Elazığ’ın bir köyünde düğün olur. Düğünden bir süre sonra adet üzere ilk bayramda genç evliler kız evine el öpmeye giderler.
Oğlanın babası oğluna:
“Oğlum sen bazen çok salak işler yapisin. Gittiğin yerde ailemizin şerefini düşün, iki paralık etme bizi. Ne sorarlarsa büyük, büyük laflar et, tek tek konuş ki şerefimiz iki paralık olmaya, itibarımız yerinde gala”
Oğlan:
“Peki babacığım” der ve kız evine gelir.
içeri girerler. Adet gereği kız evin haremlik tarafına, erkeği de selamlık tarafına alırlar. Karşılıklı tokalaşma ve selamlaşmadan sonra kaynata:
“Damat geç şöyle otur”
Damat yüksek bir yer bulmak için etrafına bakar, dolabı görür ve hemen üstüne fırlayıp oturur. Ne yapsın ailesinin şerefi söz konusu. Babasının dediği gibi yüksekten konuşacak. Kaynata bütün şaşkınlığıyla sorar:
“Damat nasılsın, iyi misin?”
Damat:
“Tren, tren. Tren yav tren.”
Kaynata kendi kendisine:
“Yav herhalde bu anlamadı. Neyse peki babanlar nasıl, iyiler mi?”
Damat:
“Fil, fil. Fil yav.”
Kaynata:
“Allah, Allah. Hele bir şey daha soralım. Oglum ekinler nasıl? Bu sene bir şeyler kaldırabilecek misiniz?”
Damat düşünür ve:
“Balina, balina.”
O zaman derler ki demek ürün iyi.
Derken damat eve gider. Babası merakla sorar:
“Oğlum nerde oturdun? Kendine yüksek bir yer seçtin mi?”
“Baba dolabın üsdüne çıkıp oturdum.”
“İyi halt etmişsin. Peki ne sordular.”
Oğlan verdiği cevaplardan emin bir şekilde:
Baba beni sordular tren dedim. Seni sordular fil dedim, ürünlerimizi sordular balina dedim. Valla baba daha büyük şeler aklıma gelmedi.”