Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20 Ekim 2013, 12:47   Mesaj No:2

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:8
Cinsiyet:Erkek
Yaş:50
Mesaj: 3.071
Konular: 340
Beğenildi:1382
Beğendi:464
Takdirleri:10171
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Ankara ilitam arapça 2.sınıf unite tercümeleri


2. ÜNİTE 1. METİN

RASÜLULLAHA İTAAT GEREKLİLİĞİ
1- Sahabe peygamber sav döneminde peygamber sav efendimizden aldıkları Kuranı Kerimin şeri hükümlerinden istifade ediyorlardı. Kuran ayetleri çoğu zaman, mücmel (gayri mufassal) ya da mutlak (gayri mukayyet) olarak iniyordu, namaz emrinde olduğu gibi. Namaz mücmel olarak gelmiş, rekât sayısı, kılınış şekli ve vakitleri kuranda açıklanmamıştır. Yine zekât emrinde olduğu gibi, zekât mutlak olarak gelmiş, zekatı vacip kılan en alt sınırı kayıtlanmamış, miktarı ve şartları da açıklanmamıştır. Böyle birçok hüküm gelmiştir ki, onların açıklamasına bağlı olan şartlarını, rükünlerini ve bozan hallerine vakıf olmadan bu ibadetleri yerine getirmek mümkün değildir. İşte bu ibadetlerin hükümlerini açık ve tafsilatlı bir şekilde bilmek için, peygamberimize müracaat etmek gereklidir.
2- Yine bazı olaylar vaki oluyordu ki bu olayların hükmü ile ilgili K. Kerimde nas bulunmuyordu. Bu olayların hükümlerini peygamber sav in açıklaması gerekiyordu. O (peygamber) asv yaptığı bu açıklamaları rabbinden yapıyordu. Çünkü peygamber sav Allahü Tealanın şeriatının maksatlarını, sınırlarını, metodlarını ve meramını bilme hususunda yaratılmışların en iyisidir.
3- Allahü Teala, Kuranı Kerimde, Rasülüllahın görevini kurana nispetle, kuranın ve ayetlerin meramını açıklamak olarak haber vermiştir. Allahu Teala kitabında buyuruyor ki: “(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'an'ı indirdik.” (nahl s. 44) Yine aynı şekilde peygamberin görevi, insanlar hakta ihitlaf ettiklerinde hakkı açıklamasıdır. Şöyle diyerek: “Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.” (nahl s 64)
4-Her türlü ihtilafta Peygamber sav in hükmüne uymayı Allah vacip kılmıştır. Çünkü Allah, dini ahkamı insanlara öğretmek hususunda ona Kuran ve Hikmet verdiğini haber vermiştir. Çünkü cumhur ülema ve muhaggig alimleri hikmetin Kurandan başka bir şey olduğu görüşüne varmışlardır. Hikmet, Allah tealanın dinin ve şeri hükümlerin sırları hususunda peygamberini bilgilendirmesidir. Âlimler “hikmet” i “sünnet” olarak tarif etmişlerdir. Ki İmam Şafi’de bunlardandır.
5-Rasülullaha Kuranla birlikte başka bir şeyde verilmişti. Peygambere sav o hususta da uymak vaciptir. Ebu Davut o da migdad ibni magdi yekrib oda peygamberimizden şu söz rivayet etmiştir : “Dikkat edin, bana kitap ile beraber onun gibi başka bir şey daha verilmiştir.” Bu da Allah Tealanın, peygamberin emir ve nehiylerinde Müslümanların kendisine uymalarını vacip kıldığına delalet ediyor. Allahü Teala buyuruyor ki: “ Rasülüllahın size verdiğini alın nehy ettiği şeylerden de sakının. Araf 156 / 7 “
6-Bunu için sahabe Peygamber sav ile beraber hayatında, onun sözüne, işlerine ve takrirlerine şeri bir hüküm olarak itibar ediyorlar, hiçbirisi bu hususta ihtilaf etmiyorlardı. Hiç birisi Kuranın emrine muhalefet etmeyi kendine caiz görmüyordu. Çünkü peygamber sav ashabı ile kendi arasında perde olmadan yaşıyordu. Mescide, çarşıda, evde, seferde ve hazarda onlara karışıyor, onlarla beraber yaşıyordu. Peygamber sav in fiil ve sözleri onlar için takdir ve yardım makamı idi. Rasülullah onların dini ve dünyevi hayatlarının merkezi, mihveri idi. Allah onları karanlık ve dalaletten hidayet ve nura kavuşturduktan itibaren, bu böyle idi.
7- Nasıl ki hayatında Peygambere ittiba ve tabi olma kuranda Allahın Sahabeye farzı ise, onun vefatından sonra da sahabeye ve onlardan sonra gelen Müslümanlara peygamberin sünnetine tabi olmak farzdır. Çünkü ona itaati farz kılan naslar geneldir, onun yaşadığı zamanla ve sahabesinin ittibasıyla kayıtlı değildir. Çünkü illet sahabe ve onlardan sonra gelenler arasında geneldir. Bu illet de onlar bir elçiye tabidirler. Allah ona ittibayı ve taatı emretti. Yine illet hayatı ve vefatı arasını kapsama açısından da geneldir. Çünkü peygamber sav in sözü, hükmü ve fiili masum bir hüküm koyucudan kaynaklandığı için, Allah onun emirlerine sarılmayı emretmiştir. Onun hayatta olması ya da vefat etmesi bu duruma muhalif değildir. (her durumda onun emirlerine sarılmak Allah ın emridir.)
8-Kendisi Müslümanların yanında olmadığı zaman da sünnetine ittiba etmenin vücubunu irşad emiştir Allah Rasülü. Muaz ibni Cebeli Yemene gönderirken ona dedi ki: “"Sana bir mesele soruldugunda ne ile hükmedeceksin?" Ben: "Allah'in kitabindakilerle" diye cevap verdim. "Eger Allah'in kitabinda bulamazsan ne ile hükmedeceksin?" dedi." "Allah Rasûlü'nün hükmettigi ile, dedim. Eger onda da bulamazsan?" dediginde: "Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim. "Bunun üzerine Allah Rasûlü: "Nebisini, râzi oldugu seyde basarili kilan Allah'a hamdolsun" dedi. Vefatından sonra sünnetiyle amel etmenin farz oluşunu pek çok hadisinde teşvik etmiştir cidden. Ki (bu hadisler) manevi tevatür hükmüne ulaşmışlardır. Bu rivayetlerden biri de hakimindir. Ki peygamberimiz dediki: “size iki şey (emrayn) bırakıyorum. Onlara sarılırsanız dalalete düşmezsiniz. Onlar da Allah ın kitabı ve Sünnetimdir.”


2. ÜNİTE 2. METİN

SÜNNETİN KURAN KARŞISINDAKİ KONUMU
1- Bazı Fukaha manasında Kurana rucu etmesi itibarıyla sünneti değerlendiriyorlar. Sünnet kapalı olan ayetlerin ayrıntılı olarak açıklaması ve müşkil olanların beyanıdır ve muhtasarının genişçe açıklamasıdır. Allahü Tealal buyurur: “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'an'ı indirdik. Sünnette kuranın manasına delalet etmediği şeyi bulamazsın. Kuran o şeye icmali yada tafsili olarak delalet etmiştir. Allah kuranı her şey için açıklayıcı kılmıştır. Bundan dolayı Sünnetin özet olarak kuranda hasıl olması gerekir. Ancak Kuranda aslı olmayan bir şey hususunda sünnet gelir mi (sünnet hüküm koyar mı) ? Bu tartışma konusudur. Sahihi olan sünnet Kurana nazaran şu üç neviyi (çeşidi) geçmez.
2- İlk nevi: Allah o konuda kitabi nassını (ayet) indirmiştir. Rasülullah kitabin nass ettiği gibi onu açıklamıştır. Bu nevide olan sünnet kuranda geleni pekiştirir. O zaman hüküm iki kaynağa dayandırılır. Ki bu iki şey: Kaynak olarak kuran ve destekleyici olarak sünnettir. Orucun ve namazın farzlığına dalalet eden, yine şirkin ve yalan şahitliğin haramlığını bildiren hadisler bu türdendir. Bu tür hadislerde ilim ehli arasında ihtilaf yoktur. ikinci nevi: Allahın kitaptan öz olarak indirdiği şeydir. Allahü tealanın murad ettiği manayı peygamber sav açıklamıştır. Kuran için sünnet, ya mücmeli açıklama yada mutlakı tekyit yada genele tahsisi içindir. Aynı şekilde ( birinci nevide olduğu gibi) bunda da ihtilaf yoktur.
3- Üçüncü nevi: kitapta nass olarak yer almadığı halde peygamber sav in sünnet olarak hüküm koymasıdır. İşte bu sünnet çeşidinde alimler arasında ihtilaf vaki olmuştur. Muhaddisler ve ilim ehlinin bir çoğu demişlerdir ki: sünnet kuranda olmayan şeyleri (hükümleri) getirir. Aslında sünnet bu yönüyle Allah katındandır. İbni Hazm demiştir ki: kuran ve sahih sünnet birbirine muzaftır. Allah yanında İkisi bir şeydir. Allah nezdinde vahy iki çeşittir. Onlardan biri düzen açısından (edebiyat, belağat ….) muciz olarak telif olmuş “okunan vahy” dir. O da Kurandır. İkincisi ise: Nizamı muciz olmayan, telif edilmemiş, gayri matluv olup rivayet olunan vahiydir. Ancak o da lafız itibariyle okunabilir. İşte bu ikincisi Rasülullah sav den varid olan haberdir. Bu çeşide misal, ehli merkebin etinin haramlığını bildiren hadislerdir. Yine bir kadının teyzesi ve halasıyla aynı nikah altında olmasının haramlığı da bu nevidendir. Yine bundan başka kuranda nas bulunmayan hükümler de bu türdendir. Bu, Kuranda aslı bulunmayan şeyler hakkında sünnetin müstakil bir hüküm oluşunun en kuvvetli delilidir.
4- Bunlar bu husustaki delillerden olduğu gibi, Rasülullaha sav itaatin vacip olduğunu ve ona muhalefetten sakınmanın gerekliliğini bildiren ayetler de vardır. Allahü Teala buyuruyor ki: “Öyleyse Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92) başka kuran ayetleri de bunlardandır.
5- Yine sadece kuranla yetinip (yetinilemeyeceğini), sünnetin terkininin sakıncalı olduğunu bildiren hadisleri de bu görüşte olanlar delil getirmişlerdir. Ebi Rafinin hadisi gibi. O, Rasülullahın şöyle dediğini bildirmiştir: “Sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, kendisine emrettiğim veya nehyettiğim bir haber geldiğinde “bunu bilmiyorum”. Biz Kur’an’da tabi oluruz” derken bulmayayım.“ Bu hadisi ebu Davut ve Hakim tahric etmiştir.
6- Mikdam ibni meadikerbi nin hadisinde olduğu gibi: “Rasülullah sav, Hayber günü bazı şeyleri haram kılmış (yasaklamış) tır. Ehli merkep ve diğerleri bu yasaklardandır. Sonra Rasülullah şöyle dedi. “adamın birisi koltuğuna oturup benim hadislerimi söylemesi yakındır. (O adam derki benimle sizin aranızda Allahın kitabı vardır. (bana kitap yeter) onda helal bulduğumuzu helal, haram bulduğumuzu haram kabulederiz.) Bilin ki Rasülullahın haram kıldığı Allahın haram kıldığı gibidir. Beyhaki dedi: Bu Rasülullahın haberidir ki, (o haberde) kendisinden sonra bidatçıların onun hadisini reddettiklerini bildirir. Onun bu haberi sonradan doğru çıkmıştır.
7- (Sünnet hakkındaki) ikincibakış açısı : Kuranda olmayan bir şeyi sünnet getirmez görüşüdür. Sünnet kapalı ve müşkil olanı açıklar. Şatibi bu görüşü şöyle tabir etmiştir: mana açısından sünnet kitaba rücu eder. O (sünnet) mücmelin tafsili müşkilinin beyanı, muhtasarının genişçe izahıdır. Allahü teala buyurdu ki: “(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'an'ı indirdik.” (Nahl 44)
8- Geçen ayette bu görüşe delil getirmiş demişler ki: Allah kuranı her şey için açıklayıcı kılmıştır. Bundan dolayı Sünnetin özet olarak kuranda hasıl olması gerekir. Başkaları delil olarak getirmişler bu bakış açısına hadisler ile. Bu hadiste Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur: “ Kimse bana çamur atmasın, beni suçlamasın. Allahü Teala kitabında neyi helal kılmışsa onu helal, neyi haram kılmışsa onu haram kılıyorum.”
9- İmamı şafi ra bu meselede sözleri (görüşlerin hepsini) arzetmiş, hiçbirini tercih etmemiştir. Ancak şu sözünü eklemiştir:bunlardan hangisi olacak? Allah Peygamberine itaatin farz olduğunu beyan etmiştir. Yarattıklarından hiç birini özürlü kılmamıştır, bir emre muhalefetten dolayı. O emir ki Allah Rasülünün emrinden olduğu biline. (Allah rasülünün emri olduğu bilinen bir hususa muhalefet edenlerin özrünü Allah kabul etmez.)
10- Önce ikinci görüşün sahipleri (sünnet) o hükümleri (ihtiva eder ki), bunlar Kitapta gelmemiş (hükümler) hastır. denilmiştir. (sünneti kitapta olmayan hükümlere hs kılmışlardır.) demişlerdir ki sünnet kuranın istediğini izah eder. Bunun dışında bir şey getirirse bunun maksadı aslında gizli olan ayrıntıyı ona eklemek, ortaya koymaktır. Onu cezbeden iki şeyden birnin o asıl olana eklenmesidir.
11- Birinci görüş: sünnette varid olan bir kadının hala veya teyze ile aynı nikah altında haram oluşu aslında kuran nassında olan iki kız kardeşin tek nikah altında olamayacağı hükmüne kıyasdır. Bunun için, maslahatın beyanına terettüp eden hükme, hadis açıklama getirmiştir. Çünkü peygemberimiz ikisinin aynı nikahta olmasını yasakladıktan sonra demiştir ki: “Eğer siz böyle yaparsanız akrabalık durumunuzu kesmiş olursunuz.
12- İkincisinden olan şudr ki: Allah temizi helal pis olanı da haram kılmıştır. Onu iki asıldan birine katmak açık olmuştur. Kimisi de ehli merkep ve yırtıcı dişli hayvanlarve dişli kuşlar gibi şüphelidir. Sünnet nass olup, Helal yada haram olan iki yönden birini tercih ettirerek, bu şeylerin şüphesini kaldırmıştır. (Mesela) ehli eşeklerin, yırtıcı dişli hayvanların her birini, pençeli kuşların her biriniyenmesini nehyederek; keler, tavşan ve benzeri hayvanlarında yenmesini helal kılarak, (helal yada haramdan birini tercih ederek) şüpheleri ortadan kaldırıyor.
13- Hakikat şu ki, sünnette gelen her şeyi Kurana döndürmek (her şeey kuranda vardır görüşü) bir çeşit zorlamadır. Sünnet Kuranda olmayan bir şeyi getirmemiştir diyen kimselerin delil olarak getirdikleri her şeyde onlar için bir delil yoktur. Gerçekten de sünnet Kuranı açıklar. Bazılarının görüşlerine göre sünnet te Allah tarafından gönderilen bir vahiydir. (vahyi ğarri matlüv) muhakkak ki Allah Rasülüne itaati bize gerekli kılmıştır. Allahın ve rasülünün sözüne muhalefet edelim demek bize yoktur. (diyemeyiz.)




2. ÜNİTE 3. METİN

HADİSİN KURANA ARZ EDİLMESİ
1. İlk ölçünün anlatımıyla başlayacağız. Rasülullahtan kendilerine naklolan hadiste ona başvurdular. Ki o Allahın kelamı olan “kuran”dır. Onun ve önünden ne de ardından batıl gelmez. Müminler onu bütünüyle muhafaza etmiş ve bize tevatüren nakletmişlerdir. Bunda ittifak vardır. Onun hükümlerini ve şeriatını kabul hususunda ihtilaf etmemişlerdir. İhtilafa düştükleri hususlarda onu asıl kaynak kabul edip müracaat ettikleri gibi.
2. Söz konusu problemleri inceledikten sonra, Kuranı Kerimin onlar nazarında ilk ölçü olduğu ortaya çıkmıştır. Ona muhalefet den hadisleri kabul etmemişledir. Bilakis ravilerin vehm ve hatalı olduklarına hükmetmişlerdir. Hadisleri almayı ve gereğince amel etmeyi terk etmişlerdir. Kuranın nassına muarız (aykırı) oldukları için. Kuran nassına muarız (zıt) hadisleri sahibine reddetmenin kifayeti hususunda meseleyi ortaya çıkarmaya bu yeter. Bu red, peygamberin hükmünü reddetme değildir. Onların nazarında rivayet peygamberin sözü değildir. Ve de kurana muhaliftir. Kuran ve sahih sünnetin ikisi de gerçekte Allah katındandır. Bu ikisinin birbirine muhalif yada zıt olması mümkün değildir. Belki nakleden ya hata etmiş veya unutmuş yada işittiğinin hepsini nakletmemiş yada pepgamberin sözüyle kasdettiğinin dışında bir şey anlamıştır. Bu ölçünün güzellikleri örnekler ve bu husustaki sahabe sözleri arzedildikten sonra ortaya çıkacaktır.
3. Müslim sahihinde ebi ishaktan rivayetle, esved ibni yezidle büyük camide oturuyordum. Yanımızda şe’bi vardı. Şe’bi Fatıma binti gaysın hadisini anlattı: rasülellah ona ne mesken ne de nafaka vermedi dedi. Bunun üzerine Esved bir avuç taş alıp şe’biye atıp diyor ki: yazıklar olsun sana böyle şeyleri anlatıyorsun. Ömer ra diyoki: Biz Allah ın kitabını ve peygamberinin sünnetini terk etmeyiz bir kadının sözü için. Bilmiyoruz mesken ve nafakayı belki hatırlıyor yada unuttu. Allah Teala buyuruyor ki: “… Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. ….” (talak 1)
4. İbni Hacer diyor ki, ömer demek istemiştir ki: peygamberin sünneti ile hükmü bildirilen şey Allah ın kitabına ittibadır. Yoksa o hususi sünneti murad etmemiştir. Fatıma binti gaysın rivayeti burada Kurana muarızdır. Geçen ayette olduğu gibi. Ve yine Allah buyuruyor: “Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun.” (Talak 6) bu ayet boşanmış kadın için mesken olduğunu ispat emiştir. Hz Ömer Fatımanın rivayetini kuran nassına muarız olarak görmüş ve onu almamıştır. Burada bir görüşü diğerine tercih etmek bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren, kamil bir ölçü ve kaide olarak itibar edilen, Ömer’in sözünü isbattır. O ölçü ve kaide ki ona dayanıp güvenmemiz mümkündür. Bu, sahabenin kullandığına, en açık en net delillerimizdendir. O ölçü ki sahabe ona itina etmiştir.
5. İbni Ömerden (…. …) Hz. Ömer dedi, ey süheyb üzerime ağlayacak mısın? Peygamber sav buyurdu ki: “Ölü, dirinin -yâhud kabîlenin- kendisine ağlaması sebebiyle azâb olunur." İbni Abbas dedi, Hz Ömer öldüğünde bunu Hz Aişeye zikrettim. Aişe dedi, Allah ömere rahmet etsin. Hayır , vallahi birisinin ağlamsından dolayı mümine azap edileceğini hz Peygamber söylememiş, ancak ailesinin ağlamasıyla kafirin azabı artar. (İbni Abbas) dedi. Aişe dedi ki bu kuran (ayeti) size yeter: “kimse başkasının günahın üstlenmez” (enam 164) İbni ebi müleykete dedi ki, İbni Ömerin buna hiçbir şey söylemedi. Başka bir rivayette Hz aişe ded ki, Allah ebi abdirrahmana mağfiret etsin. O yalan söylememişitir. Ancak unuttu ya da hata etti. Bir kere Hz Peygamber ölmüş bir Yahudi kadının üzerine ağlanan yere uğradı ve dedi ki: “onlar ona ağlıyorlar o ise kabrinde azap görüyor.”
6. İbni Ömerin bu hadisinde kuranın zahirine ve nebevi sünnete muhalefet vardır. Hz Peygamberin ölmüş cemaata ağladığını ve ağlayanları da takrir ettiğini isbat eden bir çok hadis vardır. Hz Peygamberin, birinin azabına sebep olacak bir işi yapması ve ya takrir etmesi mümkün değildir.
7. Burada Hz Aişenin “size kuran yeter” sözü, onun kuranla yetinip hadisi bıraktığı manasında değildir. Ancak hadisi bu sözlerle rivayet eden ravinin hatasına kuranın delil olarak yeteceğini murad etmiştir. Bu, nakladen, hadisi peygamber sav in dediği gibi tam olarak getirmemiş, bilakis bir kısmını rivayet etmiştir. Bu yapılan yarım rivayetlede Allahın kitabına muarız olunmuştur. Müminlerin annesi peygamber sav söylediği metni bütün olarak getirerek, kamil nassı beyan ediyor. Böyle hadisi noksan bir nass şekilde rivayet etmek Allah ın kitabına muhalefettir. Allah ın kitabına muhalif olan şeyleri Müminlerin terk etmeleri daha evladır. Biliyorlar ki, Kur’an’a muhalif olan söz, Allah Rasülünün sözü değildir. Hz Aişenin bu hatalı hadisin kurana muarız olduğunu delil getirmesi, Sahabenin kendilerine varid olan ve inkar ettikleri hadislerde bu ölçüyü kullanmasına başka bir delildir.





2. ÜNİTE 4. METİN

İSLAMDA SÜNNETİN YERİ

1. Sünnet, kuranın uygulamalı tefsiri, islamın da gerçek tatbikatı ve örneğidir. Hz peygamber de tefsiri kuran ve canlı bir islamdı. Hz Aişe, fıkhı, basireti ve Hz peygambele yaşantısıyla, sünnetten bu manayı idrak etmiş, beliğ ve parlak bir ifadeyle bunu tabir etmiştir. Ona Rasülullahın ahlakı sorulduğunda, “onun ahlakı kurandır” demiştir. Kim islamın rukünlerini, özelliklerini, ameli metodlarını bilmeyi murad ederse, onu, kavli, ameli, ameli ve takriri nebevi sünnetten ayrıntılı ve canlı bir şekilde öğrensin.
2. Kapsamlı bir Metod: O insan hayatının bütününü, uzunlamasına, genişlemesine ve derinliğine kapsayarak temeyyüz etmiş bir metoddur. Bizim uzunlıuktan kastımız, insan hayatında doğumdan ölüme kadar olan hayatını kapsayan, baş(langıç)lı zamansal uzunluktur. Hatta ceninlik merhalesinden, vefatından sonrasına kadar olan uzunluktur. Genişlikten kastımız: hayatın her alanını kapsayan yatay bir düzlemdir. Öyleki, çarşıda, yolda, mescide, işte, allahla irtibatta, nefisle irtibatta, aile ile olan irtibatta ve diğer Müslüman yada gayri Müslümanlarla olan irtibatlarda nebevi hidayet hayatın tamamında birlikte sürüp gider. Yine insan, hayvan ve cansızlarla olan ilişkilerde de nebevi hidayetin etkisi vardır. Derinlikten kastımız, insan hayatının dikey düzlemidir. O cismi aklı ve ruhu kapsayıp, batın ve zahiri birleştirip, niyet amel ve sözü geneller.
3. Dengeli (Ölçülü) bir Medod: O dengeli bir şekilde bunun (şümüllü) gibi temeyyüz etmiştir. O (İslam) ruhla cisim, akılla kalp, dünyayla ahiret, örnekle gerçek, nazariyle ameli, gaybla şehadet, mesuliyetle hürriyet, ferdiyetle toplumsallık, ittibayla özgünlük arasında dengeyi kurmuş, orta bir ümmet için orta bir metoddur. Bundan dolayı hz Peygamber ashabından bazısında ifrada ve terfide kayma olduğunu görse, onları orta duruma kuvvetle çevirir, onları kusurlu şeylerden ve ……. sakındırırdı.
4. Bunun için hz Peygamber üç sahabeye itiraz etmiştir, onları eleştirmişti. O üç kişi ki, Peygamber sav’e (evine bazı insanlar geldiler ve) onun ibadetlerini sordular. Sanki aralarında konuşup (Onunkiler anlatılınca kendi ibadetlerini azımsadılar.) İbadet arzu ve istekleri doymamıştı. ("Biz nerede, o nerede! Onun tüm günahları affetilmiştir," dediler.) Biri, "Ben bütün gece uyumayıp namaz kılacağım," dedi. Diğeri, "Ben devamlı oruç tutacağım," dedi. Öbürü de, "Ben kadınlardan uzak duracağım," dedi.
Allah Resûlü sav (geldi ve) onlara: ("Bu sözleri söyleyenler siz misiniz? Bana gelince,) ben Allahtan hepinizden daha fazla korkarım ve Ondan hepinizden daha çok çekinirim. Orucu hem tutarım, hem de tutmam. Namazı hem kılarım, hem uyuduğum da olur. Hanımlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir!" buyurdu. Yine peygamberimiz sav İbni Amr’ı namazda, oruçta ve gıraattaki aşırılığını görünce ona şöyle diyerek onu itidale çevirip, ikaz etmiştir: “Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır, (yani istirahat) gözünün senin üzerin de hakkı vardır (yani uyku), hanımının senin üzerinde hakkı vardır (yani onunla ilgi ve ünsiyet kurman), misafirinin senin üzerinde hakkı vardır (yani onların sohbetine katılıp, ona ikramda bulunman). Her hak sahibinin hakkını ver!”

5. Kolay bir Metod: Bu metodun özelliği, kolaylık, bağışlama ve yumuşaklık gibi şeylerden temeyyüz etmesidir. Bu, geçmiş ümmetlerin kitapları, Tevrat ve incilde geçen peygamberin özelliklerindendir. Kuranı Kerimde de Allah Teala buyuruyor ki: “... O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. (Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.)” (Araf 157)
6. Bu peygamberin sav sünnetinde insanları dinlerinde zorluğa düşürecek, dünyevi hayatlarında yoracak bir şey bulunmaz. Bilakis o kendinden “ben rahmet ve kolaylaştıranım” diye bahseder. Allah tealanın: “Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” (enbiya 107) ve peygamber sav in: “Allah beni ne kırıcı, ne de kırıcılığa sebep olacak geçimsiz biri olarak gönderdi. Fakat beni öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” Sözleri bu durumu açıklar.
7. Ebu Musa ve Muazı yemene gönderdiği zaman, onlara öz ve manalı bir vasiyette bulundu: ”kolaylaştırın zorlaştırmayın, sevdirin nefret ettirmeyin, ittifak edin ihtilafa düşmeyin” (Buhari ve Müslim) müttefekun aleyh. Ümmeti için bir Mualli olarak diyor ki: “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, mücdeleyin nefret ettirmeyin.” Ve yine Risaleti hususunda: “Ben müsamahakar Hanif Dinini İslamı getirmek için gönderildin.” diyor.
8. öyleyse Nebevi Sünnet, Müslüman fert ve İslam toplumu hayatı için tafsilatlı bir metottur. O, işaret ettiğimiz gibi “kuranı tefsir etme” ve" “islamı mücessed (yaşnır)” olarak temsil ediyor. Hz peygamber, tek başına ve toplumda, hazarda ve seferde, uyanıkken ve uyurken, özel hayatında ve umumi hayatında, -Allahla, insanlarla, akraba olan ve olmayanlarla, dost ve düşmanlarıyla olan ilişkilerinde,- savaşta ve barışta, zorlukta ve genişlikte, sözüyle, ameliyle ve bütün siretiyle ,kuranı açıklayan ve islamı yaşantında gösteren biri idi.
9. Müslümanların bu tafsilatlı Nebevi metodu bilmeleri gerekir. Onun özellikleri, şumüllü, kamil, dengeli ve kolay olması ve köklü rabbani bilgiyi, yüksek insanlık değerlerini, asil ahlaki değerleri ortaya çıkarmasıdır. Yine bunu bilmeleri gerekir ki, sünneti, anlama ve yaşama noktasında, nasıl daha güzel anlayıp, nasıl amel edecekler. Bu ümmetin en hayırlı kuşağı (nesli) olan Sahabe ve iyilikle onlara uyanların (anlayıp amel ettiği) gibi.





2. ÜNÜİTE 5. METİN

HADİSLERDE PSİKOLOJİK TEZAHÜRLER

1. İnsan günlük hayatı içerisinde bazı durumlarda muhtelif psikolojik tezahürleri hisseder. Sevgi ve nefret,korku ve emniyet, sürur ve hüzün, kıskançlık ve haset ve bunun dışında duyguları hisseder. Psikologlar bu psikolojik konuların (sorunların) oluşunu, sebeplerini, insan yaşantısındaki, ruhi ve bedeni sağlıklarındaki etkilerini ayrıntılı bir şekilde araştırıp incelemişler. İnsanın birçok önemli psikolojik özellikleri Kuranı Kerimde (beyan edilmiş) gelmiştir. Müellif daha önce “kuran ve ilmün nefs” adlı kitabında bu konuyu ele almıştır. Aynı şekilde Nebevi Hadislerde sevgi, korku, öfke ,nefret, hüzün, haya, hased, kıskançlık, kibir, gibi bazı önemli ruhi sorunları ele almışlardır. Nebevi Hadislerde geçen bazı ehemmiyetli psikolojik durumları ele alıp inceleyeceğim.
2. SEVGİ : Sevgi, insan hayatında önemli psikolojik duygulardandır. Ailenin oluşması, fertlerin birbirine bağlılığı, dayanışma ve yardımlaşmada o (sevgi) asıl amildir. Yine o çocuğun kişiliğinin oluşumunda da önemli bir rol oynar. Anne ve Babanın çocuğu sevgi duygularıyla (yaklaşması) kuşatması, çocukta güven ve rahatlık duyguları meydana getirir. Böylece çocuğun kişiliği düzgün ve sağlıklı gelişir. Onu özelde aile fertlerine ve genelde de çevre(sindeki) toplum fertlerine, muhabbet, meveddet, ünsiyet bağlarıyla bağlar.
3. Çocuk, herhangi bir sebepten dolayı ana-baba sevgisinden mahrum olursa, güven ve rahatlık duygusunu kaybeder. Kişiliğinde sıkıntı ve tedirginlik meydana gelir. İleride sinir hastalığı ona isabet eder. Genel olarak sevgi, insanlar arasında toplumsal ilişkilerde barışın oluşmasında önemli bir etkendir. Sevgi, insanları aralarında ülfet kurup, yardımlaşma, kaynaşma ve işbirliğine sevkeder. Yine o, insanı ailesine, milletine ve vatanına bağlar. Ayrıca sevgi, kişiyi ailesini, milletini ve vatanını savunma uğruna canını ve malını feda etmeye sevkeder.
4. Allah sevgisi Müminin hayatında önemli rol oynar. Sözlerinde ve işlerinde ona tesir ederek, onun hayatını yönlendirir. Onun hayatında, kendini Allah a yaklaştıracak ve rızaya eriştiracak şeylerin dışında bir şey meydana gelmez. Aynı şekilde Peygamber sevgiside Müminin hayatında önemli rol oynar. Onu kendine güzel örner ittihaz eder. Bütün fiillerinde ona uyup, neyi emretmişse uyup, neyi nehyetmişse kaçınır.
5. Peygamber sav, bir çok hadislerinde bu sevgi nevilerini ele almıştır. Bunlar: Allah sevgisi, peygember sev, insan sev, hayvan sev, doğa sev, hanım sev, mal sev, ana-baba sevgisi. İleride nebevi hadislerde geçen bu sevgi çeşitlerini ele alacağım.
6. ALLAH SEVGİSİ: Allah sevgisi insandaki sevgi çeşitlerinin en yücesidir. Ruhi rahatlık ve gerçek saadet daha çok bununla olur. O öyle esaslı bir sevgidir ki müminin bütün fiilleri onun üzerine kurulur. O onun davranışlarına yön veren bir güçtür. Allah sevgisi insanı kapsayıp kuşatırsa, onun bütün filleri, tasarrufları, hareketi, hareketsizliği Allaha itaate boyun eğer. Onun bütün fiillerini Allahın rızasına ve sevgisine yönlendirir. Allaha isyandan uzaklaştırıp, Allah ın ikrah ettiği ve nehyettiği şeylerden sakındırır.
7. Kendisine iyilik yapanı insanın sevmesi adettendir. Bunun için çocuk, kendisini koruyan, yardım eden, iyilik yapan ve terbiye eden ana-babasını sever. İnsan Allah ın kendisine verdiği nimetlere baktığında onu hesaplayacak ve sayacak gücü yoktur. Onu yoktan yaratıp, onu, duyularla, akılla, öğrenme kudreti, mağrifet, ilim, meslek ve sanat tahsili ile nimetlendirmiştir. Onu dengeli ve düzgün bir halde var ederek, en güzel şekilde yaratmıştır. Yer yüzünde onu halifesi yapıp, yaratılmışları ona musahhar kılarak, diğer mahlukata karşı keremli kılmıştır. Yine dalaletten kurtarmak ve hakka ulaştırmak için, asırlar boyu ona nebi ve rasüller as göndermiştir. Bu peygamberler de, dünya ve ahrette onların güven ve saadetlerine kefil olacak hayatları için en sağlam yöntemleri onlara göstermişlerdir.
8. Allah ın insana verdiği nimetler sayılamayacak kadar çoktur. Bunun için insanın Allah ı sınırsız ve büyük bir sevgiyle sevmesi gerekir. Diğer bütün sevgilerden daha büyük olmalı Allah sevgisi. Allah tealaya olan sevgisi, nefsine, ana-baba, hanım, evlat, kabile, aşiret, vatan ve hayatında hangi sevgi varsa onlara olan sevgisinden daha büyük olmalıdır. Muhakkak ki Kuranı Kerim insanın Allah sevgisine işaret etmiştir ki, o sevgi, insanın hayatında olan diğer bütün sevgilerden daha büyük olmalıdır. Allah Teala buyuryor ki : De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez." (tevbe 24)






2. ÜNİTE 6. METİN

İSLAMDA TEMİZLİĞE VERİLEN ÖNEM
1. İslamın sağlığı koruma konusunda özen gösterdiği hususlar arasındadır Temizliğin önemi. İslam ın temizliğe karşı tutumunun hiçbir dinde olmadığı bir gerçektir. Temizlik ibedettir yakınlıktır. Ayrıca farzlarda da bir farzdır. İslamda şeriat kitapları ilk olarak “taharet” adlı bölümle başlar. Yani temizlik. Bu Müslüman kadın ve erkeğin İslam fıkhından ilk öğrendikleri konulardır.
2. Bu taharet günlük ibadet “namaz”ın anahtarından başka bir şey değildir. Namazın da cennetin anahtarı olduğu gibi. Müslümanın namazı küçük hadesten abdestle, büyük hadasten gusülle temizlenmedikçe sahih olmaz. Abdest günde birkaç defa tekrarlanır. Onda, toprağa, tere, toza maruz kalan azalar yıkanır. Burun ve ağız bulunan yüz, iki el, iki ayak, baş ve iki kulak gibi. Allahu Teala buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin…” (maide 6) Peygamber as : Allah temizlik olmadan namazı kabul etmez”
3. Yine namazın şartlarındandır: elbise, beden ve mekanın kir ve pislikten temizliği. Allah Teala : “elbiseni temiz tut” (müddesir 4) buyurmaktadır. Buna ilaveten kuran ve sünnet temizliği ve temizleri övmektedir. Nitekim Allah Teala : “ Allah temizlenenleri ve tevbe edenleri sever” (bakara 222) buyurmaktadır. Yine Allah cc Kuba Mescidi ehlini överek: “ … orada temizlenmeyi seven adamlar bulunur.” (tevbe 108) buyurmuştur.
4. Peygamber sav : “temizlik imanın yarısıdır.” Buyurmuş. Yani, yarısıdır. Bu hadis sahihtir. Bu nedenle Müslümanların seçkinleri ve halkın konuştuğu şu hikmetli söz yaygınlaştı. Diğerlerinden ona denk olan bilinmedi. O da: “temizlik imandandır.”
5. peygamber sav insanın temizliğine önem vermiş ve onları yıkanmaya çağırmış (teşvik etmiştir). Özellikle Cuma günü için: “her ihtilamlı için Cuma günü gusletmek vaciptir.” Buyurmuştur. Yani baliğ için. Yine Peygamberimiz: “yedi günün birinde başını ve bedenini yıkaması Allah ın Müslüman üzerindeki hakkıdır.” Buyurmuştur.
6. yine ağız ve dişlerin temizliğine de önem vermiştir. O Müslümanları misvak kullanmaya, şöyle diyerek teşvik etmiştir. “misvak ağız temizleyici ve rabbini hoşnut tutucudur.” Abdestte mazmaza ve istinşakta emrinin yanı sıra. Hatta Hanbeli Mezhebi bu ikisine abdestin farzlarından saymıştır.
7. Ev, alan ve avlu temizliğine de önem vermiş ve şöyle demiştir: “Allah güzeldir güzeli sever, temizdir temizi sever. Avlularınızı temiz tutun ve Yahudi lere benzemeyin.” Yol temizliğine de önem vermiştir. Her kim yollara dıçkı ve eziyet bırakırsa onlar laneti hak ederler. Kim Müslüman lara yollarında oraları pisleyerek eza ederse onların laneti eza edenin üzerine gerekir. Yine Peygamber sav buyurdu: “lanetli ve lanetlenmeye sebep olanlardan sakının. Onlar insanların geçtikleri yollara ve gölgeliklere def i hacet ederler.” Defi hacet idrar ve dıçkıya şamil olarak açıklandı.bu tahrimen mekruhtur. İmamı nevevinin dediği gibi. İmamı zehebi ye göre daha büyüktür.
8. Nitekim Peygamber sav suyun yenilenmemesi ve akmamsı sebebiyle pisliklerin yuvası olması sebebiyle durgun suda yıkanmayı yasaklamıştır. Çünkü o yenilenme ve akıntı olmadığından mikrop yuvasıdır. Sahihte sav : “durgun suda yıkanma çünkü o pistir.” Buyurmuştur. Aynı şekilde sav uykudan sonra eli su kabına daldırmayı da şöyle diyerek nehy etmiştir: “ Sizden biriniz uykusundan uyandığı zaman, elini üç defa yıkamadıkça su kabına sokmasın. Çünkü o, elinin nerede gecelediğini bilmez.”
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla