Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Kasım 2013, 17:58   Mesaj No:3

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:8
Cinsiyet:Erkek
Yaş:50
Mesaj: 3.031
Konular: 340
Beğenildi:1417
Beğendi:474
Takdirleri:10360
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ANKARA İLİTAM Din Bilimleri II. Özetleri

ÜNİTE 2: DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ

İnsan ve din İnsan, tarih sahnesinde çıktığı andan beri varlığına bir anlam biçme arayışı içinde olmuştur.Toplumların yapısı ve mahalli şartları dolayısıyla onda dini inançlarının şiddeti, dini ibadetlere rağbet etmeleri, dini duygularının yoğunluğu, azlığı veya çokluğuna, insanların hayatının çeşitli faaliyet alanlarına olan etkileri bakımından derece farklılıkları bulunmasına rağmen, bu kültür formları içinde dinin ayrıcalıklı konumu hiç değişmemiştir. Bu sebeple insanlığın temel sorusu, hep dinle ilgili olmuştur.

Berger; insanın dünya kurma sürecinde çok önemli bir rol oynayan sübjektif bilincin, kurumlaşarak insanın kendi üzerine döndüğünü belirtmektedir. Bergere göre, her insan topluluğu, bir dünya kurma girişimidir.

Bireyin kimlik kazanma süreci; Her toplum, kendi nesnelleşmiş manalarını, değerlerini, davranış kalıplarını sonraki kuşaklara aktarır. Sosyalleşme denilen bu süreçte birey, nesnelleşmiş manaları öğrenmekle ve onlara sahip olmakla kalmaz, onları hem ifade, hem de temsil eden biri olur.
Birey ve toplum hayatında dinin işlevi; Din toplumsal dünyanın ve bireyin subjektif bilincinin anlama boşluklarını doldurabildiği zaman, kendi ilkelerini başarıyla hayata geçirebilir. İşte bu anlamda din, insanın, kendisine kutsal bir alem kurma girişimidir.

Dini tecrübenin ifade şekilleri (Otto)
A-Teorik ifadesi: İnançlar; düşünce ve doktrini ihtiva eden bir semboller sistemi şeklinde ortaya çıkar. İlk ilham ve sezgiden kaynağını alan bu ilk tecrübe, belirli ve tutarlı nazari tasdiklerde ifade edilir.
Wach, dini tecrübenin teoruk ifadesi olan inanç, yani doktrinin, medeniyet tarihi boyunca şekil bakımından üç safhaya incelenebileceğini belirtmiştir.
a-İlkel toplumların mitolojik hikaye ve rivayetlerinin sonsuz çeşitliliğiyle karakterize olur.
b-İkinci safhada kabilelerin efsane nakilleri değişmekte, efsaneler, merkezi bir şahıs etrafında organize edilir, şecere tabloları ortaya çıkar,
c-üçüncü safhada, ilahiyat başlamaktadır, yazılı rivayetler, kutsal metinler halinde sözlü rivayetlerin yerini alır.Kutsal kabul edilen metinler tarafından desteklenen normatif inanç sistemleri kurarlar.
Wach; inancın içeriğinin Tanrı, dünya ve insan olmak üzere üç konu etrafında döndüğünü belirtir.

B-Dini Tecrübenin Pratik ifadesi: İbadetler
Wach, ibadetlerin incelenmesinde en önemli katkıyı yapan Underhill’in bu eylemleri :
a-Mensekler (ayin usulleri modeli)
b-Semboller (imajlar)
c-Kutsama ayinleri
d-Kurbanlar diye ayırmaktadır.

C-Dini Tecrübenin Sosyolojik ifadesi: Dini Cemaat
Bütün dinlerde dinin teorik bildirisinde açıklanan inanç konuları, uygulanarak gerçekleşmektedir. Bu anlamda dini tecrübeden kaynağını alan her hareket, onun pratik ifadesi olarak değerlendirilir. İşte dini tecrübenin teorik ifadesiyle pratik ifadesi, onun üçüncü yani sosyolojik ifadesiyle tamamlanır.
Tektanrılı yüksek dinlerin ortaya çıkışıyla ilk defa doğrudan doğruya dinden doğan gruplara rastlanır, bu dinlerde cemaatin ilk teşekkülü, dinin kurucusu etrafında kenetlenen küçük bir grupla başlar.

Salikler grubu: yeni kurulmuş dinlerin tutunduğu ilk cemaatlerin oluşumunda köprü görevini görürler.

Dinin toplumu etkilemesi; Din, ilkel kültürlerden itibaren aile, kabile, boy, millet gibi tabi birliklerle yakın ilişki içindedir. Ayrıca din, gerek zihniyet, gerek örgütlenme açısından bu birlikleri etkiler.

Weber’e göre; her din ,bir ekonomik ve toplumsal ahlak yaratır ve geliştirir, bu ahlakın temelleri, dinin inanç esasları tarafından belirlenir. Böylece din toplumsal yapıyı belirlemede önemli bir rol üstlenir.

Toplumun dini etkilemesi; İlkel toplumlarda dini inançlar ve tanrı tasavvurlarında olduğu gibi dini bayramlar ve ayinler üzerinde de maddi hayat şartları, toplumsal ve ekonomik faktörlerin etkisi görülür. Fakat evrensel dinlerde ise durum farklıdır. Evrensel dinler yayılma eğiliminde olduğu için bütün insanlığa hitap eder ve onlara hitap ederken mesleklerine veya toplumsal tabakalarına göre sınıflandırmaz, onlara fert olarak hitap eder.

Dinin dünyaya karşı tutumu; olumlu, olumsuz ve bireyin dünyayla ilişkisinin tarzına göre hem olumlu hemde olumsuz (dengeli) tutum.

Hegel: Çin dinini ölçü, Süryani dinini acı çekme, Roma dinini fayda, Yunan dinini güzellik dini olarak tiplemektedir.

Dinlerin tutumları , Dinlerin genel olarak dünya karşısında olumlu, olumsuz ve ferdin dünyayla ilişkisinin tarzına göre hem olumlu hem de olumsuz olabilecek (dengeli) tutum olmak üzere üç türlü tutumu vardır.
1-Olumlu tutum: Her ne kadar alemde bir takım geçici güç ve eğilimler, iyiliği durmadan ortadan kaldırmaya çalışsalar da homerik ve Veda metinlerinde dünya, temelinde “iyi”dir.
Buna göre dünya ilahi bir varlık, Tanrı'nın bir eseri, ilahi vahy ve uluhiyetin "görünür" şekli olarak kabul edilir.
2-Olumsuz tutum: Farklılaşmış birtakım dinler, tamamen "olumsuz" ve "kötümser" bir tutum takınmaktadır. Bu dünyada "kötülük" ve "acı", bir "efendi" olarak hüküm sürmektedir.
Bu anlayışa göre bütün tabiat alemi, bir hayal, ilahi hakikati gizleyen bir “tül”den ibarettir. Dolayısıyla ferdin, ilahi hakikatlere ulaşabilmek için maddi alemden uzaklaşması, el etek çekmesi ve bir an önce dünyadan kurtulması gerekmektedir.
3-Dengeli tutum: İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik gibi yüksek dinlerde görülen, dünyayı yine Tanrı'nın eseri kabul eden, ama tabii olan her şeyin ne salt iyi, ne de salt kötü olarak kabul edildiği tutumdur. Bu tutumda din, dünyaya karşı pasif değil, aktif bir durumdadır. Bu anlayışa göre yeryüzünde günah ve kötülük de mevcuttur, ancak aslında dünya iyilik üzerine kurulmuştur.

Dini cemaatin teşkilatlanmasında etki eden faktörler;
1-Bir geleneğe duyulan ihtiyaç,
2-dinde objektifleşme ihtiyacı,
3-Dine koşan kitlelerin ihtiyaçlarının tatmini.

Dinlerin teşkilatlanması;
1-Azami (maksimum); Doktrin ve ibadetin tekamülü, hiyerarşik ilişki, alelade dindarlarla ruhban sınıfı arasındaki ayırım, ruhban sınıfının bir çok imtiyaza sahip oluşu ve diğerlirine olan üstünlüğü, bir şer’i hukuk ve bir disiplin mevcuttur.
2-Asgari (minimum): Teşkilat içinde disiplini, kanunu ve kuruluş düzenini kısmen veya tamamen reddeden,bütün mü’ minlerin eşitliği üzerinde ısrar ederek başlangıç idealine dönmeyi savunan manevi kardeşlik anlayışı.

Dini gruplar meselesini iki şekilde ele almak mümkündür.
Birinci şekli, dinin doğal grup içinde ortaya çıkmasıdır. Bunlara “doğal dini gruplar” diyoruz.
İkinci şekli ise dinin kendiliğinden bazı dini topluluklar yaratmasıdır. Evrensel dinlerde rastlanan bu tür dini gruplara “sırf dini gruplar” diyoruz.

Esasen evrensel dinleri karakterize eden önemli bir husus, onlarda dini kuran bir kişinin varlığıdır. Tarihte dinlerin gelişiminde önemli rol oynamış olan bu şahsiyetlerden bazıları düşünce, eylem ya da sosyal teşkilata yenilikler katmış; iman ve ibadette canlılık meydana getirmiş veya onları yeniden şekillendirmiş; vahiy ve ilhamları geleneksel kalıplarla yorumlamıştır.
Bu şahsiyetler, hayatlarının bir dönemindeki dini tecrübelerden sonra taraftar toplamaya başlamışlardır. Bunlardan bazılarının arasında hoca-talebe, bazılarının ise üstat-mürit, kurucu-taraftar ilişkisi vardı.

Tilmizler; Dini grupların ilk inananlarına Tilmiz denir, Weber, bu gurupların özelliklerini açıklamak için Karizma kavramını ortaya atmıştır.Toplumsal grupları geleneksel, yasal ve karizmatik olarak üçe ayırmaktadır.

İlk Dini cemaatin teşkilatlanmasında etki eden faktörler;
1-Bir geleneğe duyulan ihtiyaç,
2-dinde objektifleşme ihtiyacı,
3-Dine koşan kitlelerin ihtiyaçlarının tatmini.
halkası oldukça dar ve birbirine şahsen bağlı kimselerden oluşur. Onlar kurucuya şahsi fedakarlıkları, dostlukları ve sadakatleri yoluyla bağlı olup, onun arkadaşları da olabilirler.

İlk cemaatler bir dinin tarihinde ilk adımı teşkil ederler. Din kurucusunun ya da ilahi mesajın aracısının ölümü bu grupların hayatında bir dönüm noktası teşkil eder. Bu aşamada dini kuranın en yakını, en çok güvendiği, en samimi olduğu kişi veya kişiler, güçlüklerle karşılaşıldığında fedakarlık ve feragat gösterenler ortaya çıkar. Onlardan biri de din kurucusunun grupta yerine getirdiği fonksiyonu üstlenir.

Bütün evrensel dinlerde gevşek ya da sıkı bir teşkilat meydana getirilir. Dinin ve dini grubun varlığını sürdürebilmesi ve mesajını geniş kitlelere ulaştırabilmesi için bu şarttır. Böylece dinin bir kurum haline gelmesinin önü açılmış olur. Kurumlar toplumsal gerçekliğin devamında önemli rol oynar.

Bir toplumun uzun bir zaman, hiç değişmeden varlığını sürdürebilmesini sağlayan özellik, onların kurumlarını oluşturabilmeleridir.
Dinin teşkilatlanması, dinin kurumlaşması yolunda kat etmesi gereken bir aşamayı göstermektedir. Dinler, varlığını sürdürebilmek için kurumlaşmalıdır.

Dinin Kurumsallaşmanın hazırlayıcıları
1-Din nazariyesi, mensuplarının temel inançlarını ve dünyaya, din kardeşlerine, diğer insanlara, ilahi varlığa karşı alacakları tutum konusundaki temel esasları belirler.
2-Dini tören ve ibadetlerdir.
3-Dinin farklı kültür ve sosyal çevrelerde yayılırken dini cemaatin asli dini görevlerinin dışında bir çok sosyal görevleri de yerine getirme zorunluluğudur.utum
Dini gruplar, dini tecrübe (ya da ilahi varlık) onları kendi etrafında birleştirdiği için grup haline gelir. Bu sebeple dinde asıl olan birlik ve beraberliktir. Ama hiçbir din, gerek akide gerek ibadet ve törenlerin usulleri konusunda daha yoğun bir dini hayat yaşamak için yapılan itirazlar ve ana gruptan ayrılma teşebbüslerinden kendini kurtaramamıştır.

Mauss, dinlerde mezheplerin ortaya çıkışının kuvvetli bir eğilim olduğunu, özellikle farklı toplum ve kültürlere yayılmaya eğilimi olan evrensel dinlerin mezhepleşme gerçeğiyle karşı karşıya kaldığını ifade etmiştir.

Dini cemaat içerisinde itirazlar: 1-kişisel itirazlar 2-Kollektif itirazlar olarak iki şekilde gerçekleşir.

* islamda sufi hareketi ve tarikatlar, şii ve Harici mezhepleri Yahudilikte Kabalizm ve Hasidizm hareketleri Zen Budizimi Hıristiyanlıkta Püritanizm ve Revivalizm hareketleri bu itirazların örneğidir
Dini gruba İtirazlar, dini yaşayışın dört alanında ortaya çıkar: İlahiyat, ibadet, teşkilat ve ahlak.

Birincisi din nazariyesinden sapmalar konusundadır.
İkinci itiraz tören usulleri ve ibadet şekilleriyle ilgilidir.
Üçüncü itiraz teşkilat konusundadır.En şiddetli ve en inatçı mücadeleler teşkilat konusundaki ihtilaflardan dolayı ortaya çıkar.
Dördüncü itiraz dinin vaz ettiği bazı ahlaki kurallarda görülen gevşekliklerdir. Papazların evlenmeleri gibi.

* İslamda ise; Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Muhammed İkbal ve ülkemizde Mehmet Akifin temsil ettiği reformist hareketleri bu itirazlara örnek teşkil eder.

Teşkilatlanmış dini bir cemaati çeşitli sebeplerle eleştirenlere başkalarının katılması sonucunda itirazlar kolektif bir hale gelir veya bu hareketler, etrafına bir çok kimseyi toplamayabilir. Bu durumda ana dini grup içinde alt gruplar veya ana gruptan tamamen ayrılan yeni dini gruplar ortaya çıkabilir.

Dini Gruba itirazların sosyolojik sonuçları; Teşkilatlanmış dini bir cemaati çeşitli sebeplerle eleştiren bazı kişilere başkalarının katılması sonucunda itirazlar kolektif bir hale gelir ve ana dini grup içinde alt gruplar veya ana gruptan tamamen ayrılan yeni dini cemaatler teşekkül eder.

zahidane dindarlık Dini yaşayışa itirazlar sonucu ortaya çıkan farklı dini tecrübelerin somut hali, ne ideal cemaat ile özdeşleşen ne de cemaat içinde özel bir birlik oluşturmak isteyen, fakat çoğu zaman cemaatin tamamının hidayetini ve takvayı hedefleyen bir tutum ile karakterize olmaktadır. Bu zahidane dindarlıktır.
Kardeşlik Cemaati (İhvan Birlikleri Mevcut dini sisteme karşı bir protesto ile dini tecrübeyi şiddetlendirmek için duyulan arzuyla daha samimi bir cemaate doğru yönelen grupların mensupları arasında sıkı bir bağlılık meydana gelir. Bunlar Kardeşlik Cemaati (İhvan Birlikleri) dir.

Tarikat veya keşişlik ”Dinde ana gruba karşı ortaya çıkan, dini daha sıkı ve daha sert yaşama eğilimi ile karakterize olan cemaatlar “tarikat” ya da “keşişlik” olarak isimlendirilir.

* İslamda sufilik, çok sayıda tarikat oluşumuna giden yolu açmıştır.
* Tarikat cemaatleri, özellikle Roma Katolik kilisesinin büyümesinde bir rol oynamaktadır.

Tarikatlar; Ana dini gruptaki bazı gelişmelere karşı, dini daha sıkı ve yoğun yaşama isteğinden kaynaklanan itirazlar sonucu ortaya çıkar. Dinde ana gruba karşı ortaya çıkan, dini daha sıkı ve daha sert yaşama eğilimi ile karakterize olan cemaatler tarikat ya da keşişlik denir.

Bütün dinlerde görülen tarikatların evrensel özellikleri;
1.Kutsal dünya ile kutsal olmayan dünyayı birbirinden köklü bir şekilde ayırmak.
2.Müridi dünyaya bağlayan bağlardan kurtarma ile temsil edilen olumsuz hedefin yanında, bir güç elde etme gibi olumlu bir faaliyet ihtiva etme,
3. İradi faaliyet; Mürit dünyadan uzaklaşmaktadır.
4.Mürit hayatı bir murakebe hayatıdır.

*İslamdaki tasavvuf hareketlerinin, özellikle Gazali ile birlikte, ehlisünnet akide ve amelleri ile genel hayatlarıyla bağdaştığını da belirtmek gerekir.

*Anadoludaki tarikatların bir çığ gibi büyümesinin en büyük rolü, Moğol istilasıdır.
cemaattan ayrılma Dini itirazlar, itiraz edenlerin ana dini cemaattan ayrılmaları sonucuna da yol açabilir. Bu durum bütün büyük dinlerde görülebilir. Çoğunlukla başlangıçta, ana dini cemaattan bir ayrılma isteği bulunmamaktadır. Aksine dini cemaatta kalıp, onu ‘ıslah etmek’ fikri hakimdir.
Fakat zamanla bu problemlerle ilgili konularda bir ıslahatın mümkün olmadığını anladıkları anda ana dini cemaattan ayrılma veya ana dini cemaat tarafından kendilerinin sapmış telakki edilerek tard edilmeleri suretiyle ayrılık gerçekleşir.
Mezhepler,bu tür gruplaşmalara dahildir.Dinlerde iki farklı şekilde ortaya çıkabilir.
İlk olarak mezhebin, teşkilatlanmış büyük birlikten ayrılması; büyük cemaatin kavram birliğinden kopması ve farklı unsurları kısmen kendi kavramları olarak merkezine yerleştirmesini ifade etmektedir.
İkinci olarak da, kendisinden ayrılacağı bir dini teşkilat olmasa bile mezhebin, diğer mezheplerle bir bütün oluşturması anlamına gelmektedir.
Weber ve Troeltsch mezhebi, kurumlaşmış kiliseden farklı,sözleşmeli bir toplum olarak tanımlamaktadır.

** Mezhepçilik hakkında sosyolojik bir taslak sunan Faris, mezhebin bir itirazdan kaynaklandığını ve kendine has bir tutumu içinde barındırdığını ifade etmiş, dini teşkilatlardaki düşünce farklarının insanı mezhepçi bir cemaate doğru sürüklediğini vurgulamaktadır.Mezhepleri, her cemaatin yeniden bütünleşme gayreti olarak takdim eder.

Troeltsch, mezhebin seçici karakterleri ile diğer grup tiplerinden ayrıldığını, üyelerinden Tanrı, dünya ve insanlarla ilişkilerinde en yükseğe çıkarılmalarını istediğini ve radikal uyuşmazlık konularını korumaya yöneldiğini belirtmektedir.
Mensching,Mezhepleri iki büyük gruba ayıran Mensching,
“dogmatik (itikadi=kelami) mezhepler”in doktrin farklarına dayandığını,
“dini pratikli (fıkhi) mezheplerin” ise ibadet ve tören usulleri farklılıklarına dayandığını, fakat her ne kadar bu ikincilere mezhep denilse de,esasında onlara ekoller demenin daha uygun olacağını belirtmektedir. Bu anlamda Hindu mezheplerini, İslam’daki dört farklı hukuk mezhebini (Hanefi, Hanbeli, Maliki, Şafii) ekol olarak değerlendirmek gerekir.
** Zen ve Shin mezhepleri bu tür mezheplere örnektir. Zen mezhebi, bütün doktrinleri reddetmekte, öğrenecek ve öğretilecek hiçbir şey olmadığını, her şeyin sadece uygulama ve tecrübe ile kazanılacağını savunmaktadır.
Mezhep bütünlüğü Başka her gruptan daha fazla totaliter bir grup olan mezhep, kendine has karakterini ve bütünlüğünü korumak için dış etki ve müdahalelere karşı tedbir almak zorundadır.
Mutlak dini tecrübe etrafında kenetlenmiş olan ilk neslin, kendi yaşam düzeyi ve grubun geleneğini koruma işi, sonraki nesillerinkinden daha zordur. Bu açıdan sonraki nesiller, gençlerin dini eğitimlerinin, dini tecrübelerinin, mezhep prensiplerinin din dışı faktörler tarafından olumsuz etkilenmesini önlemek konusunda modern hayat şartlarından dolayı (şehirlerde temasların kolaylık ve çeşitliliği, iş ve sosyal hayatın zorunlulukları) birçok güçlükle karşı karşıyadır.
Şii doktrininin,gelişmesinde Gnostisizm, Yeni Eflatunculuk,Maniheizm,Zerdüştlük ve özellikle Mutezile den etkilendiği anlaşılmaktadır.
Gillin ve Niebuhr’un çalışmaları,gerek Doğu gerek batıda, özellikle Amerikada mezhepçi grupların çoğalmasının, daha çok sosyo-ekonomik faktörler, tarafından etkilendiğini ortaya koymuştur.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla