Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Ağustos 2008, 12:47   Mesaj No:3

medinelii

Medineweb Sadık Üyesi
medinelii - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:medinelii isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1808
Üyelik T.: 11 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:42
Mesaj: 657
Konular: 89
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Toplumuzdaki Kanadı Kırıklar: Yetimler ve Yoksullar

Âyet-i kerîmelerde tasvîr edilen gönülden ve samîmî infak-taki bâzı nükteleri şöyle ifâde edebiliriz:

Mü’min, kendisi muhtaç olsa bile kardeşini kendisine tercih etmelidir. Toplumdaki kanadı kırıkların ıztırâbını gönlünde duymalıdır. Onları tanımak, dertleriyle dertlenmek, ihtiyaçlarını gidermek, bir tabiat-i asliye hâline gelmelidir. Zîrâ Cenâb-ı Hak:

تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ

“…Sen onlan simâlanndan tanırsın…” (el-Bakara, 273) buyurmaktadır. Toplum içindeki muzdaripleri -hâllerini arz etmeye ihtiyaç bırakmadan- tanıyabilmemiz, bizim kalbî duyarlılığımızın ve derinliğimizin bir nişânesidir.

Sâdî-i Şirâzî, Allah dostlarının fakir ve yetimlerle beraberliğini ve bizim onları nasıl araştırıp hizmet seferberliğine girmemiz gerektiğini şu teşbîh ile dile getirir:

“Hak dostları kimsenin uğramadığı dükkânlardan alışveriş ederler…”

Öte yandan, verilen sadakalar da, f anî ve dünyevî menfaatler için değil, sırf Allah rızâsı için olmalıdır. Muhtaca infâk ederken onu minnet ve mihnet altında bırakmamak îcâb eder. Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulmuştur:

“Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sayesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığmızdan şüpheniz olmasın. “ (Ebû Dâvûd, Cihâd, 70/2594; Ahmed, V, 198)

“Allah bu ümmete, aralarındaki zayıfların duası, ibâdeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir” (Nesâî, Cihâd, 43)

Ebu’l-Leys Semerkandî Hazretleri de:

“Veren kişi, alana bir teşekkür edası içinde ikram etmelidir. “ buyurur. Zîrâ infâk eden kişi bu sayede Rabbinin hoşnutluğuna kavuşacak, kendisine gelecek belâları, hastalıkları ve ib-tilâlan bu sadakalarla ve mazlumların hayır dualarıyla bertaraf etmeye çalışacaktır.

Mevlânâ -kuddise sirruh- da, fakir ve zayıflara yapılan infâk ve yardımlardan, aslında ihsan ve ikramda bulunan kimsenin daha çok istifâde ettiğini şu şekilde ifâde eder:

“Güzeller, saf ve berrak ayna aradıkları gibi, cömertlik de fakir ve zayıf kimseler ister. Güzellerin yüzü aynada güzel görünür, in’âm ve ihsanın güzelliği de fakir ve gariplerle ortaya çıkar.”

Daha önce zikrettiğimiz âyet-i kerîmelerden anlaşılan mühim bir husus da; “infâk”in, bizi kıyametin şiddetinden muhafaza edecek olan amellerin en mühimlerinden biri olduğudur. Yine, ihlâsla yapılan infâk, Hak Teâlâ katında kabul görecek ve .kıyamet günü sahibinin yüzünü ak edecektir.

Üzerinde dikkatle durulması gereken diğer bir husus ise, Cenâb-ı Hakk’ın, mü’minlerin bu nevî sâlih ameller işlemelerini arzu buyurmasıdır.

Kendisi de ihtiyaç duyduğu hâlde yemeğini yetim ve muhtaçlara gönderen Dâvûd-i Tâî Hazretleri’nin şu davranışı ne kadar duyguludur:

Hizmetine bakan talebesi birgün ona:

“-Biraz et pişirdim; arzu buyurmaz mısınız?” dedi ve üstadının sükût etmesi üzerine eti getirdi. Ancak Dâvûd-i Tâî -kud-dise sirruh-, önüne konan ete bakarak:

“-Falanca yetimlerden ne haber var evlâdım?” diye sordu. Talebe, durumlarının yerinde olmadığını ifâde sadedinde içini çekip:

“-Bildiğiniz gibi efendim!” dedi. O büyük Hak dostu:

“-O hâlde bu eti onlara götürüver!” dedi. Hazırladığı ikramı üstadının yemesini arzu eden samimî talebe ise:

“-Efendim, siz de uzun zamandır et yemediniz!..” diye ısrar edecek oldu. Fakat Dâvûd-i Tâî Hazretleri kabul etmeyip:

“-Evlâdım! Bu eti ben yersem kısa bir müddet sonra dışarı çıkar, fakat o yetimler yerse, ebediyyen kalmak üzere Arş-ı Âlâya çıkar!..” dedi.

İşte kendisini toplumdan mes’ûl hisseden, yetimlerin derdiyle dertlenen ve matemlerin civarında dolaşan ulvî bir ruh!.. Acaba bugün lüks ve sefahat içinde ömür sürenler, bir kenarda yalnızlığa terk edilen insanların ıztırâbını ne kadar hissedebilirler?..

Cenâb-ı Hak, muhtaca yapılan yardımı kendisine yapılmış kabul etmekte ve bunun kendisine yakınlığın bir göstergesi olduğunu bildirmektedir. Âyet-i kerîmede buyrulur.

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ

“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe asla “birr”e (yâni hayrın kemâline) eremezsiniz!..” (Âl-i İmrân, 92
Alıntı ile Cevapla