Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Temmuz 2013, 11:59   Mesaj No:3

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Müslüman Kardeşler'e Yönelik Eleştiriler ve Cevaplar

Umran dergisinin "Müslüman Kardeşler: Eleştiriler ve Cevaplar" isimli kitap hakkında röportajı

Müslüman Kardeşlere dönük eleştirileri irdelediğiniz kitabınızı yazma düşüncesi nasıl oluştu?

5-6 Mayıs 2012'de Medeniyet Derneği ve Genç Birikim Derneği tarafından Ankara'da "Müslüman Kardeşler ve Hasan el-Benna" konulu bir uluslararası sempozyum düzenlendi. Bu sempozyumda benim de Müslüman Kardeşler'e yöneltilen eleştiriler ve cevapları konulu bir sunum yapmam istenmişti. Bu sunumda bazı eleştirileri genel hatlarıyla ele aldım. Daha sonra Nida Yayınları'nın Müdürü değerli kardeşimiz Recep Songül, Müslüman Kardeşler'in son dönemde Arap dünyasında yaşanan olaylardan dolayı daha çok konuşulduğunu ve bu eleştirilerin gündeme getirildiğini hatırlatarak konuyu biraz daha genişletip kitaplaştırmamı teklif etti. Ben de uygun gördüm ve böyle bir çalışmanın faydalı olacağını düşündüm.

Harekete dönük eleştiriler hangi noktalarda toplanıyor?

Eleştirileri yönelten kesime göre değişiyor. Arap dünyasındaki selefi akımdan gelen eleştiriler İhvan'ın tasavvuf konusundaki tutumu ve bazı itikadi meseleler üzerinde yoğunlaşıyor. İslam'ı bir devlet nizamı olarak hakim kılma idealine ağırlık veren siyasi boyutlu akımlardan yöneltilen eleştiriler siyasal kavramlar üzerinde yoğunlaşıyor. Laik ve Batıcı kesimlerin eleştirileri ise zaten temelde İslamcılığa karşı. Ancak bu çalışma ve esas aldığımız kaynak İslâmî kesimden yöneltilen eleştirilere cevap niteliğinde.

Tevfik el-Vai’nin eserinden söz ediyorsunuz. Bu eserin özelliği nedir?

Tevfik el-Vai, hareketin ileri gelen ilim ve dava adamlarından. Kitabı da eleştirilere doğrudan cemaatin verdiği cevapları içeriyor. Dolayısıyla onun kitabını kaynak alarak doğrudan cemaatin verdiği cevapları okuyucuya yansıtmaya çalıştık. Ama kitabı aynen tercüme etmeyip bazı ekleme ve özetlemelerle ulaşmak istediğimiz okuyucu açısından öncelediğimiz hususlar üzerinde durmaya çalıştık.

Türkiye’de Müslüman Kardeşlere ilişkin eleştirileri genel boyutlarıyla biliyoruz demişsiziniz. Fakat bu konuyu ayrıca ele almamışsınız. Niçin?

Böyle bir ifade kullanmadık. Sadece kullandığımız kaynaktan aktardığımız hususlar içinde Türkiye'de öne çıkan eleştirilere ağırlık verdiğimizi ifade ettik. Çünkü kitap geniş ve bayağı kapsamlı. Birçoğu da Türkiye'de çok fazla konuşulmayan hususlardan oluşuyor. Ele aldığımız hususlardan bazılarını da el-Vai'nin kitabında izah edildiği boyutta geniş çaplı ele almadık. Ayıklama yaptık. Maksadımız buydu.

İran İslam Devrimi sonrasında İhvana ilişkin ‘devrimci’ bir zeminden yola çıkan eleştiriler olduğunu biliyoruz. Sözgelimi Kelim Sıddıki merhum bu minvalde eleştiriler yapmıştı. Bu eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu eleştirilerin bazıları siyasal tavırla ilgilidir ve kitapta yer alıyor. Kelim Sıddıki vefat etti. Allah'tan kendisine rahmet diliyoruz. Yaşıyor olsaydı İran'ın bugün Suriye'deki Baas diktasına destek vermesine ve bu diktaya karşı devrimci başkaldırının başının ezilmesi için silah ve asker göndermesine nasıl yaklaşırdı bilmiyoruz. Ama dün "devrimci" söylemlerle İhvan'ın siyasal faaliyetlerine eleştiri yöneltenlerin bazılarının bugün İran'ın Baas diktasına şartsız destek vermesini anlamak zor.

İhvan'ın dünkü siyasal faaliyetleri de bugün zulme başkaldıran kitlelere destek çıkması da zulüm rejimlerine karşıdır. Zulmü onaylamamıştır. Sadece zamana ve şartlara göre metot farklılıkları vardır. Bu metot farklılıklarına yöneltilen eleştirileri de haklı ve isabetli bulmuyoruz.

Müslüman Kardeşlere siyasi olarak yöneltilen eleştiriler hangi kavramlar etrafında yoğunlaşıyor?

Bunlar da eleştiriyi yöneltenlere göre değişiyor. Bazıları gizli çalışmayı eleştirirken, bazıları da hakim sistemleri onaylama anlamına geleceğini iddia ettikleri izne dayalı örgütlenmeye eleştiri yöneltiyorlar. Kavramlar daha çok siyasal parti, çok partililik, demokrasi, seçim, vatanseverlik, ulusçuluk yani milliyetçilik vs. üzerinde yoğunlaşıyor. Bunların her biri hakkında verilen cevaplar özet bir şekilde kitabımızda mevcuttur.

Bazı yorumcular Türkiye’de Nurcu gelenekle İhvan arasında benzerlikler olduğunu ifade ediyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İslâmi geleneklerin hepsi arasında benzerlikler ve ihtilaflar vardır. Hiçbiri diğerinin aynısı değildir, tümüyle de ayrı değildir. Ama İhvan hilafetin ilgasından sonra yeniden İslâmî nizamı hâkim kılma idealiyle ortaya çıkmış ilk örgütsel yapılanmadır. O dönemin fikri akımlarından etkilenmiş olmakla birlikte düşünce altyapısını ve kendi örgütsel yapısını kendisi oluşturmuş bir harekettir. Nurcu gelenekten etkilenmesi söz konusu değildir.

İhvan içi tartışmalara hiç değinmiyorsunuz. Takiyyüddin Nebhani, Said Ramazan ve Seyyid Kutub bir bakıma İhvan’ı içerden eleştiren ve ayrılan isimler. Bu bağlamda İhvana ilişkin iç tartışmaları nasıl anlamak ve yorumlamak gerekir?

Öncelikle burada iki bilgi hatasını düzeltmek istiyorum. Takiyyuddin en-Nebhani, İhvan'la ilişki içine girmiş, onun sohbetlerinden ve eserlerinden istifade etmiştir, ama cemaatin bir mensubu değildi. Dolayısıyla bu cemaatten kopma biri değildir. Hizbu't-Tahrir'i tamamen kendi müstakil görüşleriyle kendisi oluşturmuş, sonra da bu hareketin örgütsel yapısı onun görüşleri doğrultusunda şekillenmiştir. Yani Hizbu't-Tahrir tamamen bağımsız olarak yapılanmıştır; İhvan'dan kopma bir örgüt değildir.

Seyyid Kutub'un İhvan'dan ayrıldığı bilgisinin yanlış olduğu, onun şehadetine kadar İhvan'ı terk ettiğini ortaya koyan en basit bir delilin dahi bulunmadığı artık bütün açıklığıyla ortaya konmuştur. Bunu mensup olduğu ailenin yaşayan fertlerinden de öğrenmek mümkündür.. Aksini ileri sürenler de delilleri olmadığı için artık susmayı tercih etmişlerdir. Bunun yanı sıra Seyyid Kutub'un eserleri İhvan'ın eğitim programlarında hâlen yer almaktadır.

Öte yandan kaynak olarak esas aldığımız kitabın da bizim çalışmamızın da yazılmasının maksadı İhvan'a cemaat dışından yöneltilen eleştirilere cevaptır. Kendi içindeki tartışma ve ihtilafların tahlili konusunda farklı çalışmalar, dosyalar ve yazılar bulunmaktadır.

Ayrıca burada kişiler üzerinde değil konular üzerinde durulmuştur. Ele alınan konulardan bazıları yerine göre iç tartışmalarda da ele alınmıştır. Kitabımızın tartışmaların tümünü içerdiğini de söylemiyoruz. Öncelik arz ettiğini ve açıklığa kavuşturulmasına bilhassa ihtiyaç olduğunu düşündüğümüz hususlara özellikle yer verdik. Bazı tartışmalar tamamen kişisel yaklaşımlarla ilgilidir ki tarihte ilim adamları arasında bu türden, kitaplara sığdırılması mümkün olmayan tartışmalar vuku bulmuştur.

Bir de şunu belirtmek gerekir. Eleştirilerin haklı ve isabetli olanları da vardır. Dolayısıyla cevaplandırılması gerekmez. Bilakis istifade edilir. Bu hususta İmam Şafii'nin şu sözü bir ilke niteliği taşır: "Bizim görüşümüz doğrudur, yanlış da olabilir. Başkasının görüşü yanlıştır, doğru da olabilir. Kim bizim sözümüzden daha güzelini ortaya koyarsa onu alırız."

Peki Hasan el Hudaybî’nin Yoldaki İşaretler’e karşı kaleme almış olduğu eseri bu çerçevede nasıl anlamak gerekir?

Bu kitap, Seyyid Kutub'un cemaatten ayrıldığını göstermez. Sadece kitapta izlenen metoda ve bazı fikirlere eleştiridir. Cemaatin kendi içindeki ihtilaflar hakkında yazılan eser ve çalışmalar ile kastettiklerimden biri de budur.

Ağırlıklı olarak Hasan el-Benna’nın görüşleri etrafında gelişiyor kitabınız. Hasan el- Benna’nın konumu biraz İran’da İmam Humeyni’nin konumu gibi sanki. Fraklılıkların kendisinden hareket ederek meşruiyet sağladıkları bir isim.. Ne dersiniz?

İhvan'ın benimsediği anlayışa göre Hasan el-Benna bir dava önderi ama sözleri delil kabul edilen bir dayanak, ölçü değildir. Ölçü her zaman Kur'an ve sünnettir. Hasan el-Benna'nın görüşleri de bu iki kaynağa uyduğunda alınır, uymadığında terk edilir. Kitapta Hasan el-Benna'nın görüşlerinin geçmesi onun görüşlerinden hareketle savunma yapılması, onun görüşlerinin şer'i delil kabul edilmesi amacıyla değil onun görüşlerinin şer'i delillere uyup uymadığının, bu konuda yöneltilen eleştirilere şer'i delillerden dayanak bulunup bulunmadığının ortaya konması amacıyladır. Yani onun görüşleriyle savunma yapılmamış, onun görüşleri şer'i delillerle ve dayanaklarla savunulmuştur. Dolayısıyla Hasan el-Benna'nın kendisinin meşrulaştırma dayanağı sayılan bir şahsiyet olduğu tespiti isabetli değildir.

Bir de bazı eleştirilerde İhvan'ın sonradan Hasan el-Benna'nın çizgisinden koptuğu ileri sürülmektedir. Cemaatin bu konudaki tavrı da şudur: Hasan el-Benna bir önderdir ama bir ölçü değildir. Zaman, zemin ve başvurulan kaynak gerektirirse görüşleri terk edilebilir. Terk edilmemesi gereken ölçü Kur'an ve sünnettir. Ama cemaatin sonradan kurucu önderin görüşlerinden ayrıldığı iddialarının ne kadar doğru olduğu, eğer bir farklılık varsa bunun neye dayandığı hakkında bilgilendirme yapılmasına ihtiyaç vardır. İsminin çok geçmesinin ve görüşlerine sıkça yer verilmesinin bir sebebi de budur.

İhvan odaklı hareketler veya yapılar seksenli yıllarda gizlilik meselesi etrafında çokça tartışmalara yaptılar. Hatta bu minvalde hareket fıkıhları oluşturuldu. İhvan’ın gizlilik meselesi konusuna yaklaşımı nasıl?

İhvan'ın bu konudaki metodu Hz. Peygamber (s.a.s.)'in metodudur. Davet umuma yönelik ve açık örgütsel yapılanma ise içe dönüktür ve gerektiğinde gizlidir. Bu konunun da ayrıntısı kitabımızda mevcuttur.

İslamcılık ve yurt meselesi çokça tartışıldı. Bu bağlamda Hasan el-Benna’nın ‘vatan’ kavramına yüklediği anlamın üzerinde durulması gerekiyor. El-Benna bu konuda neler söylüyor?

Bu konu kitabımızda ayrıntılarıyla geçiyor. Özetlemek gerekirse Müslüman için vatan değerlidir, ama öncelikli olan kutsal değerlerdir. Birçok peygamberin hayatında hicretin olması da buna delalet eder. Ayrıca Müslümanın vatan anlayışı emperyalizmin dayattığı sınırları tanımayan bir vatan anlayışıdır. Bu da kitabımızda İhvan'ın şairlerinden birinin şu beyitleriyle özetlenmektedir:

Ben kendim için İslâm toprağından başka vatan bilmiyorum

Şam da bunun içindedir üzerinde Nil'in aktığı vadi de

Her ne zaman bir beldede Allah'ın adı anılırsa

Orayı vatanımın bir parçası bilirim

Batılı güçlerin İhvan’la iki binli yılların başından itibaren görüştüklerini veya ilişki kurmaya çalıştıklarını söylüyorsunuz. Bu konuda neler yaşandı?

İhvan artık siyasal hayatın bir realitesidir. Dolayısıyla siyasal güçlerin onu nazarı dikkate almaları ve görüşme girişiminde bulunmaları normaldir. Fakat bu İhvan'ın ideallerinden ve ilkelerinden vazgeçeceği anlamına gelmez. Bu örgütsel bir diplomasidir ve tüm siyasal akımların tarihlerinde benzerlerine rastlarsınız. Özetle ifade etmek istersek Batı her ne kadar böyle bir diplomasiye kapıyı açsa da şimdilik İslâm dünyasında Müslüman Kardeşler'in siyasal iktidarını kabullenmeye kendini hazır hissetmiyor. Mısır'da organize edilen fitnenin arkasında da bu itiraz var. Konunun ayrıntısını ve gelişmeleri daha önce muhtelif periyodik yayın organlarında yayınlanan dosyalarımızda ele almıştık. Bu dosyaları kitabımıza da ekledik.

ABD’nin Ortadoğu’daki İslami oluşumların önünü açarak Afrika’ya ve bölgeye dönük politikalarında sorunları en aza indirmeyi amaçladığı söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bunlar komplo teorilerinin ve varsayımların bir parçası. Ortadoğu'da İslâmî oluşumların önünün açılmasının ABD'nin Afrika'ya yönelik politikalarına ne katkısı olacak? Öte yandan Ortadoğu'da İslâmi hareketlerin önünün açılması, siyonist işgalin geleceği açısından ciddi sorunlar ve riskler oluşturacaktır. Siyonist işgal ise ABD politikaları açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla Afrika'da kazanacağını burada kaybedeceğiyle değişmek istemez. Bu itibarla bölgede İslamî hareketler ABD'nin önlerini açmasıyla değil kendi mücadele ve direnişleriyle kazanmak zorundadırlar. O sebeple de zor merhalelerden geçecekler. Sabır ve kararlılık göstermeleri durumunda kazanabilecekler, ABD'nin önlerini açmasıyla ve onunla yapacakları Afrika - Ortadoğu pazarlığıyla değil. Bugün Mısır ve Tunus'ta yaşanan fitne savaşı da bunu gösteriyor.

Müslüman Kardeşler silahlı mücadeleye nasıl bakıyor?

Müslüman Kardeşler, işgale karşı silahlı mücadeleyi destekliyor ama siyasi mücadelesinde silah tercihi değildir. Libya, Yemen ve Suriye'de yaşanan silahlı çatışma rejimin silaha başvurmasının zorladığı bir savunma olduğundan İhvan buralardaki silahlı mücadeleyi onayladı. Normalde siyasi mücadelede silaha başvurulmasını onaylamıyor.

Yetmişli ve seksenli yıllarda İhvan’dan ayrılan ve silahlı mücadeleyi öne çıkaran yapıların bugünkü durumu nedir?

Onlardan bazıları bugün tamamen kayboldu. Bazıları da farklı çizgi ve görüşler doğrultusunda çalışmalarını sürdürüyor. Müslüman Kardeşler bu gibi gruplarla çekişme ve kavga içine girme yoluna gitmedi. Hatta Hüsni Mübarek döneminde tutuklanan bu gibi gruplara mensup gençlerin birçoğunu yine Müslüman Kardeşler'in avukatları savundu. İçlerinde tekfirci aşırılıklara kayanlar olmuştu. Ama tekfirci aşırılıklara kayanların çoğu ya tamamen silindi ya da bu aşırılıklarını terk ederek daha itidalli çizgiye geldiler. İtidalli çizgide olanlarla bugün Müslüman Kardeşler, işbirliği ve yardımlaşma içine girerek bir İslami güç birliği oluşturma çabası içindedir. Birçokları bu yöndeki çağrılara olumlu cevap vermişlerdir.

İhvan’dan kopan görece yoksul kesimlerin Selefilere yöneldiği şeklinde yorumlar yapılıyor. Mısır’da İhvan nasıl bir sosyo-ekonomik dönüşüm öngörüyor?

Ayrılanların yönelişlerinde dönemlere göre farklılık görülür. Bir dönem devlete siyasi yönden hâkim olmak için gücün kullanılması görüşüne, bir dönem tekfirciliğe, son dönemlerde ise selefiliğe yönelmeler görülür. Bunda İhvan'ın sosyo-ekonomik yapısından ziyade onu yetersiz veya hatalı bulanlar üzerinde etkili olanların çizgi ve konumu rol oynar. İhvan'ın sosyo-ekonomik yapısı üzerinde belli bir kesimin ağırlığı görülmez. Her kesimden cemaate dâhil olanlar var. Mısır İhvan'ında Mısır toplumunun sosyo-ekonomik yapısını görebiliriz. Genelde ise İhvan mensuplarının çoğunluğunu okumuş kesimden ve orta gelir düzeyindekiler oluşturur.

Hayreddin Karaman’ın 16 Nisan 2010’da Suriye İhvan’ının 1976-1982 arasındaki eylemlerini eleştirdiğini görüyoruz. Aradan geçen zaman içinde Karaman’ın yorumlarında değişmeler oldu gibi. Özellikle son dönemde yazılarında. .. Bugün Karaman’ın ilk yazısındaki bakış açısından hareketle veya ona benzer bir biçimde Suriye muhalefetinin silahlı mücadelesini eleştiren yaklaşımlar konusunda ne düşünüyorsunuz?

Mayıs 2012'de Ankara'da düzenlenen sempozyumda Hayreddin Karaman hocayla birlikte idik. Orada panelde sohbetlerini dinlediğimiz gibi şahsi sohbetlerimiz de oldu. Müslüman Kardeşler'in çalışmalarını takdir ediyor. Yerine göre eleştirme hakkı da olacaktır elbette.

Onun daha önce Hama olaylarıyla ilgili İslami camianın genelinde yaygın olan bazı yanlış bilgi ve tespitlerden yola çıkan hükümler içeren bir makalesi yayınlanmıştı. Ben de şahsen o makaleye cevap veren bir yazı yazmıştım ve o yazıyı kitaba da aldım.

Bizim Hayrettin Karaman hocaya saygımız büyüktür, ilminden ve tespitlerinden de her zaman istifade etmeye çalışırız. Ama söz konusu yazıdaki tavzihatımızı hocanın önemsemiş olacağını umuyorum. Çünkü eleştiri de haktır, bilgi hatalarından kaynaklanan tespitlerle ilgili tavzihatta bulunmak da. Ayrıca o tavzihatımız sadece Hayrettin Karaman hocanın şahsına değil bilvesile bu bilgilerin etkisinde kalan tüm camiayadır.

Mısır İhvan’ı Suriye’deki gelişmelere nasıl bakıyor?

Suriye'deki İhvan'ın baktığı gibi. Yani Baas diktasına karşı haklı ve meşru bir direniş verildiğine inanıyor ve bunu değişik vesilelerle dile getirdi.

Çokça konuşulan konulardan biri de demokrasi meselesi. Konunun batıya dönük bir tarafı da var. Mısır’ın iç gelişmelerine dönük bir tarafı da.. İhvan bugün demokrasi konusunda ne düşünüyor?

Bazıları demokrasiyi siyasi bir din olarak gördüğü için tamamen küfür olduğunu düşünürken bazıları da İslâmi siyasetin özünü demokraside bulduğuna inanıyor. Müslüman Kardeşler'e göre demokrasinin sadece yönetilenlere, yönetenleri belirleme ve denetleme hakkı tanınması anlamındaki bir metot olarak kabul edildiğinde kullanılmasında bir sakınca yoktur. Ama hüküm Allah'ındır, gaye Allah'ın hükümlerini tam ve eksiksiz olarak uygulamaktır. Bu konu da kitabımızda ayrıntılarıyla yer almaktadır.

Mısır’da Müslüman Kardeşler içinde Ebul Futuh’un bir geleceği var mı?

Ebu'l-Futuh bir cemaat değil bir ferttir. Bağımsız cumhurbaşkanı adayı olmak için kişisel kararıyla hareket etti ve bu konuda cemaatin kararlarına riayet etmedi. Benim de üye olduğum, Uluslararası Kudüs Müessesesi'nin Genel Kurul üyesi olduğu için kendisiyle bu kurumun kuruluşundan beri şahsen tanışıyorum ve değerli bir dostumdur. Cumhurbaşkanlığı adaylığı kendi şahsi kararıydı. Yoksa arkasında bir cemaat sürükleyip de ayrılmış değil. İleride başka seçimlerde aday olmayı düşünürse bu da kendi bileceği bir şey. Ama İhvan'ın bir kesimini ayırıp farklı cemaat oluşturma gibi bir düşüncesi yok.

Mısır’da İhvan’ın cemaat ve partileşme arasında bir gerilim yaşadığı söylenebilir mi?

Bu daha önce Vasat Partisi'nin kurulması döneminde olmuştu. Ama Adalet ve Özgürlük Partisi tamamen cemaatin kararıyla ve siyasi kanadı olarak kuruldu. Bu partinin kuruluşu merhalesinde öyle bir gerilim yaşandığına dair bir şey duymadık. Vasat'ın kuruluşu merhalesinde yaşanan ihtilaflar hakkında ben daha önce yazılar yazmıştım. Bu yazılarımızı kitabımıza koymadık, ancak kişisel web sitemizde ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]) mevcuttur.

Söyleşi için teşekkür ederim

Konuya gösterdiğiniz ilgiden ve bu konuda bilgilendirme yapmanızdan dolayı ben size teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.
Alıntı ile Cevapla