Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM Mir Hüseyin pencereden dışarıya baktı. Gelen Olcayto'ydu. Alarahmana dönerek: Gelen Şeytan'ın çırağı Olcayto'dur. Sakın ola ki kendini ele verecek bir harekette bulunma. Sen benim köyden gelen yeğenimsin, sakın unutma. Ve çok konuşmaya da girme. Kısa kısa cevap ver. Bunun foyasını meydana çıkarmamız lazım. Mir Hüseyin kapıyı açtı. Olcayto içeri girdi. Selam verdi. İstemeyerek de olsa selamını aldılar. Olcayto: Mir Hüseyin kim bu adam? dedi, Olcayto. Mir Hüseyin: Yeğenimdir, bu sabah köyden geldi. Olcayto: Ya öyle mi! Demek köyden geldi ha! Ne var ne yok köyde. Köylüler nasıl. Mücahidler geliyor mu köye? Alarahman: Şehirdekiler nasılsa, köydekiler de öyle. Ruslardan başka da köye gelen yok. Olcayto: Allah (cc) mücahidlere yardım etsin. Onlardan olmasa ruslar bizi perişan ederdi. İyi ki mücahidler var. Olcayto böyle demekle, Alarahman'ın tepkisini ölçüyordu. Alarahman kırk yıllık tiyatro sanatçısı gibi rol yapıyordu. Ser verdi sır vermedi Alarahman. Olcayto daha bir çok şey söyledi ama nafile. Herhangibir şey elde edemeyeceğini anlayınca da çıktı gitti. Ohh! dedi Mir Hüseyin. Hele şükür, bir an için hiç gitmeyecek sandım. Böylece bu adamın hain olduğu gün gibi ortaya çıktı. Aslında bunu şimdi ortadan kaldırmak vardı ama, ne fayda ki yaşaması bizim için, şimdilak daha hayırlı. Evet, dedi Alarahman, şimdilik yaşaması daha hayırlı. Gelen misafirim bununla irtibata geçip geçmeyeceğini öğrenmemiz lazım. Mücahidlerin Karargâhında Bu arada Mücahidlerin karargâhında hummalı bir faaliyet vardı. Yeni gelen mücahidlerin, eski mücahidlere ve ortama ısınmaları için çalışma yapılıyordu. Fazla zorluk çekmedi yeni gelen mücahidler. Değil mi ki "Müslümanlar kardeşti". O halde yabancılık çekmek niye. Zaten bu kardeşlik duygusu değil miydi onları sıcak yuvalarından ta buraya kadar getiren. Yeni gelen mücahidler, komutandan kendilerine görev verilmesini istediler. Komutan herne kadar onlara misafir olduklarını bir kaç gün daha beklemelerini istediyse de. Mücahidler: "Kardeşlerimiz çalışırken bizim oturmamız yakışık almaz," diyerek buna itiraz ettiler. Bununüzerine Komutan herkese yapmaları gereken işleri söyledi. Bugünden itibaren, nöbetler bir yeni bir eski mücahid olmak üzere ikişer kişi tarafından tutulacaktı. İçi içlerine sığmıyordu yeni mücahidlerin. Keyiflerine de diyecek yoktu. Diğerleri de görevlendirildikleri işleri yapmak üzere, görev yerlerinin yolunu tuttular. Kafilede Son Durum Kafile kayda değer bir problemle karşılaşmadan yoluna devam ediyordu. Ufak tefek bazı aksiliklerin dışında herşey normal gidiyordu. Akşamı geçirecek düzlük bir yer bulmuşlardı. İlk hadisenin ardından şimdiye kadar dağlık bir yerde mola vermemişlerdi. Şimdiki mola yerleri ise çok güzel bir manzaraya sahipti. Yollarının üzerinde bir dere akıyordu, suyu tertemizdi. Dered ellerini yüzlerini yıkadılar. Etref da yemyeşildi. Sanki cennetten bir köşeydi. Hemen çadırları kurdular, 3 tane çadırları vardı. Çadırlardan birinde Meryem ve diğer kadın asker olan Svetlana kalıyordu. Diğer iki çadırda ise üçer asker kalıyordu. Akşam yemeğini yiyip çaylarını içmiçlerdi. İçlerinden bazısı ise çay yerine votka içmeyi tercih etmişti. Vakit bir hayli ilerleyince herkes çadırına çekildi. Bu arada gökyüzü de bulutlanmaya başlamıştı. Onlar buranın iklimine yabancıydılar. Buralarda genellikle temmuz hatta ağustosta bile yağmur yağıyordu. Hava yağışlı ama soğuk değildi. Tam uykuya dalacakları sırada birden........... ONÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU |