizde yıllarca kullanıldı. Kürt halkına yönelik yapılan inkârda Kürt dilinin varlığını kabul etmeyen zihniyetler kendi hazırlamış oldukları tezler ve yayınlar ile yıllarca Allah’ın ayetlerinden biri olan dili inkâr ettiler.
Bir milletin duygu, düşünce ve hayat sisteminin oluşmasında en büyük iletişim aracı dildir, aynı zamanda milli kültürün ve milli kimliğin temelini oluşturan en önemli unsurdur. İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan, toplum içinde sürekli yaşayan, gelişmeye ve değişmeye açık, canlı bir varlık olan dil vasıtasıyla insanlar, kendi kültürlerini, değer yargılarını öğrendikleri gibi, diğer milletlerle de bilgi ve kültür alışverişlerini gerçekleştirirler.
Bildirim türleri içerisinde en gelişmiş olanı, en mükemmeli insan dilidir. Sesli-sözlü bir gelişme çizgisine sahip olan insan dili, aynı zamanda bildirimi en kolay şekilde gerçekleştirme özelliğini de taşır. Ayrıca insan denen varlık, duygularını, düşüncelerini dil sözcüklerine dönüştürerek diğer yaratıklardan ayrılır. Dolayısıyla insanoğlu dil yeteneğine sahip olmakla ‘’ Eşrefi Mahlûkat’’ hedefine yol almaktadır. Hedefe varma hususunda yüklendiği misyon kendisi ile birlikte, bütün kâinatı da kapsamaktadır.
Dil müşterek bir iletişim vasıtasıdır. Bu da insanın dünyayı anlaması ve eşyayı algılaması ve ifade etmesi demektir. İnsan dil vasıtası ile anladığını anlatır ve dil yoluyla kimlik kazanır. Yine insan dil vasıtası ile duygu ve düşüncelerini ve böylece kendini ifade eder. İlimlerin ortaya çıkmasının dil ile doğrudan ilişkisi vardır. Allah kelamını peygamberlerinin dilinden bize ulaştırmıştır. Her ilmin kendi literatürü ve ifade dili vardır. Dinin de kendini ifade eden bir dili vardır.
İlimlerin ortaya çıkmasının dil ile doğrudan ilişkisi vardır. Allah, kelamını peygamberlerinin dilinden bize ulaştırmıştır. Kur’an’ı okuyanlar da ondaki ilahî mesajları ve anladıkları derin incelikleri dilleri ile ifade ederek neşretmektedirler. Sonra dilin ifade ettiği manaları yazarak daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktadırlar. Bu ifadelere biz “ilim” diyoruz. İlimler böylece kendilerini ifade etmektedirler.
Dilin insanlar üzerindeki etkisini iyi bilen ve bunu kendi menfaatleri için kullanmayı hedef haline getirenler. Yıllarca Müslüman halklar üzerinde etkili bir strateji aracı olarak. Dinin asli kaynağı Kur’an’ı en iyi biz anlarız biz yorumlarız masallarını dillendirmekten geri durmadılar. Çünkü Kur’an’ın anlaşılması onların yok olması menfaatlerinin ellerinden alınması demek idi.
Din dilini hayat diline çevirme hususunda bir örnek:
Örneğin: İnsanlar arasında sıkça kullanılan ‘’ Allah Razı Olsun ‘’ Cümlesi din dili ile sunulmaktadır. Lakin bu cümle hayat diline çevrildiğinde karşımıza birçok soru ve örnek çıkmaktadır. Allah’ın razı olacağı fiiller ameller sözler nedir? Allah’ın razı olması hayat gayemiz değilmidir. bir söz ile razı olmasını beklemek kendi-kendi kandırmak değilmidir.
Allah’ın razı olması için erdemli davranışlar ortaya koymak, ameli hususlarda itinalı olmak, itikadi hususta hiçbir sapkınlığa düşmemek kısacası Kur’an ile bakmak ve yaşamak ile mümkündür. Cümlelerin içerisinde barındırdığı anlamı hayata taşıyamayanlar dini argümanlar üzerinden din satanlardır.
İkinci bir örnek:
Dillerinden düşürmedikleri Allah İsmini lafza hapsedenler. Allah demekten geri durmazlar. Allah’ı camiye, medreseye, tekkeye hapsettiklerini söylediğimizde ise hemen Kâfir damgası vururlar. Lakin hapsetme anlayışlarını izah ettiğimizde hemen dönüverirler. Medresede Allah diyen zatlar dışarı çıktıklarında gözlerinin önünde zulme uğrayanları görmeme ile Sokakların, caddelerin Rabbini unutmuş olmuyorlarmı?
Yâda camiye girer iken Başörtüsünün farziyetini yerine getirenler, camiden çıktıklarında başörtülerini çıkararak. Bilerek veya bilmeyerek bu tavrı ortaya koymak. Caminin rabbi ile sokaklarının rabbini ayrımıdır. Farziyet camii için geçerli ise dışarda neden geçerli olmuyor? Nasıl bir Rab inancı?
Din dilini hayat diline çevirme hususunda meallerde var olan yanlış çeviriler, ne yazık ki Kur’an’i kavramlar hususunda çok büyük yanlışlara ve anlayışlara sebep olmuştur. Kavramları yozlaştıran çeviri ve söylemler bugün Allah’ın dinine karşı batıl dinlerin oluşmasına vesile olmuştur. Mehmet Akif’in örnek olarak verdiği iki kavram aslında yozlaştırmanın bu dini miskinler dini haline getirmede kullanılan yöntemi anlatmaktadır.
Yıllarca Arapça faşizmi ile hakları kendi feodal yapılarına hapseden anlayış sahipleri. Efendiler kendi menfaatleri için Allah’ın ayetlerini gizleyerek istedikleri hedeflerine doğru çok hızlı bir şekilde kanunlaşarak yol aldılar.
Yöremizde şöyle bir misal verilir:
Nehir’e düşen bir Efendi’yi kurtarmak isteyen yardımsever. Efendiye elini uzatır ve elimi tut der. Lakin Efendi elini tutmaz bocalamaya devam eder. Bunu gören başka bir şahıs hemen o yardımsever kişiye elimi tut dediğinde tutmaz çünkü alıştıkları sistem farklı şöyle demesini ister. Efendi elim senindir, bunu söylediğinde Efendi hemen elini tutar böylece kurtulur. Yıllarca ellerini verenlerin kollarını koparan bu feodal anlayış sahipleri insanları dil üzerinden sömürdüler.
Diller, insanların yaşamında var olan her hususta en temel iletişim aracıdır. Hangi ırkın, kavmin dilinden ziyade o dil ile ortaya koyulan erdemli davranışlar iletişimler ön plana alınmalı ve yaşatılmalıdır.
Mevlüt HÖNÜL
Malazgirt
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]