Can Demiryel & Murakabe & Neşe Kutlutaş Murakabe
Çekip gitmeden, simsiyah dumanlar içinde kalan bir gurbet treni gibi…
Yağan yağmurlar sonrasında ekmek tazeliğinde kokan, toprak yolları utandırmadan…
İlkokula yeni başlayan bir kız çocuğunun kurdelesi gibi, tertemiz ve terk edilmiş bir çocuğun, gözlerinde biriken hüznü alıp ellerine…
Hayatının son demlerini yaşayan ihtiyarların dualarını taşıyarak üzerinde…
Yüreğin daralmadan geceleri, hatıralarını kirletecek bir hevese niyetlenmeden kalbin…
Ölümün ve toprağın tadını unutmadan…
Bir pınarın gözenekleri gibi ağlayarak sabahları…
Ve
Akşamın alacakaranlığında rastgele adımlar atmadan şehrin sokaklarında…
Kimseye ihanet etmeden, suç ortağı olmadan birilerine…
Kelimelerin yerlerini değiştirmeden, hiç kimsenin vebalini almadan ve bir günaha uzatmadan ellerini…
Yanlış bir sözün manasına yaslanmadan…
Yarına dair uzun emeller yeşertmeden içinde…
Ve
Yok etmeden o muzip çocukluğunu…
Hayatın tam ortasından yürüyüp geçerek..
Emaneti sahibine teslim etmeden önce…
Ve hesap gününün dehşetiyle doğrulmadan daha…
Terk edilmiş bir sevdanın en derin yerindeki uykusundan çığlıklar atarak uyanmadan geceleri
Evladının yolunu gözleyen bir annenin tedirginliğine yaslayıp başını…
Ve
Kalbinin üzerinde uçuşan kuşları uzaklaştırmadan…
Bir hastalık anının telaşına kaptırmadan kendini…
İhmal etmeden, mehtabın gölgelerimizi aydınlatan ışığını…
Karanlıktaki ayak seslerinden korkmadan; ama bir yolculuk öncesinin garip hüznüyle gülümseyip bütün dostlarına… ve çaresiz kalmış insanların beddualarını almadan asla…
Güneşin cana yakın sıcaklığını bekleyerek, seher vakitlerinde herkes uyurken, halini arz edip Makam-ı Âli’ye… Bağışlanmış bir hayatı yaşadığımızı unutmadan…
Başını öne eğmeden ve aşırı gitmekten alıkoyup öfkeni, sözlerin en güzeliyle dokunarak, yeni başlayan her güne…
İçini yakan acıyı hiç kimseye göstermeden…
Eşeleyip durmadan kimsenin gizli kalmış günahını…
Alnında seccadeden kalan beyaz bir iz…
Ve.. geceye şerh düşmek için yıkayarak ellerini…
Buz gibi bir ****netle direnip zalimlere
Terk etmemek üzere yemin edip daha önce bulunduğumuz her bir yeri…
Taze yayık ayranın köpükleri gibi keyifli…
Çocukları peşine takıp koşturan uçurtmalar kadar hercai…
Akşam namazlarının vakti kadar kısa ve kat’i…
Bir gülün yaprakları kadar çaresiz…
Bir âmânın adımları kadar dikkatli…
Unutulmuş iyilikler kadar makbul…
Ve… Kabul edilmiş bir tövbenin temizliği ile…
Bir öğle sıcağında kalan son suyu içer gibi yavaş yavaş…
Bir bebeğin ilk adımları gibi heyecanla…
Bir gece yarısı çalan telefonun sesine koşar gibi tedirgin…
Ve… adresine ulaşamayan mektuplar gibi hep geri dönerek…
YAŞA… VE RAZI OL…
Ki… senden de razı olunsun…
Bir yolcunun taşıyabileceğinden daha fazlasını alma yanına…
Mahrum bırakıldığın her şey hayrınadır.
Israrından vazgeç, masumlarla birlikte gez, garipler yoldaşın olsun.
Sofrandan muttakîler yesin, eşyanın hakikatine çevir bakışlarını…
İsteme, sana verilsin.
İnfak et, bereketlensin.
Ateşten sakın, kader Yaradanın sırrıdır, onunla uğraşma.
Emredilen ve yasaklanana dikkat et.
Haddi aşma…
Ahmaklarla birlikte olma…
Nefsini hesaba çek.
Unutma!
Bir tabutu taşımak için dahi, en az dört kişi gerekir.
Kalp kırma, dua et…
Son anın dehşeti sarmadan, O’na yönel.
Şefkatlilerin en şefkatlisi, merhametlilerin en merhametlisi seninle olsun…
N.Kutlutas
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[YT]puTaIZQOt9k#![/YT]