Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20 Aralık 2013, 07:28   Mesaj No:3

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:8
Cinsiyet:Erkek
Yaş:50
Mesaj: 3.071
Konular: 340
Beğenildi:1382
Beğendi:464
Takdirleri:10171
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kuran ve Hadis İlimleri Ünite 4-5-6

ÜNİTE 6:TEFSİR TARİHİ


Mukâtil b. Süleyman, 80/699 tarihinde Belh’te doğmuş, 150/767 senesinde de vefat etmiştir. Mukâtil, çeşitli biyografik ve bibliyografik eserlerde, siyasî ve kelâmî fikirleri yönünden tenkide uğramışsa da Tefsir İlmi sahasında, Kur’ân dilinin lügat, nahiv ve belâğat inceliklerine vâkıf oluşu ve bunun yanında başarılı aklî terkip ve tahlillerde bulunuşu sebebiyle muteber şahsiyetler tarafından takdir edilmiştir.


Müfessirin pek çok eseri yanında ilk fıkhî tefsirlerden birisi olan Tefsîru’l-Hamsi Mieti Âyetin mine’l-Kur’ân adlı eseri ile birlikte Kur’ân kelime bilgisi açısından önem arz eden el-Vücûh ve’n-Nezâir adlı eserini zikredebiliriz.


Mukâtil’in tefsiri, et-Tefsîru’l-Kebîr, Tefsîru Mukâtildiye de anılır. Kur’ân’ın tamâmını âyet sırasına göre içine alan bir tefsirdir. Bu özelliği ile bize kadar ulaşan ilk tefsir olarak kabul edilmektedir. Eserde muğlâk kelimelerin izahları yapılmakta, vücûh ve nezâir üzerinde durulmaktadır.
-Muğlak kelimelerin izahları yapılmaktadır
-Vücuh ve nezair üzerinde durulmakta
-Ehli kitabı tasvir eden ayetler izah edilirken veya sebebi nüzülleri verilirken bol bol şahıs adları zikredilmektedir.
-Kuran kıssaları ile ilgili lüzumsuz ayrıntılara girilmektedir
-Tefsirde yer yer israili haberlere ve tarihi hadiselere yer verilmektedir
-Eserde herhangi bir mezhep mücadelesine rastlanılmaz
-Eserde hemen hemen isnad yok gibidir, nadir olarak bazı ayetlerin tefsirinde isnad bulunur.


El-Ferrâ144/761-62’de Kûfe’de doğdu. Çocukluğu ve ilk tahsil yılları Kufe’de geçti. 207/823 yılında hacc ziyareti dönüşünde vefat etmiştir. Meâni’l-Kur’ânadıyla meşhur olmuş eserin asıl adı Tefsîru Muşkili İ’râbi’l-Kur’ân ve Meânîhi’dir. Ferrâ tefsirini mevcut Kur’an tertibi üzerine yazmıştır. Fakat her âyet üzerinde durmamış, kendisine göre ihtiyaç duyulabilecek ayetler üzerinde durmuştur.


Tefsirin hedefi Kur’ân metninin anlaşılmasında karşılaşılan dil problemlerine ışık tutmaktır. Bu sebeple Ferra, önce ele aldığı âyette izaha ihtiyaç duyulan irabı üzerinde durmakta ve kendi irab tercihine uygun olarak âyetin mânâsını vermektedir.


Ferrâ gerektiği yerde de Kur’an’da geçen bir kelimenin Arap dilindeki kullanılış şekillerini göstererek bu konuda kendilerinden öncekilerinin de görüşlerine yer verir. Bundan başka Ferrâ tefsirinde kırâat meselelerine de temas eder. Ferrâ eserinde arap şiirine başvurur. Ferra gerektiği yerde sebeb-i nüzûl rivâyetlerinden de yararlanır.


İbn Kuteybe, 213/828 yılında Kufe’de doğmuştur. 276/889’da 63 yaşında Bağdat’ta vefat etmiştir. İbn Kuteybe döneminin en seçkin âlimlerinden ders alarak yetişmiştir. İlk derslerini babasından aldıktan sonra Bağdat’ta Câhız’ın öğrencisi olmuştur.


Hadis, Tefsir, Fıkıh, Tarih, Kelam gibi ilimlerle uğraşan İbn Kuteybe, Dil, Edebiyat ve Şiir alanında derinleşerek, Kur’ân’ı kendi inançlarına göre yorumlayanların görüşlerini filolojik delillerle çürütüp Tefsir İlmine de önemli katkılarda bulunmuştur.


İbnu Kuteybe’nin Tefsirde günümüze kadar ulaşan iki eseri Te’vîlu Muşkilu’l-Kur’ân ile Ğarîbu’l-Kur’ân’dır. İbn Kuteybe, Ğaribu’l-Kur’ân’ını çok muhtasar tutmuş, gereksiz açıklamalardan özellikle kaçınmıştır. Bu sebeple, kelimelerle ilgili olarak fazla detaya inmemiş, hadis ve isnad zikretmekten kaçınmıştır.


Garip kelimeleri açıklarken önce yine Kur’ân’a başvurmuş daha sonra müfessir ve lügatçıların ifâdelerine müracaat ederek en fasih olanları seçmiş ve genelde onların verdiği mânâlardan ayrılmamaya gayret etmiştir.


Et-Taberi, Taberistan'ın Mul şehrinde 224/838 yılı sonlarında dünyaya geldi. Eserin tam adı, Câmiu'l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân’dır. Rivâyet tefsirlerinin ilklerinden ve en önemlilerinden birisidir. Ayetleri tefsire başlarken de aynı isimlendirmeyi sürdürür ve "el-kavlu fî te'vili kavlihî Teâlâ" diyerek ayeti zikrettikten sonra o ayetin tefsirine girişir.


Ayetin tefsiri ile ilgili olarak kendine ulaşan muhtelif rivâyetlerden birbirini destekleyenleri, aynı anlamda olan veya birbirini tamamlayan rivâyetleri ve peş peşe senedlerini de zikreder.


Taberi, ihtiyaç duyduğu yerde âyetlerin gramer tahlillerine ve âyetlerden çıkarılacak fıkhî hükümlere, bu fıkhî hükümlerin dayandığı delillere temas eder, bu hükümlerden tercih ettiklerine ve tercihine sebep olan delillere işaret eder.


Eserde yer yer kırâatlere, bunlardan şâz olanlarına da işaret edilir. Kırâat farklılıklarına göre âyetlerin kazandığı anlamlar da verilir. Taberî’nin tefsirinde yer yer İsrâiliyyât'a da rastlanır. Taberî, özellikle kelime izahlarında, garib lafızların tefsirinde eski Arap şiirinden de büyük ölçüde istifade etmiş, izahlarına cahiliye devri şiirinden çokça deliller getirmiştir.


İbn Ebî Hâtim, 240/854 yılında Rey’de doğmuş ve yine aynı yerde 85 yaşında iken 327/939’da vefat etmiştir. Tefsîrin tam adı, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm Müsneden ‘anRasûlillâhi (s.a.v) ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn’dir. Tefsîrin yaklaşık yarısı kayıptır.


Mevcut yazmalar, 1-13 ile 23-29. sûreleri ihtiva etmektedir. İbn Ebî Hatim’in bu eseri yazmaktaki hedefi, tefsirin isminden de anlaşılabileceği gibi sadece Hz.Peygamber’den, (s.a.v) sahâbeden ve tâbiînden gelen tefsir rivayetlerini bir muhaddis titizliği içinde derlemektir.


İbn Ebî Hâtim rivayetleri derlerken öncelikle bir âyetin tefsiriile ilgili olarak bizzat Hz.Peygamber’den bir rivayet varsa onunla yetinmiş, aynı görüşü belirten sahabiyi zikretmemiştir. Sahabeden bir tefsir bulduğunda ise eğer sahabe görüş birliği içinde ise, bu görüşü en sağlam isnadlarla, derece bakımından en yüksek olandan zikretmiş, aynı görüşü paylaşan sahabilerin ise sadece isimlerini zikrederek bırakmıştır.


Fakat ashab arasında farklı görüşler varsa, her rivayeti kendi isnadı ile ayrı ayrı vermiştir. Bu arada aynı görüşteki sahabilerin de sadece isimlerini zikretmiştir. Tabiûn, Tebe-i tâbiîn ve sonrakilerden gelen rivayetlerde de aynı usûlü takip etmiştir. İbn Ebî Hâtim tefsirinde –birkaç sayılı örnek dışında- ne kendi görüşünü belirtir, ne de rivayetler arasında bir tercih yapmıştır.


Zemahşerî, Melikşah devrinde Harezm kasabalarından Zemahşer'de 467/1075 yılında dünyaya geldi. Mu'tezile oluşundan dolayı çok tenkid edilmiş ve bu yüzden çok muhalif kazanmıştır. Eserin tam adı, el-Keşşâf an Hakâikı't-Tenzîl ve Uyûni'l-Ekâvîl fî Vücühi't-Te'vîl’dir. Zemahşerî'nin bütün İslâm âleminde tanınmasını sağlayan bu tefsiridir. Zemahşerî'nin bu tefsiri daha ziyade dil ve belâğat bakımından önemlidir. Çünkü o bu eseriyle belâğat yönünden Kur'ân'ın mucizeliğini ortaya koymaya çalışmıştır.


Eserdekırâat farklılıklarına büyük ölçüde işaret edilir. Keşşâf'ın en çok tenkide uğrayan yönlerinden biri de şâz kırâatlara yer vermesi ve bunları tefsirde delil kabul etmesidir. Öte yandan az da olsa isrâiliyyâta ve zayıf, hatta uydurma hadislere de eserde yer verilmiştir. Tefsirde genellikle soru cevap -eğer şöyle dersen ben de derim ki- şeklinde bir muhavere metodu dikkat çekmektedir.


Kurtubi, Kurtuba’da doğdu. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte hicri 600, miladî 1200 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Kurtubî'nin tefsirinin tam adı eserin mukaddimesinde belirtildiği üzere "el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân ve'l Mübeyyinlimâ Tedammenehû mine's-Sünneti ve Âyi'l-Furkân"’dır. Eser, ahkâm ağırlıklı olduğu için tefsiri Ahkâmu'l-Kur'ân’lar içinde sayanlar da olmuştur. Ama eser, bütün Kur'ân'ın baştan sona kadar tefsirini ihtiva etmektedir.


Kurtubî, rivayete ağırlık verirken tefsirine giriştiği âyetin açıklaması ile ilgili hadis bulmuşsa bununla yetinmiş, hadis bulamadığı takdirde Sahabe, Tabiun ve daha sonra gelen âlimlerin görüşlerine yer vermiş, bu görüşlerin değişik olması halinde aralarında tercihler de yapmıştır.


Râzî, 543/1149 senesinin Ramazan ayında Rey şehrinde doğdu. Tefsirin asıl adı Mefâtîhu’l-Ğayb’dır. Hacmi ve çeşitli ilim dallarını ihtivâ etmesi sebebi ile et-Tefsîru’l-Kebîr, yazarı itibariyle de Tefsîru’r-Râzî de denmiştir. Müfessir eserini yazmaktan maksadınının akıl prensipleri ve istidlal yolları ışığında Kur’ân’a yöneltilen hücumları çürütmek, İslâm inanç esaslarını savunmak ve bu konularda ileri sürülen karşı fikirleri geçersiz bırakmak olduğunu belirtmiştir.


Eserde her sure bir kitap niteliğinde olup, kitaplar bölümlere, bablar meselelere bölünmüştür. Meseleler de mukaddime, hüccet, latîfe, hüküm ve vecih şeklinde alt başlıklara ayrılmıştır. Razi ayetlerin tefsîrine, bazen sebeb-i nüzûlü ile, bazen kelime tahlilleri ile, bazen de farklı kırâatları zikretmekle, çoğunlukla da ayetler arasındaki münâsebeti kurarak başlar.
Bir âyeti tefsir ederken genellikle önce onu açıklayan başka âyet veya âyetlere işâret eder. Bu arada ilgili hadis ve rivâyetlere de yer verir. Sonunda âyetten çıkarılabilecek neticeleri sıralar.


İbn Kesir, 701/1301 veya 1302’de Şam Bölgesinin Busra şehrinin Müceydilülkarye köyünde dünyaya geldi. Tefsirinin adı, Tesîru’l-Kur’âni’l-Azîm’dir. Tefsîru İbni Kesîr ismi ile meşhur olmuştur. İbn Kesir, eserinde önce tefsir edeceği âyeti verir. Onu, kolay ve özet bir ifadeyle açıkladıktan sonra varsa konu ile ilgili diğer âyetleri sıralar. Bu nedenle onun bu tefsiri, Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirinde haklı bir şöhret yapmıştır. Daha sonra da konu ile ilgili hadisleri verir. Bundan sonra da diğer rivâyetlere geçip sahâbe, tâbiîn, ve tebe-i tâbiîn ve kendisine kadar diğer âlimlerin kavillerini verir.


Ebussuûd, 896/1490 yılında İstanbul yakınlarındaki Müderris şimdiki adıyla Metris Köyünde doğdu. Tefsirinin tam adı, İrşâdü’l’Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kur’âni’l-Kerîm’dir. Tefsîru Ebissuûd ismi ile meşhur olmuştur.Osmanlı döneminde yetişen tefsir âlimlerinin çoğu Kur’ân’ın tamâmını tefsir etmeyip daha önce yazılan tefsirlere hâşiye ve ta’lik yazmakla yetinmişlerdir. Ebussuûd, bunlar arasında Kur’ân’ın tamâmını tefsir edenlerin başında yer alır.


Eserin en önemli özelliği, Kur’ân âyetlerinin fesâhat ve belâğatı ile yapmış olduğu tesbitlerdir. Cümlelerin taşıdığı ince ve gizli anlamlarla ilgili dikkat çekici tesbitleri vardır. Bu konuda bazen şiirlerden de yararlanır. Kıraat farklılıklarından da faydalanır. Gerekli gördüğünde gramerle ilgili açıklamalara da girer. Ayetler arasındaki münasebet de onun önem verdiği hususlardan birisidir. Tefsirinde işârî yorumlara çok az rastlanır.


İsmâil Hakkı Bursevi, 1060 /1652’de bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos'ta doğmuştur. Eserin tam adı, Rûhu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân’dır. Kısaca Rûhu’l-Beyân ismi ile anılır. Osmanlı döneminde ve İşârî tefsir ekolünde yazılmış önemli tefsirlerden birisidir. Tefsir yazılmadan önce Bursa Ulu Cami kürsüsünden halka vaaz olarak sunulması sebebiyle mev’iza ağırlıklıdır.


Tefsirde hem rivayet, hem de dirâyet metodu birlikte kullanılmış ve müellifin tasavvufî yorumlarıyla zenginleştirilmiştir. Âyetler yine öncelikle ayetlerle ve hadîs-i şeriflerle açıklanmıştır. Bu arada manayı açmak için gramer ve kelime tahlillerine de girmiş, gerektiğinde belâgatla ilgili bilgilere de başvurmuştur. İsmail Hakkı’nın tefsirinde İslam’ın itikat esasları ile ters düşen tesbitleri de bulunmaktadır.


Muhammed Abduh, 1265/1849’da Mısır’ın Buhayre’ye bağlı Mahalletunnasr köyünde doğdu. Tefsirin asıl adı, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Hakîm’dir. Fakat Tefsîru’l-Menâr ismi ile meşhur olmuştur. Eseri, hocasının el-Ezher’deki tefsir derslerinde aldığı notlarla kaleme alan Muhammed Reşid Rıdâ’dır (ö.1935).


Abduh, Nisâ sûresinin 126. ayetini tefsir ettikten sonra vefat ettiği için kalan kısmı M. Reşid Rıdâ onun metodu üzerine kendisi tamamlamaya çalışmış; fakat onun ömrü de eseri bitirmeye yetmemiş ve eser Yusuf sûresinin 52. âyetinde kalmıştır.


Eser, kitap olarak yayınlanmadan önce el-Menar dergisinde bölümler hâlinde yayınlanmış; daha sonra müstakil olarak muhtelif baskıları yapılmıştır. Tefsirin, Tefsîru’l-Menâr ismi ile meşhur olması da bu sebepten olsa gerektir.


Abduh, tefsirin gayesinin kuru ve teknik bilgiler vermek yerine insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak doğru bir itikat ve sağlam bir yaşayış programı sunmak olduğunu belirtir.
Bu sebeple klasik müfessirleri Kur’ân’daki hidâyet ve irşadı ihmal edip sarf, nahiv, belâğat vb. ve fıkhî ihtilaflarla uğraşmakla itham eder. Abduh, âyetleri nâzil olduğu dönemle sınırlandırmayıp günümüze de getirip günümüz olayları ile de irtibat kurma taraftarıdır.


Muhammed İzzet Derveze, 21 Haziran 1888’de Filistin’in Nablus şehrinde doğdu. Tefsîrin adı, et-Tefsîru’l-Hadîs’tir. Tefsîrin en önemli özelliği, sûrelerin nüzul sıralarına tefsir edilmiş olmasıdır. Ayetleri sırayla ele alıp tefsir etme yerine, aynı konuyla ilgili olanları gruplandırarak işlemektedir. Bu bazen bir âyet, bazen birkaç âyet bazen de daha fazla olabilmektedir.


Ayetlerin tefsirinde siyer bilgilerini önemli bir veri olarak kullanmıştır. Kur’ân’a bir bütün olarak bakmış ve onun ana ilke ve prensiplerini tesbit etmeye çalışmıştır. Eserini sade bir üslupla ve kolay anlaşılır bir şekilde yazmıştır. Nahiv ve Kelamla ilgi derin konulara girmemiştir. İlmî tefsîre şiddetle karşı çıkmıştır.








Seyyid Kutub, 1906 yılında Mısır'ın Asyut kasabasında, dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Fî-Zılâli’l-Kur’ânisimli tefsiri, 20.yüzyılda yazılan içtimâî-edebî tefsirlerin en çok ilgi toplayan örneklerinden birisidir.
Yazarın tefsîrini yazmaktan gayesi, Kur’ân’ın kendisinden yola çıkarak yeni ve ideal bir insan, hayat, toplum ve insanlık modeli oluşturmaktır. Tefsiri, Kur'an-ı Kerim'i günümüzde yaşananlarla irtibatlı bir şekilde anlama ve yorumlama konusunda önemli tesbitleri ihtiva etmektedir. Kutup, ayetleri teker teker ele almak yerine konu bütünlüğünü nazarı itibara alarak guruplar halinde ele alıp işler. Gerek sureler ve gerek âyetler arasında tenâsüp ve irtibâta yeri geldikçe temas eder.


Eserde Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirine sık sık başvurulur. Hadisle tefsirine ise çok az yer verilmiştir. Fıkhî ve kelâmî konularda mezhepler arasındaki ihtilaflara çok az yer verir bu konularda fazla ayrıntıya girmez. Bunun yerine özellikle İslâm inanç ve düşüncesinin ve bilhassa da tevhid esasının tesbiti ve kökleştirilmesi üzerinde durur.


Kur’ân’ın fert, âile ve toplum hayatıyla ilgili emir ve yasaklarının hikmetlerini ve sırlarını gözler önüne sermeye çalışır. Zaman zaman sosyalizm, komünizm, kapitalizm gibi çeşitli görüşler, doktrinler, fikir akımları ve sistemlerini çürüten tenkit ve açıklamalarda bulunur.


İbn Âşûr, Tunus’ta 1879’da doğmuştur. Tefsirinin adı, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr’dir. Tunus’ta 1978-1984 yılları arasında 30 cilt halinde yayımlanmıştır. Âyetlerin tefsirinde yine âyetlere başvurmuş, gerektiğinde Hz. Peygamberin tefsirinden ve seleften gelen görüşlerden de istifâde etmiştir. Âyetlerin tefsîrinde ince belağat konularına, lügavî ve gramer inceliklerine de girmiştir.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla