Konu Başlıkları: "havf ve reca"
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Ağustos 2007, 12:50   Mesaj No:2

AŞK'ÜL İSLAM

Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: "HAVF VE RECA"

Hazret-i Mevlânâ buyurur:
"İçinde bulunduğumuz cihân hududlu ve fânîdir. Aslolan ebedî ve sonsuz âhıret yurdudur. Aklını başına topla da bu cihanın soluk nakışlarını, bozulacak olan şekillerini ve eriyecek olan sûretlerini ebedî âleme karşı kalbinde bir perde hâline getirme!"


"Her ne kadar bu dünyâ, senin nazarında çok büyük ve nihayetsiz ise de bilesin ki, ilâhî kudret karşısında o bir zerre bile değildir. Gözünü aç da bir bak; bir zelzele, bir kasırga, bir sel felâketi dünyâyı ve içindekileri ne hâle getiriyor!"


İşte ülkemizde daha yeni yaşanan ve "mahşere küçük bir misâl olacak" dehşetengiz sahneler! İşte yerle bir olmuş mâmûreler! İşte Hazret-i Peygamber'in bir kıyâmet alâmeti olarak zikrettiği ânî ve toplu ölümler!..


Bütün bunlarda bizler için sayısız ders ve ibretler vardır. Dolayısıyla yaşanan âfetin zâhirî sebeplerden ziyâde mânevî bir perspektiften tahlîli ile ibret dolu büyük bir felâkete ilâhî takdîr yönünden bakmak ve onu materyalist bir dünyâ görüşü ile değil, îmânî ve İslâmî ölçülerle değerlendirmek hususunda hatâya düşülmemelidir.


Kâinât, mikro âlemden makro âleme, istikbaldeki normo âleme kadar ilâhî bir nizâm ve hassasiyet içinde programlanmıştır. Güneşin ve semâdaki birçok cesîm kütlelerin hareketinden ve bir atomun içindeki en minimum varlıkların deveranından esrârlı ışınlara kadar hepsi idrâk ve hayâl ötesi kudret akışları içinde seyreder.

İlâhî irâdenin programına her şey tâbî durumdadır. Bir îmânsız dahî güneşin sür'atinin artması veya azalmasına, günün 24 saatin altına inmesi veya üstüne çıkmasına ihtimal vermez. Vicdanen ilâhî irâdenin gücünü takdir eder. Ancak nefsâniyeti îcâbı reddederek kâinatta nizâmın temel kanun ve kâidelerini "tabiat kanunları" tabiriyle kendinden müessir birer kuvvet ve kudret kaynağı şeklinde ifade gafletinde bulunur. Oysa bu kanun ve kaideler, kısaca "âdetullâh" veya "sünnetullâh" denilen hakîkatlerdir.


Hiç şüphesiz bu âlem, sebepler âlemidir. Sebeplerin müsebbibi olan Allâh -celle celâlühu-, her şeyin husule gelmesini diğer bir sebebe bağlamıştır. Zîrâ ilâhî irâde sebepsiz tecellî etmiş olsaydı, ne o tecellînin şiddetine tahammül olunabilir, ne de bu âlemin bir imtihan âlemi olma vasfı bâkî kalırdı. Dolayısıyla nur-i irfân sahipleri, sebeplere değil, müsebbib ve müessire bağlanırlar. İlâhî müşâhedeye nâil olmayanlar ise, sebepler içinde âvâre bir şekilde dolaşıp dururlar. Sadece fiziki sebeplere, yâni fay hatlarına takılı kalırlar.


Cenâb-ı Hakk, münkir ve zâlimleri cezâlandırmak için bazı tabiat hâdiselerini alışageldiğimiz ilâhî programın dışında, yâni maddî ve mânevî azaplara bağlı olarak tahakkuk ettirir. Yâni ateşin, suyun, rüzgârın ve diğer tabiî unsurların muhtevâsında müşâhede olunagelen yapıcı vasfı, ikinci plana iterek tahrip edici bir kuvvet hâline getirir. Dolayısıyla tabiatta meydana gelen hâdiselerin temelindeki murâd-ı ilâhîyi veya çoğu kere de izn-i ilâhîyi görmemek, kısır ve bazen de kör bir perspektife takılıp kalmak demektir. Bu gaflete düşenleri îkâz sadedinde Hazret-i
Mevlânâ buyurur:
"Unutma ki bu dünyâ, ilâhî kudret önünde âdetâ bir saman çöpüne benzer. İlâhî irâde, bazen onu yükseltir, bazen alçaltır. Bazen sağlam, bazen kırık dökük bir halde bulundurur. Onu bazen sağa, bazen sola götürür. Bazen gül bahçesi hâline kor, bazen de diken hâline..."


Zîrâ Cenâb-ı Hakk, bu âlemin bir imtihan âlemi olmasını murad etmiş, bu sebeple âlemde "kahır" ve "lutuf" gibi iki zıd keyfiyeti içiçe tecellî ettirmiştir.
Lutuf tecellîsi, kulların istihkaklarına bağlı olmamakla birlikte bazen samîmî duâ, niyaz, sadaka ve çeşitli amel-i sâlihler vesîlesiyle de tahakkuk eder.


Kahır tecellî ise, evleviyetle haram, zulüm ve kitlevî azgınlıklar sebebiyle gerçekleşir. Bununla beraber bazen de kulun sabır, tevekkül ve teslîmiyet imtihanını gerçekleştirmek ve bu sebeple onu yüceltmek maksadına bağlı olarak tecellî eyler. Böylece Cenâb-ı Hakk, kullarını zaman zaman muhtelif şekillerde imtihân etmektedir. Bunu âyet-i kerîmede şöyle beyân buyurur:


"Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan ederiz... (Ey Rasûlüm!) Sabredenleri müjdele!.." (el-Bakara, 155)
Alıntı ile Cevapla