Cvp: Bir Amerikalının Müslümanlık hakkındaki 23 sualine cevaplar 6. CENNET VE CEHENNEM. (Elle tutulur belirli yerler midir, yoksa bir düşünce hâli midir? Cennet ile cehennemin hakikaten mevcut yerler olduğuna mı yoksa ceza ve mükâfat «şartları olduğuna mı inanıyorsunuz? Bir kimse ölümünden önce kendisinin veya hayatta bulunan başka bir kimsenin her hangi bir hareketi ile günahlarından kurtulabilir mi?)
C E V A P : 6
Biz Müslümanların inancına göre Cennet ve Cehennem elle tutulur, maddeten belirli yerlerdir. Nerede bulunduğu Allah tarafından bildirilmemiş olmakla beraber bunlar halen mevcuttur.
Cennet, Allâhu Teâlâ'ya şerik koşmaksızın îman ve ibâdet eden ve Allah'ın bütün emirlerini tutub, sakınınız dediği şeylerden sakınan ve her ne sebeple olursa olsun Allah'ın afvıne nail insanların iyiliklerinin mükâfatını görecekleri ebedî saadet yurdudur.
Cehennem ise Allah'ı tanımayan veya Allah'a îman ve ibâdette şerik koşan, Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen insanların kötülüklerinin cezasını çekecekleri azap yeridir.
Yoksa, Cennet ve Cehennem, yapılan herhangi bir iyilik ve kötülükten dolayı vicdanen huzur veya azap duymak demek olmadığı gibi mevhum bir mükâfat ve cezâ şartı da değildir.
Kâinatın yaratıcısı olan Allah'ın, mutlak adalet sahibi olduğu muhakkaktır. Adalet ise, bir şeyin lâyık ve müstahik bulunduğu hâle konulması demektir. Bu da mükâfat ve mücâzâta taalluk eder. Binâenaleyh cisim ile ruhtan mürekkeb olan insanların şu rriadde âleminde işledikleri her iyiliğin veya kötülüğün karşılığını dünyâda görmedikleri, tecrübe ve müşahede ile sabit olduğuna göre, bunun, her hak sahibine hakkının verileceği ve İlâhî adaletin tamamiyle tecellî edeceği bir âhiret âlemine, bir umûmî muhasebe ve ceza gününe bırakıldığı bedihî, binnetice Cennet ve Cehennem'in aklen de kabul ve teslimi zaruridir.
İslâm akidesine göre hiç bir şahıs başkasının günâhını yüklenemeyeceği gibi hiç bir kimse de başkasının günâhını bağışlama veya bağışlatma salâhiyeti mevcud değildir. Herkes ancak işlediğinden kendisi mes'uldür.
Şu var ki, günahkâr bir insanın dünyâda iken günâhının uhrevî cezasından kurtulması için bir takım çâreler vardır.
Eğer işlenilen günah Cenâb-ı Hakk'a karşı işlenmişse o günahtan dolayı şiddetli nedamet ve pişmanlık duymak ve bir daha işlememek azrni ile ona tevbe etmek ve afv için de Allah'a yalvarmak lâzımdır.
Fakat işlediği bu günah, Namaz, Oruç, Zekât ve Hac gibi ibâdetlerin terk edilmesi suretiyle vuku bulmuş ise, bunlara dâir yapacağı tevbeler yukarıda zikredilen şartlar (nedamet, azim ve af dileme) ile beraber terk ettiği ibâdetleri kaza etmek suretiyle yerine getirmekle de mukayyeddir.
Bununla beraber köprü ve çeşme yaptırma gibi umûmun menfaatlerine yarayan ve sadaka-i cariyeden sayılan işleri sağlığında işlerse, dinimizde, bunların, günâha keffâret olacağı da bildirilmiştir.
Eğer işlenilmiş olan günah, herhangi bir şahsın hakkında tecavüz ise, o günâhın işlenmesinden tövbe etmekle beraber, uhrevî cezasından alâkalı şahıs ile veya ölmüşse veresesiyle helâlleşmek suretiyle kur*tulmak mümkün olabilir.
Binâenaleyh Müslümanlıkta bir kimsenin her*hangi bir din adamı önünde günâhını itiraf etmesi, kendisini günâhından temizleyemeyeceği gibi, Allah nâmına günah bağışlama salâhiyeti de hiç bir kim*seye verilmemiştir.
Şu kadar ki, Cenâb-ı Hak tarafından Âhirette Resul-i Ekrem Efendimize ve şâir peygamberlere ve onlara ittibâ eden evliyâ-yı kiram'a günahkârlar hakkında şefaat edebilmek müsaadesi ihsan buyrulacağına inanırız.
Günahlarından dolayı tevbe etmeden ölen bir Müslüman için, hayatta bulunan akrabası veya her*hangi bir din kardeşi tarafından dua edilir, onun günahına keffâret olmak ve sevabı ona bağışlanmak üzere sadaka verilir, onun nâmına hayır ve hasenat yapılırsa, Allah'ın afvına mazhar olması umulabilir. Fakat Cenâb-ı Hak o müslümanı dilerse afv eder, di*lerse günahı nisbetinde ta'zîb ve te'dib eder.
* * *
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .
-İmam Ali- (a.s) |