Konu Başlıkları: Vakf Ve İbtida
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07Haziran 2013, 00:31   Mesaj No:3

f_kryln

Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:35
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Vakf Ve İbtida

1
VAKF VE İBTİDÂ
Kaynak: Kur’an’ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri
Prof. Dr. İsmail KARAÇAM
Hazırlayan: Osman AÇIKGÖZ
VAKF VE İBTİDÂ
او فقولا áÇ ءادتب

Vakf
ا ل و ق ف : Lûgatda, durmak ve durdurmak mânâlarına gelmektedir . Tecvîd ıstılahında ise فقولا

"
nefesle beraber sesi kesmektir” ºeklinde tarif edilmiºtir. İbnü’l Cezerî’nin tarifi ise maksadı daha açık
bir ºekilde belirtmektedir. “
Vakf, kelime üzerinde, kırâate tekrar baºlamak niyetiyle, âdet olduğu
ºekilde, nefes alacak kadar bir zaman sesi kesmekten ibârettir.”

Vakf kelimelerin sonunda yapılır. Vakfta esas iskândır, yani k
elimelerin sonunu sâkin kılmaktır. Zira
hareke üzerine vakf câiz olmadığı için, üzerinde vakf yapılan kelimenin son harfi harekeli ise, sâkin hâle

getirilir.
Vakf sebebiyle ârız olan bu sükûna da sükûn-ı ârız denir.

İbtidâ
ا ا ل ب ات د ءا : Lügatda baºlamak demektir. Burda ki ibtidâdan maksat da, ya vakf yaptıktan sonra
kırâata devam etmek için tekrar baºlamak veya ilk kırâata başlayıştır. Arpça’da sükûn ile ibtidâ
(baºlama) mümkün olmadığı için, ibtidâ hareke ile yapılır.
İbtidâ ihtiyâri olur. Fakat ancak müstakil bir mânâya ve maksada kâfi gelen yerde câizdir.

Yazarlar ve Eserleri
İbnü’l Enbâri :
Kitâbu îdâhı’l-vakfı ve’l-İbtidâ

Muhammed b. Tayfûr es
-Secâvendi :
Kitâbu’l-Vakfi ve’l-İbtidâ

Ahmed b. Muhammed en-
Nahhâs:
Kitâbu’l-Vakfi ve’l-İbtidâ

Vakf
ve ibtidâ ile ilgili bir çok eser yazılmış ise de bunların içinde en çok tutulan ve Mushafların
basımında kullanılan
İbnu’l-Enbârî, Ahmed b. Muhammed en-Nahhâs ve Ebû Ca’fer Tayfûr es-

Secavendî
nin eserleridir.

A) Genel olarak vakf dört kısma ayrılır.
1-
Iztırârî vakf: فقولا ا áÇ يرارطض Tilavet esnasında meydana gelen, nefes kısılması, unutma veya devem
etmeye gücü yetmeme. . gibi herhangi bir zarûri sebeple yapılan vakfa denir. Diğer bir tarife göre,
kelâm, ne mânâ, nede lâfız cihetinden tamam olmadan, zarûri bir sebeple yapılan vakftır. Bir zarûret
ortaya çıkmış olmasıyla, mânâ tamam olmadan bile bir kelimede vakf câiz olur. ªu kadar varki, mânânın
tamam olmaması halinde, vakf yapılan kelimeden veya baºlamaya müsaid değilse, mânâya uygun daha

evvelinden
baºlamak gerekir.

2
- İhtiyâri vakf: فقولا ا áÇ يرايتخ Hiçbir zarûri sebep bulunmadan, vakf yapmayı kastederek, isteğe bağlı
yapılan vakflara denir. İbnü’l
-Cezerî bunu “Kelâmın tamam olduğu vakfa denir.” ºeklinde tarif eder.

3-
İhtibârî vakf: فقولا ا áÇ يرابتخ Buna, imtihan için yapılan vakf” denir. Bir üstadın huzurunda,
herhengi bir kimsenin kırâatındaki bilgisini ve maharetini öğrenmek maksadıyle, ºayet bir özür
sebebiyle vakf yapmaya mecbur kalmışsa, vakfı niçin yaptığını anlamak için yapılan vakfla
ra bu isim

verilmiºtir.
2
VAKF VE İBTİDÂ
Kaynak: Kur’an’ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri
Prof. Dr. İsmail KARAÇAM
Hazırlayan: Osman AÇIKGÖZ
4-
İntizârî vakf: فقولا ا áÇ يرظتن Bir kelime üzerinde, muhtelif rivayetleri cemettiği zaman, başkasını ona
atfetmek için vakf yapmaya derler.

B)
Âlimlerin çoğunluğuna göre vakflar dört kısma ayrılır.

1-
Tam vakf = Vakf-ı tam: فقولا ماتلا Tam vakf, mâba’di (kendisinden sonra) ile lâfız veya mânâ
yönünden, alâkası bulunmayan bir kelime üzerinde yapılan vakflara denir. Meselâ :
نو حال ف م لا كائ.لو ا ه

(Bakara, 5 )
da yapılan vakf gibi.
Vakf-
ı tamlar ekseriyetle âyet başlarında ve kıssa sonlarında olurlar. Bunda vakf yapıldığı zaman,
mâba’dinden (kendinden sonra) alınarak devam edilir.

a) Vakf-
ı tam bazen âyet bitmeden bulunur. Meselâ: ة َّلّ اذ ا ا هال ه ا ةَّزاع ا او ل ع ج و (Neml, 34.) de yapılan vakf gibi.

Çünkü belkıs’ın sözü burada bitiyor, devemı ise Allah’a aittir.
b)
Bazan âyet ortasında bulunur. Meselâ: ىن ءا ج ذاا د ع ب ار ك ا ذلا ان ع ىن.َّ ل ض ا د ق ل (Furkan, 29.) Ubeyy b. Halef’in
sözü burada bitmiºtir.
c) Bazan âyet bittikten sonraki kelimede bulunur. Meselâ:
ال .ذ ك . اة تْ اس ا انِو د ن ام م ه ل ل ع نَ م ل (Kehf, 90-91.)

Doksanıncı âyet
اة تْ اس kelimesinde bitiyor. Doksanbirinci âyet ال .ذ ك ile başlıyor. Fakat kelâm bu

kelimede tamam oluyor.
Vakf-
ı tam, tam ve etemm olmak üzere iki kısma ayrılır:

Vakf-
ı tam, bazen kastedilen mânâyı kuvvetli bir ºekilde beyan ettiği için, ºayet vakf-ı tamda vakf
yapılmazsa, murâd olunan mânâda ºüpheye düşüleceğinden
bu vakfa es-Secâvendî “vakf-ı lâzım” ,
bazıları ise “vakf
-ı vâcip” demiºtir. Bundan dolayı vakf-ı tamda muhakkak vakf yapmalıdır. Bütün kıssa
sonlarındaki ve kıssa evvellerindeki, bütün sûrelerin sonundaki vakflar,
vakf-ı lâzımdır.
2
- Kâfî vakf = Vakf-ı kâfî: فقولا فيكالا Vakf-ı kâfî, kelâm lâfız ve mânâ tamam olmakla beraber, mâba’di
(kendinden sonrası) ile mânâ yönünden alâkası bulunan yerlerde yapılan vakflara denir. ªöylede tarif
edilmiºtir.
Eğer âyetin mâba’di ile lâfzî alâkası varsa, buna kâfî, mânevi alâkası varsa hasen-kâfî denir.

Meselâ:
م ا نو ن ام ؤ ي ل م ھ ر اذ ن ت م ل (Bakara, 6.) vakf yapmak gibi. ªimdi burada kelâm lâfız itibariyle tamdır.
Fakat mânâ cihetinden mâba’di ile ilgisi vardır. Çünkü bunu takip eden cümle, kâfirlerin durumunu

haber vermektedir. el-Cinn, el-
Müddesir, et-Tekvir, el-İnfitar, el-İnşikak ve eº-ªems sûrelerinin fasılaları

hep vakf-
ı kâfîdir. Çünkü bazısı bazısına mâtûf olup, kelâm mâba’di ile lâfız yönünden ilgili olmadığı
halde, mânâ cihetiyle birlik arzeder.

Vakf-
ı kâfîlerde de farklılıklar bulunabilir. Meselâ: İbnü’l-Cezerî’ye göre ض ر م ما ابِو ل ق ىف. (Bakara, 10.) da
vakf-
ı kâfî, ا ةض ر م . ذللّا ه دا ز ف

(Bakara, 10.)
da ekfâ نو ب اذ ك ي او ن كَ ا ماب (Bakara, 10.) de ise her ikisinden daha üstün bir
durum vardır.

Vakf-
ı kâfî, genel olarak fâsılalarda(âyet sonlarında) ve âyet aralarında bulunur.

3
VAKF VE İBTİDÂ
Kaynak: Kur’an’ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri
Prof. Dr. İsmail KARAÇAM
Hazırlayan: Osman AÇIKGÖZ
Vakf-
ı kâfîde vakf yapmak, vakf-ı tamda olduğu gibi, müksûd olan mânâyı beyan için bir te’kid
olduğundan lüzûmludur ve vakf yapılan kelimenin mâba’dinden baºlanarak devam edilir.

3-
Hasen vakf = Vakf-ı hasen: فقولا نسلحا Vakf-ı hasen, kendisinden kelâm tamam olmak şartıyle,
mâba’di veya mâkabli ile lâfz cihetinden alâkası bulunan bir kelimede yapılan vakfa denir. Vakf
-ı
hasende kelâm, mânâ yönünden tamam olur ve fakat lâfız yönünden ilgisi devam eder.
Meselâ:
ا ذ . اللّ د م ح ل ا de ve ما يْ ل ع ت م ع ن ا ني ى َّلا طا اصِ de yapılan vakflar gibi. Birinci cümleyi takip eden اذب ر

ke
limesi bu cümlenin sıfatı olduğu için vakf, sıfat ile mevsûf arasında vâki olmuºtur. İkinci cümleyi takib

eden
ا ي غ kelimesi de ني ى َّلا kelimesinin sıfatı veya ondan bedeldir. Her ikisindede vakf yapılan
kelimenin mâba’di ile lâfız yönünden ilgisi vardır. Vakf yapıldığı zaman mânâ anlaşıldığı için, bu isim
verilmiºtir.

Vakf-
ı hasen âyet başında, yahut âyet ortasında olabilir. ªâyet âyet başı ise vakf yapılır ve mâba’dinden
devam edilir. Çünkü âyet başlarında vakf yapmak sünnettir. Eğer âyet başı değilse ve vakf da yapıldıysa,
mâba’dinden baºlamak doğru değildir. Bu durumda, vakf yapılan kelimeden veya münasib değilse,
daha evvelinden baºlayarak devam edilir.

4-
Kabîh vakf = Vakf-ı kabîh: فقولا ا ل حيبق Kelâm lâfz ve mânâ yönünden tamam olmadan ve mâba’di
ile her iki cihetten ºiddetli alâka bulunan yerde yapılan vakflara denir. İbnü’l Enbârî bunu
, tamam ve
hasen olmayan vakflar
” ºeklinde tarif etmiºtir.

Vakf-
ı kabîhlerde kelâm tamam olmadığı için, bundan bir mânâ anlaşılmadığı gibi, âyetten kastedilen
ºeyde gizli kalır. Muzaf ile muzafun ileyh, sıla ile mesûlü, kavl ile mekûlü kavl…. Arasında yapılan vakflar

gibi.
Meselâ: Besmeledeki
ام ساب Fâtiha’daki د م ح ل ا , ا ذب ر , ا الا م , طا اصِ kelimelerinde vakf yapmak gibi.
Vakf-
ı kabîh, kabîh(kötü, çirkin) ve akbah (daha kötü, çok çirkin) olmak üzere iki kısma ayrılır. Yukarıda
geçen örnekler kabîha misâl olabilir. Akbah’a misâl ise
او لا ق ني ى َّلا ر ف ك د ق ل da vakf yapıp, sonra و ه . ذللّا َّناا
ن با حي ى س م لا ي ر م
(Maide, 17.) den başlanmasıdır. Böyle bir vakf ve ibtidâ sebebiyle âyetin mânâsı tamamen
değiştiği gibi, islâm itikâdiyle de kâbil
-i telif olmayan bir mânâ ortaya çıkmış olur.
Kabih vakf bir zaruret olmaksızın câiz değildir. Ancak nefes kesilmesi, aksırmak, gülmek, uyuklamak,
mâba’dine ulaºmaya imkân vermeyen herhangi bir mazeret, vakfı öğretmek veya imtihan etmek…. Gibi
sebepler dolayısıyla ancak vakf yapmak câiz olur. Bu durumda ise, vakf yapılan kelimeden, veya
mânânın daha güzel anlaşılmasını sağlayacak yukarda geçen baºka bir kelimeden baºlamak lâzım gelir.
Çünkü vakf, zaruretten dolayı mübâh kılınmıştır, zaruret kalkınca, mâkabli ile baºlamaya bir mâni

yoktur.
Es-Sec
âvendi’ye ögre vakflar:

Es-Sec
âvendi, vakf ve ibtidâ konusunda islâm âleminde en çok tutulan, yazmış olduğu eser bugün dahi
önemini muhafaza eden ve yazılmakta, basılmakta olan elimizdeki Mushaflarda koymuº olduğu esaslar
ve remizler tatbik edilen bir müelliftir. Vakfları muayyen kâideler, kategorilere ayırdığı gibi, her kâideye
delâlet eden bu iºaret (
remz) lere müellifine izafen secâvend ismi verilmiºtir.

4
VAKF VE İBTİDÂ
Kaynak: Kur’an’ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri
Prof. Dr. İsmail KARAÇAM
Hazırlayan: Osman AÇIKGÖZ
Es-
secâvendî’ye göre vakflar beº kısma ayrılır:

1-
Vakf-ı lâzım = Lâzım vakf: فقولا مزلالا Vakf-ı lâzımın alâmeti mîm ( م ) harfidir. Vakfın muhakkak
yapılması lâzım geldiğine, ºayet vakf yapılmayıp da vasl yapılacak olursa, kastedilen mânânın
bozulacağına iºarettir. Meselâ:
يىن ام ؤ ماب ه ا م و (Bakara, 8.) vakf yapmayarak onu takib eden . ذللّا نو ع ادا يُ

(Bakara, 9.)
kısmına vasledilecek olursa mânâ “Allh’a hile edenlere inanmıyorlar” olur ki, Kur’an’da
kastedilen mânâya tam zıd bir mânâ çıkar.

Vakf-
ı lâzım alâmetleri Kur’an’da 84 yerdedir. Bunda vakf yapmak vacibdir, terki ise haramdır.

2-
Vakf-ı mutlak = Mutlak vakf: فقولا قلطلما Vakf-ı mutlakın alâmeti tâ ( ط ) harfidir. Yapılan vakfın

câiz
, lâzım, veya murahhas olduğuna dair bir kayıt mevcut değilse, buna vakf-ı mtlak denir. Bu vakf

cümle ve kelâm başlangıcı olduğu için, secâvendin bulunduğu kelimede vakıf yapıp mâkblinden
almadan
, mâbâ’dinden devam etmek güzel olur. Vakf yapılması evlâ olmakla beraber, vasl da câizdir.

3-
Vakf-ı câiz = Câiz vakf: فقولا زئالجا Vâkf-ı câizin alâmeti cim ( ج ) harfidir. Vakf-ı câizde hem vakf,

hemde
vasl yapmaya cezbeden sebepler bulunduğu için, hem vakf, hem vasl câizdir. Fakat vakf

yapmak evlâdır
.
4-
Vakf-ı mücevvez = Mücevvez vakf: فقولا زولمجا Vakf-ı mücevvezin alâmeti ze ( ز ) harfidir. Bir veche

göre vakf câiz, diğer bir veche göre ise câiz değildir. Buna v
akf-ı mukayyed de derler. Vakf-ı
mücevvezde vakf câiz olmakla beraber,
vasl evlâdır.
5-
Vakf-ı mrahhas = Murahhas vakf: فقولا صخرلما Buna vakf-ı murahhas liddarûre فقولا ةروضرلل صخرلما

derler. Alâmeti sâd (
ص ) harfidir. Vakf-ı murahhas bir zarûrete mebni, mâba’di mâkablinden müstağni
olmayan yerde yapılan vakftır. Kelâmın uzun olması ve nefesin kesilmesi sebebiyle vakf yapılmasına
ruhsat verilmiºtir. Vakf yapılınca, geriden almaya lüzûm yoktur. Çünkü vakfın mâba’di, mânâsı anlaşılan
bir cümledir.

Vakf-
ı lâ áÇ :
Mâba’di ile lâfız yönünden alâkası bulunan yerlere konulan bir iºaret olup, mânâsı “Burada

vakf yapma, vakf yapmaya müsait yer değildir”
demektir. Vakf-ı lâ áÇ da mânâ tamam olmamıştır.
ªunuda belirtelim ki, İbnü’l
-Cezerî’nin dediği gibi, “vakf-ı lâ áÇ da, ne pahasına olursa olsun, vakf
yapılmaz”
demek değildir. Bunun mânâsı: “vakf yapmak güzel ve fakat mâba’di ile baºlamak güzel
değildir”
demektir. Binâenaleyh herhangi bir zarûretten dolayı áÇ da vakf yapılabilir, velâkin geriden
alınmak suretiyle devam olunur.
ªayet vakf
-ı lâ áÇ , âyet sonlarında bulunuyorsa, ozaman vakf yapılınca, geriden almaya lüzum yoktur.
Çünkü âyet sonları, normâl vakf mahallidir. Âyet sonlarındaki vakf
-ı lâ áÇ ların mânâsı, bir evvelki âyetin

mânâsının devam ettiğini bildirmektir. ªu halde, her ne kadar el
-Fâtiha sûresinin 6’ncı âyetinin sonunda

ما يْ ل ع ت م ع ن ا ني ى َّلا طا اصِ
vakf-ı lâ áÇ varsada, mezhebimize göre burası âyet sonu olduğu için burada vakf
yapılır ve mâba’dinden devam edilir, geriden almaya veya burada vakf yapmamak için gayret
göstermeye gerek yoktur.

Diğer Vakf İşaretleri
(remz)ler

فق
:Alâmet-i vakf ع لا م ة لا و ق ف dır. Kelime mânâsı, “bu kelime üzerinde vakf yap” demektir. Bunda vakf
yapmak, vakftaki
faydadan dolayı, vasldan efdaldir.

5
VAKF VE İBTİDÂ
Kaynak: Kur’an’ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri
Prof. Dr. İsmail KARAÇAM
Hazırlayan: Osman AÇIKGÖZ
ق
: Alâmet-i vasl لصولا ةملاع dır. Buna ليق دق alâmeti de derler. ق secâvendinin bulunduğu
yerde, âlimlerin vakf yapıp yapmamak hususunda ihtilâf ettikleri anlaşılır. Kurrâdan çoğunluğa göre,

vasl
alâmeti olarak kabul edildiği için, vasl evlâ, vakf ise câizdir.

لىص
: Vasl mânâsınadır. Vaslın efdal olduğunu ve fakat vakf yapılabileceğini bildirir. (Bu remzin yapılışı
ºöyledir: Sâd
ص ile lâm ل vasl = لصو kelimesinden yâ ى ise evlâ لىوا kelimesinden alınmıştır.)

حلص
: Vakfın hem yapılabileceğini, hemde yapılamayacağını bildirir.

ك
: Bu harf, لذك kelimesinden alınmış olup onun kısaltılmış ºeklidir. Kendisinden önce hangi
secâvend geºmiº ise onun hükmünü taşır.

ع
: Rukû alâmetidir. Namaz kılarken rukû’a gitmenin güzel ve münasip olacağını bildirir. Bilhassa hatim
ile namaz kıldıranlar bu iºâretde rukû’a gitmelidirler. İki kıssa veya hikâyenin arasına konur. Bazı
Mushaflarda, on âyette bir bu ayın
ع iºâreti konur ki, شرع kelimesinden alınmıştır. Bazı Mushaflarda
da ayn başı dediğimiz hemze
ء bunun yerine konulmuºtur.

خ
: Her beº âyette bir konur, سخم kelimesinden alınmıştır.

*
*
* *
*
*
: Vakf-ı mu’ânaka: Birbirini takip eden yakın kelimelere konulan bu üçer adetlik iki grup

noktaya, vakf-
ı muânaka ةقناعلما فقو veya vakf-ı mûrakabe ةبقارلما فقو denir. Meselâ: اهي ىف ب ي ر ل

(Bakara, 2.)
olduğu gibi. Bu durumda iki mu’ânaka iºaretinden birinde vakf câiz, her ikisinde birden câiz
değildir. ªayet her ikisindede durulursa, mânâ tamam olmaz.

س
: Sin س , sekte ةتكسلا kelimesinden alınmıştır. Sekte ile okunacak yerlerde kelimenin üstüne,
ekseriyetle altına konur.

Vakf-
ı tam ve Kâfî’nin mâba’dinden, Vakf-ı hasen ve Kabîh’ın mâkablinden baºlamak güzeldir.

Fâsıla:
Âyet sonu

Kabih:
Kötü

Akbah:
Daha kötü

Hasen:
Güzel

Mâba’di:
Kendinden sonra

Mâkabli:
Kendinden önce

6
VAKF VE İBTİDÂ
Kaynak: Kur’an’ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri
Prof. Dr. İsmail KARAÇAM
Hazırlayan: Osman AÇIKGÖZ
VAKF, KAT’ ve SEKTE ARASINDAKİ FARK
A) Kat’
عطق : Kırâattan tamamen ayrılmak niyetiyle, kırâatı kesmeye denir. Kur’ân okuyan kimse,
nekadar okuyacak idiyse bitirir ve baºka bir iºe koyulur.
Katile kırâattan ayrılan kimse, eğer tekrar
til
âvete dönmek isterse, istiâze ا ع و ذ با لهe ile baºlar.

Kat’ ancak âyet başlarında olur. Kur’ân okuyan kırâatı kesmek niyetinde ise, âyeti bitirdikten sonra
kesmelidir. Ashâb
-ı kirâm, âyetin bir kısmını okuyup, bir kısmını bırakmayı mekrûh görmüºlerdir.

B) Vakf
فقولا : Yukarıdada söylendiği vechile vakf, kelimenin sonunda nefes alacak kadar bir zaman,

kırâata tekrar baºlamak niyetiyle, sesi kesmeye derler.
Sesin kesilmesi husus
unda vakf ile kat’ arasında fark yoktur. ªu kadar var ki, kat’ yalnız âyet başlarında,
kırâattan ayrılmak kastıyle yapıldığı halde; vakf âyet başlarında ve ortalarında olabilir. Fakat kelime
ortasında câiz değildir. Yazı itibariyle bir kelime gibi yazılan, haddi zatında iki kelime olan yerlerde,
meselâ,
ا م ن ي ا gibi, vakf ancak kelimenin sonunda yapılır.

C) Sekte
ةتكسلا : Kendine mahsus bahsinde de daha geniº görüleceği vechile, sekte, nefes
almaksızın sesi, vakf zamanından daha kısa bir müddet kesmekten ibarettir. Vakf zamanı, bir teneffüs
zamanı olduğuna göre, sekte ondan daha kısa olmaktır.

Sekte ancak nakil ve rivâyetle sabit olduğu halde, vakf ve kat’ öyle değildir.
Alıntı ile Cevapla