Cvp: Nefsin Mâhiyeti
Resûlullah (s.a.v.)'in Tezkiye Etmesi
Kur'ân-ı Kerîm'de
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-Efendimiz'in
vazifeleri hakkında şöyle buyurulmaktadır:
"(Ey insanlar!)
Andolsun ki, kendi içinizden,
size bir peygamber gönderdik.
O, size âyetlerimizi okuyor,
sizi tezkiye edip kötülüklerden arındırıyor,
Kitâb'ı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi öğretiyor."
(el-Bakara, 151)
"Andolsun ki içlerinden,
kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan,
(kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen,
kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten
bir Peygamber göndermekle
Allah, müminlere büyük bir lutufta bulunmuştur.
Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler."
(ÂI-i İmrân, 164)
Bu âyetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere
Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in
üç aslî vazîfesi vardır:
a. Allah'ın âyetlerini insanlara okumak:
Peygamberlerin ümmetlerini hak yoluna daveti,
gelen vahyin okunmasıyla başlar.
Ancak bu vazîfe,
insanları umulan hedefe ulaştırmada ilk merhaledir
ve bir zemîn teşkîl eder.
b. Tezkiye etmek:
Tevhîd davetinin maksadına ulaşması,
ancak nefisleri küfür, şirk ve günah gibi
manevî kirlerden temizleyip huşu ve huzura erdirmekle mümkündür.
Nitekim mâzîsi câhiliyye insanı olan
ashâb-ı kiram, hidâyet bulup
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in
feyizli sohbeti ve manevî terbiyesiyle
gönüllerini arındırdıkları anda dünyânın en mümtaz
insanları hâline geldiler.
Onların, dillerde ve gönüllerde dolaşan
fazîlet menkıbeleri çağları ve iklimleri aştı.
c. Kitap ve hikmeti öğretmek:
Bu merhalede ise uyulması gereken
kânunları ve hükümleri beyân eden kitabın,
yâni Kur'ân-ı Kerîm'in tâlimi gelir.
Kur'ân-ı Kerîm'in ruhunda derinleşebilmek,
kalbî seviyeye bağlıdır.
Kur'ân-ı Kerîm, asıl kalb ile okunup anlaşılır.
Gözler ise kalbe ancak basit bir vasıta hükmündedir.
Kur'ân, kâinat ve insan, esmâ-yı ilâhiyye tecellileriyle
meydana geldiğinden sonsuz bir sırlar hazinesidir.
Bu sır ve hikmetler de kalbî
arınma ve olgunlaşmaya göre idrâkte tecellî eder.
Hikmetin tâlimi, bütün bu merhalelerden sonra gelir.
Çünkü Allah Teâlâ,
esmâ-yı ilâhiyyesinin beşer idrâkine
kelâm suretinde tecellîsi demek olan Kur'ân-ı Kerîm'in
hikmet ve sırlarına,
ancak arınmış bir kalbe sahip kimseleri vâkıf eyler.
Âyet-i kerîmelerde
tezkiye ile kitâb ve hikmetin tâliminin bir arada zikredilmesi,
tezkiye olunmamış kimselerin ilim elde edemeyeceklerini,
etseler de bu ilmin kendilerine bir fayda sağlamayacağını ifâde etmektedir.
Zira ilim ve hikmet öyle bir nur ve zînettir ki bunu elde etmek için,
onun mekân tutacağı yerlerin, yâni kalbin,
evvelâ lüzumsuz ve zararlı şeylerden tahliye edilmesi gerekmektedir.
Bu bakımdan Peygamberler önce âyetleri okurlar,
sonra bu âyetlere inanan ve gönül veren kimselerin, nefislerini aşırılıklardan,
çirkinliklerden arındırarak kalblerini manevî kirlerden tasfiye ederler.
Daha sonra da tezkiye ve tasfiye olunmuş kimselere kitâb ve hikmeti tâlim ederler.
Kâinattaki sır ve kudret akışlarına da ancak
böyle bir kalbin sahipleri âşinâ olur ve bir hikmet menbaı hâline gelebilir.
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in
bu vazifelerinden âyetleri okuyup
haram ve helâli öğretmek âlimler tarafından;
nefisleri tezkiye, kalbleri tasfiye etme vazîfesi ise
mürşid-i kâmiller vasıtasıyla kıyamete kadar devam edecektir. |