[LEFT]
KÂBE TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
Rivayetlere göre Kâbe, ilk olarak Allah'ın emriyle melekler tarafından
Mekke'nin ortasında bir yer olarak tayin edilmiştir. Bu yerin, yedinci
kat semada Beytü'l-Ma'mur olarak bilinen yerin tam hizasında olduğu
ve meleklerin bu yerin etrafında Allah'ı zikrettikleri söylenir. Melekler
burada bir bina inşa etmemiş lerdir , fakat o bölge Allah Tealâ'yı
tesbih ve takdis ettikleri yer olmuştur. İnsanlar da Hz. Adem a.s.' dan
bu yana orayı kutsal bilmiş, Kâbe'yi inşa etmiş ve kıble edinmişlerdir.
Hac farizası sebebiyle de her yıl ziyaret eder, bereketlenirler.
Kâbe, yeryüzünde kurulan ilk mesciddir . Allahu Tealâ buyuruyor:
“İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve
âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbe'dir” ( Âl -i İmran, 96)
Kâbe ismi Kur'an'da iki yerde geçer. Ancak yine Kur'an'da geçtiği
üzere Beyt , Beytullah , Beytü'l -Haram, Mescidü'l -Haram gibi
isimlerle de anılmıştır. Halk arasında daha çok Kâbe-i Muazzama
adıyla bilinmektedir.
Yeryüzünün ilk mescidi
Hz. Adem a.s. yeryüzüne indiği zaman Rabbimiz ona, hem
kendisi hem de zürriyeti için, yanında toplanıp af ve mağfiret
dileyecekleri bir bina yapmasını emretti. Bu binanın yanında
yapılacak ibadet ve taatlerin kabul edileceği vahyedildi .
Bunun üzerine Hz. Adem a.s. Kâbe'yi inşa etti. Ancak Adem
Aleyhisselam'ın yaptığı bu bina, günümüzdeki şekliyle olmayıp,
sadece temelleri belli olacak şekilde örülmü ş, üstü açık
bir vaziyette idi.
Hz. Adem a.s. bundan sonra Allah Tealâ'nın kendisine
emrettiği şekilde Kâbe'nin etrafında tavaf edip zikir yaptı ve
namazını ona doğru kıldı.
Bundan sonra Kâbe-i Muazzama, Hz. Adem'in oğlu Hz. Şit a.s.
zamanında yeniden inşa derecesinde onarıldı ve Hz. İbrahim a.s.
zamanına kadar da Şit Aleyhisselam'ın oğulları ve torunları
tarafından bakılmaya ve onarılmaya devam edildi.
Kâbe-i Muazzama'nın yapılışından günümüze kadar kaç defa yenilendiği
hususunda farklı görüşler vardır. Ancak yaygın olan kanaate göre,
Kâbe on defaya yakın yenilenmiş ve bu zaman zarfında da çok
kere tadilat görmüştür.
Nuh Tufanı'ndan sonra:
Hz. Nuh a.s. zamanındaki tufandan sonra dünyanın bütün
çehresi değişmiş, her yer çamur ve balçıkla kaplanmıştır.
Dolayısıyla Kâbe de tahrib olmuştu. Mekke ve civarı kumsal
bir yapıya sahip olduğu için İbrahim Aleyhisselam'ın tekrar inşa
etmesine kadar da Kâbe'nin üzeri kumlarla kaplı kalmıştır.
Bilindiği üzere İbrahim Aleyhisselam hanımı Hacer ve oğlu
İsmail'i Hicaz'a, Mekke-i Mükerreme'ye götürmüştür. Harem-i Şerif'in
bulunduğu bölgeye geldiklerinde Hacer annemize bugünkü zemzem
kuyusunun bulunduğu yeri işaret ederek: “Ey Hacer ! Rabbim'in
emri bu şekildedir; burada bir çardak kur ve bekle.” dedi. Hz. Hacer :
“Eğer Rabbim'in emri böyleyse muhafaza edicilerin en hayırlısı O'dur.
O bizi korur.” karşılığını vererek çocuğu ve kendisi için barınacakları
bir yer hazırladı. Sonra Hz. İbrahim a.s ., hanımını ve oğlunu orada
bırakarak ayrıldı.
Aradan üç gün geçmiş ve Hz. Hacer'in yanındaki su da tükenmişti.
Daha küçük bir çocuk olan İsmail a.s.' ın susuzluktan takatinin
kesilip hareket edemez olduğunu gören Hacer validemiz su
aramaya çıktı. Yakınındaki tepelere doğru koşmaya ba ş ladı .
Arazi engebeli olduğundan oğlunu görememe endişesiyle
büsbütün telaşlanmıştı. Bu sebeple oğlunu görebilmek için
önce Safâ tepesine çıktı, oradan oğluna baktı, ardından tekrar
vadiye indi. Su aradı fakat bulamadı. Bu sefer Merve tepesine
çıktı, oğluna baktı. Bunu tam yedi sefer tekrarladı. Hacıların
Safâ ile Merve arasından koşmaları o günün hatırasına bir
sünnettir.
Nihayet Cebrail a.s. Allah'ın emriyle inip İsmail a.s.' ın başucunda bir
su çıkardı. İşte Kâbe'nin hemen yakınında bulunan ve Zemzem
suyu olarak biline su budur.
Zemzem suyunun çıkmasından kısa bir müddet sonra oradan
geçmekte olan Yemen kavimlerinden Cürhümîler suyun
varlığını fark ettiler. Gelip Hz. Hacer validemizden izin isteyerek
burayı mesken edindiler.
İbrahim a.s ., hanımını ve oğlunu sık sık ziyaret ederdi. Oğlu
İsmail'in büyüyüp Cürhümî kavminin reislerinden birinin kızıyla
evlenmesinden kısa bir süre sonra da Mekke'ye geldi. Bu ziyaretten
kısa bir süre önce Hz. Hacer annemiz vefat etmişti.
Hz. İbrahim a.s. ve Kâbe
İbrahim a.s., Mekke'ye Rabbi'nden bir emirle geldi. Allah Tealâ,
Hz. İbrahim'e insanların etrafında toplanıp birlikte ibadet
edebilecekleri bir ev yapmasını emretmiş ve yerinin de Mekke'de
Zemzem kuyusunun yakınında bir yer olduğunu bildirmişti.
İbrahim a.s. durumu oğluna anlatınca, hemen tarif edilen yeri
temel atmak üzere kazmaya başladılar. Kazdıkları yerden
Hz. Adem ve Şit a.s.' ın yaptığı temeller ortaya çıktı. Allah Tealâ bu
hususu şöyle beyan eder:
“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini
yükseltiyor, (şöyle diyorlardı Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur;
şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara, 127)
İbrahim a.s. Kâbe'yi inşa ederken, duvarlar yükseldikçe bir iskeleye
ihtiyaç duydu. Bir taş bulup onun üzerine çıkarak duvar örmeye
devam etti. Duvarlar yükseldikçe bu taş da yükseliyor, İbrahim a.s.
inmek istediğinde de taş aşağı iniyordu. Bu taş şimdi hacılar
tarafından Makam-ı İbrahim olarak bilinen yerde, demir bir kafesin
içinde bulunmaktadır. Taşın üzerinde Hz. İbrahim a.s.' ın ayak izi
bulunmaktadır.
Allah Tealâ bu yer hakkında şöyle buyurur: “Biz Beyt'i (Kâbe'yi)
insanlara bir toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in
makamında bir yer edinin (orada namaz kılın).” (Bakara, 125)
Kâbe'nin inşası tamamlandıktan sonra İbrahim a.s. şöyle dua etti:
“Ey rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret
gününe inananları çeşitli meyvelerle besle.” (Bakara, 126)
“Rabbimiz! Bizi sana boyun eğen kullarından eyle! Neslimizden de
sana itaat eden bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerini göster;
tevbelerimizi kabul et.” (Bakara, 128)
Arap kavimler ve Kâbe
Kâbe, Hz. İbrahim ve İsmail a.s.' dan sonra, Arapların en eski kavimleri
arasında zikredilen Amâlika halkı tarafından da yenilendi.
Amâlika kavmi o zaman Arap Yarımadası'nın en güçlü kavmi
durumunda idiler. Taşkınlıklarıyla bilinirler. Öyle ki, tarih yahudilerin
en çok onların elinden çektiğini yazar. Fakat Hz. İbrahim ve İsmail a.s.' ın
Kâbe'ye gösterdikleri hürmeti bildiklerinden, menfaatleri gereği Kâbe'yi
koruyup yenilemişlerdir.
Amâlika kavminin toprakları içinde ayrıca Hz. İsmail a.s.' ın akrabalık
bağı kurduğu Cürhümîler de bulunmaktaydı. Amâlika'dan sonra Kâbe ve
etrafının hakimiyeti Cürhümîlerin eline geçti.
Cürhümîler döneminde bir sel felaketi yaşandı ve sular Kâbe'nin
içine girerek temellerine kadar toprağı eritti. Bunun üzerine Cürhümî
krallarından Hars b. Mudad el-Asgar Kâbe'nin giriş yerine iki kanatlı bir
kapı taktı ve kapısına kilit vurdu. Bununla amacı, en azından suların
tazyikle Kâbe'nin içine kadar girerek tahribat yapmasını önlemekti.
Hars b. Mudad'ın ölümünden sonra Cürhümîler de Amâlika kavmi
gibi sapıttılar. Öyle ki Kâbe'nin ve o beldenin muhafızlığına hiç
yakışmayan adetler çıkardılar. Onlar yüzünden Zemzem kuyusu
dahi kurudu.
Ortaya çıkan karışıklık üzerine Huzâaoğulları kabilesi Mekke'ye baskınlar
düzenledi. Fazla dayanamayan Cürhümîler de Mekke-i Mükerreme'yi
terk edip eski vatanları Yemen'e geri döndüler.
Nebi s.a.v.'in dedeleri ve Hacer-i Esved
Kâbe-i Muazzama bir defa da Peygamber Efendimiz s.a.v.'in
dedelerinden olan Kusay b. Kilâb b. Mürre tarafından inşa
derecesinde yenilenmi ştir. Kusay o zamana kadar çatısı olmayan
Kâbe'nin üzerine kalaslar koydurmuş ve üzerini hasırlarla örtmüştür.
Daha sonra Kâbe-i Muazzama'nın dört bir tarafını Kureyşliler'e taksim
etmiş ve gücü yetenlerin Kâbe etrafında tavaf için bir miktar boşluk
bırakmak şartıyla civara evler yapması emretmiştir. Böylelikle
Harem-i Şerif civarı şehirleşmeye ba şlamıştır. Kusay'ın ölümünden
sonra da Mekke'nin reisliğine yine Peygamber Efendimiz s.a.v.'in
dedelerinden Abdimenaf geçmiştir.
Kâbe, Peygamber Efendimiz s.a.v. doğmadan kısa bir müddet önce,
dedesi Abdülmuttalib zamanında Ebrehe tarafından yıkılmak
istenmiş, ancak Fil Suresi'nde de geçtiği üzere Allah Tealâ
buna müsaade etmemiştir.
Kâbe'nin bir sonraki inşası, Peygamber Efendimiz s.a.v.'e risalet
verilmeden beş yıl önce vaki olmuştur. 605 yılında yapılan bu
onarım çalışmasında Peygamber Efendimiz ve Amcası Abbas
bizzat taş taşımışlardır. Kâbe'nin onarımı bitip de sıra Hacer-i Esved
taşının yerine konmasına gelindiğinde, taşı kimin veya hangi kabile
reisinin koyacağı hususunda tartışma çıktı. Bu durum birkaç gün
devam etti. Sonunda Kureyş'in ileri gelenleri, bu duruma Araplar
arasında adaleti ve dürüstlüğü ile bilinen Hz. Muhammed s.a.v.'in
karar vermesini istediler. O da Hacer-i Esved taşını bir yaygının
üzerine koyarak, bu yaygının her bir ucunu dört büyük kabile
reisleri olan, Utbe b. Rebîa , Zem'a , Ebû Huzeyfe b. Muğire ,
Kays b. Adiy'in eline verdi. Hep birlikte taşın konacağı yüksekliğe
kaldırıldıktan sonra Peygamber Efendimiz kendi elleriyle taşı
yerine koydu.
İslâm yönetimlerinde Kâbe
Abdullah b. Zübeyr r.a ., Hz. Hüseyin r.a. şehit olduktan sonra Mekke
ahalisini toplayıp, halifeliğini ilan etti ve biat istedi. Ancak bazı Emevi
reisleri bunu kabullenmeyerek Mekke'yi muhasara altına aldılar.
Bu muhasarada Mekke ve Kâbe büyük hasar gördü. Mancınıklarla
atılan taşlar sebebiyle Kâbe duvarları neredeyse temellerine kadar yıkıldı.
Muhasarayı yapan Husayn b. Numer'in kuşatma esnasında ölmesi üzerine
askerler geri çekilip Şam'a geri döndüler.
Kuşatmanın ardından Abdullah b. Zübeyr r.a. Mekke reislerini topladı ve
Kâbe'yi İbrahim a.s.' ın temelleri üzerinde yeniden inşa ettiler.
Bundan on sene sonra Mekke, Haccac b. Yusuf es- Sekafî komutasındaki
ordu tarafından muhasara altına alındı. Mübarek belde mancınıklarla taşlandı.
Abdullah b. Zübeyr r.a. şehit oldu. Atılan taşlarla Kâbe yine büyük hasara uğradı.
Haccac , Mekke'ye girdikten sonra Kâbe'nin hasara uğradığını görmüş ve
yıkılan yerlerini inşa ettirmi ştir. Haccac döneminden sonra İslâm alimlerince ,
Kâbe'nin hükümdarların elinde adeta bir oyuncak olmaması için yeniden inşa
derecesinde tamir edilmesine müsaade edilmemiştir.
Fakat Osmanlı padişahlarından 4. Murad zamanında
(yaklaşık milâdi 1629-1630 yıllarında) Mekke o güne kadar görülmemiş
şiddette bir fırtınaya ve sel baskınına maruz kaldı. Sular Mescid -i Haram'a
girerek Kâbe duvarlarının yarısına kadar çıktı. Ertesi gün ise akşama doğru
kuzeybatı duvarı tamamen, kuzeydoğu duvarı kapıya kadar, güneybatı
duvarı da kısmen yıkıldı.
Bunun üzerine Mekke emiri Şerif Mes'ud b. İdris, Mekke ulemasını
toplayıp ne yapılması gerektiği hususunda görüşlerini aldı. Kâbe'nin üzeri
yeşil bir örtüyle örtülüp İstanbul'a haber verildi. Haber ulaşır ulaşmaz
4. Murad , Mısır'dan Mimar Rıdvan Ağa ile Medine kadısı Mehmet Efendi'yi
Kâbe'nin onarımını için görevlendirdi. 1631 senesine kadar süren onarım
çalışmaları sırasında Hacer-i Esved taşının bulunduğu duvar hariç, diğer
bütün duvarlar temellerine kadar taş taş söküldü ve yenileriyle değiştirilmeden
tekrar bina edildi.
Daha sonraki onarımlar son yüzyılda yapıldı. 1958 yılında Suudi hükümeti
tarafından Kâbe'nin dam ve duvarlarında bulunan mermer kaplamalar değiştirildi.
1982 yılında zemin mermerleri değiştirildi. 1996 yılında ise Kâbe'nin dış yüzündeki
taşlar teker teker numaralandırılıp sökülmüş, temel ve zemin sağlamlaştırılıp
akabinde yerine monte edilmiştir.
Bundan sonra Kâbe'de ufak tefek onarımların haricinde önemli bir değişiklik
olmadı. Ancak Kâbe'nin etrafını çevreleyen Harem-i Şerif bölümü önemli
ölçüde değiştirildi.
Bütün bu yaşananlarla birlikte, Kâbe hep kutsal bir mekân oldu. Burayı
Allah için ziyaret edenler, salât ve zikirle tavaf edenler, bereketinden çokça
istifade ettiler ve ediyorlar.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyuruyorlar: “Kişinin evinde kıldığı namazı bir
namazdır, ama mahallesinin mescidinde kıldığı namazı yirmi beş namazdır.
İçerisinde Cuma kılınan mescidde kıldığı namazı beş yüz namazdır. Mescid-i
Aksa'da kıldığı namazı elli bin namazdır. Benim mescidimde kıldığı namazı da
elli bin namazdır. Mescid-i Haram'da kıldığı namazı yüz bin namazdır.” (İbn-i Mace)
Hac ibadetiniz ve Kurban bayramınız mübarek olsun, Allah kabul etsin.
Hüseyin Okur