Durumu: Medine No : 32986 Üyelik T.:
02 Kasım 2013 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
29 Konular:
0 Beğenildi:2 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
| Cevap: GÜNCEL MANASIYLA[Lailahe illAllah] VE MANASI O halde Emevilerin yazılı anayasısını gösterelim.
Eneseten-alıntı yapılmıştır. Bu cümle aynı şunu demeye benzemektedir. O halde Peygamberin kurduğu devletin yazılı anayasasını gösterelim.
Siz bu cümleleri kurmadan evvel zahmet edip Kurandan Sünnetten üçbeş satır okuyup öyle alay etseydiniz olmazmıydı.Cehaletin bu kadarınada pes doğrusu.
Bana şu ayeti hatırlattınız. (Herşey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki kendileri, göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp duruyorlardı.Enfal-6
Biz Emevi devletinin anayasası Kuran ve sünnet idi diyoruz birileride ısrarla bunun aksini söylüyor birileride kalkmış bununla alay ediyor.Ama doğru Kuran ve sünnetin ne olduğu hakkında bu kaide üzere kurulan devlet rejiminin ne olduğu hakkında malumat sahibi olunamadığı takdirde ortaya böylesi cehaletin çıkmasıda kaçınılmazdır.
Siz hiç kuran ve sünnet okumadınızmıki İslam devletinin kanun maddelerinin yazılı şeklini istiyorsunuz. Bu ne cahillik böyle.
Hayrettin karaman İslam devletinin kanunlarının nasıl olması gerektiğini bakın şöyle anlatıyor.
İslâm'da Hukuk Devleti:
İslâm amme hukûku ile ilgili klasik kaynaklarda "hukuk devleti" terimine rastlanmaz; ancak bu, İslâm'da hukuk devleti kavram ve ilkesinin bulunmadığını da göstermez.
Devletin bütün organları, kurum ve kuruluşları ile hukûka bağlı ve tâbî olduğunu ifade eden bu kavram, en kâmil mânâsıyla İslâm amme hukukunda söz konusu edilmiş, özellikle örnek çağlarda uygulamaya konmuştur.
Kaynaklarımızda bu kavram "halîfenin vasıfları, vazifeleri, ülü'l-emre itâatin şartları, Kitâb ve Sünnet nasslarının bağlayıcılığı, halîfenin azli, azil karşısında direnen halîfeye isyan..." gibi konularda ele alınmış ve işlenmiştir.
Diğer sistemler ısrarla devlet başkanının selâhiyetlerinden bahsederken İslâm amme hukukunda özellikle halîfenin vazifelerinden, sorumluluklarından (vâcibât) bahsolunmaktadır. Bunun da, incelendiği zaman, "icrâ" çerçevesine oturduğu görülmektedir. Kaynakların ortak tesbitlerine göre halîfenin vazifeleri şunlardır: Toplumu (ümmeti) temsilen amme menfâatini korumak, vatanın müdâfasını, İslâmî hükümlerin uygulanmasını, adâletin tevzîini, vergilerin toplanıp mahalline sarfedilmesini, amme hizmetlerinin gerektirdiği vasıf ve sayıda görevliyi tayin ederek halka hizmet etmelerini sağlamaktır.
İslâm'da vazife ve selâhiyetler birer emânet olarak kabûl edilmiş, herkesin idaresi altında bulunan kimselere nisbetle bir çobanın sürüsünden sorumlu olduğu gibi sorumluluk taşıdığı, bu bakımdan "devlet başkanı, aile reisi, kadın, çocuk, işveren, işçi" arasında fark bulunmadığı bizzat Rasûlullah (s.a.v.) tarafından ifade buyurulmuştur.
48. Buhârî, Cum'a, 11, Vasâyâ, 9; Müslim, İmârah, 20.
İslâm amme hukûku yazarlarından İbn Teymiyye, devlet başkanının vazife tevzî ederken ehliyet ve liyâkate riâyet mecbûriyetinden bahsettikten sonra şu satırlara yer vermektedir
Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok âyet, Rasûlullah (s.a.v.) da dahil olmak üzere bütün hüküm ve idare edenlerin, Allah'ın gönderdiği ve koyduğu hükümler (kanun) ile hükmetmek mecbûriyetinde olduklarını açık ve kesin bir şekilde ifade etmektedir.
es-Siyâsetü'ş-şer'iyye, Bombay, 1306, s. 4.
A'râf: 7/3; Enfâl: 6/106; Bakara: 2/213; Mâide: 5/44-47.
Bir huzur ve nizâm dîni olan İslâm Allah ve Rasûlü (s.a.v.) yanında ülü'l-emre (yöneticilere) de itâat edilmesini emretmektedir. Nisâ: 4/59.
Buhârî, Ahkâm, 4, Cihâd, 108; Müslim, İmârah, 38; Ebû Dâvûd, Cihâd, 87.
Uygulamalı Bazı Örnekler:
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Allah'tan vahiy yoluyla alıp tebliğ ettiği Kur'ân-ı Kerîm'in hükümlerini, bir kanun olarak kendisine, ailesine ve ümmetine uygulamış, gerektiğinde külfetin ve fedâkârlığın en büyüğünü kendisi yüklenmiş, hiçbir tasarrufunda hukuktan ve adâletten sapmamıştır.
Mekke fethi sırasında, Kureyş'in Mahzûm koluna mensup bir kadın hırsızlık yapmış, kabîle bunun cezalandırılmasını şerefleri için bir leke sayarak, Hz. Peygamber'in çok sevdiği Üsâme b. Zeyd'i aracı kılmışlar, cezanın uygulanmamasını istemişlerdi. Allah Rasûlü (s.a.v.) Üsâme'ye hitâben "Allah'ın koyduğu bir cezâyı uygulamayayım mı istiyorsun?" diye serzenişte bulunmuş, sonra halkı toplayarak şöyle demiştir: "Sizden öncekilerin mahvolup gitmelerine sebep şudur ki, içlerinden asâlet sahibi birisi hırsızlık ederse ona dokunmaz, serbest bırakırlardı, zayıf birisi hırsızlık ederse onu cezâlandırırlardı; Allah'a yemin ederim ki, kızım Fâtıma hırsızlık yapsaydı onu da aynı şekilde cezâlandırırdım!" Buhârî, Hudûd, 12.
İlk halîfe Ebû Bekr (r.a.), başkan seçildikten sonra halka şu hitâbede bulunmuştur: "Ey insanlar! En hayırlınız olmadığım hâlde başkanınız oldum; iyi yaparsam bana yardım edin, kötü yaparsam beni düzeltin. Doğruluk emânet, yalan hiyânettir. Zayıf olanınız, başkasından onun hakkını alıncaya kadar benim nezdimde güçlüdür; güçlü olanınız da, başkasının hakkını ondan alıncaya kadar benim nazarımda zayıftır... Ben Allah'a (kanuna, hukuka) itâat ettiğim müddetçe siz de bana itâat edin, ben Allah'a itâatten ayrıldığım zaman bana itâat size borç değildir..." Süyûtî, Târihu'l-hulefâ, s. 69.
Hz. Ömer de bu mealde bir konuşma yaparken cemâatten birisi doğrularak "Sen hukuktan ve doğruluktan saparsan seni şu kılıçla yola getiririz" demiş; Hz. Ömer bu davranış karşısında Allah'a şükretmiştir.
Büyük muhaddis Buhârî, kitabının el-İ'tisâm bölümünde Allah Rasûlü'nün (s.a.v.) ve onun örnek halîfelerinin istibdâda sapmadıklarını, hukuktan ayrılmadıklarını, yönetimlerini devamlı olarak danışma yoluyla yürüttüklerini örnekleri ile ortaya koyduktan sonra şu cümleye yer vermektedir: "Hz. Peygamber'den (s.a.v.) sonra gelen devlet başkanları (imamlar), halk için en uygun ve kolay olan mübâhı bulup uygulamak üzere daima güvenilir âlimler ile istişarede bulunurlardı. Kitap ve Sünnet'in hükmü açıkça ortaya çıkınca, Allah Rasûlü'nün (s.a.v.) yoluna uyarak bu hükmü (kanunu, hukuku) harfiyyen uygular, asla başka yola sapmazlardı."
İslâm tarihinde zaman zaman, yöneticilerin, hukuk devleti prensibinden saptıkları, keyfî uygulamalar yaptıkları olmuşsa bunun kusurunu onlarda aramak, onlara ve denetimi ihmâl eden ulemâ ile halka yüklemek, İslâm'ı bu kusurdan tenzîh etmek insâf ve adâletin gereği olacaktır.
Hayrettin Karaman Şimdi gördünümüz mü islam hükmü verilen bir devletin kanun maddelerini? Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler. FURKÂN - 63
Bazı kimseler Hayrettin Karamanın şu son parafını anlamayacak kadar bir cehalet içerisindeler. -İslâm tarihinde zaman zaman, yöneticilerin, hukuk devleti prensibinden saptıkları, keyfî uygulamalar yaptıkları olmuşsa bunun kusurunu onlarda aramak, onlara ve denetimi ihmâl eden ulemâ ile halka yüklemek, İslâm'ı bu kusurdan tenzîh etmek insâf ve adâletin gereği olacaktır.- Hayrettin Karaman |