Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 16:10   Mesaj No:12

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL)

12. HAFTA

DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE REHBERLİK:
Din eğitim ve öğretiminde rehberlik çalışmaları, esas itibariyle dini bilgi, duygu ve davranışların sorunsuz bir şekilde öğrenilip benimsenmesini sağlamaya yöneliktir. Bunu yaparken öğretim yöntemleri üzerinde çalışmak değil, öğretimi gerçekleştirme sürecinde ve bütün etkinliklerinde rehberlik edici bir yol, usul ve tarz takip edilmesi esas alınacaktır.
Bireyin ihtiyaçları, istekleri, dürtüleri ve değerleri birbirleriyle ters düştüğü ve uyuşmadığı zaman çatışma ortaya çıkar. Çatışmaların ortaya çıkması her zaman muhtemel olduğu için çocuk açısından problem olan çatışma durumlarının ortadan kaldırılması değil,
bunların yapıcı bir şekilde çözümüdür.
Dinin temel kaynaklarına baktığımızda dinin öğretimi konusunda rehberlik mahiyetinde ikna, telkin ve teselli yöntemlerinin kullanıldığını görmekteyiz.
A- DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE PROBLEM
OLUŞTURAN HUSUSLAR:
1) Öğreticinin dini anlatma ve öğretme tarzı
2) Dini bilgilerle olayların ve olguların çelişmesi
3) Çevrenin sosyal ve kültürel etkileri
4) Bazı dini bilgilerin anlaşılabilme güçlüğü
1. Öğreticinin Dini Anlatma ve Öğretme Tarzı:
Din öğreticilerinin öğretim tarzından kaynaklanan ve insanın dini kişiliğini, davranışlarını ve insanlarla ilişkilerini kötü yönde etkileyen olumsuzluklar şöyle sıralanabilir:
— Aşırı heyecan, öfke ve nefret duygularına kapılma.
— Suçluluk, üzüntü ve korku duygularına kapılma.
— Ümitsizlik veya kaygısızlık hallerinin ortaya çıkması.
— Zihinsel çözümsüzlük ve kararsızlık halinin oluşması.
— Kişinin kendine olan inancının ve özgüvenin kaybolması.
Öğreticinin dini öğretim tarzından kaynaklanan problemleri önlemek için yapılacak olan, önce öğretmenin hangi konuda ne tür bir problemin çıkabileceği hususunda ampirik bilgiye, gözlem ve tecrübelere dayanan doğru kanaatlere sahibi olmasıdır. Burada belirleyici olan öğretmenin durumudur.
Dini konuların öğretimi, genel formasyon nitelikleri dışında belki özel öğretim yöntemlerinin bir parçası da sayılabilecek farklı bir çabayı gerektirir ki, bu da dini alanda çocuklarda ortaya çıkabilecek ya da varsayılan zihinsel ve ruhsal sorunların önlenmesi işidir. Dini konuların öğretim tarzından çocuklarda birtakım sorunların ortaya çıkması doğrudan iletişimle de ilgili bir husustur.
Öğretimde doğru iletişimin sağlanabilmesi için iletişim sürecinin düzgün yürütülmesi gerekir. İletişim sürecinde kaynak durumundaki öğretmenin hedef konumundaki öğrenciye ileteceği mesaj yani dini anlamlar, yine onun belirlediği kanalda biçimlenerek alıcıya ulaşır. Alıcı bu biçimlenmiş mesaja muhataptır, tepkisi buna göre oluşur. Kanal sözdür, ses tonudur, vurgudur, jest ve mimiklerdir, takınılan hal ve tavırlardır. Bunlar hangi biçimleri alırsa mesaj doğru düzenlenmiş olsa da sonuçta kanalın bu kalıbında biçimlenecek ve o biçimle sunulmuş olacaktır. Eğer kanal duygu yoğunluğu içeriyorsa mesaj duygu kalıbı içinde iletilmiş olacak ve alıcıda duygu yoğunluklu tepkiler oluşturacaktır.

Din öğretiminde önemli bir öğretmen sorumluluğu
da farklı derslerin birlikte okutulduğu okul ortamında disiplinler arasındaki uyum problemlerinin ve açıklama güçlüklerinin dikkate alınmasıdır.
2. Dini bilgilerle olayların ve olguların çelişmesi:
Hayatın karmaşıklığı içerisinde her zaman ve her yerde dini doğruların ve dini değerlere uygun davranış ve yaşantıların hâkim olması beklenemez. Hayatta doğrularla yanlışların, hak ile batılın daima iç içeliği hikmetine binaen bütün insanların dâhil olduğu tekdüze bir yaşam zaten mümkün değildir. Bu sebeple din eğitim ve öğretim çalışmalarında verilen dini bilgilerle hayatın birçok alanında çelişkiler olacaktır. Bu çelişkiler de öğretim sırasında var sayılarak önleyici tedbirlere başvurulmadığı takdirde insanlarda çözümsüzlüklere ve zihinsel sorunlara yol açar.
Zihinsel sorunlara yol açacak durumlar üç başlıkta toplanır: 1- Teorik bilgilerle bireysel yaşantıların çelişmesi.
2- Teorik bilgilerle sosyal yaşantıların çelişmesi.
3- Teorik bilgilerle yasal nizamın çelişmesi.
Dini değerlerle olguların çatışması durumunun ortaya çıkaracağı olumsuzlukları önlemede çözümleyici ve rahatlatıcı unsurlara başvurup dinin kendi değerler bütünü ve mantıki sistematiği içinde destekleyici bir öğretim tarzı takip edilecektir. Dinin tövbe-bağış, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaatine dair öğretileri teorik gerçeklerle olguların çelişebileceğini kabul etme anlamı taşımaktadır.
Din öğreticisi dinin emir ve yasaklarının öğretimini tövbe, bağış, rahmet, şefaat şeklindeki destek noktaları
ile birlikte yapması gerekir. Dinin bu yaklaşımı din öğretimi açısından değerlendirilecek rahatlatıcı destekler kullanma şeklinde önemli bir yönteme işaret etmektedir. Ancak öğretmen bu rahatlatıcılığı kullanırken umutla endişe
(havf ve reca) arası bir dengeyi korumak durumundadır. Peygamberin orta yol dediği bu dengenin bir tarafa doğru bozulması ya ümitsizlik ya da kayıtsızlık demektir ki bu da bir dini tutum bozukluğu ve dolayısıyla sorun demektir.
Teorik öğretilerle olguların çelişmesinden doğan sorunların oluşumunda ve çözümünde öğretmenin öğretici rolü belirleyici olmaktadır. Corman konuyu özne-çocuk, nesne-çocuk ikilemi ile ele almaktadır. Çocuk öğrenme ortamı ve bilinçli öğretme etkileri dışındaki olay ve olgular içinde özgür ve bağımsız olarak özne-çocuktur, öğrenme ortamında ise belli şekilde düşünmesi, inanması ve davranması istenen nesne çocuktur.
O kendisini öğretmenin anlattıklarını öğrenmek, söylediklerine inanmak ve dediklerini yapmak zorunda hissetmeye başladığında özgürce yöneldikleri ile bir
nesne olarak zorlandığı zıt ögeler arasında sıkışacaktır.
Çocuğun öğrenme ortamında da öznel davranmasını, kendisi olmasını, bilgi ve değerlere özgürce yönelmesini sağlayacak tedbirler, ona zıtlıkların alternatif yaşantılar olduğu, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın bir tercih
meselesi olduğu kanaatini verecektir.
3. Çevrenin sosyal ve kültürel etkileri:
Eğitimbilimcilere göre insan içinde bulunduğu çevrenin ürünüdür, çevresindeki bilgi, duygu, inanç ve düşünceleri kolaylıkla alarak benimser ve onların etkisinde bir kişilik geliştirir. Bu bakımdan çevresel etkiler, planlı bir şekilde yürütülen din eğitim ve öğretimi çabalarını olumsuz etkileme hatta sonuçsuz bırakabilme potansiyeline sahiptir.

İnsanı etki altına alarak ona verilen din eğitimini olumsuz etkileme gücüne sahip olan temel faktörler üç gruba ayrılır:
1) Geleneksel kulaktan dolma yanlış dini bilgiler.
2) Yakın çevredeki yerleşik yanlış inanç ve hurafeler.
3) Sivil bilgi merkezlerinin dini bilgi ve değerler yönünden yanlışlıkları.
İnsanın ilgi, tecessüs, özenme, özdeşleşme, aidiyet ve bağlanma eğilimleri bu etki mekanizmalarının din eğitimini etkisizleştirme gücünü artırmaktadır. İnsanlar bu beşeri özellikleri sebebiyle kolayca etki mekanizmalarının çemberine girmekte ve onlar tarafından rahatlıkla kuşatılmaktadırlar. Bu hususta da yine rehberlik edici
farklı bir öğretim tarzına ihtiyaç bulunmaktadır. Salt bilgi aktarmanın sonuç vermediği bu durumlarda kavratma, ikna etme, modelleme, örnekler sunma, takım çalışmaları ve sosyal birliktelikler oluşturma gibi tedbirler, birer rehberlik edici din eğitimi yaklaşımı olarak değerlendirilir.
Dini değerlerin özellikle dini erdemlerin planlı ve programlı öğretim kapsamında teorik olarak öğretilmesi her zaman yeterince pratik sonuç vermemektedir.
Ancak dini değerlerin kalıcı yaşantılar olarak kazandırılmasını güçleştiren en büyük etken çocuğun
sosyal bir varlık olarak çevreye bağımlı bulunmasıdır.
Onun yaşadığı kültürel çevredeki etkileşimleri ve
o çevreden edindiği informal birikimleri kişiliğinin şekillenmesinde önemli bir yer tutmaktadır.
Görünen o ki çevre unsurları ve özellikle de çevredeki duygusal içerikli çekim merkezleri bireyleri yönlendirmede programlı eğitimden daha etkili olmaktadır. Bu etkiyi sadece çevrenin kuşatıcılığına ya da çekim merkezlerinin yoğun çabalarına bağlamak yanıltıcı olur. Bu hususta insandaki diğer insanlarla birlikte olma ve paylaşma tutkusunun, aidiyet duygusunun psikolojik rahatlatıcılığını göz ardı etmemek gerekir.
Dini bir gruba ait olmak çocuğun o grubun dini davranışlarını benimsemesinde güçlü bir dayanak teşkil eder. Bu aidiyet olgusunu dikkate almadan çocukta gözlenen istenmeyen davranışları değiştirebilmek veya olası olumsuz davranışları önlemek güçtür.
Dini değerler açısından ortaya çıkan olumsuz sosyalleşmelerin uyaranları ve pekiştiricileri dışarıda ve kontrol dışındadır. Kontrol edilemez sosyal çevreden gelen kazanımların sadece sınıf ortamındaki bilişsel çabalarla değiştirilmesi çok güç hatta bazı durumlarda imkânsızdır.
Bu durumda öğretmenin öğretici tavrı bir rehberlik tutumu olarak sosyal etkileme diğer bir ifadeyle öğretici sosyal tutum şeklinde olmalıdır. Öğrencinin tepkisel ve edimsel davranışlarını yönlendirmede öğretmenin öğretici sosyal tutumu, öncelikle öğrencinin anlayış ve kabullerini paylaşarak onlardan hareket etmeyi gerektirir. Kur’anda anlatılan Hz. İbrahim’in kavminin putperest tutumundan hareketle, önce yıldızı, sonra ayı, sonra güneşi tanrı kabul eder görünerek onları Allah inancına taşıması olayı öğretici sosyal etkileme yöntemine güzel bir örnektir.
Bugün dini değerlere yönelmede ifrat ve tefrit y
önlü yoğunlaşmalardan arınmış, Peygamberin gösterdiği orta
yol üzerinde bir kültürel yapı oluşturamamanın sıkıntısı çekiliyor.
Uç yoğunlaşmaları körükleyen ve orta yol düzleminde dini olgunluğu engelleyen sebeplerin varlığı, hatta bunların bazen anlaşılabilir derecenin çok üstünde bir şiddete sahip olması, onlara çözüm üretememenin mazereti olamaz, olmamalıdır. Eğer insanlara verilen din eğitimi onların severek, haz duyarak dini yaşantılara yönelmelerini sağlayacak bir rehberlik ve psikolojik destek yaklaşımı
ile verilmez ise onların dini değerlere sadakatinin güçlü olması beklenemez.
4. Bazı Dini Konuların Anlaşılabilme Güçlüğü:
Dini öğretinin içerdiği “doğru”, “yanlış”, “güzel”, “çirkin”, “hak”, “sorumluluk”, “Yaratan-yaratılan”, “dünya-ahiret” vb. konuları kavrayabilmenin her insan için belli bir güçlüğü vardır.
Ancak dini inanç ve kanaatler, kişisel bir his ve heyecandan ibaret olmayıp, kanaati oluşturan şeyin mahiyetine, mantıksal düzenine ve bağlantılarına dair
genel kavrayışın neticesi olarak ortaya çıkar.
Ayrıca dini kanaatler gerçekliğin sadece bir yönüne değil, bütününe dair kabullere dayanır. İşte rehberlik edici din öğretimi, bireyin ikna olma sorunlarını bu bütüncül genel kavrayış çerçevesinde çözmenin yoludur.
Dini bilginin test edilebilir niteliğinin bulunmaması (dogma) sebebiyle ona yönelen beşeri akıl, ikna olabilmek için ister istemez mantıki doğrulama yoluna başvurur.
İnsan zihni mantıksal doğrulama yaparken endüksiyon, dedüksiyon, analoji gibi akıl yürütme ve determinist çıkarım (sebep-sonuç ilişkisi kurma) yöntemlerine başvurur.
Bu yöntemlerle başarılı sonuçlara ulaşabilmek
kişinin zihinsel birikimlerine, tecrübelerine ve bunları kullanabilme kabiliyetine bağlıdır.
Dini bilgiye ikna olmadaki başarısızlık, kişinin bu başarısızlığı önemsemesi ölçüsünde bir psikolojik sıkıntı
ve bunalım anlamına gelmektedir. Açığa vurulmuş olsun veya olmasın psikolojik sıkıntı yaşayan insanların yardıma muhtaç olduğunu kabul etmek zorundayız. Şüphesiz bu
din öğretiminde bizim öğretici tutum ve yaklaşımımızı etkileyecek hatta belirleyecek önemli bir öncüldür.
Ayrıca Allah’ın sıfatları, kaza-kader, ecel-rızık, cin-
şeytan, akıl-iman vb. konuların kavranmasında mantıksal doğrulama yani ikna olma sorunundan önce anlaşılma güçlüğü vardır. Bu güçlük sebebiyle Kur’anı- Kerimde “Allah’ın eli”, “Allah’ın yüzü” gibi İslam’ın öngördüğü temel itikada ters görünen kavramlar kullanılmıştır. Kur’anın dikkate aldığı bir güçlüğü bizim dini bilginin öğretiminde yok saymamız mümkün olmadığına göre dini kavramların kullanımında kabul edilebilir bir esnekliğin sağlaması gerekmektedir.
B- REHBERLİK EDİCİ DİN ÖĞRETİMİ YAKLAŞIMI:
Dini danışma ve rehberliğin bir öğretim yaklaşımı olarak ele alınması, kabaca dini bilginin ikna etme, benimsetme, yönlendirme, çözümleme, rahatlatma yaklaşımları ile öğretilmesini ifade etmektedir.
Rehberlik edici bir din öğretimi yaklaşımının özellikleri şunlardır: 1- Çözümleyici ve rahatlatıcı olmak.
2- İkna edici olmak.
3- Duygusal dinginliği gözetmek.
4- Anlamlandırmayı sağlamak.
5- Önleyici ve düzenleyici olmak.
Alıntı ile Cevapla