Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 Arkadaşları:32 Cinsiyet:Bay Memleket:İst Yaş:39 Mesaj:
3.169 Konular:
1383 Beğenildi:176 Beğendi:17 Takdirleri:216 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: KUR”AN Tercüme Teknikleri Ders Notları (14 Hafta FuLL) 14. HAFTA 1- FİL SURESİ: بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ ﴿1﴾ أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ ﴿2﴾ وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ ﴿3﴾ تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجِّيلٍ ﴿4﴾ فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ ﴿5﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1- Rabbinin Ashab-ı fil’e ettiklerini görmedin mi? 2- Onların hile ve düzenlerini boşa çıkarmadı mı? 3- Üzerlerine ebabili, sürü sürü kuşları salıverdi. 4- Bunlar onlara pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyorlardı. 5- Derken onları kurt yeniği ekin yaprağına çeviriverdi. Süleyman Ateş’in Meali: 1- Rabbinin, Fil sâhiplerine ne yaptığını görmedin mi? 2- Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? 3- Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi, 4- Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atan (kuşlar). 5- Nihâyet onları, kurt yeniği ekin yaprağı gibi yaptı. M. Esed’in Meali: 1- Haberin yok mu Rabbin Fil Ordusu'na ne yaptı? 2- Onların kurnazca planlarını tamamen bozmadı mı? 3- Üzerlerine kalabalık sürüler halinde uçan varlıklar saldı, 4- Onlara önceden tesbit edilmiş taş gibi sert azap darbeleri vurdular, 5- ve onları yalnız sap dipleri kalasıya yenmiş bir ekin tarlasına benzettiler. Öncelikle, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)in doğumundan elli, elli beş gün gibi önce vuku bulan ve Arapların tarih başlangıcı olarak kullandıkları Fil Vakasını görmesi mümkün değildir. O halde “görmedin mi” şeklindeki bir hitabın ve sorunun Anlamı nedir? Bu ifade tarzı, “bilmiyor musun, pekâlâ bildiğin gibi” anlamında bir mecazdır. Çünkü hadise ile ilgili o kadar çok şey duymuş ve hadiseyi yaşayan insanlarla karşılaşmış ki Fil olayı Peygamber’imiz için tevatür derecesinde, gözle görmüş gibi kesin bir olaydır. Dolaylı olarak Mekke halkı içinde aynı husus söz konusudur. S. Yıldırım ve S. Ateş ayeti lâfzî tercüme ederken M. Esed ayeti manevî tercüme etmiş ve ayetteki maksada göre mana vermiştir. İkinci husus Elmalılı H. Yazır’ın dikkat çektiği “keyfe” edatının çevirisi “nasıl” şeklinde olması ve olayın meydana geliş keyfiyetine vurgu yapılması gerekirken “ne” kelimesiyle çevrilmiştir. Neticede olayın meydana gelişindeki harikuladelik ve mucizevî yön yerine Allah’ın ne yaptığı yani helak hadisesine dikkatler çekilmiştir. Bu bir eksikliktir. İsabetli olan “rabbinin fil ashabını nasıl helak ettiğini görmedin mi/ bilmez misin!” tarzında yapılabilirdi. Üçüncü mesele tadlîl kelimesinin boşa çıkarma iptal etme olarak çevrilmesidir. Buradaki tadlîl’in saptırmak ve sapıklıkta bırakmakla alakası yoktur. Fil suresinin meali denildiğinde mutlaka akla gelecek bir konu da “ebâbîl” kelimesinin tercümesidir. Birincisi ve Elmalılı’nın da tercih ettiği ve “tayran” kelimesinin nekre oluşunun da desteklediği “ebâbil” kelimesinin tayr kelimesinin sıfatı olması ve manasının da “kafile kafile, sürüler halinde kuşlar” şeklinde olmasıdır. Diğer tefsir ebâbil bir kuş türüdür ve âyette tayr kelimesini açıklayan bir atf-ı beyandır. Bu takdirde ise, “üzerlerine sürü sürü kuşları, ebabili gönderdik” şeklinde çevirmek mümkündür. S. Yıldırım’ın meali her iki görüşü birleştiren bir yapıdadır. Ancak tercihimiz Elmalılı’nın da tercihi olan sıfat olması yani diğer iki çevirideki gibi ebabil yerine “kafile kafile” veya “sürü sürü” çevirisidir. Meselelerden birisi de M. Esed’in mealinde gerek peygamberlerin mucizeleri gerekse harikulade olayları, cinler gibi görünmez varlıkları pozitivist bir bakış açısıyla tevil etmesidir. Üçüncü ayeti “Üzerlerine kalabalık sürüler halinde uçan varlıklar saldı” diye, kuşları, uçan varlıklar olarak çevirmesi söz konusu bakış açısının bir sonucudur. Son olarak çevirisinde farklılık olan bir yerde “keasfim’me’kul” ifadesidir. Buradaki “asf” yani ekin yaprağı hakkında Elmalılı üç görüş zikretmektedir. Hülasa ekin yaprağından maksat saman haline gelmiş şekli midir? Yoksa delik deşik olmuş kurtların yediği yeşil ekin yaprağı mıdır? Elmalılı yeşil ekin yaprağı olduğunu tercih etmektedir. 2. KUREYŞ SURESİ: بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ ﴿1﴾ إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَالصَّيْفِ ﴿2﴾ فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ ﴿3﴾ الَّذِي أَطْعَمَهُمْ مِنْ جُوعٍ وَءَامَنَهُمْ مِنْ خَوْفٍ ﴿4 Suat Yıldırım’ın Meali: 1–Kureyş’in güven ve barış anlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak için, 2–Kış ve yaz seferlerinde faydalandıkları anlaşmaların kadrini bilmiş olmak için, 3– Yalnız bu Ev’in (Kâbe’nin) Rabbine ibadet etsinler. 4– Kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran, korkudan emin kılan Rab’lerine kulluk etsinler. Süleyman Ateş’in Meali: 1- Kureyşi alıştırdığı için, 2- Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için, 3- Bu Ev(Kabe’n)in Rabbine kulluk etsinler. 4- O ki onları yedirip açlıktan kurtardı ve onları korkudan güvene kavuşturdu. Ali Özek ve Heyet (Diyanet Vakfı) Meali: 1- Kureyş'e kolaylaştırıldığı, 2- Evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için, 3- Onlar, şu evin Rabbine kulluk etsinler ki, 4-Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kıldı. Kureyş suresi dört ayetten meydana gelse de tek bir cümledir. Sureyi bu bakış açısıyla tercüme etmek gerekir. Yukarıdaki ve benzeri meallerde ilk dikkati çeken nokta suredeki “îlaf” kelimesinin çevirileridir. S. Yıldırım “güven ve barış anlaşmaları”, S. Ateş, “alıştırmak”, Heyet ise, “kolaylaştırmak” şeklinde tercüme etmişlerdir. Âyette geçen ülfet masdarından türetilmiş îlâf kelimesi, ülfet ettirmek yani alıştırmak uzlaştırmak, ya da ülfet ettirilmek uzlaştırılmak alıştırılmak manalarına gelir Mealleri değerlendirdiğimizde Suat Yıldırım Elmalılı mealini aynen almış ve Onun tercihini mealine yansıtmıştır. S. Ateş ise, if’al kalıbı esas alındığında elde edilen anlamı mealine yansıtmıştır. Ancak her iki meal de, Kureyşin yazın Şam taraflarına Kışın yemen civarına ticari seyahatler yapabilmesini ve andlaşmalar yaparak oralarda kendisine ticari imtiyazlar elde etmesinin Kâbe’nin gözetim ve bakımını üstlenmeleri ile irtibatını ve bu sebeple Kâbe’nin sahibine ibadet etmeleri gerektiği hususunu tam yansıtmaktan uzaktır. Heyetin kolaylaştırılmak şeklindeki çevirisi de meseleyi aktarmaktan uzaktır. İkinci îlâf kelimesi birinciden bedeldir ve çeviri de iki farklı şey gibi tercüme etmek doğru değildir. Ali Özek ve heyetinçevirisi bu açıdan daha isabetlidir. Sure’yi ayette anlatılmak istenen gaye gözetilerek şöyle çevirmek de mümkündür: “Kureyşin ticari seyahatlerinde gördüğü saygınlık ve emniyet hakkı için; Evet özellikle de kış ve yaz mevsimlerindeki seferlerinde kendilerine gösterilen saygı ve tanınan imtiyazlar için Şu Kâbe’nin Rabbine ibâdet etsinler. Öyle bir Rab ki, onları açlıktan kurtarıp doyuran ve korkudan emîn kılandır O.” 3. MÂUN SURESİ: أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ ﴿1﴾ فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ ﴿2﴾ وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ ﴿3﴾ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ ﴿4﴾ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ ﴿5﴾ الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ ﴿6﴾ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ﴿7﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1 – Baksana şu dini, mahşer ve hesabı yalan sayana! 2 – O, yetimi şiddetle itip kakar. 3 – Muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez. 4 – Vay haline şöyle namaz kılanların: 5.7 – Ki onlar namazlarından gafildirler (Kıldıkları namazın değerini bilmez, namaza gereken ihtimamı göstermezler). İbadetlerini gösteriş için yaparlar, zekât ve diğer yardımlarını esirger, vermezler. Süleyman Ateş’in Meali: 1- Din(âhiret cezâsın)ı yalanlayan(adam)ı gördün mü? 2- İşte o, öksüzü iter, kakar; 3- Yoksulu doyurmağa önayak olmaz. 4- Şu namaz kılanların vay haline, 5- Ki, onlar namazlarından gaflet ederler (kıldıkları namazın değerini bilmez, ona önem vermezler). 6- Onlar gösteriş (için ibâdet) yaparlar. 7- En ufak bir yardımı esirgerler. Ali Özek ve Heyet (Diyanet Vakfı) Meali: 1- Dini yalanlayanı gördün mü? 2- İşte o, yetimi itip kakar; 3- Yoksulu doyurmaya teşvik etmez; 4- Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5- Onlar namazlarını ciddiye almazlar. 6- Onlar gösteriş yapanlardır, 7- Ve hayra da mâni olurlar. Sure taaccüb ifade eden bir soruyla başlamaktadır. S. Yıldırım ayetteki maksadı düşünerek “gördün mü” sorusunu “baksana” şeklinde çevirmiş, cümlenin sonuna da ünlem işareti koymak suretiyle anlamı taşımaya çalışmıştır. Burada “din” kelimesinden maksat hesap ve cezanın görüleceği mahşer günü ve öldükten sonra diriliştir. İlk mealde hem din kelimesi hem de anlamı birlikte verilmiş tekrara düşülmüştür. İkinci mealde ise asıl anlam parantez içinde verilmiştir ki buna hiç gerek yoktur. Üçüncü meal ise kelimeyi tercüme etmeden aynen yazmıştır. Hâlbuki müşriklerin şirkten sonra ikinci inkâr noktaları ahireti, dirilişi kabul etmemeleridir. Bu surenin nerede ve ne zaman nazil olduğu meselesi anlaşılması adına önemlidir. Mekke’de nazil olduğuna dair bazı rivayetleri ve ilk âyetlerinde dile getirilen meseleleri esas aldığımızda sure Mekkîdir. Ancak dördüncü ayet ve devamında münafık vasıflarından bahsedilmesi itibarıyla da Medeni olduğu en azından ilgili ayetlerin Medine’de nazil olduğu söylenir. Surenin son kelimesi mâûn’un tercümesinde farklılık görülmektedir. Mâûn az ya da çok insanın yararına olan şeydir. Zekât anlamı verenler olduğu gibi insanlar arasında ödünç verilen balta kürek gibi küçük yardımlar anlamına da gelir. 4. KEVSER SURESİ: إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿1﴾ فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿2﴾ إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ ﴿3﴾ Elmalılı H. Yazır’ın Meali: 1- Biz verdik sana hakikatte Kevser 2- Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver 3- Doğrusu sana buğz edendir ebter Suat Yıldırım’ın Meali: 1– Biz gerçekten sana verdik kevser. 2– Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver. 3– Doğrusu, seni kötüleyendir ebter! Hasan Basri Çantay’ın Meali: 1- Habîbim) hakikat, biz sana, Kevseri verdik 2- O halde Rabbin için namaz kıl. Kurban kes. 3- Sana buğz eden (yok mu? İşte asıl) zürriyetsiz olan şübhesiz Odur. Diyanet İşleri Başkanlığının Meali: 1- Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. 2- Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes 3- Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir. Mekke’de müşriklerin Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e erkek çocuklarının vefat etmesi üzerine “sonu yok nesli kesik” anlamında “ebter” demeleri üzerine nazil olmuştur. Mevcut meallere baktığımızda öncelikle üzerinde durulması gereken nokta “Kevser” kelimesinin tercümesidir. Kevser kelimesi, çokluk manasına gelen “kesret” kökünden cevher vezninde türetilmiş bir isim yahut sıfattır. Müfessirler suredeki anlamı hakkında hayr-ı kesir, nübüvvet, cennette bir nehir, ümmetinin çokluğu gibi hususları saymaktadırlar. Tercih ettiğimiz görüş Peygamber Efendimiz’e ulaşan bütün hayırlarında kaynağı olan Onun nübüvvetidir. Nitekim Kur’an’da “Kime hikmet verildiyse Ona çok hayır verilmiştir” buyrulmaktadır. Ancak Elmalılı Hamdi Yazır, Tefsirinde Kevser kelimesinin din dilinde bir sıfat olmaktan çıktığını ve İslam ve Muhammedî nübüvvetin dünya ve ahirete ait bütün ilahi feyiz ve hayırlarını ifade eden bir isim haline geldiğini belirtir. İsimler ise tercüme edilmez. Bu nedenle Elmalılı, H. Basri Çantay ve S. Yıldırım “Kevser” kelimesini tercüme etmemişlerdir. 5. KAFİRUN SURESİ: قُلْ يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ ﴿1﴾ لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ ﴿2﴾ وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ ﴿3﴾ وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ ﴿4﴾ وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ ﴿5﴾ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ ﴿6﴾ Suat Yıldırım’ın Meâli: 1– De ki: Ey kâfirler! 2– Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem. 3– Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmiyorsunuz. 4– Ben sizin ibadet ettiklerinize asla ibadet edecek değilim. 5– Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. 6– O halde sizin dininiz size, benim dinim bana! Süleyman Ateş’in Meali: 1- De ki: Ey nânkörler, 2- Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam; 3- Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız. 4- Ben asla sizin yapmakta olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. 5- Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz. 6- Sizin dininiz size, benim dinim banadır. Ali Özek ve Heyet (Diyanet Vakfı) Meali: 1- Ey Muhammed! De ki: "Ey kâfirler 2- "Ben sizin taptıklarınıza tapmam." 3- "Benim taptığıma da sizler tapmazsınız." 4- "Ben de sizin taptığınıza tapacak dağilim." 5- "Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz." 6- "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." Yukarda zikrettiğimiz mealler arasında öncelikle dikkat çeken S. Ateş hocamızın “sizin yaptığınız ibâdeti yapmam” çevirisi””sizin taptığınıza tapmam” demekten farklıdır. Bu farklılık “مَا تَعْبُدُونَ” “مَا أَعْبُدُ” “مَا عَبَدْتُمْ” “مَا أَعْبُدُ” ifadelerindeki “مَا” yı masdariyye olarak mı yoksa “mevsûle” olarak mı okumamıza göre değişmektedir. S. Ateş hocamız âyetteki “ma” edatlarını masdariyye olarak okumakta ve ibareye masdar anlamı vermektedir. Bu konu hakkında geniş malumat için Elmalılı H. Yazır’ın tefsirine bakılabilir. Diğer hocalarımız ise “mâ” edatını mevsûl olarak okumakta ve “tapılan şey” anlamı vermektedirler. Ayette geçen din kelimesi de surenin siyakından anlaşılacağı üzere ibadet ve amel anlamına gelmektedir. Bu nedenle “sizin ibadetiniz size benim amel ve ibadetim de banadır” şeklinde de çevirmek mümkün hatta daha anlaşılır denilebilir. 6. NASR SURESİ إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ ﴿1﴾ وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا ﴿2﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا ﴿3﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1– Allah’ın yardım ve zaferi geldiği zaman, 2– Ve insanların kafile kafile Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, 3– Rabbine hamd ile tesbih et ve O’ndan af dile. Çünkü O tevvabdır, tövbeleri çok kabul eder. Ali Özek ve Heyet (Diyanet Vakfı) Meali: 1- Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği, 2- Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, 3- Rabbine hamd ederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. Süleyman Ateş’in Meali: 1- Allâh'ın yardımı ve fetih geldiği, 2- Ve insanların dalga dalga Allâh'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, 3- Rabbini överek tesbih et, O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeyi kabul edendir. Ömer Dumlu ve Hüseyin Elmalı’nın Meali: 1- Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde, 2- İnsanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, 3- Artık rabbini övgüyle an. Ondan bağışlama dile. Çünkü O tevbeleri çok kabul edendir. Yukarda zikredilen mealler üzerinden bu surenin çevirileri hakkında konuşursak, öncelikle insanların büyük kitleler halinde, akın akın İslama girişindeki o muhteşem tabloyu en güzel S. Ateş hocamızın “dalga dalga” ifadesi karşılamaktadır. Bölük bölük ifadesi parça parça anlamını da çağrıştırabilir ki ayette ifade edilmek istenen mana ile alakası yoktur. 7. MESED SURESİ: تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ ﴿1﴾ مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ ﴿2﴾ سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ ﴿3﴾ وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ ﴿4﴾ فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ ﴿5﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1- Kurusun Ebû Leheb’in elleri. Zaten de kurudu! 2- Ona ne malı, ne de yaptığı işler fayda verdi! 3- O, alev alev yükselen ateşe girecek, 4.5- Eşi de boynunda bükülmüş urgan olarak o ateşe odun taşıyacak. M. Esed’in Meali: 1. Kahrolsun o parlak yüzlünün iki eli, ve kahrolsun kendisi! 2. Ne faydası olacak servetinin ve kazancının? 3. (Öteki dünyada) şiddetle parlayan bir ateşe atılacak 4.İğrenç söylentilerin taşıyıcısı olan karısı ile birlikte, 5. [o ki,] boynunda bükülmüş iplerden bir halat [taşır]! Süleyman Ateş’in Meali: 1- Ebu leheb'in iki eli kurusun (yok olsun o); zaten yok oldu ya. 2- Ne malı, ne de kazandığı onu (Allâh'ın kahrından) kurtaramadı. 3- Alevli bir ateşe girecektir (o). 4- Karısı da, odun hamalı olarak. 5- Boynunda hurma lifinden bir ip olacaktır. Mehmet Çakır’ın Meali 1- Ocağı sönesice Ebu Leheb! Zaten sönecek. 2- Ne malı işine yarayacak ne de kazandıkları 3- Yakında harlı ateşe girecek 4- odun hamalı karısı da 5-hem de boynunda hurma lifinden ipiyle. Yukarda örnek olarak zikrettiğimiz mealler üzerinden Sure’nin çevirilerini değerlendirirsek öncelikle “Ebu Leheb’in elleri kurusun ve kurudu zaten” meali Ebu Leheb’in helak olması yönünde bir bedduadır. Bir mecz-ı mürseldir. Ebu Leheb’in eli zikredilmiş ancak kendisi kastedilmiştir. Tebbet Suresi bi’setin ilk yıllarında nazil olmuştur. Ebu Leheb ise, Hicretin ikinci senesi meydana gelen Bedir savaşından sonra üzüntüsünden vefat etmiştir. Bu suredeki “hammâlete’l-hatab” ifadesi hem odun taşıyıcısı manasına gelir; hem de deyim (mecaz) olarak insanlar arasında laf taşıyan fitne ve fesat çıkaran insanlar için kullanılır. M. Esed mealinde bu mecazî anlamı esas almıştır. Diğer mealler ise hakiki anlamını vermişlerdir. Ancak cümlede hal konumunda olan “hammalete’l-hatab” tabiri S. Yıldırım’ın mealinde “vemraetühü” kelimesinin haberi olarak okunmuş ve ona göre meal verilmiştir. S. Ateş ise, cümledeki konumunu (i’rabını) “hal” olarak değerlendirip ona göre meal vermiştir. Mehmet çakır ise, sıfat olarak okumuştur. İHLAS SURESİ: قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ﴿1﴾ اللَّهُ الصَّمَدُ ﴿2﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ﴿3﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ ﴿4﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1– De ki: O, Allah’tır, gerçek İlahtır ve Birdir. 2– Allah Samed’dir. 3– Ne doğurdu, ne de doğuruldu. 4– Ne de herhangi bir şey O’na denk oldu. Süleyman Ateş’in Meali: 1- De ki: O Allâh birdir. 2- Allâh Samed'dir. 3- Kendisi doğurmamıştır ve doğrulmamıştır. 4- Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır. M. Esed’in Meali: 1. De ki: “O, Tek Allah'tır: 2. Allah, Öncesiz ve Sonrasız, Bütün Evrenin Asıl Sebebi. 3. O doğurmamıştır, doğrulmamıştır; 4. ve hiçbir şey O'na denk tutulamaz. Elmalılı Tefsirinde geniş olarak tefsir edilen ve tevhidin anlatıldığı, ulûhiyetin veciz bir tarzda tarif edildiği İhlas suresinde çevirisi zor kelime “samed” dir. Bu ism-i ilahî, öncelikle Yüce Allah’ın her şeyin kendisine muhtaç olduğunu ama kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını ifade eder. Ebussuûd zayıf bir görüş olarak ebedi ve ezeli el-Bâkî anlamına geldiğini de zikreder. M. Esed mealinde bu zayıf görüşü öne çıkarmıştır. Diğer mealler kelimeyi aynen bırakarak çevirmemiş dipnotlarla açıklamaya gitmişlerdir. FELAK SURESİ: قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ ﴿1﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ ﴿2﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ ﴿3﴾ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ ﴿4﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ ﴿5﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1– De ki: Sabahın Rabbine sığınırım: 2– Yarattığı şeylerin şerrinden, 3– Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, 4– Düğümlere üfleyip büyü yapan büyücü kadınların şerrinden, 5– Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden. Diyanet İşleri Başkanlının Meali: 1-5- De ki: "Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, hased ettiği zaman hasetçilerin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım." M. Esed’in Meali: 1. De ki: “Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine, 2. O'nun yarattıklarının şerrinden, 3. ve bastıran kapkara karanlığın şerrinden, 4.karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, 5. ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.” Bu surenin mealinde sihir ve büyü meselesi M. Esed’in mealinde karanlık işler şeklinde çevrilmiştir. Modernist tefsir anlayışını yansıtmaktadır. Zira Bu tefsir akımı söz konusu metafizik olayları kabul etmez, aklileştirerek tevil eder. NAS SURESİ: قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ ﴿1﴾ مَلِكِ النَّاسِ ﴿2﴾ إِلَهِ النَّاسِ ﴿3﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ ﴿4﴾ الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ ﴿5﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿6﴾ Suat Yıldırım’ın Meali: 1– De ki: İnsanların Rabbine, 2– İnsanların yegâne Hükümdarına, 3– İnsanların İlahına sığınırım. 4– O sinsi şeytanın şerrinden 5– O ki insanların kalplerine vesvese verir, 6– O şeytan, cinlerden de olur, insanlardan da. Ali Özek ve Heyet (Diyanet Vakfı) Meali: 1-6- De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlâhına sığınırım! M. Esed’in Meali: 1. De ki “Sığınırım ben insanların Rabbine, 2. insanların Hâkimine, 3. insanların İlahına; 4. fısıldayan sinsi ayartıcının şerrinden, 5. insanların kalbine fısıldayan; 6.görünmez güçler[in] ve insanlar[ın bütün ayartmaların]dan”. Bu surenin meallerinde de yine dikkat çeken husus M. Esed’in cinleri kabule yanaşmadığını görünmez güçler şeklinde tevil etiğini görüyoruz. Bu da modernizmin bir etksinden başka bir şey değildir. Bu tür yorumlara ve mealleri doğru bulmuyoruz. |