Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 16:25   Mesaj No:11

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: KUR”AN Tercüme Teknikleri Ders Notları (14 Hafta FuLL)

11. HAFTA

MEALLERİN TÜRKÇE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Kur’an meali hazırlamak, hem Arapça’nın, hem de Türkçe’nin kendine ait hususiyetlerinin aynı hassasiyet ölçüleri içinde gözetildiği bir süreçtir. Bazen mütercimler Arapça’nın gramer yapısının etkisinde kalarak meal hazırlarlar. Neticede ortaya edebi zevk ve estetikten yoksun sıkıcı, anlaşılmaz ve bir o kadar da devrik cümlelerden müteşekkil bir metin ortaya çıkar.
Sıfatların niteledikleri şeylerden sonra geldiği “ki” bağlacının çokça kullanıldığı Türkçe kelimelerin Arap dilinin mantığı ve grameriyle ifade edildiği bir mealle karşılaşılırız.
Hâlbuki tercüme iki önemli adımdan meydana gelir:
Birincisi ilahi kelamı doğru anlamak, yani Kur’an’ın nazil olduğu dönemde konuşulan Arapça’yı, içinde doğduğu kültürü ve mevcut söz dağarcığının Kur’anla birlikte geçirdiği semantik (anlamsal) değişikliği bilmesi gerekir.
İkincisi ise, ilahi mesajın anlamını diğer bir ifadeyle Sahabe-i kiram’ın anladığı manayı çağdaş Türk insanına veya okuruna Türkçenin imkânlarını en ileri derecede kullanarak ifade etmektir.
MEALLERDE KAYNAK DİLE AŞIRI BAĞLI KALMANIN
TÜRKÇE’YE AKTARIMA OLUMSUZ ETKİLERİ:
Birinci Örnek ve Tahlili: “Maide Suresi, 45”
Bu âyette öncelikle وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ cümlesi, Arapça ifade biçiminin etkisinde kalarak “üzerlerine yazdık, onların üzerine yazdık” gibi kelimelerle Türkçe’ye çevrilmiştir.
Daha doğrusu ve yerinde bir meal “onlara emrettik veya farz kıldık” şeklinde olmalıydı. Nitekim Türkçe açısından daha anlaşılır ve güzel bir çeviridir. Yine ikinci bir husus âyette geçen وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ ibaresi de “bütün yaralamalar misli ile cezalandırılır” veya “yaralamalarda da dengi ile kısas yapılır” şeklinde tercüme edilmeliydi.
Bu çeviri Türkçe ifade açısından daha isabetlidir. Aşağıda örnek olarak zikrettiğimiz meallerden Suat Yıldırım’ın meali hariç ekseriyetle “yaralar” tabirini kullanmışlardır ki hatalı ve kapalı bir çeviridir. Büyük ihtimalle Elmalılı H. Yazır’ın mealini sadeleştirdiklerinden bu hataya düşmüşlerdir.
Üçüncü bir nokta ise, فَمَنْ تَصَدَّقَ ifadesinin çevirisidir. “her kim bunu tasadduk ederse, sadakasına sayarsa, sadaka olarak bağışlarsa “ gibi ifadeler meseleyi tam yansıtmamakta, lafzî bir tercümedir. Doğrusu ve Türkçe açısından daha anlaşılır bir mealkim bu kısas hakkından feragat edip bağışlarsa…” şeklindeki Suat Yıldırım’ın meali gibi olmalıdır. Dördüncü ve son bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. O da âyetin meallerindeki parantez içi ifadelerdir. Parantez içi açıklamalar, Arapça metne veya kaynak dile aşırı bağlı kalarak lafzî/literal bir çeviri yapmanın sonucudur.
Hem ondan üzerlerine şöyle yazdık: cana can, göze
göz, buruna burun, dişe diş, carhler birbirine kısastır, kim de bu hakkını sadakasına sayarsa o, ona keffaret olur ve her kim Allahın indirdiği ahkam ile hükmetmezse onlar
hep zalimlerdir “ Elmalılı
“Biz onda (Tevrat da) onların üzerine (şunu da) yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılıktır. Hulâsa bütün) yaralar birbirine kısastır.

Fakat kim bunu (bu hakkını) sadaka olarak bağışlarsa o, kendisine (günâhına) keffâret (onun yarlıganmasına vesîle) dir. Kim Allahın indirdiği (ahkâm) ile hükmetmezse onlar zalimlerin ta kendileridir.” Hasan Basri Çantay
“O (Hak Kitabı)nda onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısâs (ödeşme) yazdık. Kim bunu bağışlar(kısâs hakkından vazgeçer)se o, kendisi için keffâret olur. Ve kim Allâh'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zâlimler onlardır.” S. Ateş
“Hem Tevrat’ta onlara şu hükmü de farz kıldık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır. Hülasa bütün yaralamalar birbirine kısas edilir. Fakat kim bu kısas hakkından feragat edip bağışlarsa bu, kendi günahları için keffaret olur. Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam zalimdirler.” Suat Yıldırım.
İkinci Örnek ve Tahlili: “Yusuf Suresi, 4”
إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَاأَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ Öncelikle âyet-i kerime bir fiil cümlesidir. Cümlenin yüklemi konumundaki “kâle” fiilinin karşılığı olan “dedi” ifadesi Türkçe de yüklem en sonda geldiğinden cümlenin en sonunda olmalıydı. Hâlbuki âyet-i kerime iki ayrı cümle gibi bölünmek suretiyle çevrilmiş cümlenin nesnesi/mefulu konumundaki ibare ) işaretinden sonra yazılmıştır. Türkçe açısından daha isabetli bir çeviriHani Yusuf babasına, Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızın, güneş ve Ay’ın bana secde ettiklerini gördüm, dedi" olmalı.
Ayetin son kısmında geçen رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ kısmının “gördümki onlar bana boyun eğiyorlardı/secde ediyorlardı” şeklinde tercüme edilmesi de doğru değildir. İki defa “gördüm” demek yerine “Onların bana secde ettiklerini gördüm” ifadesiyle çevirmek daha akıcı ve güzeldir.
Son bir husus ise, M. Esed, Diyanet Vakfı ve S. Ateş’in meallerinde “kâle” filini “demişti” şeklinde mişli (öğrenilen) geçmiş zaman kipiyle çevirmektir. Bu zaman kipi kişinin görmediği, kendisinin kesin olarak bilmediği ve sonradan öğrendiği durumlar için kullanılır. Kıssayı bize anlatan Yüce Allah’tır. Tabii olarak da hadiseye görmekte ve bilmektedir. Mişli geçmiş zaman kipini burada kullanmak hatalıdır.
“Bir vakit Yusuf babasına, babacığım dedi: ben rüyada on bir yıldızla Güneşi ve Kameri gördüm, gördüm onları ki bana secde ediyorlar” Elmalılı. Bir vakit Yusuf, babasına: «Babacığım, demişti, gerçek ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde edicilerdir” Hasan. B. Çantay. “Bir vakit Yusuf babasına şöyle demişti: "Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldız, güneş ve ayı gördüm: benim önümde saygıyla yere kapanmışlardı!" M. Esed. “Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.” Diyanet Vakfı. “Bir zaman Yusuf babasına, "Babacığım!" dedi. "Ben rüyamda on bir yıldızın, güneş
ve Ay’ın bana secde ettiklerini gördüm." Suat Yıldırım.
Üçüncü Örnek ve tahlili: “Hâkka Suresi, 17”
وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ
Yukarda zikredilen âyet-i kerime kıyamet esnasında meydana gelen bazı hadiselerden bahseden ve içerik olarak da müteşabih bir âyettir.


Biz burada özellikle Arapça metne aşırı bağlı kalmanın doğurduğu anlaşılır ve Türkçe açısından meallerdeki kapalılık üzerinde duracağız. Önceliklemelek” kelimesi “melekler” şeklinde mi yoksa “melek” şeklinde tekil olarak mı tercüme edilmelidir? Âyette geçen فَوْقَهُمْ ifadesindeki zamirin çoğul olmasından ve melek kelimesinin melekler anlamında bir cins isim olduğu düşünüldüğünde doğru tercümenin “melekler” olması gerekir.
İkinci husus “âyette geçen أَرْجَائِهَا ifadesindeki “” zamiriyle kastedilen sema/gök kelimesinin açıkça beyan edilmemesidir. Neticede“ onun kenarlarında veya etrafında” gibi hatalı ve kapalı bir ifade ile ilgili kısım tercüme edilmiştir. Yine sema veya gök kelimesini
parantez içine almak da gereksizdir. Doğru ve en güzel çeviri Suat Yıldırım’ın mealindekiMelekler de göğün etrafında bulunurlar” cümlesidir.
Son olarak sekiz rakamını ifade eden ثَمَانِيَةٌkelimesinin motamot lafzî çevirisidir. Yine burada sekizden maksadın ne olduğu belli değildir. Hâlbuki âyetin bütününe ve siyakına baktığımızda meleklerden bahsedildiği açıktır.
O halde güzel olan “sekiz melek” şeklinde sekizin melek olduğunu tasrih eden çeviridir.
“Öyle ki melekler, kenarları üzerindedir ve üstlerinde o gün Rabbinin Arşını sekiz hâmil olur” Elmalılı
“Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır.” Yaşar Nuri Öztürk
“Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.” Diyanet Vakfı
“Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabbinin tahtını, üstlerinde sekiz (melek) taşır.” S.Ateş
“Melekler de göğün etrafında bulunurlar. O gün Rabbinin Arş’ını, sekiz melek taşır.” Suat Yıldırım.
Dördüncü Örnek ve Tahlili: “Bakara suresi, 174”
Bu Ayet-i kerimede öncelikle vurgulamak istediğimiz husus âyeti lâfzî olarak tercüme etme kaygısı ve ibaresine bağlılık sebebiyle âyetteki أُوْلَئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ
cümlesinin “Onlar karınlarında ateşten başka bir şey yemezler, onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir, Onlar karınlarına ateşten başka (bir şey) yemiş olamazlar.” ve benzer şekilde yapılan meallerdeki hatadır.
Ayette geçen “ye’külüne” ifadesini Türkçeye sözlük anlamıyla (yemek) aktarmaktır. İsabetli ve daha güzel bir tercümeişte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmazlar.tarzında olmalıdır. Zira âyette anlatılmak istenen ve vurgulanan hususu doldurmak ifadesi karşılar.
“Allahın indirdiği kitaptan bir şeyi ketmedib de bununla biraz para alanlar muhakkak ki ve kıyamet günü Allah onlara ne söyler ne de kendilerini tezkiye eder, onlara
sade bir «azabı elim» vardır “ Elmalılı “Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir
azap vardır.” Ali Bulaç “Allanın indirdiği Kitaptan (Peygamberin vasıflarına dâir) bir şey'i gizleyip de onunla
az bir bahayi (hasîs, bir menfaati) satın alanlar (yok mu?) Onlar karınlarına ateşten başka (bir şey) yemiş olamazlar.

Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onları temize de çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azâp vardır. “ H. B. Çantay
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu birkaç paraya satanlar var ya, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Onlara son derece acı bir azap vardır.” Suat Yıldırım.
Beşinci Örnek ve Tahlili: “Yusuf Suresi, 8”
إِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Ayetteki أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّاifadesindeki ism-i tafdil kalıbını, meal hazırlayanlar “babamıza bizden daha sevgilidir, babamıza bizden daha sevgili” gibi ifadelerle Türkçe’ye aktarmışlardır. Burada Arapça ibareye bağlı kalmanın neticesi olarak çeviri akıcı ve Türkçe açısından edebî değildir. Edebi Ve estetik açıdan daha isabetli çeviri “Babamız Yusuf ve Bünyamin’i bizden daha çok seviyor” tarzında olmalıydı. Ş: Piriş’in meali bu açıdan daha doğru
ve güzeldir.
“Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir” Diyanet
“Zira dediler ki her halde Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise müteassıb bir kuvvetiz, doğrusu babamız belli ki yanılıyor “ Elmalılı
“(Kardeşleri) demişlerdi ki: "Yûsuf ve (öz) kardeşi (Bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz
bir cemaatiz. Babamız açık bir yanlışlık içindedir” S.Ateş
“Kardeşleri: -Biz bir aile olduğumuz halde babamız Yusuf’u ve kardeşini daha çok seviyor. Doğrusu babamız açıkça şaşkınlık içinde, demişlerdi.” Şaban Piriş
Altıncı Örnek ve Tahlili: “Hac Suresi, 15”
مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لِيَقْطَعْ فَلْيَنظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ“Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?” Diyanet“Her kim, ona Allah Dünyada ve Ahirette aslâ yardım etmez zannediyorsa hemen Semâya bir ip uzatsın sonra nefesini kessin de baksın kendi gayzını giderecek mi?” Elmalılı
“Kim Allah’ın Rasûlüne dünyada (şanını yüceltme ve dinini hakim kılma konusunda) ve Ahirette (O’nu rahmetiyle sarıp sarmalaması hususunda) yardım etmeyeceğini sanıyorsa o halde hiç durmasın (Allah’ın söz konusu yardımına, hatta Ona Kur’an’ı da indirmesine engel olmak için) elinden ne geliyorsa yapsın; o kadar ki bir yolunu bulup göğe çıksın nefessiz kalıncaya kadar uğraşıp didinsin ve baksın bakalım, kurduğu tuzaklar bir işe yarıyor mu ve gayzını yatıştırmaya yetiyor mu?” Ali Ünal. Meallerdegarib Türkçe kelimelerle bir Türk okurunun hiç anlamadığı bir metin ortaya çıkmıştır.
Ayette ne demek istendiğini doğru anlayan meal yazarı son olarak zikrettiğimiz Ali Ünal’dır. Doğru ve anlaşılır meal de Onun mealidir. Elinizden geleni arkanıza koymayın anlamındaki bir deyim, bir acayip intihar sahnelerine dönüştürülmüştür. Herhalde Kur’an’da meal yazarların da anlamadan çevirdiği hatta Elmalılı mealini kopyalamak suretiyle geçiştirdikleri nadir âyetlerden birisi bu âyettir.
Alıntı ile Cevapla