Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi YİRMİBİRİNCİ BÖLÜM Abdullah Bin Zübeyr'in Şehadeti konusuna rastladı ve okumaya başladı. konu şöyleydi.
Urve b. Zübeyr (ra) anlatıyor: "Muaviye ölünce Abdullah b. Zübeyr, Muaviye'nin oğluna biat etmeyip aleyhinde kötü sözler söyledi. Onun bu tutumu Yezid'in kulağına gitti. Bunun üzerine
Yezid, Abdullah'ın boynuna zincir geçirilmiş olarak huzuruna getirilmesini yoksa üzerine ordu göndereceğine dair yemin etti. Abdullah'a:
--Senin için gümüşten bir zincir yaptıralım, albiseni giyersin altında kalır, gözükmez. Böylece adamın yeminini yerine getirtmiş olursun. Sulh sana daha yakışır, denildi.
İbnü'z-Zübeyr:
--Allah onun yeminini yerine getirtmesin, deyip şu mealdeki mısraı terennüm etti:
"Taş çiğneyenin dişleri arasında taşın yumuşamadığı gibi ben de hakkı isteyip dururken hakkındışındaki bir teklife karşı yumuşayamam."
Daha sonra da şunları söyledi:
"Allah'a kasem ederim ki şerefimi kotuyacak bir kılıç darbesi yemem, şerefsizce bir kamçı yememden daha iyidir!" Müteakiben halkı kendisine biata çağırdı, Yezid'e karşı aleni cephe aldı
Bunun üzerine Yezid Şamlılardan oluşan bir ordunun başına Müslim b. Ukbe el-Mürri'yi İbnü'zZübeyr'in üzerine göndererek Medine halkını kılıçtan geçirilmesini, oradan da Mekke'ye geçmesini emretti.
Burada durdu Meryem. Okuduklarına inanamıyordu. Bir insan nasıl olur da bile bile ölümü göze alabiliyordu. Şimdiye kadar gördüğü ruslar içerisinde ölümü göze alacak birine rastlamadığı gibi en ufak bir tehlike karşısında ya kaçıyorlar ya da uyuşturucuya başvuruyorlardı. Hal böyleyken
Abdullah b. Zübeyr'in ölüme karşı bu kadar pervasız olmasını Meryem'in havsalası almıyordu.
İslâm'dan haberi olmayan, islamî yaşantısı olmayan birinin elbette bunu anlaması elbette mümkün değildi.
Meryem'i bu karışık duygular içerisinde bırakalım da Çeçen Karargâhındaki son duruma bir göz atalım. Çeçen Karargâhında
Gelen yardımlar depoya istiflendi. Mücahidlerin keyfine diyecek yoktu. Nihayet bugün değişik bir yemek yiyebileceklerdi. Gerekli hazırlıklar yapıldı. Gelen yiyeceklerin içerisinde et de vardı.
Hemen taşlardan bir mangal yaptılar, dayanıklı ağaç dallarından da şiş yapıp etleri dizdiler.
Mangalın üzerine sıra sıra koydular, bir süre sonra etrafı kebabın dumanları kaplamıştı. Doğrusu mücahidler de ete hasret kalmışlardı. Mübareğin kokusu bile bambaşkaydı. Bugün keyifler daha başkaydı. Tabi bunu sadece yiyeceklere bağlamak mkansızdı. Yiyecekler neşenin çok ufak bir parçasıydı. En çok sevindikleri şey unutulmamış olmalarını görmek, müslüman kardeşlerinin yanlarında olduğunu bilmekti. Bu onların güçlerine güç atmaktaydı. Elbette Allah'ın (cc) yardımı onlarla beraberdi. Bunu defalarca bizatihi görmüşlerdi. Bir defasında... YİRMİBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU |