Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03 Eylül 2013, 14:50   Mesaj No:3

Esadullah

Medineweb Sadık Üyesi
Esadullah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Esadullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15316
Üyelik T.: 18 Aralık 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayıp bir Kentten
Yaş:44
Mesaj: 745
Konular: 146
Beğenildi:312
Beğendi:100
Takdirleri:3844
Takdir Et:
Standart Cevap: Kendi Anlayışımızı ya da Menkıbeleri Sünnet Yerine Koymak

Alıntı:
FECR Üyemizden Alıntı Mesajı göster

Çok önemli bir sapma da menkıbelerin ve meşayihin sözlerinin teoride olmasa da pratikte hadislerin, hatta ayetlerin önüne geçirilmesi, bir menkıbe ve keramet İslam'ının oluşturulmasıdır.

Hadis ve fıkıh İmamı, Leys bin Sa'd: 'Bidat ehlinin suda yürüdüğünü görsen bile onu asla kabullenmeyeceksin' dermiş. İmam Şafii de onun bu sözünü tekrarlarmış.

Tarikatlarımızın çoğu için menkıbelerin ve kerametlerin sünnetin yerini aldığını kim inkâr edebilir! Oysa tarikat ehlinin büyükleri bile ölçüyü tam olarak ortaya koymuşlardı. Ama 'Varak-ı mihr'ü vefayı kim okur kim dinler'.

Dikkatimi çeken bir husustur ki, Türkiye'de mesela İmam Rabbanî'nin Mektubat'ına sarılan, onu adeta Kuranı Kerim'in ve sünnetin ardından en büyük kaynak olarak gören gruplar bile Rabbanî'nin çoğu söylediğine kulak tıkarlar.

Mesela İmam Rabbani der ki:

'İmana dair hakikatlerden tek birinin ortaya çıkmasını binlerce zevk, vecd ve keramete tercih ederim… Bütün tarikatların asıl hedefi iman hakikatlerinin ortaya çıkması olmalıdır…

'İslam'ın üç temel unsuru vardır: İlim, amel ve ihlas. Bu üçünü birden elde edemeyen kimse, İslam'ı anlamış olamaz. …Tesavvuf büyüklerinin elde ettikleri, tarikat ve hakikat, İslam hükümlerinin yardımcısıdır, onun sadece üçüncü unsuru olan ihlası kazanmaya yarar. Tarikata ve hakikate başvurmak, İslam'ı tamamlamak içindir. Yoksa İslam'dan başka şeyler elde etmek için değildir.

'Tasavvuf yolcularının, o yolculukta gördükleri, tattıkları, haller, vecdler, ilim ve marifetler, imrenilecek, istenilecek şeyler değildir. Hepsi, evham ve hayaller gibi gelip geçici şeylerdir…

'Hakikati göremeyen zavallılar, bu halleri ve vecdleri, bir şey sanırlar. Hep bunları arzular ve yolda kalır, vehm ve hayalden kurtulamaz, İslam'ın kemâline kavuşamazlar'.

İmam Şaranî de aynı şeyleri söyler: 'Nasıl olursa olsun, keşifle değil şeriatla beraber olun. Çünkü keşif yanıltır. Bu sebeple fıkıh kitaplarının çok mütalaa edilmesi gerekir. Oysa sufiler bunun aksini yaparlar. Tarikattan bir parıltı görür görmez fıkıh mütalaasını bırakırlar ve cahilce derler ki, bunlar bize perde oluyor'.

Evet, Sünneti devreden çıkarmak, kendi anlayışını sünnet yerine koymak, ya da kendini Hz. Peygamber yerine koymak demektir.

Menkıbeleri Sünnetin yerine koymak da meşayihi Peygamber yerine koymak demektir.



Faruk Beşer

YENİ ŞAFAK

Güzel ve yerinde bir tespit, aslında bu bahsedilen mevzudan dolayı ve Tasavvufu gayesi ve amacı için yaşayan meşayihin anlaşılmaması ve asıl naklettiklerinin Kuran ve Sünnet olduğunun kavranamaması , Tasavvuf içine giripte sadece kişilerin hallerine odaklanılması bu gibi sıkıntılarıda beraberinde getirmektedir. Oysa Tasavvuf büyükleride sınırları ve asıl amacı açık ve net bildirmişlerdir.

Tasavvuf yolunda giden kişilere verilen sofilik yada sufilik ismi zaten bu şekilde bidat ve yanlış inanışları kabul etmemiştir. Çünki ilk erbablar Şer-i İlimleri bitirdikten sonra tasavvuf ilmi ilede Manevi ilimlere yelken açarlarmış, bu nedenle zaten Şer-i İlimleri ile çıkacak bidatların yolunuda kesmiş olurlarmış...Zamanın ve kişilerin çoğalması ve ilmi değerlerin yitirilmesi ise bugünki hali ile kişileri yanlış inanışlara itmiştir. Oysa bugün bile meşayih önce Şeriatı telkin eder, Şeriatsız Tasavvufun olmıyacağını, Sünnet siz Tasavvufun olmıyacağını dile getirirler. Zaten Tasavvuf Şeriat ve Sünnet erbabının daha da ahlaklanmasını sağlayan ilimdir. Bir nevi manevi hastalıkları tedavi eden ibadetlerin cilası ve ruhun güzelliğini kazandıran cevheridir.

Sonuç olarak hangi ilim olursa olsun Kuran ve Sünnete aykırı söylenen hangi söz olursa olsun Büyükler tarafından reddedilmiştir. Özellikle Tasavvufta yaşanan keşf, hakikat ve benzeri haller ise asla zahire yansıtılmamış, asla diğer kişilere tavsiye edilmemiş ve asla hüküm olarak telkin edilmemiştir. Zaten bu haller zuhur eden meşayih de bunu eserlerinde, sohbetlerinde dile getirmiş , lakin anlattıkları halleri yaşayanlar olursa diye bu hallerden bazılarınada değinmişlerdir. Ve yaşanıldığı zaman nasıl hareket edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Bu sebeple yanlış bilinen bu gibi hallerin sadece kişiyi bağladığı , kişininde bu hallere itibar etmeyip amaca odaklanması ve bu hellere takılmaması açıkca belirtilmiş ve bu konuda bir çok sohbet ile bildirilmiştir.

Aslında bütün islam büyükleri bir tek ortak noktada birleşmiş ama ilim ve imani konularda ayrılmış ve bunuda kendi delilleri ile dile getirmişlerdir. Elbette buda Allahın c.c. bir cilvesidir diyoruz ve dularımızda İslamın İttihatı ve Müslümanların yek ve sağlam bir vücut olmasını niyaz ediyoruz. İslam özüne dönsün tekrar Ahsenlik vasıfları kazanılsın diye acizane ellerimizi açıyoruz , vesselam veddua
Alıntı ile Cevapla