~~~*~~~*~~~*~~~*~~~
Ben ney'im? Delik deşik şimdi yüreğim.
Ey sevgili tüm şarkılarımı sana söylerim.
Duymazsın beni, kavuşmayacağımızı bilirim.
Hep yaşlıdır gözlerim, yanan yüreğimlehep seni özlerim.
Sesimi sana duyuracak yaralı bir gönül beklerim.
O anlattıkça derdini, ben inlerim.
Herkesle konuşmam, herkes anlamaz beni.
Her yürek taşıyamaz bu ateşi.
Her göz yağmurları çağırmaz.
Her gönül aşk denizine dalamaz.
Su ateşi söndürür. Marifet suyla ateşi birlikte taşıyabilmektir.
Akıl erdiremez buna her ruh. Aklı erenlere mecnun denilir.
Sıcak ellerine tutundum bir aşığın. Önce bastı bağrına,
sonra götürdü dudaklarına... Nefesiyle titretti yüreğimi...
Parmaklarıyla deşti yaramı, kanattı.
Şimdi aşkımı anlatma zamanı.
Ben başlayınca konuşmaya, susacak tüm dünya.
"Ya Hu!"
Susun şimdi ney'i dinleme zamanı. Feryadımla coştu neyzen.
Aşkla dönermiş dünya, döner semazen.
Haykırışlarımı duyan her kalp kanadı.
Herkes kendi sevdasınca yandı.
Gönülleri ayrılık acısı sardı.
Aşklar gözyaşına kandı.
Sevda aleviyle kanatlandı ruhlar, sonsuzluğa uzandı. "Ya Hu!"
Şimdi ben konuşmalıyım. Sevgiliye aşkımı haykırmalıyım.
Ben neyim? Küçük bir kamıştım sazlıkta.
Kader bir bıçak oldu, kopardı toprağımdan.
Aşk ateşiyle piştim. Hasretinden bağrımı deldim.
Konuş dediler, ağladım, inledim...
Şimdi aşkın ellerinde dolanan bir ney'im...
Ney aşkın sesi... Ney ayrılığa yakılan ağıt.
Ağlar ney aşk ateşiyle...
Yüreklerle konuşur ney, yüreklere konuşur...
Aç şimdi kalbinin kulağını: "Şu ney'in neler söylediğini can kulağıyla dinle!..."
O ayrılıklardan şikayet etmededir.
Parçalar dinler, parçalar yüreğin...
parçalanmaktan ne fayda, paramparçaysa yüreğin...
parlak birgelecek düşlersin de
kuş kafesten uçmuş, ama çarpar yüreğin...
~~~*~~~*~~~*~~~*~~~*~~~
Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından 'hû' filizlendirdi. Kâinat vecde durdu. Ve... dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor. Aşk vesile...
Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşlarından tanıdım. İçimde ney seslerini büyüttüm.
Belli ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı. Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar.
Aşkın tarifini sordum göçen kuşlara. Dediler göç... Dediler yanmaktır yaklaştıkça...
Onun kaynağından tadan divanedir, sonra...
Sonra bir şair kesti yolumu... 'En yüce bir düştür benim aşkım.
Görmeye değmez ki küçük düşleri' dedi ve ekledi: 'Mecnun değilsen sus!...'
Bense güneşin kol gezdiği ufuklar hayal ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair...
Düşlerim en kudsi duygularla bezenmişti oysa.
Meğer küçük düşlerle avunmuşum...
Muhayyel sevdalar bürüyor yüreğimin pencerelerini.
Herbiri tül, herbiri hür. Hiç dokunulmamış, hiç yaşanmamış.
Hikâyelerine hayal meyal tanıklık ettiğim...
Bu efsane hikâyeler sürüldü masama.
[Bense özgün sözlerin tadına alışıktım. Benim taatim, tahiyyatimdi Rab'le...
Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca,
aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş olduğunu hissettim ki;
tanınmayacak haldeydi.
Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, menfaat, sömürü olmuştu.
O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu...
Kalan son sevgi sözlerini topladım avucuma... doldurmuyor bile!
Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil...
Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama,
sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan.
Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti...
İflah olmaz aşk kisvesini giyebilmekti.
Gönülde maya tutup aşka, onu göklere armağan edebilmekti.... uçurtmalara...
]
Celal-i Didar'a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm...
Sen ezelî ve ebedi, arzsız, arşsız,
cennet ve cehennemsiz öylesine bir sevdasın ki diyebilmekti...
Mevlânaca bir tavır koyabilmekti.
Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti...
Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime.
Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni.
Kalbimde bir dünya kurup,
binbirinin yıkılışını venüs bardağından seyretmek gibi bir şey sanırım
ulaşılmazlığın..
Ey ulaşılmaz Matlubum!...
Hırçın dalgalar Kahhar ismini vuruyor dünya sahiline,
güller Cemal isminle raksa başlıyor bir seher,
kuşlar Nur ismini zikrediyor bir şafak kızıllığında...
Bense, Vedud cografyasında, 'seven' şahsında talibi oynamaktayım.
Belki adaylığın adaylığına bile lâyık değilken;
'Bende Mecnun'dan fusun aşıklık istidadı var,
Aşık-ı sadık benim, Mecnun'un ancak adı var...'
diyebilme cürekârlığına koşmaktayım...