Gülmek dediğin nedir ki?! Yüzdeki tebessüm, şen bakışlarla süslenmiş naîf sedâ. Hayatın akışında, sevdiklerinle sohbetinde, iş-güç temposunda günler geçerken nedir ki gülümsemek...
Mevsim baharken yüzde açan güllerin normalliği, soğuk kış günlerine özenmiş hüzün mevsiminde ise hasret bırakıyordu kendine...
İnsanın içini üşüten ne varsa, sırayla çalıyordu kalbin kapısını... Daha önceleri hiç sorulmamış sorular geliyordu akla... Tebessüm nedir sahiden? Böyle sıradan davranışlar bile, zor mevsimlerde paha biçilmez oluyordu. Tıpkı gülümsemenin hasretliğindeki bir yüzün beklediği gibi, dört gözle yollar gözleniyordu.
"Mevsiminde olmayanı istemek, bünyeye zarar verirmiş; her şey zamanında güzelmiş!.." demek zordu. Tebessümü, hüzün mevsiminin kuru yapraklarında aramak, inatla dört mevsim güneşi istemek, doğru olan değildi. Çünkü olması gerektiği gibi yaşamak gerek hayatı, Yaratıcının kurduğu düzene râzı olarak...
İşe, mevsimleri sevmekle başlamak gerekiyor . Gönlü ziyaret eden "dert", o mevsimin habercisidir. Sanmayın kuraktır, dert ekilmiş gönüller... Gözlerden akan yaşlar, yağmur olur, bereketlenir her yer... Kul ağlamayı da, tebessümü de mevsiminde yaşarsa eğer, mutluluk ortaya çıkıverir, filizlenir.
Dert mevsimi, rûhun nadas mevsimidir aslında... Öyle güçlenir ki toprak!.. En verimli gözyaşlarıyla ıslanmıştır çünkü... İçindeki var oluştan beri ekilmiş huzur tohumları fışkırmaya hazırdır. Başka tarlaların güzelliğinden yakınan o açgözlü gönül, terbiye olmaya başlamıştır.
Yaratıcıyla baş başa kalınmasına vesile olan bu soğuk rüzgârlar alır, başka âlemlere götürür insanı... Ne kıymeti bilinmeyen sıradan hâller, kalır ne de sorular... Bilinçlenmiştir insan; bu mevsim geçicidir, öyleyse dolu dolu geçirmelidir. Rabb'e olan bağlılık, O en güvenilir kapının tek adres olduğunu tekrar tekrar bilmek, bu tarlanın hüzün mevsimindeki tek meyvesidir.
Dertlere, tasalara şekil verildikten sonra, hüzün mevsimiyle vedâlaşma vakti gelir. Güçlenmiş toprak, artık hayatın bütün meyvelerini yetiştirmeye hazırdır. İman gücünün kokusu siner üzerine... Cennet meyvesine hazırlıktır, bütün mevsimler... Mutluluk ve huzurla dolu taşar sepetler. Elbette hüzün mevsimi yine gelir, son nefese kadar, basitliğin ve normal hayatın akıp gidişinin kıymeti tekrar tekrar gösterilir.
Yine, yeniden güneş açtığında sapasağlam bir yüreğin şükründe yola devam edilir. Her mevsimin kendi güzelliği ve kendine has kokusunun var olduğunu bilmek, daha güvenilir kılar hayatı...
Ve akla gelen ilk soru ise; "Tebessüm nedir?" Yokluğunda üşüyen yüz, gözyaşlarıyla ısınırken sorunun cevabı şekillenir. Duâların, arınmanın ve Yaratana sığınmanın sıcaklığında, cevap, elbette daha güzel verilir.
"Tebessüm, hüzün mevsiminden sonra gönle düşen ilk cemredir."
Fatma ALADAĞ-
Şebnem Dergisi