Konu Başlıkları: 'O Diyarın Sakinleri
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14 Temmuz 2008, 17:45   Mesaj No:4

Huzurİslam

Medineweb Sadık Üyesi
Huzurİslam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Huzurİslam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 9
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 761
Konular: 392
Beğenildi:20
Beğendi:0
Takdirleri:87
Takdir Et:
Standart O Diyarın Sakinlerinden Olan Müslüman Hanımlar

İnsan olarak erkek ile kadın adasında hiç bir fark yoktur.Erkek de insandır, kadın da. Fark sadece cinsiyet açısından yaratılmış ve fıtrattan gelen bir takım farklı hizmetlerde söz konusudur.
Asr-ı saadetde imanın yaşanmasında olsun, yine İslâmın yeryüzündeki tüm insanlığa tebliğ edilmesinde olsun, erkek ve kadın arasında bir ayırım söz konusu olmamıştır.
Hayatın tüm boşluklarım ilahi ölçülere göre doldurmada faal görev yapan müslüman erkeğin yanıbaşında, müslüman kadınını görmemek, en büyük yanılgı ve hata olur.


O DİYARIN SAKİNLERİNDEN olan müslüman kadınların hangisinden başlayalım? Hz. Osman`m İslâm dinini kabul , etmesine büyük yardımı dokunan Hz. Sa'da binti Kureyz'den mi?
İslâmın Mekke'de yayılmasında büyük emeği geçen ev ev, kapı kapı dolaşarak bir çok Mekkeli kadının müslüman olmasına sebep olan Ümmü Şerik isimli sahabi kadından mı? Annelerimiz olan Peygamberimizin hanımlarına yazı yazmayı öğreten Hz. Şifa'dan mı? Kocasıyla beraber Habeşistan'a hicret edip, sonra kocası dinden çıktığında, onun safını reddederek geri Mekke'ye dönen, bu iman anlayışının mükafaatı olarak Hz: Peygamberin nikahına giren Hz. Ümmü Habibe'den mi? İslâmın ilk kadın şehidi ünvanını alan , Ebu Cehlin mızrakları altında cennete giren Hz. Sümeyye'den mi? Müşriklerin yalnız bıraktığı dövdüğü, Mekke'den çıkardığı zamanda tüm olumsuzluklara karşı "ben varım ya Muhammed" diyerek hayatını ortaya koyan Hz. Hatice'den mi? İslâm ümmetine 2210 Hadis kazandıran, dinin öğrenilmesinde Hz. Peygamber tarafından kaynak gösterilen, büyük şair ve fıkıh otoritesi Hz. Aişeden mi? Evet hangisinden başlayalım?
İsterseniz, isim vereyim yine. Sadece o diyarın sakinlerindendi, diyerek başlıyalım. İsim verecek olursak, her birini zikrederek ortaya koynıak gerek. Buna da gücümüz yetmiyeceğine göre, yine biz "O diyarın sakinlerindendi" diyerek başlıyor ve hayırlara vesile olmasını yüce Allah'tan niyaz ediyoruz.


O DİYARIN SAKİNLERİNDENDİ, cariye idi. Bazı hakları kısıtlanmıştı. Bir gün sahibi tarafından azad edildi. Yani hürriyetine kavuştu. Bugün özgür olduğunu söyleyen dünya insanının hasret kaldığı hürriyete kavuşmuştu. Önce kocasını boşadı. Hürriyetine kavuşan müslüman kadının böyle bir salahiyeti vardı. Köle olan kocası ise hanımdan boşanmak istemiyordu. Doğruca şevkat ve savaş Peygamberine baş vurdu. Karısının kendisine dönmesi için rica etmesini istedi. Hz. Peygamber hürriyetine kavuşan bu İslâm hanımını çağırdı ve kocasına dönmesini istedi. Peygamberin (sav) her emrine boyun eğen kadın:
- "Ey Allah'ın Resûlü; bu bir emir midir yoksa tavsiye mi?" diye sordu.
- "Hayır, sadece aranızı bulmak ve aracılık yapmak istiyorum" buyurunca;
- "Kusura bakına Ya Resûlallah; dönemiyeceğim" demişti. Bu hadiseye ne Peygamberimiz gücendi ve ne de o diyarın sakinleri olan müslüman erkekler. Islâmın bir kadına tanıdığı hakkı, hangi güç elinden alabilirdi ki?
Çağdaş köleler, İslâm kadınına asırlardır salyalarını akıtan feministler, sekreterlerini para. karşılığında susturup, vücutlarını satın alan kapitalistler, kadın hakları diye diye kadının insan olma özelliğini dahi korumaktan aciz kalan kemalistler yukarıdaki hadisenin acaba semtine uğramaya güçleri yeter mi?


O DİYARIN SAKİNLERİNDENDİ. Hz. Peygamberimizle sanki çekiştiği için hakkında müstakil bir sure inmiş "Çekişen kadın" manasında olan Mücadele suresi nazil olmuştu. Materyalist mantığın kabul edemiyeceği bir husus vardı Islâmda.
Zihar; bir erkeğin, hanımına "Senin sırtın tıpkı annemin sırtı gibidir" v.s. gibi söz söylemesine verilen addır. O diyarın sakinlerinden müslüman bir erkek, tutmuş karısına böyle bir söz söylemişti. Bunun cezası ise ayrılmayı gerektiriyordu. Yaşları hayli ilerlemiş 7-8 çocuk sahibi olan anne ağlayarak Hz. Peygambere gelmişti. Durumu anlatınca, Peygamberimiz ayrılmalarını istedi Kadın ısrar etti: "Kurbanın olayım Ya ' Resülullah ben bu yaşımda nereye gideyim? Çocukları kime bırakayım?" dediysede Peygamberimiz aynı şeyi söyledi. Araya Hz. Aişe'yi koymak istedi olmadı. Yüce Resûlün huzurundan çıkmak üzereydi ki, içi yanan kadın kıbleye yöneldi ve şikayetini Hz. Allah'a sundu. İki gözü iki çeşme idi. Tam kapıdan çıkıyordu ki Cebrail ayetleri getirmişti. Peygamberimizin yüzü gülüyordu. Mücadele suresi nazil olmuştu. Yüce Rabbimiz kadının şikayetini haklı buluyor ve katından hükmünü açıklıyordu.
"Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir." (Mücadele suresi: 1) Ayetin devamında işlenen bu suçun keffaretle telafı edileceği açıkları ıyor, birinci olarak köle azad edilmesi, güç yetmiyorsa, ardarda iki ay oruç tutulması veya 60 fakirin doyurulması isteniyordu.
Kadın hakları savunucuları ne diyecek şimdi? Peygamberle tartışmaya giden onunla saatlerce ceddelleşen ve isteği yerine gelmeyince bağrım yaratıcısına açarak, hıçkırıklarla çözüm isteyen ve Hakk'ın sunduğu çare ile kan-koca hayatını devam ettirme hakkını elde eden bu kadını laikler nasıl yorumlayacaktır.
O DİYARIN SAKİNLERİNDENDİ, Önceleri köle iken sonradan hürriyetine kavuşmuş hem şehid kansı ve hem de şehid annesi olma yüceliğini elde etmişti. Hz. Peygamberimizin "ikinci annem" diye vasıflandırdığı mübarek kadın.
Gün gelecek bu mübarek kadının torunlarından birisi, Medineli bir gençle tartışacaktır. Medineli olan genç, tartıştığı gence ağır bir hakarette bulunacak ve Peygamberimizin "annem" dediği kadının torununa uygun olmayan bir isimle alay edecektir. Zamanın Medine kadısı (Şer'i mahkeme başkam), Hz. Peygamberin "annem" diye hitap ettiği bir kadının torununa yapılan bu hakareti cezasız bırakmayacak ve hakaret eden gence 70 kırbaç ceza verecektir.


Kadın. İslâmın hakkını verdiği ve ayaklarının altına cennetini serdiği mübarek varlık. Selçuklu'da muallime, Osmanlı'da Sultan olup, Cumhuriyette hangi vasfı vereceğimize karar veremediğimiz kadın.
İslâm'ın zuhurundan sonra tam 12 asırdır Avrupa tarafından ve Avrupaya kuyruk olanlar tarafından zulmedilen kadın. Asırlarca insan yerine koyulmayan Cennetin has gülü kadın.
Avrupa'nın sanayi devriminden sonra işçi yapılan , çalışmaya zorlanan o annelik, zevcelik yönleri tahrib edilen kadın. Birinci cihan harbinden sonra ölen on milyon erkeğin Avrupa ve Amerika'daki kıskaç hayata havale ettiği, kocası öldüğü için karın tokluğuna kendisine her şeyin yaptırıldığı kadın. İşverenlerin, patronların, çalıştırdığı kadının sadece çalışan elinden memnun olmadığını, vücudundaki mahrem alanlarının da çalışması gerektiği şartıda ilave edecek olursak, cidden kadına kadın demek çok zordur.
Avrupa'ya kuyruk olmayı çağdaşlık sananlar ve kadın haklarını savunanlara, başı örtülü müslüman kadınlara zulüm yapanlara küçük bir hatırlatma yapıyoruz: A.B.D.'de kendisini satarak para kazanan kadınların %26'sı yüksek okul mezunudur.
Ahlaksızların başım çeken Freud, Markos, Durkheim gibi sapıklar:
- Cinsi hayat başlı başına biyolojik bir faaliyettir. Ahlakla bu işin bir alakası yoktur, dediler.
Daha sonra kadınlığını satarak para kazanma devri sanki altın çağını yaşamaya başladı. Nikahsız yaşamayı çağdaşlık kabul ederek Ankara sokaklarını aşındıran Feministler bunun son canlı örneğiydi.
Adı bizden, konuşması bizden, kıyafeti, dili bize benzeyen; ancak kafası, fikri, ruhu Avrupa'dan olan aydınlar, feministler, ateistler, devrimciler bir asra yakındır koro halindeki söylediği iftirayı bugün yine devam ettiriyorlar:
- İslâm kadını geri bırakmıştır.

Ruh yapılarıyla hayvanlardan daha aşağı yaratık olan bu fikrin sahiplerini Rabbimiz Müddessir suresinin 50-51. ayetlerinde arslanlardan kaçan yaban eşeklerine benzetir. Kur'an'ın, nasihatını, emirlerini çağ dışı ilan edenlerin gerçek kimlikleri budur işte.
Bu diyarın sakinlerinden olan Müslüman hanımların kılavuzu, rehberi yine O diyarın sakinlerinden olan müslüman hanımlardır. Bunu yaşâyışlarıyla ve hatta hayatlarıyla isbatlayacaklarına karşı tereddütümüz yoktur.
Alıntı ile Cevapla