Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 Arkadaşları:32 Cinsiyet:Bay Memleket:İst Yaş:39 Mesaj:
3.185 Konular:
1383 Beğenildi:174 Beğendi:17 Takdirleri:216 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Felsefe Tarihi Ünite 1
FELSEFE VE İLK FİLOZOFLAR
1. FELSEFE VE TARİHİ
Felsefenin tanımı konusunda bir birlik olmasa da, tanımlarından birinin, ‘varl!ğ!n genel durumuna ilişkin düşünmek ve ara$t!rmak olduğu’ söylenebilir. Felsefe, varlığın ilk sebeplerinin ne olduğunu; tüm evrende varolanların nasıl, hangi amaçla ve niçin varolduklarnı, neden meydana geldiklerini araştırır. Bunu yaparken felsefe, doğru cevaplara ulaşabilmek için doğru sorular sormak gerektiğini öne çıkarr. Bu yüzden ‘felsefede soru, cevaptan daha önemlidir’ ilkesi, benimsenmiş bir düşüncedir. Ancak, felsefe başlangıçta sadece varlığın araştırlması şeklinde işlevi olan bir alan gibi kabul edilmişse de, insan düşüncesine sınır getirmek mümkün olmadığı için kısa süre sonra biraz daha özel konular olan insan ve onun yapıp etmelerine de yönelmiş ve insan merkezli bir felsefe anlayışı da ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda insanın kendisi, bilgisi, ahlakı, duygularnın yansıması olarak sanat anlayışı, toplumun bir bireyi olarak politikayla olan ilgisi ve daha sonraları insanın ortaya koymuş olduğu tüm kültürel ve bilimsel alanların sorgulanması da felsefenin konuları arasına girmiştir. Tüm bunları yaparken felsefe, başlangıç ilkelerini ve nedenleri araştırarak ve sorgulayarak işe başladığından dolayı felsefeye “İlk Esaslar Bilimi” de denilir.
İnsanlar varolduklar andan itibaren yeryüzünde her zaman felsefe ile meşgul olmuşlardır. Kabul edildiği gibi, ilk insanla birlikte din olgusu da ortaya çıkmıştır. Böyle bir olgunun ortaya çıkışının farklı nedenleri olabilir. Ancak somut bir neden olarak insanın, kendinden üstün bir varlığa güvenme ve dayanma ihtiyacı ileri sürülebilir. Bu yüzden insanlar, başlangıçta problemlerini dinlerin verileriyle çözmeye uğraşmışlar, hatta kendilerince üretmiş olduklar mitolojilerle de varlık problemini, insanın anlamını vb. anlamaya çalışmışlardır. Ancak insan düşünen bir varlıktır. Hazır bulduğu bilgiler ve afaki çözümlerle yetinmez ve tatmin olmaz. Bu yüzden dinlerin sunmuş olduğu bilgilerden ayrı olarak her şeyin nedenlerini ve esaslarını araştırma ihtiyacı duymuşlar, bu hususta genel bir fikir sahibi olmayı denemişlerdir. İşte erken dönemlerde dinsel inançların dışında yapılan bu araştırma ve incelemeler felsefenin konusunu teşkil etmiştir. Bilindiği gibi, dinin pek çok tanımı yapılmıştır. Bu tanımların ortak noktaları bir araya getirilerek şöyle bir tanımlama yapılabilir: “Din, var olmamas!n!n düşünülmesinden çelişki doğan, doğaüstü varl!ğ!n tüm evreni idare ettiğini bildirerek ona mutlak olarak inanmay! ve itaat etmeyi buyuran, insanlar!n kendi ak!l, istek ve arzular!yla iyi olan şeylere yönelmelerini isteyen, bu inançlar ve iyi şeyler doğrultusunda davranışlar geliştirmeyi öneren, bütün bunlar!n yapılması sonucunda da insanlara mutluluk vadeden bir kurallar ve kurumlar sistemidir”. Bu tanıma dikkat edildiği zaman, dinin öncelikle bir inanma işi olduğu anlaşılmaktadır. Halbuki felsefe mutlak olarak inanmayı değil, aksine olaylara ve varlıklara eleştirel bir gözle bakmayı ilke edinen, sorgulayan, araştıran ve doğruları herhangi bir dogmadan bağımsız olarak bulmaya çalışan bir alandır.
Aslında dinlerde de insanlarn olaylar sözünü ettiğimiz tarzda bir felsefi bakışla değerlendirmeleri en azından bir yöntem olarak önerilmektedir. Hatta bütün dinlerin, baştan aşağı felsefeyle ilgili olduğu bile söylenebilir. Din ile felsefe arasında birçok bakımdan benzerlikler bulunmasına, bu iki alan birbirlerini desteklemelerine ve benzer çözüm önerileri getirmelerine rağmen dinin kaynağının Tanr, felsefenin kaynağının ise insanolduğunuözelliklevurgulamakgerekmektedir. Bubakımdanfelsefe,bütün alanlardan yöntem olarak bağımsız, hatta onlara ya düşünsel kaynaklık eden (bilim gibi) veya onları da değerlendiren ve eleştiren (din gibi) bir yapıya sahiptir. Bu anlamda ne din için tam anlamıyla bir felsefe ne de felsefe için bir din olduğu ifadesi kullanılabilir.
Diğer yandan felsefe, bilgi üreten, doğru bilgi üretme yöntemleri geliştiren, var olan bilgi yöntemlerini sorgulayan ve analiz eden bir nitelik taşımakla birlikte, deney yöntemiyle çalışan pozitif bir bilim de değildir. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki aynı zamanda bilimle felsefe birbirine çok yakın alanlardır. Özellikle felsefe bilimin yöntem tartışmalarnı yapan ve modern bilim anlayışının temellerini oluşturan yöntem sorununu çözen ve çözmeye devam eden, bilimlerin sonuçlarnı hatta bilimlerin kendilerini sorgulayan, çeşitli bilim dallarna materyal üreten yapısıyla bilime katkıda bulunurken, bilim de ortaya koyduğu sonuçlarla ve insanlığa getirdiği kolaylıklarla felsefeye veriler sunmaktadır. Bu bakımdan felsefe-bilim-din arasında çok kesin ayrlıklar yapılamayacağı gibi, çok kesin benzerliklerden söz edilmesi de yanlış olur. Bu alanlar birbirlerine bilgi aktarımı açısından yardımcı olurken, yöntem bakımından tamamen birbirlerinden farklıdır.
|